Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 456 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 355 - Esas Yıl 2013





İtirazname :2011/357186Yargıtay Dairesi : 1. Ceza DairesiMahkemesi : ÖDEMİŞ Ağır CezaGünü : 15.03.2011Sayısı : 172-78Nitelikli kasten öldürme suçundan sanık Z.'in 5237 sayılı TCK’nun 82/1-d-k ve 62. maddeleri uyarınca müebbet hapis, sanıklar H. ve H.’nin ise sanık Z.’yi nitelikli kasten öldürme suçuna azmettirmekten aynı kanunun 38. maddesi yollamasıyla 82/1-d-k ve 62. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.03.2011 gün ve 172-78 sayılı resen temyize tâbi olan hükmün, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 30.01.2013 gün ve 3490-665 sayı ile;"...A- Sanık Z.'yi töre saikiyle öldürmeye azmettiren sanıklar H.ve H. hakkında şartları oluşmadığı halde 'TCK'nun 82/1-d' maddesi ile uygulama yapılması yasaya aykırı ise de; bu husus yeniden yargılama yapmayı gerektirmediğinden, CMUK'nun 322. maddesinin tanıdığı yetkiye dayanılarak, sanıklar H.ve H. hakkındaki hüküm fıkrasının mahsus bölümünde yer alan 'TCK'nun 82/1-d-k' ibaresinin 'TCK'nun 82/1-k' olarak değiştirilmesine, karar verilmek suretiyle düzeltilen ve sair yönleri usul ve yasaya uygun olup ve re'sen de temyize tabi bulunan sanıklar H. ve H.hakkında hükümler ile sanık Z. hakkında töre saikiyle öz kızını öldürme, sanık S. hakkında suçluyu kayırma suçlarından kurulan hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi onanmasına" oyçokluğuyla karar verilmiş,Daire Üyesi E.Y.; "Maktule D. 15 yaşında iken ailesinin rızası olmaksızın kaçarak gayrı resmi olarak evlenmiştir. Bu evliliğinden iki çocuğu doğmuştur. Eşinin ceza evine düşmesi üzerine çocuklarını bırakarak baba Z.’in evine döndüğü, burada kaldığı süre içinde zaman zaman evden kaçtığı, yargılama sırasında tesbit edilebilen uyuşturucu kullandığı ve fuhuş ile iştigal ettikleri kanaati yaygın olan F., F., F. ve R. isimli kişilerle arkadaşlık kurduğu, ailesinin ve toplumun onaylamadığı, hayat tarzını benimsediği, bir kısım erkeklerle cinsel ilişkilerde bulunduğu, evden ayrıldığında bazen ailesi tarafından bazen de polis tarafından bulunarak ailesine teslim edildiği, sosyal, ekonomik ve eğitim düzeyi bakımından kendisinden beklenenin ötesinde kızını bu yaşantı tarzından kurtarmak isteyen baba sürekli kızına nasihat ettiği cebir şiddet uygulamadığı, psikiyatrise götürdüğü, Manisa Ruh Sağlığı Hastanesinde yatırarak tedavi ettirmeye çalıştığı, kızını arkadaş çevresinden uzaklaştırmak için Turgutlu İlçesinden İzmir Beydağı İlçesi T.... Köyüne taşındığı, buna rağmen maktulenin önceki yaşantı tarzını değiştirmediği, 2009 yılı aralık ayı sonlarında, ailesinin haberi olmaksızın ve rızalarına aykırı olarak 14 yaşındaki kardeşi D.’yi alarak evden ayrıldığı, Turgutlu ilçesinde bir parkta arkadaşları F., F.ve R. ile buluşarak gece sabaha kadar alkol aldıkları, sarhoş olan arkadaşları D.’yi oyun oynamak için zorladığı ve tokatladıkları, F.’nin kendisini bıçakla yaraladığı, D.’in korkarak yanlarından ayrılıp teyzesinin kızının yanına sığındığı, oradan tekrar aldıkları, polisin kendilerini aradığını söyleyip kendileri hakkında güzel ifade ver dedikleri, bu arada ailenin polise kayıp başvurusu yaptığı için D. ve D.’yi bulan polisin karakola götürerek ailesine teslim etmek istediği, D.’nin aksi ispat edilemeyen savunmaya göre babasına tokat atarak 'sen benim babam değilsin, seni tanımıyorum' dediği, babası ile birlikte eve dönmediği, yaşı küçük kızı D.’yi alarak eve döndüğü 07.01.2010 tarihinde sabah saat 07.30 sıralarında babası Z.’.yi arayan D.’ın eve döneceğini beyan ettiği, öğlen saatlerinde babası tarafından bulunduğu yerden alınıp eve getirildiği, D.’ın telefonla görüşmek için odasının kapısını kapattığında, babanın 'kızım neden kapıyı kapatıyorsun, gizlimiz saklımız mı var, o telefonu bırak artık iki çocuk annesisin kocan ceza evinde, ne yapıyorsun sen' deyince, D.’ın 'çık ya sanane' şeklinde cevap verdiği, baba 'o ne demek sen nasıl konuşuyorsun benle' diyerek bu diyaloğun meydana getirdiği üzüntü ve kızgınlıkla maktulenin baş bölgesine bir el ateş ederek ağır şekilde yaraladığı; olay sırasında ve sonrasında büyük üzüntü duyduğu, hastaneye kaldırılan D.’ın bir gün sonra öldüğü, sanık Z.’in silahı ile birlikte polise teslim olduğu, Cumhuriyet savcısı ve aşamalardaki savunmalarında suçu ikrar ederek, aynı ifade de 'ben kızımı namusumu kirlettiğini düşünerek vurdum', yine 'kızım bana asi ve saygısız davranıyordu, bir anlık öfkeyle kızımı vurdum, pişmanım' dediği. Bu oluşa göre yerel mahkeme, çoğunluk görüşü ve görüşümüz arasındaki farklılık; eylemin töre saiki ile mi, yoksa haksız tahrik altında mı işlendiği, sanıklar H. ve H. T.’ın azmettirici olarak cezalandırılmaları için yeterli delilin bulunup bulunmadığıdır.Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.(CMK 217/2 madde) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.(TC Anayasası 38/7. madde)Mağdur çocukların veya suç sebebiyle psikolojisi bozulmuş mağdur tanıklar dinlenirken psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman kişi bulundurulur.(CMK 236/3 madde)Mağdur çocukların ve olayın tek görgü tanıklarının ifadesi kayda alınır. (CMK 52/3 madde )Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.(CMK 119/4 madde)Bu düzenlemeler karşısında delillerin hukuka uygun elde edilip edilmediklerine bakıldığın da;Hükme esasa alınan delillerden; konutta arama sonucu ele geçen suçta kullanılan silaha ait şarjör, 19.01.2010 tarihli arama tutanağında ihtiyar heyeti üyesi veya başka tanık bulundurulmamıştır.Olayın tek görgü tanığı olan 15 yaşından küçük D. E.’in Cumhuriyet savcısındaki beyanı sırasında görüntü ve ses kaydı yapılmamıştır.Olay nedeniyle psikolojisinin bozulması doğal olan küçük D.’in beyanı alınırken uzmanda bulundurulmamıştır.Kaldı ki küçük tanık D.’in beyanı yasaya uygun alındığı kabul edildiği takdirde; hükme esasa alınacak yeterlilikte değildir. Zira sonradan geri alınmıştır. Diğer tanıklar ile çelişki giderilememiştir. Aile meclisinin ölüm kararı vermek için, ablası ile duygusal yakınlığı olan 14 yaşındaki D. ile birlikte toplanması kararın onun yanında açıklanması hayatın olağan akışına aykırıdır. Dayı olan sanıklar gayri ahlaki yaşantısı bulunan ablasının etkisinden kurtulması, aynı yaşantı tarzını benimsememesi için D..’in tehdit edilmekten ibarettir.İçeriği belli olmayan cep telefonu görüşmeleri aleyhe yorumlanarak mahkumiyet için karine teşkil etmez. Zira aynı gün ve önceki günlerde sanık Z.’in başka kişilerle de ard arda gelen çok sayıda konuşması vardır.Azmettirme; henüz suç işleme konusunda hiçbir fikri olmayan kişinin suç işlemesi yönünden ikna edilmesidir, teşvik ise suç işleme kararının güçlendirilmesidir.Şüphe oluşturan söz ve davranışlardan kesin yargıya varılması, şüpheden sanık yararlanır ilkesiyle bağdaşmadığından azmettirdiği iddia edilen sanıklar hakkında beraat hükmü kurulmalıdır.Töre suçu saik suçudur. Saik ceza hukukunda 'faili harekete geçiren sebeptir.' Saik; hırs ve tatma, intikam, kıskançlık, yoksulluk, vahşet, merhamet, aşk gibi duygulardan oluşabilir. (Dönmezer Naziri ve Tatbiki Ceza Hukuku 7. baskı 275. sayfa )Töre saikiyle de bu suç işlenebilir. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, saik suçunda başka nedenin birleşmemesi gerekir. Örneğin haksız tahrik altında işlenen suçta artık töre saiki yoktur.Maktulenin haksız tahrik oluşturacak davranışı varmı dır. R.olan maktuledir. yaşadığı toplumca benimsenmeyen, kınanan ve ahlaka aykırı görülen davranışları haksız tahrik teşkil etmemekle birlikte, kanuni temsilcilerinin izni olmaksızın evden ayrılan 14 yaşındaki D.’in 2009 yılı yaz ayında ve sonlarında olmak üzere alıkonulması TCK 234/3 maddesine aykırı olduğu gibi, karakolda babaya tokat atılması, babanın olay anında maktulenin arkadaşları tarafından tehdit edilmesi, yapılan iyi niyetli uyarıya hakaret teşkil edebilecek ifadelerle karşılık verilmesi TCK 29. madde anlamında haksız tahrik teşkil edecektir. Bu durumda töre söz konusu olmayacaktır. Kaldı ki yaşı küçük olmasına rağmen izinsiz kaçıp evlenen, resmi nikah kıymadan çocuk sahibi olan, ailesinin benimsemediği yaşantıyı sürmesine rağmen af edilerek eve kabul edilen, maktulenin töre saiki ile de öldürüldüğünü kabul etmek, töre kavramı ile de bağdaşmayacaktır.Zira YCGK'nun 14.06.2011 tarih ve 1-138/130 sayılı kararında da açıklandığı üzere; töre saiki ile namusu kurtarmak amacıyla öldürmenin aynı anlama gelmediği, aksine kabulün aleyhe kıyas yasağı kapsamına gireceği belirtilmiştir.Bu şekilde öldürme eylemindeki saik; bazı bölgelerde geleneksel anlayışlara uymama nedeniyle aile meclisinin kararı ile öldürme değil, haksız tahrikin etkisiyle öldürme söz konusudur.Sanıklar H.ve H. T.’ın suça azmettiren olarak katıldıklarına dair yasal yollardan elde edilmiş yeterli delil bulunmadığından beraatlerine karar verilmelidir” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.03.2013 gün ve 357186 sayı ile; "...Olayımızda maktüle 15 yaşlarındayken evden kaçtığı, gayri resmi olarak N. adlı kişi ile yaşamaya başladığı, iki çocuğu olduğu, Turgutlu' da ki baba evine geri döndüğü, değişik tarihlerde evden tekrar kaçtığı, çeşitli suçlarla uğraşan kişilerle arkadaşlık kurduğu, gerek bu kişilerle gerekse başka erkeklerle cinsel ilişkiye girdiği, ailesinin ve toplumun onaylamadığı hayat tarzını benimsemesi, reşit olduktan sonraki kendi yaşam tarzı ve davranışları haksız tahrik teşkil etmemekle birlikte, 15 yaşından küçük kız kardeşi olan tanık D.E.'i de yanın alarak kendisinin yaşadığı hayat tarzına alıştırması, küçük yaştaki kız kardeşini alıkonulması, şüpheli babaya karakolda tokat atarak 'sen benim babam değilsin seni tanımıyorum' demesi, evde sanık babaya 'çık ya sana ne' şeklinde babasını azarlaması, olay yeri fotoğraflarından da görüldüğü gibi bilgisayar monitörünü devirmesi üzerine, sanık babanın, maktüleden kaynaklanan ve süre gelen haksız fiilerin meydana getirdiği ve yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek kızını öldürmesidir. Bu halde fail, haksız bir tahrikin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, maktülenin fiil ve eylemleri sonucu, sanıkta ani olarak gelişen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemiştir. Aksinin kabulü halinde, kasten öldürme suçunun töre saikiyle işlenmesi halinde, haksız tahrik hükümleri uygulanmayacak, tahrikin varlığı halinde ise suç niteliği değişecektir.Somut olaydaki ikinci sorun;Sanıklar H.T. ve H.T. haklarında ise töre saikiyle öldürme suçuna azmettirme suçunun sanıklar tarafından işlenip işlenmediği konularına ilişkindir.Somut olay değerlendirildiğinde :...Maktülenin, 15 yaşından küçük kız kardeşi olan tanık D. E.'i de yanına alarak kendisinin yaşadığı hayat tarzına alıştırması, küçük yaştaki kız kardeşini alıkonulması, şüpheli babaya karakolda tokat atarak 'sen benim babam değilsin seni tanımıyorum' demesi, evde sanık babaya 'çık ya sana ne' şeklinde babasını azarlaması, bilgisayar monitörünü devirmesi üzerine, sanık babanın, maktüleden kaynaklanan ve süre gelen haksız fiilerin meydana getirdiği ve yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek kızını öldürmesi, sanığın haksız tahrik altında kesten öz kızını öldürme suçunu oluşturmaktadır.Sanıklar H. ve H.in sanık Z.'i azmettirdiğine ilişkin eylemleri kuşkuda kaldığı, kuşkudan sanık yararlanır ilkesi gereğince, sanıklar H. T.ve H. T.ın beraatları yerine mahkumiyetine karar verilmemelidir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.04.2013 gün ve 1396-2819 sayı ile, oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIİnceleme, sanık Z.hakkında töre saikiyle kızını öldürme ve sanıklar H. ve T. içinde bu suça azmettirmeden kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; 1- Sanık Z.'in kasten öldürme eylemini töre saikiyle mi, yoksa haksız tahrik etkisiyle mi işlediğinin,2- Sanıklar H. ve H.'in sanık Z.'i töre saikiyle kasten öldürme suçuna azmettirip azmettirmediklerinin belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Sanıklar H.ve H.'nin birlikte ikamet ettikleri evde 19.01.2010 günü yapılan aramada, maktulenin ölümünden sonra annesi ve kardeşleri ile birlikte oturmaya başlayan ve arama sırasında evde hazır bulunan sanık S.E.'in Beydağı'ndaki evlerinden getirdiğini söylediği bir adet boş şarjörü kolluk görevlilerine teslim ettiği,Jandarma Kriminal Laboratuarınca gönderilen 02.04.2010 günlü raporda, sanık S. tarafından arama sırasında kolluk görevlilerine teslim edilen şarjörün sanık Z. tarafından kızını öldürmekte kullanılan tabanca ile uyumlu olduğunun belirtildiği,Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince gönderilen 30.03.2010 günlü yazı cevabında, maktule D.E.'in davranış bozukluğu ve depresyon tanısıyla 12.10.2009-15.10.2009 tarihleri arasında yatarak tedavi olduğu, kişilik yapısı ve hastalığının evden kaçmaya sebebiyet verecek durumda bulunduğunun ifade edildiği,Turgutlu İlçe Emniyet Müdürlüğünce gönderilen 17.06.2010 günlü yazı cevabında, sanık Z.'in kızı D.'ın evden kaçtığına ilişkin olarak, 08.10.2009, 21.10.2009 ve 09.11.2009 tarihlerinde üç kez kolluğa başvuruda bulunduğu, ilk olayda maktulenin kardeşi D.’in de evden kaçtığının bildirildiği,Maktulenin annesi S.ve kız kardeşi D.'i tehdit edip rahatsız ettikleri yönündeki şikayet üzerine yapılan soruşturmada savunmaları alınan R. Ç., F. Ç., F.Ö. ve F. D.'ın, maktulenin sık sık evden kaçtığını, erkeklerle gezdiğini söyledikleri, ayrıca F. ve F.'ın maktül ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiklerini ifade ettikleri,Sanık Z. tarafından kullanılan.......... numaralı telefona ait HTS raporuna göre sanık Z.'in, olay günü olan 07.01.2010 tarihinde maktül D. ile saat 07.29, 07.30, 12.39, 12.45 ve 12.46 da, sanık H. ile saat 07.45, 07.53, 08.55 ve 08.56 da, sanık H. ile ise saat 08.58, 09.27, 10.11, 11.07, 12.56, 13.44, 13.46, 14.15, 14.16, 14.17 ve 14.18 de telefon görüşmeleri yaptığı,Anlaşılmaktadır.Maktulenin kız kardeşi olan tanık D. olay günü Cumhuriyet savcılığındaki beyanında; ablasının evden kaçması nedeniyle Turgutlu’dan taşındıklarını, ablasının sonradan iki kez daha evden kaçtığını, akıl hastanesinde tedavi gördüğünü, ablası ile babası arasında herhangi bir sorun olmadığını, dayısı H.’nin ablasının evden kaçmasına tepkili olduğunu, ablasının son kaçışından yaklaşık 2-3 gün önce dayısı H.’nin gelip kendilerini Turgutlu’ya getirdiğini, dayılarında otururken dayısının babasına "sen şerefsizliği kabul mu ediyorsun, kızını öldür, namusunu temizle" şeklinde sözler söyleyip, babasını dolduruşa getirdiğini, anneannesi E.’in müdahale edip "başında babası var siz ne karışıyorsunuz" dediğini, ancak dayıları H. ve H.’in babasına baskı yaparak "kızını öldüreceksin, sen öldürmezsen biz öldüreceğiz" dediklerini, bu sırada H. dayısının elinde silah olduğunu, bir ara kapıyı açıp kendisine "gitmek istiyorsan şimdi git, kimse sana karışmayacak, ama iki saat sonra bulurum, yarın bulurum, seni iki kurşunla öldürürüm" dediğini, dayısının bunları kendisine ablasına bu hususta destek olduğu için söylediğini, sonrasında Turgutlu'dan ayrılıp ..... Köyüne döndüklerini, ertesi gün ablasının eve geldiğini, Beydağ ilçe merkezinde babasıyla buluşup alışveriş yaptıklarını, eve geldikten sonra babasının balkonda bir telefon görüşmesi yaptığını, arayanın muhtemelen H. dayısı olduğunu, görüşme bittikten sonra babasının içeri girdiğini ve ablasıyla tartışmaya girdiklerini, babasının "kızım niye kapıyı kapatıyorsun, gizlimiz saklımız mı var" dediğini, ablasının bu sırada cep telefonu ile uğraştığını, babasının "o telefonu bırak artık, 2 çocuk annesisin, kocan cezaevinde, ne yapıyorsun sen" dediğini, ablasının cevaben "çık ya sanane" dediğini, bu sırada babasının silahıyla ablasını vurduğunu, babasının silahı olmadığını, o silahı ne zaman, kimden aldığını bilmediğini, ancak Turgutlu’da H. dayısının verebileceğini düşündüğünü belirtmiş,15.01.2010 tarihinde ikinci kez savcılıkta ve sonrasında mahkemede ise; ilk ifadesinin doğru olmadığını, olayın şoku ile bu şekilde ifade verdiğini, dayılarının babasını azmettirmelerinin söz konusu olmadığını, olaydan önce anneannesini ziyaret için Turgutlu’ya gittiklerini, dayısı H.’nin kendisine ablası gibi olmaması için nasihatta bulunduğunu, olay günüde D. ile birlikte odasına girdiklerini, D.’ın "kapıyı kapat, konuşalım" dediğini, bunu duyan babasının kapıyı kapatmasını engellediğini ve D.'a "neden kapıyı kapatıyorsun, gizliniz saklınız mı var" dediğini, D.'ın da babasına el hareketiyle "çık ya sanane" dediğini, babasının odadan çıkacak gibi olduğunu, sonra dönüp D.'a "kızım niye böyle yapıyorsun" dediğini, D.’ın "sen baba mısın, bu eve gelmek de mi suç" diyerek sinirli bir şekilde yine el-kol hareketleri yaparak çıkıştığını, sonra odadaki bilgisayarın klavyesini havaya kaldırarak babasına "kahpe karı doğurduğu" dediğini, babasının ise "terbiyesiz, sen nasıl konuşuyorsun" deyince elindeki bilgisayar monitörünü sinirle duvara çarptığını, babasının D.'ı sakinleştirmek için ona sıkıca sarıldığını, ama D.’ın kendini yere attığını, diz çöküp başını iki elinin arasına aldığını, bu esnada babasının ceketinin cebinden çıkardığı silahın kabzasıyla D.'ın ensesine iki kez vurduğunu, D.’ın "vur be vur şerefsiz" diye karşılık verdiğini, babasının silahı D.'ın kafasına bir kez ateşlediğini, bu olaydan önce ablası ile birlikte bir defasında evden ayrılıp dışarıda kaldıklarını söylemiş,Tanıklar S. G.(maktulenin teyzesi), E. T. (maktulenin anneannesi) ve D.T. (maktulenin dayısı) aşamalarda özetle; olaydan iki önce anneanne E. T.ın rahatsızlığı nedeniyle bir araya geldiklerini, D.’ın içine düştüğü durumun konuşulduğunu, D.’e ablasının durumuna düşmemesi için nasihat edildiğini, ancak kesinlikle sanıklar H. ve H.’nin, Z.’i kızını öldürmesi için azmettirmediklerini ifade etmişler,Maktulenin annesi sanık S. aşamalarda özetle; olay tarihinden iki ay öncesine kadar Turgutlu’da yaşadıklarını, kızı D.’ın 15 yaşında nikahsız olarak N. isimli kişi ile yaşamaya başladığını ve iki çocuğunun olduğunu, N. cezaevine girince kızının çocukları ile birlikte yanlarına geldiğini, ancak daha sonra sık sık evden kaçmaya başladığını, birilerinin tuzağına düşüp kötü yola düştüğünü, kızını kurtarmak için Turgutlu’dan taşındıklarını, sonrasında kızlarının da yanlarına geldiğini, ancak tekrar evden kaçıp Turgutlu’ya gittiğini, birilerinin sürekli olarak kendilerini tehdit ettiğini, bir defasında babasının kızı D.’ı karakoldan alıp getirirken kızının babasına saldırıp tekme ve yumruk vurup hakaret ettiğini, olaydan önce annesi ve kardeşlerinin evinde annesini ziyaret için bulunurken kızı D.’ın durumunu konuştuklarını, çaresiz durumda bulunan eşi Z.’in ağlayarak "ben ne yapacağım bu kızıma" dediğini, kardeşleri H.ve H.’nin kızını öldürmesi için Z.’i azmettirmediklerini, diğer kızı D.’e nasihatta bulunduklarını, kimsenin elinde silah olmadığını, sonra köye döndüklerini, olay günü kızı D.’ın köydeki eve geldiğini, odada bulundukları sırada D.’ın babasına "sen benim babam değilsin, ben tekrar gideceğim" dediğini, eşinin ise "kızım gidip ne yapıcan, tedavi mi istiyorsun tedavi ettireyim, canımı mı istiyorsun canımı vereyim" dediğini, sonrasında bir el silah sesi duyduğunu, eşinde olay gününe kadar silah görmediğini, karıncayı dahi incitmeyen eşinin cinayeti nasıl işlediğini anlayamadığını, kızının içine düştüğü duruma çok üzüldüğünü, psikolojisinin bozulduğunu ve çok çaresiz olduğunu, olay günü masanın üzerinde gördüğü boş şarjörü alıp cebine koyduğunu, olaydan sonra annesi ve kardeşlerinin kaldığı eve gittiğini, cebinde unuttuğu şarjörü burada H.’nin kaldığı evdeki çekyatın altına koyduğunu dile getirmiş,Sanık Z. aşamalarda özetle; kızını içine düştüğü durumdan kurtarmak için çok uğraştığını, hatta tedavi ettirdiğini, ancak kızının bir türlü kötü alışkanlıklarını bırakmadığını, bir defasında karakolda kendisine saldırıp vurduğunu, olay günü de bilgisayarın başına geçen kızının "sen bana ne karışıyorsun, ben istediğimi yaparım, babam değilsin, ben istersem yüz milyar para da getiririm, ben annem için geldim, senin için gelmedim" diyerek kendisini iteklediğini, bunun üzrine çok sinirlenip tahrike kapılarak bir el ateş ederek kızını vurduğunu, sanıklar H. ve H.’nin kendisini azmettirmediklerini, suçta kullandığı silahı İzmir’den yıllar önce satın alıp sakladığını, olay günü sanıklar H. ve H. ile yaptığı konuşmaların para konusuyla ilgili bulunduğunu, olaydan dolayı pişman olduğunu söylemiş, Sanıklar H. ve H.tüm aşamalarda özetle; sanık Z.’i yeğenleri olan D.’ı öldürmesi konusun da azmettirmediklerini, kendisine silah vermediklerini, olaydan iki gün önce annelerinin rahatsızlığı nedeniyle bir araya geldiklerini, yeğenleri D.’ın durumuna üzüldükleri için D.’in de aynı duruma düşmemesi için kendisine nasihatta bulunduklarını belirtmişlerdir.1-) Sanık Z.'in kasten öldürme eylemini töre saikiyle mi, yoksa haksız tahrik etkisiyle mi işlediğinin değerlendirilmesinde;Töre saikiyle öldürme, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 82. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde kasten öldürme suçunun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’nda yer almayan ve 5237 sayılı Kanun ile somut bir norm olarak hukukumuza giren töre saikinin tanımı kanunlarımızda yapılmamış, bu kavramdan ne anlaşılması gerektiği, toplumsal yapıdaki dinamizm de göz önüne alınarak uygulama ve öğretiye bırakılmıştır.Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde saik; "sebep, güdü, götüren, sevk eden, faili suç işlemeye sevk eden his ve menfaat", töre; "bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, gelenek ve göreneklerin, ortak alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet ya da bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri, adap", namus; "bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet, doğruluk, dürüstlük", töre cinayeti ise; "bazı bölgelerde geleneksel anlayışa uymama sebebiyle genellikle genç kız veya kadınların ailesinin kararıyla yine aile bireylerinden birisi tarafından öldürülmesi, namus cinayeti" şeklinde tanımlanmıştır.Namus kavramının; "toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık" şeklinde açıklanması karşısında, tanımların benzerliği göz önüne alındığında töre kavramının, namus kavramını da içeren bir üst kavram olduğu anlaşılmaktadır.Bu tanımlardan, töre ve namusun birbirlerine kısmen benzer ve yakın olmakla birlikte, birbirlerinden ayırt edilmesi gereken farklı kavramlar olduğu görülmektedir.Töre belli şartlarda namusu da içine alan bir üst kavram ise de, öncelikle namus ve töre cinayetlerinin aynı kapsamda olmadığı belirtilmelidir. Ait olunan toplulukta geçerli olan ve herkes tarafından kabul edilen töre gereğince namus cinayeti işlenmesi mümkün olup, bu halde kasten öldürme fiilinin töre saikiyle işlendiği kabul edilebilir. Bununla birlikte toplumda "namus cinayeti" olarak adlandırılan her kasten öldürme eyleminin töre saikiyle işlenmediği ve bu tür eylemlerin kişilerin kendi namus anlayışının bir sonucu olarak ve töre ile yakından uzaktan ilgisi olmayacak şekilde gerçekleştirildiği de gözden uzak tutulmamalıdır.Töre saikiyle hareket ederek kasten öldürme suçunu işleyen fail, kendisine yüklenen görev bilinciyle hareket etmekte ve hukuk düzenince uygun görülmeyerek cezalandırılan bu davranışı nedeniyle ait olduğu toplulukta saygınlık ve itibar kazanmakta, hoş görülmekte ve korunmaktadır. Oysa töre saikinden bağımsız olarak kendi namus anlayışının sonucu olarak kasten öldürme fiilini gerçekleştiren fail açısından aynı durum söz konusu olmamaktadır.Nitekim öğretide de töre saikiyle işlenen namus cinayetlerine ilişkin olarak; "Töresel olmayan ama yaygın rastlanan bazı haller konusunda bir açıklık getirmemiş olmakla birlikte; Kanun, feodal toplumun, feodal toplum kalıntısı toplumların töresel bir davranışı olan namus kurtarmak saikiyle insan öldürmeyi suçu ağırlatan neden sayması övülecek, yerinde bir davranış olmuştur. Töre saikiyle öldürmenin kabul edilebilmesi ve cezanın artırılabilmesi için, bizce, öldürme fiili, namus kurtarmak adına, aile meclisinin kararı olarak, kirlendiği düşünülen kadın veya kızın yahut birlikte kirletenin öldürülmesi biçiminde gerçekleşmiş olmalıdır" (Zeki Hafıoğulları - Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Kişilere Karşı Suçlar, s. 54), "Töre saikiyle öldürme aynı zamanda ‘namus kurtarma’ düşüncesine dayandığı ve kadına yönelik işlendiğinden bu fiiller namus cinayeti olarak adlandırılmaktadır. Kanımızca buradaki töre saikinin namus saikini de içine alacak şekilde anlaşılması gerekir. Böyle olunca sadece bir törenin gereği olarak değil, böyle bir töre olmasa da namusunu kurtarma saikinin varlığı hükmün uygulanması için yeterli olacaktır" (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, c. 2, s. 243), "Namus cinayetleriyle kastedilen medeni durumlarından bağımsız olarak kadınların aile namusunu ve şerefini kurtarmak adına, geniş anlamda ve çekirdek aileyle sınırlandırılamayacak bir ailenin üyeleri tarafından öldürülmeleridir" (Ece Göztepe, Namus Cinayetlerinin Hukuki Boyutu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı 59, s. 29, 2005) şeklinde açıklamalar yapılmaktadır.TCK’nun "Suçta ve cezada kanunilik ilkesi" başlıklı 2. maddesinin üçüncü fıkrasında; "kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz, suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz" hükmü getirilmiş, madde gerekçesinde de; "Böylece ceza kanunlarının bireye güvence sağlama işlevinin bir gereği daha yerine getirilmiş olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında da kıyas yasağına ilişkin olarak açık hükümlere yer verilmektedir. Örneğin yeni Fransız Ceza Kanununda bu husus ‘ceza kanunları dar yorumlanır’ biçiminde ifade edilmiştir. Kıyas yasağıyla getirilen güvencenin tam anlamıyla uygulanabilmesini mümkün kılmak amacıyla, kıyasa yol açacak şekilde yapılacak geniş yoruma da başvurulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Ancak bu hükümle ceza hukukunda genişletici yorum tümüyle yasaklanmamakta, sadece bu yorum biçiminin kıyasa yol açacak şekilde uygulanmasının önüne geçilmek istenmektedir" denilmiştir.5237 sayılı TCK’nun hazırlık çalışmaları sırasında ileri sürülen görüşler, öğretideki düşünceler ile kanuni düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun bilinçli olarak "töre saiki" kavramına yer verdiği ve "namus saiki" kavramını kullanmadığı, töre saiki ile işlenen namus cinayetlerinin de bu kapsamda mütalaa edilmesini arzu ettiği, buna karşın toplumda "namus cinayeti" olarak adlandırılan her kasten öldürme fiilini töre saikiyle kasten öldürme içerisinde değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir iradesinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Kanun koyucunun öngörmediği bir şekilde namus saiki ile töre saiki kavramlarının özdeşleştirilmesi, anılan kanun maddesinin kıyasa yol açacak şekilde geniş yorumlanması anlamına gelir ki, buna 5237 sayılı TCK’nun 2/3. maddesi uyarınca kanuni imkan bulunmamaktadır.Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için haksız tahrik kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir. Haksız tahrik, 5237 sayılı TCK’nun 29. maddesinde; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir. Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için; a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil olmalı, b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,c) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,d) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır. 5237 sayılı Kanunda, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Maktule D.'ın babası olan sanık Z., annesi ve kız kardeşi ile birlikte Turgutlu ilçesinde yaşadığının, olaydan dört sene önce ondört yaşlarında iken ailesinin izni olmaksızın N. isimli kişi ile kaçarak birlikte yaşamaya başlayan maktulenin bu kişiden iki çocuğunun dünyaya geldiğinin, bir süre birlikte yaşadığı N. isimli kişinin cezaevine girmesi üzerine maktulenin tekrar ailesinin yanına gelerek onlarla birlikte yaşamaya başladığının, ancak bir süre sonra evden kaçarak sokaklarda yaşamaya başladığının, sanık Z.'in çocuklarını bırakarak evden kaçıp uygunsuz bir hayat yaşamaya başlayan kızı maktule D.'ı yaşadığı uygunsuz çevreden kurtarmak ve tedavi ettirmek amacıyla Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesine yatırdığının, maktulenin burada bir süre tedavi gördüğünün, hastaneden çıktıktan sonra tekrar ailesinin yanına dönen maktulenin bir süre sonra tekrar evden kaçarak dışarıda uygunsuz bir hayat yaşamaya devam ettiğinin, bu şekilde bir kaç kez evden kaçan maktulenin bir defasında yaşı onbeşden küçük olan kız kardeşi D.'i de yanında götürdüğünün, sanık Z.'in kolluğa başvurması sonucu maktule ve kızkardeşi D.'in bulunarak ailesine teslim edildiklerinin, maktulenin bir defasında kendisini almak için karakola gelen babası sanık Z.'e vurup hakaret ettiğinin, kızı maktuleyi yaşadığı uygunsuz çevreden uzaklaştırmak isteyen sanık Z.'in kızı ve ailesi ile birlikte Turgutlu ilçesinden Beydağı ilçesi ...... köyüne taşındığının, bir süre ailesi ile birlikte .....köyünde yaşayan D.'ın evden kaçarak tekrar Turgutlu ilçesine gelerek sokaklarda yaşamaya başladığının, bir süre bu şekilde yaşayan D.'ın olay günü sabahında babası sanık Z.'i telefonla arayarak eve dönmek istediğini söyleyip kendisini ilçe merkezinden almasını istediğinin, eve gelmek üzere ilçe merkezinde buluşan sanık Z. ile D.'ın bir süre alışveriş yaptıktan sonra öğlen saatlerinde .....köyündeki eve geldiklerinin, evde bulundukları sırada önceki olaylarında etkisi ile sanık Z. ile maktule arasında tartışma yaşandığının, tartışma sırasında maktulenin sanık Z.'e hakaret edip onu iteklediğinin, bunun üzerine sanık Z.'in üzerinde bulunan tabanca ile bir el ateş ederek kızı olan D.'ın ölümüne neden olduğunun anlaşılması karşısında; kızını yaşadığı kötü hayat şartlarından kızını kurtarmak amacıyla uzun süre mücadele edip, bu amaçla kızını hastanede tedavi ettiren, hatta yaşadığı yerleşim yerini dahi değiştirmesine rağmen sonuç alamayan sanığın öldürme eylemini, yaşadığı kötü hayat şartlarından kızını kurtarmak için bir baba olarak uzun süre mücadele etmesine rağmen, bu mücadelesine karşılık vermeyen maktulenin karakolda kendisine vurup hakaret etmesi ile son olarak olayın hemen öncesinde yaşanan tartışma sırasında yine kendisine hakaret etmesinin verdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında işlediği sabit olup, nitekim sanığın olaydan hemen sonraki pişmanlığı, eylemi töre saiki ile öldürmede aranan görev bilinciyle değil de, bir anlık hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında işlediğini göstermektedir. Kaldı ki dosya içeriğine göre, eylemin töre saikiyle gerçekleştirildiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır.Tanık D. Cumhuriyet savcılığındaki ilk ifadesinde, dayıları olan sanıklar H. ve H.'in babasına ablası olan D.'ı öldürerek namusunu temizlemesi için baskı yaptıklarını, hatta babasının suçta kullandığı silahı sanık H.'nin vermiş olabileceğini düşündüğünü belirtmiş ise de, öncelikle tanık D.'in mahkemede dahil olmak üzere sonraki anlatımlarında savcılıktaki ilk anlatımının doğru olmadığını belirtmiş olması, tanığın ilk ifadesindeki anlatımlarının diğer tanıkların anlatımları ve sanıkların savunmaları ile doğrulanmamış bulunması karşısında, sanık Z.'in öldürme eylemini töre saiki ile gerçekleştirdiğinin kabulü mümkün değildir.Bu nedenle, yerel mahkemece, sanık Z.'in kasten öldürme eylemini haksız tahrik etkisi altında işlediği gözetilmeden, delillere ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle töre saiki ile gerçekleştirdiğinin kabulü ile hüküm kurulması ve Özel Dairece de bu hükmün onanmasına karar verilmesi isabetsizdir.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının birinci neden yönüyle kabulüne karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "sanık Z.in kasten öldürme eylemini töre saiki ile gerçekleştirdiğinden bahisle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. 2-) Sanıklar H. ve H.'in sanık Z.'i töre saikiyle kasten öldürme suçuna azmettirip azmettirmediklerinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesine gelince;5237 sayılı TCK’nun azmettirme başlıklı 38. maddesi;"(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.(3) Azmettirenin belli olmaması halinde, kim olduğunun ortaya çıkarılmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmişbeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hallerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir" şeklinde düzenlenmiştir.5237 sayılı TCK, 765 sayılı Kanunda öngörülen "asli iştirak-fer'i iştirak" ayrımını terk ederek, yeni sistemde birer sorumluluk statüsü olarak öngörülen iştirak şekillerini, fiilin işlenişi üzerinde kurulan hâkimiyet ölçü olarak alınmak suretiyle, faillik (37. md), azmettirme (38. md) ve yardım etme (39. md) olarak belirlemiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen yeni suç teorisine göre azmettiren "fail" değil "şerik" konumundadır. Azmettirme, belli bir suçu işleme hususunda henüz bir fikri olmayan kişide, bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır. Eğer kişi daha önce suçu işlemeye karar vermiş ise, bu takdirde azmettirme olmayacak, artık manevi yardım olabilecektir. Azmettirenin kasten hareket etmesi gerekmekte olup bu kastın, failde belli bir suçu işleme hususunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsaması zorunludur. Ancak eylemin yer ve zamanının veya eylemin işleniş tarzına ilişkin ayrıntıların belirlenmesine gerek yoktur.Latince "in dubio pro reo" olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan "şüpheden sanık yararlanır ilkesi" ceza muhakemesi hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Öncelikle, birinci uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesi sonucunda sanık Z.'in kasten öldürme eylemini töre saikiyle değil de, haksız tahrik etkisi altında gerçekleştirdiği sonucuna ulaşılmış olması karşısında, sanıklar H. ve H.'in sanık Z.'i töre saikiyle kasten öldürme suçuna azmettirdiklerinin kabulü mümkün değildir.Diğer taraftan, sanıklar H. ve H.'in sanık Z.'i kasten öldürme suçuna her ne şekilde olursa olsun azmettirdiklerine ilişkin olarak dosya içerisinde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır. Tanık D. Cumhuriyet savcılığındaki ilk ifadesinde, dayıları olan sanıklar ile anneannesi E.'in Turgutlu ilçesinde bulunan evinde olaydan bir gün önce bir araya geldiklerini, dayıları olan sanıklar H. ve H.'in babası Z.'e ablası D.'ı öldürerek namusunu temizlemesi için baskı yaptıklarını, hatta babasının suçta kullandığı silahı sanık H.'nin vermiş olabileceğini düşündüğünü belirtmiş ise de, tanık D.'in mahkemede dahil olmak üzere sonraki anlatımlarında savcılıktaki ilk anlatımının doğru olmadığını belirtmiş olması, tanığın ilk ifadesindeki anlatımlarının, olaydan bir gün önce hasta olan anneanne E.'i ziyaret için bir araya gelindiğini, burada maktüle D.'ın içinde bulunduğu kötü durumunun ve çözümünün konuşularak, tanık D.'e bu duruma düşmemesi için nasihat edildiğini doğrulayan diğer tanıkların anlatımları ve sanıkların savunmaları ile doğrulanmamış bulunması karşısında, tanık D.'in sonradan geri aldığı ve dosya içeriği itibariyle de doğrulanamayan ilk anlatımlarına dayanılarak hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.Bu nedenle, yerel mahkemece, sanıklar H.ve H.'in sanık Z.i töre saikiyle kasten öldürme eylemine azmettirdiklerinin kabulü ile sanıklar hakkında mahkumiyet hükmü kurulması ve Özel Dairece de bu hükmün onanmasına karar verilmesi isabetsizdir.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ikinci neden yönüyle de kabulüne karar verilmelidir.İtirazın kabulü yönünde oy kullanan Genel Kurul Üyesi O.K.; sanıklar H. ve Hüseyin'in eyleminin öldürme suçuna azmettirme olmayıp, teşvik etmek suretiyle yardım etme olarak kabulü gerektiği yönünde görüş bildirmiş,Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi ise; "sanıklar H. ve H.'in sanık Z.'i töre saikiyle kasten öldürme suçuna azmettirdiklerinden bahisle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. Sonuç olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki neden yönüyle de kabulüne, Özel Daire onama kararının töre saikiyle kasten öldürme suçu yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün töre saikiyle kasten öldürme suçu yönüyle sanık Z. hakkında, sanığın kasten öldürme eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği gözetilmeden, töre saikiyle işlediğinin kabulü ile hüküm kurulması, sanıklar H.ve H. hakkında ise, sanıkların kasten öldürme suçuna azmettirmeden beraatları yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki neden yönüyle de KABULÜNE,2-Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30.01.2013 gün ve 3490-665 sayılı onama kararının töre saikiyle kasten öldürme suçu yönüyle KALDIRILMASINA,3- Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesinin 15.03.2011 gün ve 172-78 sayılı kararının töre saikiyle kasten öldürme suçu yönüyle, a) Sanık Z. hakkında, sanığın kasten öldürme eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği gözetilmeden, töre saikiyle işlediğinin kabulü ile hüküm kurulması, b) Sanıklar H. ve H. hakkında ise, sanıkların kasten öldürme suçuna azmettirmeden beraatları yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi,İsabetsizliklerinden BOZULMASINA, 4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.11.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.