Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 82 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 324 - Esas Yıl 2013





Sanıklar O.. T.., Ö.. T.. ve F.. T..'in görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK’nun 265/1, 86/4, 62 ve 50. maddeleri uyarınca 4.500 Lira, mala zarar verme suçundan aynı kanunun 152/1-a, 62 ve 50. maddeleri uyarınca 6.000 Lira, sanık O.. T..'in 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan anılan kanunun 13/1, TCK'nun 62 ve 50. maddeleri uyarınca 6.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin, Bakırköy 24. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.01.2009 gün ve 897-2 sayılı hükmün sanıklar Ö.. T.. ve F.. T.. müdafii ve sanık O.. T.. tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.06.2012 gün ve 10515-7722 sayı ile;“1- Sanıklar hakkında mala zarar verme, sanık O.. T.. hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;Görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen cezada silahla işlendiğinden bahisle arttırım yapılırken TCK'nun 265/4 yerine 86/4. maddesinin yazılması mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası kabul edilmiştir. Görevi yaptırmamak için direnme suçunun birden fazla kişi ile birlikte ve birden fazla polis memuruna karşı işlendiği halde TCK'nun 265/3, 43/2. maddeleri ile cezada arttırım yapılmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar Ö.. T.. ve F.. T.. müdafii ile sanık O.. T..'in yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin onanmasına, 2- Sanıklar F.. T.. ve Ö.. T.. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;Görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanıklar Ö.. T.. ve F.. T.. hakkında düzenlenen iddianamede TCK'nun 265/4. maddesinin uygulanması talep edilmediği gözetilmeden ve 5271 sayılı CMK'nun 226. maddesi gereğince ek savunma hakkı da tanınmadan, sehven TCK'nun 86/4. maddesi yazılarak TCK'nun 265/4. maddesinin uygulanması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.08.2012 gün ve 200574 sayı ile;“Görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanıklar Ö.. T.. ve F.. T.. hakkında düzenlenen iddianamede TCK'nun 265/4. maddesinin uygulanması talep edilmediği gözetilmeden ve 5271 sayılı CMK'nun 226. maddesi gereğince ek savunma hakkı da tanınmadan, sehven TCK'nun 86/4. maddesi yazılarak TCK'nun 265/4. maddesinin uygulanması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiş ise de; 5271 sayılı CMK'nun 226. maddesinde '(1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. (2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır' hükmü yer almaktadır. İncelemeye konu dosya içeriğinden, bu hususun ilk defa duruşmada ortaya çıkan bir husus olmadığı, iddianame anlatımında bu hususun, sanıkların taş atarak saldırdıklarının belirtildiği anlaşıldığından, sanıklar F.. T.. ve Ö.. T.. hakkındaki görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına ilişkin kararın kaldırılması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 26.02.2013 gün ve 8304-2866 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARIİtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar Ö.. T.. ve F.. T.. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükümlerle sınırlıdır. Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iddianamede talep edilmeyen TCK’nun 265/4. maddesinin ek savunma hakkı verilmeden sanıklar hakkında uygulanmasının 5271 sayılı CMK’nun 226. maddesine aykırılık oluşturup, oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede eylemlerinin “büyükşehir belediyesi zabıta memurları ile polis memurlarının birlikte minibüs duraklarında usulsüz olarak tezgah açıp, seyyar satıcı olarak meyve ve sebze satan şahıslara ait tezgahları ve sebze-meyve kasalarını belediye zabıta araçlarına almak için uygulama yaptıkları, yukarıda açık kimlikleri yazılı bulunan her üç şüphelinin de tezgahlarını ve meyve-sebze kasalarını vermemek için görevli zabıta memurlarına mukavemette bulundukları, taş atarak saldırdıkları, her üç şüphelinin olay mahallinde bulunan ve belediye zabıta ekiplerine ait olan resmi plakalı aracı taşlamak suretiyle zarar verdikleri, şüphelilerden O.. T.. görevli zabıta memurlarına mukavemette bulunurken emanetin 2005/1369 sırasına kayıt edilen ve kuru sıkı tabancadan ateşli silaha dönüştürülmüş olan ve 6136 sayılı Yasa kapsamında kalan ve ruhsatsız olan 84527 nolu tabancayı doğrulttuğu, silahın şüphelinin elinden alınarak zabıt edildiği, şüphelilerin yüklenen suçları bu suretle işledikleri” şeklinde anlatılarak sevk maddelerinin sanık O.. T.. hakkında TCK’nun 265/1-4, 152/1-a ve 6136 sayılı Kanunun 13/1, sanıklar F.. T.. ve Ö.. T.. hakkında ise TCK’nun 265/1 ve 152/1-a maddeleri olarak gösterildiği, Duruşmaya çağrı kağıdı ile davet edilen sanıklara iddianamenin tebliğ edilmediği, iddianamenin duruşmada sanıklara okunduğu, sanıkların duruşmaya ara verilmesini talep etmediklerini ve müdafileri olmaksızın savunma yapacaklarını bildirmeleri üzerine savunmalarının alındığı, yargılama aşamasında sanıklar hakkında TCK’nun 265/4. maddesinin uygulanması bakımından ek savunma hakkı verilmediği, sanıkların yokluğunda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve görevi yaptırmamak direnme suçundan TCK’nun 265/1-4. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarını talep ettiği, Hükmün sanıklar müdafii tarafından temyiz edildiği,Anlaşılmaktadır. 5271 sayılı CMK’nun “Hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi” başlıklı 225. maddesinde; “(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. (2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir”,Aynı kanunun “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde ise;“1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” düzenlemelerine yer verilmiştir.Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek, toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Çünkü ceza muhakemesinde savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.Savunma hakkı, 1982 Anayasasının 36. maddesinde "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı ikinci kısmın ikinci bölümünde “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlığı altında; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde düzenlenmiş olup, bu hakkın “temel hak” niteliğine uygun olarak, savunma hakkının verilmemesi veya sanığın savunma hakkının sınırlandırılması halinde hüküm daima hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi de; yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı temel ilke olmakla birlikte, kanun koyucunun, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak, başka mağduriyetlere sebebiyet vermemek ve usul ekonomisi açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisna olup, bu gibi hallerde dahi, usul kanunumuz bazı şartların varlığını aramaktadır. Öte yandan, savunma hakkının sınırlandığından söz edebilmek için, savunmanın hükmü etkileyecek nitelik taşıması ve yargılaması yapılan fiile ilişkin olması gerekir. 5271 sayılı CMK’nun 226. maddesi, yargılaması yapılan ve iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun temas ettiği kanun maddelerinden başkasıyla mahkumiyet durumunda veya cezanın artırılmasını gerektiren nedenlerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması hallerinde savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesi uyarınca, sanığın ek savunmasını yapabilmesi için bir takım usullere uyulması yükümlülüğünü getiren özel bir düzenlemedir. Belirtilen bu haller ortaya çıktığında mahkemelerin, bu konuda kanunun öngördüğü biçimde savunmasını yapamayan kişiler hakkında mahkumiyet hükmü kurmaları mümkün değildir.Bu konuya ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunun 29.12.1998 gün ve 321–393 sayılı kararında; “iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını gerektiren hallerin, ilk defa duruşma sırasında ileri sürülmesi halinde, sanık veya müdafisine ek savunma hakkı verilmeden, sanığın iddianamede gösterilen suçun temas ettiği kanun hükmünden başkasıyla cezalandırılamayacağı” sonucuna ulaşılmıştır.Diğer taraftan, 5237 sayılı TCK’nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, “Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi; “(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir. Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; kamu görevlisine, yerine getirdiği görevini yaptırmamak amacıyla cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden kullanılması gerekir. Hakaret suçunu oluşturacak eylemler bu suçun içine alınmadığından, suçun işlenmesi sırasında görevlilere hakaret edilmesi durumunda fail ayrıca kamu görevlisine hakaret suçundan da cezalandırılacaktır. Bu suçla korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup, bu suçta, kamu faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesi dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü sırasında Ceza Genel Kurulunun 26.11.2002 gün ve 279-406 sayılı kararında; “Bu suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresi organlarının görevlerini herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan yapmasını sağlamak suretiyle kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almaktır” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen- A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, 2. bası, 5. cilt, Ankara, 2014, s.7645; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. bası, 6. cilt, Ankara, 2014, s.7956-7957)Maddenin 2, 3 ve 4. fıkralarında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller düzenlenmiş olup, 4. fıkrada suçun silahla işlenmesi nitelikli hal olarak öngörülmüştür. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Zeytinburnu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede, hakkında mahkumiyet hükmü kesinleşen sanık O.. T.. ile inceleme konusu sanıkların birlikte gerçekleştirdikleri görevi yaptırmamak için direnme suçunun cebir unsurunu ortaya koymak amacıyla sanıkların zabıta memuru olan mağdurlara taş atarak saldırdıkları açıkladıktan sonra sanık Osman'ın eylemde ruhsatsız tabanca kullandığı belirtmek suretiyle hakkında TCK'nun 265/1-4. maddesinin, inceleme konusu sanıklar hakkında ise sadece TCK'nun 265/1. maddesinin uygulanmasının talep edilmiş, atılı suç ve sevk maddeleri uyarınca savunmalarını yapan sanıklar hakkında yargılama sonucunda TCK'nun 265/4. maddesi uygulanmak suretiyle cezalarından artırım yapılmıştır. Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede sevk maddeleri ile iddianame metni arasında bir uyumsuzluk bulunmayıp, sevk maddelerinin bir yanılgı sonucu olarak değil, aksine hukuki değerlendirmeye dayalı olarak belirlenmiş olması karşısında, sanıklar hakkında uygulanması talep edilmeyen artırım hükmünün sanıklar aleyhine olacak şekilde uygulanması hali söz konusu olup, sanıklara ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir. Aksi uygulama savunma hakkının sınırlanması niteliğindedir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.