İtirazname : 2010/305185Yargıtay Dairesi : 9. Ceza DairesiMahkemesi : TRABZON ÇocukGünü : 22.06.2010Sayısı : 216-133Mala zarar verme suçundan sanık M.B..'ın 5237 sayılı TCK’nun 152/1-a, 31/3, 62 ve 50/1-a maddeleri gereğince 4000 Lira adli para cezasıyla cezalandırıl- masına ilişkin, Trabzon Çocuk Mahkemesince verilen 22.06.2010 gün ve 216-133 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 27.06.2012 gün ve 2001-8301 sayı ile; “12-15 yaş arası suça sürüklenen çocuklar bakımından 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 35. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu aldırılmasının zorunlu olduğu, 15 yaşını bitirip 18 yaşını tamamlamamış çocuklar bakımından ise rapor alınmadan da karar verilebileceği, ancak bu halde de sosyal inceleme yaptırılmamasının gerekçesinin kararda gösterilmesi zorunlu bulunduğu halde anılan zorunluluğa uyulmaması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.08.2012 gün ve 305185 sayı ile; “Dosya kapsamındaki tutanaklara göre sanığın suç tarihi olan 04.10.2009 tarihine yakın bir tarihte cezaevi idaresine karşı aynı suçu işlediği bilgisi nedeniyle sanık hakkında UYAP sistemi üzerinde yapılan sorgulamada; sanığın, 05.10.2009 tarihinde de cezaevi idaresine karşı aynı suçu işlemiş bulunduğu, bu eylemi nedeniyle sanığın Trabzon Çocuk Mahkemesi tarafından yargılanarak mahkemenin 22.06.2010 tarih ve 217 -132 sayılı kararı ile TCK'nun 152/1-a, 31/3, 62/1 ve 50/1-a maddeleri uyarınca neticeten 4.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu kararın temyiz edildiği, Cumhuriyet Başsavcılığımızın 05.01.2012 tarih ve 2010/258677 sayılı tebliğnamesiyle kararın onanmasının talep edildiği, dosyanın halen Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2012/571 Esas sırasında kayıtlı olduğu, TCK'nun 43/1. maddesinde düzenlenen 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır...' hükmü karşısında sanığın cezaevi idaresine karşı art arda 2 gün işlediği aynı nitelikteki suçların müteselsil suç niteliğinde olup sanık hakkında verilecek tek cezanın anılan maddede yer alan oranda artırılması gerektiği, aksi uygulamanın sanık hakkında yasaya ve hakkaniyete aykırı şekilde fazla ceza verilmesi sonucuna neden olacağı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün belirtilen nedenle bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.11.2012 gün ve 8308-12098 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARISanığın mala zarar verme suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında TCK'nun 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma imkanı bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından; 04.10.2009 tarihli olay ve yakalama tutanağına göre, Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevi Kurumunda C-5 çocuk koğuşunda kalmakta olan sanığın, koğuşta bulunan çek pas sapları ve daha önce koparmış olduğu üst kat giriş kapı mazgalını kullanarak üst pencere ızgara teli ile havalandırma bahçesinin üstünü örten tel örgüleri kestiği, yırtılan kısımdan tel örgü üstüne çıktığı, diğer odaların üzerine ilerlerken durmunun farkedilmesiyle yakalanarak kontrol altına alındığı, koğuşta yapılan aramada kırılan mazgal kapısı ve çek pas saplarının ele geçtiği, Cezaevi Müdürlüğü tarafından aynı gün disiplin soruşturmasına başlandığı, ceza soruşturması için Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına 07.10.2009 tarihinde yazılı ihbar yapıldığı,Tutanak tanığı Y.B..ın; sanığın C-5 koğuşunun kapı mazgalını kırmak ve bahçeye çıkan tel örgüleri yırtmak suretiyle zarar verdiğini tespit ettiklerini beyan ettiği,Tanık E.A..ın; aynı koğuşta birlikte kaldığı sanığın pencerede bulunan tel ızgaraları daha önce ellerini kullanarak açtığını, olay günü de televizyon izlerken dışarıdan bağırma sesleri duyduklarını, bahçeye çıktıklarında sanığı elinde bir sigara ile tel örgüden aşağı inerken gördüklerini ifade ettiği, Tanık R.D..'ın; 20 gündür C-5 odasında kaldığını, tarihini hatırlayamadığı bir sabah sanık M..'ın "bakın pencerenin tel örgüsünü açtım" dediğini, sonraki günlerde yatakhane kısmının ara koridoru gören gözetleme mazgalını kırdığını, olay günü de bahçeye çıktığında, sanığı bahçenin üzerini güvenlik amacıyla örten tel örgüyü elleri ile sökerken gördüğünü, çatıya çıkan sanığın tellerin üzerinde gezindiğini, sonra elinde sigara ile aşağıya indiğini ve görevliler tarafından yakalandığını belirttiği, Suç tarihinde başka bir suçtan tutuklu bulunan sanığın aşamalarda tel örgü üstünde bulunan sigara paketini almak için eylemi gerçekleştirdiğini savunduğu, Yargılama sonucunda sanığın bu eylem nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 152/1-a, 31/3, 62 ve 50/1-a maddeleri gereğince 4000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, 15-18 yaş grubunda bulunan sanık hakkında sosyal inceleme yaptırılmamasına yönelik gerekçenin kararda gösterilmemesi nedeniyle hükmün bozulduğu,Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca sanığın 05.10.2009 tarihinde gerçekleştirdiği diğer mala zarar verme eylemi nedeniyle hakkında TCK'nun 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi kullanılarak çıkartılan kayıtlara göre; sözkonusu ikinci mala zarar verme eylemine ilişkin olarak cezaevi görevlilerince düzenlenen 05.10.2009 tarihli tutanak içeriğinden, saat 17.30 sularında müşahede odasından gelen gürültüler üzerine yapılan kontrolde müşahade odasında kalmakta olan tutuklu M.B..ın müşahade koğuşunun lavabosunun fayanslarını kırdığı ve pencere kenarını söktüğünün belirlendiği, Eylem nedeniyle Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 25.12.2009 gün ve 4508 sayılı iddianamesi ile sanığın müşahade koğuşundaki fayansları kırdığı iddiasıyla mala zarar verme suçundan kamu davası açıldığı, Sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında 04.10.2009 tarihinde gerçekleştirdiği tel örgülere zarar verme eyleminden dolayı alındığı müşahade koğuşunda, bir an gözlem altında tutulmasına sinirlenerek kendine hakim olamadığını ve bir iki tane fayans kırdığını belirttiği, Sanık müdafii tarafından da sanığın müşahade koğuşuna alınması nedeniyle sinirlenerek eylemi gerçekleştirdiğinin açıklandığı, Yargılama sonucunda Trabzon Çocuk Mahkemesince 22.06.2010 gün ve 217-132 sayı ile; 5237 sayılı TCK’nun 152/1-a, 31/3, 62 ve 50/1-a maddeleri gereğince 4000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün gerekçesinde de sanığın tel örgüleri yırtarak kamu malına zarar verdiğinin tespit edilmesi üzerine müşahede koğuşuna alındığını ve 05.10.2009 günlü fayansların kırılması olayının müşahade koğuşunda gerçekleştiğinin yazıldığı, Özel Dairece yapılan temyiz incelemesinde bu hükmün de uyuşmazlık konusu hükme benzer şekilde sosyal inceleme yaptırılmamasına yönelik gerekçenin kararda gösterilmemesi nedeniyle bozulduğu, Anlaşılmaktadır. 5237 sayılı TCK'na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak; "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunların istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen herbir ceza bağımsızlığını koruyacaktır" şeklide ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK'nun "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.Zincirleme suç, 765 sayılı TCK'nun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır” şeklinde hüküm altına alınmışken, 5237 sayılı TCK'nun 43/1. maddesinin konumuza ilişkin ilk cümlesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir” biçiminde düzenlenmiştir.5237 sayılı TCK'nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygula- nabilmesi için,a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi, b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.Uyuşmazlığa konu olayda, mala zarar verme suçunu oluşturduğu iddia olunan eylemlerin değişik zamanlarda birden fazla kere gerçekleştirilmesi ve suçların mağdurlarının aynı olması şartlarının mevcut olduğu konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, (c) bendinde yer alan "suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi"ne ilişkin şartın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır. Aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır. Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Böyle bir "tek suç işleme kararı" yok ve ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir. "Aynı suç işleme kararı" kavramından ne anlaşılacağı öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiş, bunun, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza hukuku, Beta Basım Yayım, 14. bası, İstanbul, 1997, s.528 vd) anlamında bulunduğu, ancak çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Mütesessil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. bası, Ankara, 2013, s. 490), kanunda kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, s.507), zincirleme suç halinde failin somut fiile ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 475), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 553), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s. 645-646) görüşleri ileri sürülmüştür. Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemin olur. Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, tek başına bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiği ya da işlenmediği anlamına gelmeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmelerin yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle suç işleme kararının yenilendiğine ya da suç işleme kararının devam ettiğine ilişkin önceden bir zaman dilimi belirlemek isabetli bir yaklaşım olmayacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir. Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki tek suç işleme kararına dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı, 20.03.1995 gün ve 48-68, 08.07.2003 gün ve 189-207, 30.05.2006 gün ve 173-145 ile 01.11.2011 gün ve 210-218 sayılı kararlarında da, öğretideki görüşlere yer verildikten sonra, "aynı suç işleme kararından" kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiştir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Cezaevinde bulunan sanığın ilk olarak tel örgülerin üzerindeki sigara paketini almak için pencere ızgara teli ile havalandırma bahçesinin üstünü örten tel örgülere zarar vermesi, ikinci olarak ilk eylem nedeniyle müşahade koğuşuna alınmasının meydana getirdiği öfke ile lavaboların fayanslarını kırması şeklinde gerçekleşen olaylarda, art arda iki gün aynı mağdura karşı aynı suç işlenmiş olsa dahi, her iki suça ilişkin kasttan önce gelen, genel bir niyet ve bir suç işleme kararının varlığından, diğer bir deyişle iki suçu ortak bir zemine taşıyan subjektif bir bağdan söz etmek mümkün değildir. Zira sanık, yeni bir sebep ortaya çıkması nedeniyle mala zarar vermiş ve her bir olay için yenilenmiş bir suç işleme kararı ile hareket etmiş olduğundan, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma imkanı bulunmayıp, işlenmiş iki ayrı mala zarar verme suçunun söz konusu olduğu ve her iki suçtan da ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.12.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.