Kasten öldürme suçundan yapılan yargılama sonunda; "……Sanık Ayşe D....'in 765 sayılı Yasanın 448, 51/2. ve 59. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Yasanın 31. maddesi gereğince kamu haklarından yasaklanmasına ve 33. maddesi uyarınca kısıtlanmasına ....." ilişkin Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2003 gün ve 219-260 sayılı hükmün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 1. Ceza Dairesince, 09.12.2004 gün ve 2736-4097 sayı ile; "Hükme dayanak yapılan 08.12.2003 tarihli bilirkişi raporunun ilk sayfasının ve krokinin bilirkişi tarafından imzalanmaması suretiyle CMUK'nun 75. maddesine aykırı davranılması, Usule aykırı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi bozulmasına...." karar verilmiştir. Bozma üzerine yeniden yargılama yapan Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesince 12.04.2005 gün ve 28-61 sayı ile; ".....sanığın maktul Adnan Z.....'in ölümüne neden olduğu sabit ise de; eylemini geceleyin oturduğu binaya ateş koyan maktule kişisel güvenliğince akla gelen bir kaygı ve ciddi korku var iken savuşturmak amacıyla 765 sayılı Yasanın 461. madde 1. fıkra 2. bentte belirtilen suretle gerçekleştirdiğinden ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatine" karar verilmiştir. Anılan karara mahkeme başkanı muhalif kalmış ve sanığın 765 sayılı Yasanın 448. ve 50. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği yönünde karşı oy kullanmıştır. Bu karar yerel Cumhuriyet savcısı tarafından sanık aleyhine temyiz edilmiştir. Hükmü temyiz üzerine inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 01.12.2005 gün ve 2351-3860 sayı ile; "Toplanan deliller karar yerince incelenip, sanığın suçunun sübutunda isabetsizlik bulunmamıştır. Ancak, Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 7. ve 5252 sayılı Yasanın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bozulmasına..." karar verilmiştir. Özel Daire bozma kararının mahalline gönderilmesinin ardından Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca 03.02.2006 gün ve 28-61 sayılı yazı ile; ".....bozma ilamının içeriği nedeniyle mahkememizde tereddüt hasıl olmuştur. Şöyle ki; anılan ilamda "Toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutunda isabetsizlik bulunmamıştır. Ancak, hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 7. ve 5252 sayılı Yasanın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması" gerekçe gösterilmiştir. Ancak, mahkememizin kararının beraat olduğu ve bozma ilamının ilk kısmında sanığın suçunun sübutunda isabetsizlik bulunmadığının belirtildiği nazara alındığında, esasen mahkememizce verilen beraat kararının doğru olmadığı, ancak muhalefet şerhi içeren gerekçenin doğru olduğu gibi bir sonuca ulaşılmaktadır. Ayrıca aynı bozma ilamında kararı temyiz eden Cumhuriyet savcısının temyiz itirazlarının yerinde görüldüğü de belirtilmiştir. Bu bakımdan, bozma ilamı ile oy çokluğu ile verilen beraat kararının kastedilerek mi kararın bozulduğu, aksi durumda beraat kararının Yüksek Daire tarafından doğru bulunup sehven bozma kararı mı verildiği konusunda oluşan tereddüdü gidermek için dosya ilişikte gönderilmiş olup, gereği takdirlerinize saygı ile arz olunur." biçiminde bir yazıyla Yargıtay 1. Ceza Dairesinden tavzih kararı istenilmiştir. Mahkeme başkanının tavzih talebi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.05.2006 gün ve 2470-2152 sayı ile; "Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının mahal mahkemenin verdiği karar ile Yargıtay'ın ilamındaki çelişkiye işaret eden yazısı hakkında gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine.." karar verilmiştir. Bu karar üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.06.2006 gün ve 58229 sayı ile; "..Yargıtay daire kararlarına karşı tavzih yoluna gidilmesine ilişkin Ceza Muhakemesi Kanununda bir hüküm bulunmadığı da nazara alınarak Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 01.12.2005 gün ve 2351-3860 sayılı ilamı üzerine CMUK'nun 326. maddesindeki yasal prosedürün işletilmesi yolunda gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesine tevdii....." denilmek suretiyle, dosya mahalline gönderilmiştir. Bu şekilde dosya kendisine gönderilen yerel mahkemece tekrar duruşma açılarak yargılama yapılmıştır. Yargılama sonunda Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesince 22.09.2006 gün ve 332-349 sayı ile; "..Her ne kadar Yargıtay C. Başsavcılığının 12.06.2006 tarihli yazısı ile dosya mahkememize iade edilmiş ise de, esasen Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2006/2470-2152 karar sayılı ve 25.05.2006 tarihli ilamı uyarınca işlem yapılmak üzere dosyanın asıl karar merci olan mahkememize değil, gereği için Yargıtay C.Başsavcılığına iade edildiği, mahkememizin ilk müracaatının aynı dairenin 01.12.2005 tarihli ilamındaki hususların açıklanması için olduğu, dolayısıyla ortada onama veya bozma yönünden bir karar bulunmadığı, bu nedenle CMUK'nun 326. maddesi uyarınca işlem yapılmasının da mümkün bulunmadığı, mahkememizin talebi uyarınca Yargıtay C.Başsavcılığının mütalası üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından ilamın açıklanması yönünde bir karar verilmesinin gerektiği anlaşıldığından dosyanın bu aşamada anılan hususlarda işlem yapılmak üzere Yargıtay 1. Ceza Dairesine sunulmak üzere Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesine,.......esasın bu şekilde kapatılmasına dair, sanık ve müdafi ile müşteki ve vekilinin yüzlerine karşı, isteme uygun olarak C.Başsavcısı huzurunda ve oybirliği ile ...." karar verilmiştir. Bu karar üzerine; dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmekle; bu istem karar düzeltme talebi olarak değerlendirilmiş, ancak, 5271 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle karar düzeltme yasa yolu kaldırıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.12.2006 gün ve 308990 sayı ile; "...Şöyle ki; Mezkur bozma ilamına konu hüküm, sanığın 765 sayılı Yasanın 461/1-2. maddesi uyarınca ceza tertibine yer olmadığına ve beraatine dair bir hükümdür. Buna göre; Cumhuriyet savcısının vaki aleyhe temyizi üzerine iş bu "beraat" hükmünün, Yargıtay 1. Ceza Dairesince, esastan incelenmesi, sübutta da bir isabetsizlik görülmediğine göre; yerel mahkemenin kabulüne, uygulamasına, oyçokluğuyla verdiği karar gerekçesi ile 765 sayılı Yasanın ilgili hükümleri ve 5237 sayılı Yasanın bunu karşılayan ilgili hükümlerinin içeriklerine nazaran ya uygun görüldüğü takdirde hükmün onanması, ya da uygun görülmediği takdirde, 765 sayılı Yasanın ilgili hükümlerinden sanığın hukuki durumuna uyan kanun maddeleri karar yerinde açıkça gösterilmek suretiyle ve sonucuna göre de ilaveten, hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın varlığı karşısında (Yüksek dairece kabul edilecek ve gösterilmesi söz konusu olan 765 sayılı Yasanın ilgili hükümleri ile hükümden sonra meriyet kazanan 5237 sayılı Yasanın ilgili hükümlerinin) karşılıklı mukayesesi yapılarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunluluğundan da bahisle bozma kararı tesis edilmesi gereği açıkça tebeyyün etmiştir. Diğer taraftan; Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesinin, Yargıtay 1.Ceza Dairesinin mezkur ilamının (01.12.2005 tarihli) açıklanması ve içeriğindeki tereddüdün izalesi yolunda duruşma açarak tesis ettiği 22.09.2006 gün ve 2006/332-349 sayılı kararın, CMK'nun 223. maddesi anlamında hüküm niteliği taşımadığı ve sadece dosyanın Yargıtay 1.Ceza Dairesine gönderilmesi istemine bağlı usulî bir işlem olduğu, nitekim duruşma açmadan dahi daha önce olduğu gibi bir müzekkere ile dahi gönderilebileceğinin mümkün ve uygulanır olması karşısında, 01.12.2005 günlü bozma ilamına karşı, ayrıca bu nedenle itiraz yoluna gidilmesine yasal engel bulunmadığı sonuç ve kanaatine de varılmıştır..." açıklamasıyla; "Yargıtay 1.Ceza Dairesinin 01.12.2005 gün ve 2005/2351-3860 sayılı kararının kaldırılması ve dosyasının gereği için Özel Daireye gönderilmesi" açıklamasıyla itiraz yoluna başvurulmuştur. Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü: TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, hükmün beraat kararına ilişkin olması halinde; Özel Dairenin "suçun sübutunu kabul ederek, 5237 sayılı Yasaya göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi için" bozma kararı verip veremeyeceğine ilişkindir. Bununla birlikte, Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında hükmün esasına girilmeden önce uyuşmazlık konusu ön mesele yapılmış; ancak, yapılan tartışmanın asıl konusunu Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlıktan çok, Yerel Mahkemenin bozma kararından sonraki uygulamalarının yerinde olup olmadığı oluşturmuştur. Dosya incelendiğinde; Yerel Mahkemenin 24.12.2003 gün ve 219-260 sayılı mahkumiyet kararının, Özel Dairece 09.12.2004 gün ve 2736-4097 sayı ile usulden bozulması üzerine, Yerel Mahkemece 12.04.2005 gün ve 28-61 sayı ile beraat hükmü kurulduğu, bu hükmün de, yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği ve Özel Dairece 01.12.2005 gün ve 2351-3860 sayı ile; "Toplanan deliller karar yerince incelenip, sanığın suçunun sübutunda isabetsizlik bulunmamıştır. Ancak, hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 7. ve 5252 sayılı Yasanın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması.." biçiminde bozulduğu görülmektedir. Bu aşamada; Yerel Mahkemece bozmaya uyma veya direnme yönünde yeni bir hüküm kurulması gerekirken, Mahkeme Başkanı tarafından 03.02.2006 gün ve 28-61 sayılı yazı ile Özel Daireden tavzih kararı istenmiş, Özel Dairece de 25.05.2006 gün ve 2470-2152 sayı ile gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir. Özel Dairece verilen bu kararın; Yargıtay Özel Dairelerinin kararlarına karşı Yerel Mahkemenin tavzih talebinde bulunamayacağı, buna karşılık, koşulları varsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yasa yoluna başvurabilmesini talep ve tahrik edebileceği şeklinde anlaşılması gereklidir. Nitekim, itiraz yasa yoluna gidip gitmeme hususunda takdir hakkının kullanılması için de dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir. Söz konusu karar üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yasa yoluna başvurma gerekli görülmediğinden, dosya 12.06.2006 gün ve 58229 sayı ile mahalline iade edilmiştir. Şu durumda, sadece yeni bir yargılama yaparak bozmaya uyma veya direnme yönünde hüküm kurmak hak ve yetkisine sahip olan Yerel Mahkemece, bu yetkinin dışına çıkılmak suretiyle; 22.09.2006 gün ve 332-349 sayı ile; "……Her ne kadar Yargıtay C. Başsavcılığının 12.06.2006 tarihli yazısı ile dosya mahkememize iade edilmiş ise de, esasen Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2006/2470-2152 karar sayılı ve 25.05.2006 tarihli ilamı uyarınca işlem yapılmak üzere dosyanın asıl karar merci olan mahkememize değil, gereği için Yargıtay C.Başsavcılığına iade edildiği, mahkememizin ilk müracaatının aynı dairenin 01.12.2005 tarihli ilamındaki hususların açıklanması için olduğu, dolayısıyla ortada onama veya bozma yönünden bir karar bulunmadığı, bu nedenle CMUK'nun 326. maddesi uyarınca işlem yapılmasının da mümkün bulunmadığı, mahkememizin talebi uyarınca Yargıtay C.Başsavcılığının mütalası üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından ilamın açıklanması yönünde bir karar verilmesinin gerektiği anlaşıldığından dosyanın bu aşamada anılan hususlarda işlem yapılmak üzere Yargıtay 1. Ceza Dairesine sunulmak üzere Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesine,.......esasın bu şekilde kapatılmasına.." şeklinde karar verilmiştir. Oysa; Yargıtay Ceza Dairesi kararlarının tavzihinin istenebilmesine imkan veren bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Özel Daire kararlarının hukuka aykırılık içerdiği düşünüldüğünde, buna karşı başvurulabilecek tek yasa yolu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yasa yoludur ya da yöntemince direnme hükmü kurulmasıdır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından bu yönde talepte bulunmak veya direnme hükmü vermek dışında, yerel mahkemenin Yargıtay Özel Dairesini tavzihe zorlayacak şekilde karar verme yetkisi yoktur. Bu itibarla, Özel Dairenin 01.12.2005 gün ve 2351-3860 sayılı bozma kararı üzerine; yeniden yargılama yaparak uyma veya direnme yönünde bir hüküm kurmak zorunda olan Yerel Mahkemenin, yetkisi bulunmadığı halde önce Özel Daireden tavzih kararı istemesi, istediği kararı alamayınca da; duruşma açıp, hüküm yerine Özel Daireye yönelik olarak iade kararı vermesi hukuka aykırıdır. Bu nedenle itirazın değişik gerekçeyle kabulü suretiyle, yerel mahkemenin yaptığı sair işlemlerin geçersizliğine ve uyma ya da direnme yönünde bir hüküm kurulması için dosyanın mahalline iadesine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi itirazın kabulü yönünde karşıoy kullanmıştır. SONUÇ: Açıklanan nedenlere; 1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE, 2-Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 01.12.2005 gün ve 2351-3860 sayılı bozma kararından sonra Yerel Mahkemece yapılmış olan tüm İŞLEMLERİN GEÇERSİZ OLDUĞUNA, 3- Yargılama yapılarak, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 01.12.2005 gün ve 2351-3860 sayılı bozma kararına uyma ya da direnme yönünde bir hüküm kurulmasının sağlanması için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.01.2007 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
HAGB'ye itiraz üzerine hem şekil hem de esastan incelenir
Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanık S.nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 80,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına da
Kat mülkiyetinde ve site mülkiyetinde yöneticinin temsil yetkisine giren işlerden dolayı icra takibi - Taraf sıfatı
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, örnek 10 ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun İcra Mahkemesi'ne yaptığı başvuruda borca itiraz ettiği, Mahkemece 21.09.2011 tarihinde verilen kararla, bono metninde “....bedeli ma
eksik harcın yatırılması için önce normal bir süre verilmesi zorunlu olmayıp, mahkemece doğrudan kesin mehil verilebilir. Ne var ki, verilen kesin mehil makul bir süreyi kapsamalıdır.
(...Kadastro sırasında dava konusu 136 ada 2 ve 6 ile 139 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar davalı C.. G.., 139 ada 6 parsel sayılı taşınmaz eşit paylarla davalı C.. G.. ve dava dışı Z. Y., 136 ada 3 ve 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaz davalı M.. G.., 136 ada 4 parsel sayılı taşınmaz davalı H. G., 136
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?