Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 51 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 796 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : ... Asliye CezaSanık ...’ın 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan aynı kanunun 13/1, 5237 sayılı TCK’nun 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 Lira adli para ceza; genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan ise TCK’nun 170/1-c, 43/1, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin, ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ...-... sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile; "Oluşa ve dosya kapsamına ve tanık ...'in 'bir haftadır' söz konusu daireden ateş edildiği, biçiminde aşamada tutarlılık gösteren anlatımına göre olayda zincirleme suçun koşulları gerçekleştiği anlaşılmakla;Sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarını gözeterek edindiği kanaate göre dosya içeriğine uygun şekilde, takdirde zaafiyete düşmeden hükmolunan cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar veren mahkemenin takdirinde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamede yer alan bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak,Sanığın adli sicil kaydında yer alan sabıkasının kesin olarak verildiğinin anlaşılması karşısında; hükümden önce yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesi ve bu maddenin 6. fıkrasına 25.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesi ile eklenen cümle gözetilerek, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması gerekirken bu yönde olumlu olumsuz bir karar verilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda yerel mahkemece ... gün ve ...-... sayı ile; sanığın ilk hükümdeki gibi cezalandırılmasına CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiş, bu kararın da sanık müdafii tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile; "Sanığın, bozmadan sonraki yargılamada ibraz ettiği ... Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden verilen 29.12.2009 tarihli raporuna göre, sanıkta tespit edilen 'Bipolar Affektif Bozukluk' denilen rahatsızlığın bir akıl hastalığı olup olmadığı ve suç tarihinde 5237 sayılı TCK'nun 32. maddesi uyarınca işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınacak rapor ile tespit edilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise .. gün ve ...-... sayı ile; "Mahkememizce özellikle isnat edilen suçlar yönünden suçun hemen akabinde sanığın ... Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesine sevkinin yapıldığı, aynı gün sağlık kuruluna çıkartılıp sağlık kurulunca yapılan değerlendirilme sonucu ceza ehliyetinin tam olduğu yönünde rapor düzenlendiği ve yine aynı sanık için mevcut dosyada bulunan aynı hastanenin 17.02.2005 tarihinde bir başka olay nedeni ile sağlık kurulunca muayene edilip kavgada silah çekme yönünden ceza ehliyetinin tam olduğu yönünde rapor düzenlendiği, yine aynı dönemde mevcut dosyamıza konu suçlar nedeni ile ... Hastanesinden rapor alındığı ve ruh sağlığı uzmanınca 26.09.2007 tarihinde sanığın isnat edilen suçları anlam ve sonuçları kavrayacak durumda olduğuna ilişkin rapor düzenlenmiş olduğu, sanığın ilk bozma ilamından sonra ibraz ettiği ... Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince ilgininin talebi üzerine düzenlenen raporda ise sanığın tedavi sonucu taburcu edildiği ve 'Bipolar Affektif Bozukluk' tanısı ile tedavi uygulandığının belirtildiği, ancak bu rapora konu teşhis ve tedavinin suç tarihinden sonraya ait olduğu, öncesindeki suça ilişkin tüm kontrollerde ve kurul raporlarında sanığın ceza ehliyetinin tam olduğunun açıkca belirtildiği, sonrasında gelişen veya gelişebilecek durumların suç tarihi itibarı ile sanığın ceza ehliyetinin tam olduğu hususunu ortadan kaldırmayacağı ve ilk raporlarda sanığın ceza ehliyetinin tam olduğu konusunda herhangi bir farklı bir rapor veya çelişki bulunmadığı, 24.10.2007 sağlık kurulu raporuna itibar edilmesi gerektiği" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.12.2014 gün ve 367151 sayılı "onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARISanık ... hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.Sanığın 5237 sayılı TCK'nun 170/1-c ve 6136 sayılı Kanunun 13/1. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın ceza sorumluluğunun tam olduğuna ilişkin ... Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan raporun yeterli olup olmadığı, bu bağlamda Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün Adli Tıp Kurumundan da rapor alınması için bozulmasında isabet bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.İncelenen dosya kapsamından; Sanık ...'ın suç tarihi olan 02.07.2007 tarihinde ve öncesinde kısa zaman aralıklarıyla site içerisinde bulunan ikametinin balkonundan 6136 sayılı Kanun kapsamındaki silah ile havaya ateş ettiği, site yöneticisi olan katılanın durumu ihbar etmesi üzerine başlatılan soruşturma sonucunda 6136 sayılı Kanuna muhalefet ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarından kamu davası açılıp yapılan yargılama sonucunda da bu suçlardan mahkumiyetine karar verildiği,Soruşturma evresinde sanığın, psikolojik rahatsızlığından dolayı ilaç kullandığını, sanıkla aynı evde ikamet eden ablası ...’nin de kardeşi olan sanığın beş yıldır şizofren hastası olduğunu, tedavi gördüğünü ve halen ilaç kullandığını beyan ettikleri, ancak bu aşamada sanığın akıl hastası olup olmadığı ile ilgili herhangi bir araştırmanın yapılmadığı,Kovuşturma evresinde de sanığın unutkanlıkları ve rahatsızlığı olduğunu savunması; tanık ...’nin de aynı şekilde sanığın çeşitli hastanelerde tedavi gördüğünü, psikolojik rahatsızlıkları olduğunu ve ilaç kullandığını beyan edip özel bir psikolojik danışmanlık merkezinden alınan "şizoid" tanısı ile kapalı bir hastanede tedavi görmesini öneren 27.08.2007 tarihli raporu sunması üzerine yerel mahkemece sanığın akıl hastası olup olmadığının ve gözlem altına alınmasının gerekip gerekmediğinin tespiti için ... Hastanesine sevkinin sağlanarak ön rapor düzenlenmesinin istenildiği, ... Hastanesinde görevli ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanınca düzenlenen 26.09.2007 tarihli raporda, sanığın üzerine atılı suçların anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olduğunun belirtildiği,Sanık hakkında daha önce işlediği iddia olunan başka bir suç nedeniyle ... Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 17.02.2005 tarihli 765 sayılı TCK’nun 46 ve 47. maddelerinden yararlanamayacağını belirten rapor ile ... Devlet Hastanesi psikiyatri polikliniğine 11.01.2007 tarihinde yeşil kartla giriş yaptığına dair bir evrakın dosya içerisine alındığı,Mahkemece tüm bu bilgi ve belgelerle birlikte sanğın ... Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesine sevk edildiği, bu hastanede bulunan psikiyatri uzmanlarından oluşan beş kişilik sağlık kurulu tarafından muayene edilip oybirliği ile düzenlenen 24.10.2007 tarihli raporda sanıkta aktif psikopatoloji saptanmadığının, cezai ehliyetinin tam olup TCK’nun 32. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğinin belirtildiği,Sanığın ilk bozmadan sonra yapılan duruşmada mahkemeye ... Sağlığı Hastalıkları Hastanesince isteği üzerine düzenlenen, 2008-2009 yılları arasında hastaneye iki kez yatış yaptığına ve kendisine "bipolar aktif bozukluk" tanısı konulup ilaç tedavisi uygulanarak 23.07.2009 tarihinde taburcu edildiğine dair rapor sunarak psikolojik bozukluğu olduğunu ve engelli maaşı aldığını beyan ettiği,Anlaşılmaktadır.Kusur yeteneği, 5237 sayılı TCK’nun 31/2 ve 32/1. maddelerinde dolaylı bir biçimde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca; fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını buna göre yönlendirme yeteneğinin bulunması halinde kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin görünümü vardır. Bunlardan ilki; kişinin işlediği fiilin hukuki anlamını ve sonuçlarını anlayabilme yeteneği, diğeri ise; fiilin hukuki anlam ve sonucunu kavrayan kişinin davranışlarını bu algılaması doğrultusunda ve hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. Algılama ve irade yeteneği de denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi durumunda ise kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir. Yeni ceza adalet sistemimizde akıl hastalığı; kusur yeteneğini etkilemesi nedeniyle, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran sebeplerden birisi olarak düzenlenmiştir. Buna göre, ortada tüm unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de; akıl hastası olduğu saptanan sanık, işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, bu suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda “kınanamaz”, yani sorumlu tutulup cezalandırılamaz. Dolayısıyla, 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesi gereğince bu durumdaki sanığa ceza tayin edilmesi mümkün bulunmadığından, 5271 sayılı Kanunun 223/3-a maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığı” hükmünün verilmesi gerekir. Ancak, sanığa ceza verilememesi, sanık hakkında 5237 sayılı Kanunun 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri uygulanmasına engel değildir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Soruşturma evresinde sanığın akıl hastası olup olmadığı yönünde herhangi bir araştırma yapılmadığı, kovuşturma evresinde ise sevk edildiği ... Hastanesinde görevli Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanınca düzenlenen ön raporda işlediği iddia olunan suçların anlam ve sonuçlarını kavrayabileceğinin belirtildiği, akabinde ... Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde psikiyatri uzmanlarından oluşan beş kişilik sağlık kurulunca muayene edilip oybirliği ile sanıkta aktif psikopatoloji saptanmadığına ve cezai ehliyetinin tam olup TCK’nun 32. maddesi kapsamına girmeyeceğine dair rapor düzenlendiği, bu raporun sanığın daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle düzenlenen raporla da uyumlu olduğu mevzuatımızda akıl hastalığı ile ilgili ayrıca ve mutlaka Adli Tıp Kurumundan da rapor alınması şeklinde bir zorunluluk bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın ceza sorumluluğunun tam olduğuna ilişkin ... Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan raporun hükme esas alınmaya yeter nitelikte olduğu, sanığın ibraz ettiği suç tarihinden çok sonra düzenlenmiş kesin bir akıl hastalığı teşhisi içermeyen tıbbi belgelere dayalı olarak ayrıca Adli Tıp Kurumundan da rapor alınmasına gerek bulunmadığı kabul edilmelidir.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme gerekçesi isabetli olup usul ve kanuna uygun bulunan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; "Özel daire bozma kararının isabetli olup yerel mahkeme direnme hükmünün bozulması gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Usul ve Kanuna uygun bulunan ... Asliye Ceza Mahkemesinin .. gün ve ...-... sayılı direnme kararının ONANMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.02.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.