Yargıtay Dairesi : Ceza Genel KuruluMahkemesi :Ceza DairesiSanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ın silahlı terör örgütüne üye olma, sanık ...’in silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde resmi belgede sahtecilik ve tehdit, sanıklar ..., ..., ... ve ...'un silahlı terör örgütüne üye olma ve kişisel verilerin kaydedilmesi, sanıklar ..., ... ve ...'in silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde tehdit suçlarından beraatlerine ilişkin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince verilen 13.11.2015 gün ve 1-4 sayılı hükmün, şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.02.2016 gün ve 1-4 sayı ile;“...Müşteki ...'e yönelmiş herhangi bir eylemin söz konusu olmadığı bu bakımdan dava konusu suçlardan doğrudan zarar görmediği gibi dolaylı olarak bile zararının söz konusu olmadığı anlaşıldığından, katılan sıfatı bulunmayan müşteki adına vekilinin sunduğu temyiz dilekçesinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 315. maddesine göre reddine" karar verilmiştir.Bu kararın da şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.03.2016 gün ve 4 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştırTÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIYargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikâyetçi vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince verilen temyiz talebinin reddi kararının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince verilen son soruşturmanın açılması kararı üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sırasında şikâyetçi ...'in vekili aracılığıyla tüm sanıklar yönünden davaya katılma talebinde bulunduğu, Yargıtay 11. Ceza Dairesince şikayetçinin iddianamede anlatılan ve sanıklara yüklenen suçlardan doğrudan doğruya zarar görmediği gerekçesiyle davaya katılma isteğinin reddine karar verildiği, yapılan yargılama sonunda tüm sanıkların beraatine hükmolunduğu, şikâyetçi vekilinin belirtilen hükme ilişkin temyiz dilekçesinin Yargıtay 11. Ceza Dairesince, şikayetçinin katılan sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle CMUK'nun 315. maddesi uyarınca reddedildiği, şikâyetçi vekilinin Yargıtay 11. Ceza Dairesinin temyiz talebinin reddine ilişkin ek kararını da temyiz ettiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "mağdur", "suçtan zarar gören" ve "malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumunun açıklanmasında yarar bulunmaktadır. 5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “Suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arzetmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703)Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155–80, 04.07.2006 gün ve 127–180, 22.10.2002 gün ve 234–366 ile 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir. Uyuşmazlık konusuyla ilgili 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken “Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 315. maddesinde; “Temyiz isteği kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.Temyiz eden taraf ret kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Şu kadar ki, bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz”, “Yargıtayca Temyiz İsteğinin Reddi” başlıklı 317. maddesinde de; “Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar” düzenlemelerine yer verilmiştir. 1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü halde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtay'ca da yapılması hüküm altına alınmıştır. Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması halinde hükmü veren mahkemece öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir. Mahkemece temyiz isteğinin kabul edilebilir bulunması halinde herhangi bir karar verilmeden aynı Kanunun 316. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Buna karşılık, temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi ilk derece mahkemesince CMUK'nun 315. maddesi uyarınca reddedilecektir. Başvuru sahibi de ret kararına karşı tebliğden itibaren bir hafta içinde temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesiyle daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden önce, Yargıtay ilgili Dairesince de öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı, başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması ya da kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunmaması veya başvuruda bulunanın temyiz etme hak ve yetkisinin olmaması halinde ise ilgili Dairece temyiz talebi 1412 sayılı CMUK'nun 317. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır. Dosyanın, hükmü temyiz olunan mahkemece verilen temyiz isteminin reddi kararına karşı yapılan başvuru üzerine yollanması halinde de Yargıtay tarafından; ret kararı usul ve kanuna uygun bulunursa temyizin reddi kararının onanmasına karar verilip dosya mahkemesine geri gönderilecek, ret kararının usul ve kanuna aykırı olduğu tespit edilirse, bu karar kaldırılıp hüküm esastan incelenecektir. Diğer bir anlatımla, temyiz başvurusunun kabul edilebilirliği belirlendikten sonra Yargıtayca yapılacak inceleme ilk derece mahkemesince verilen hükmün esasına yönelik olacaktır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Sanıklara isnat olunan ve yargılama konusu yapılan silahlı terör örgütüne üye olma, resmi belgede sahtecilik, tehdit ve kişisel verilerin kaydedilmesi eylemleri ile şikâyetçi ... arasında herhangi bir bağlantı bulunmadığı, şikâyetçinin iddia olunan tehdit suçunun da muhatabı olmadığı, yalnızca gizli tanık Erzincan'ın anlatımlarının dinleyicisi konumunda bulunduğu, bu nedenle yargılamaya konu edilen suçlardan doğrudan zarar görmediği ve davaya katılma hakkının bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin şikâyetçi vekilince verilen temyiz dilekçesinin 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 315. maddesi uyarınca reddine ilişkin kararı usul ve kanuna uygun olup, kararın onanmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 10.02.2016 gün ve 1-4 sayılı temyiz isteğinin reddi kararının ONANMASINA,2- Dosyanın Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.11.2016 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.