Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 361 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 671 - Esas Yıl 2016





Yargıtay Dairesi : 12. Ceza DairesiMahkemesi :Asliye CezaGünü : 12.02.2015Sayısı : 329-37Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa aykırılık suçundan sanıklar ..., ..., ... ve ...'in beraatlerine ilişkin, İstanbul 27. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.03.2012 gün ve 932-573 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.09.2014 gün ve 15075-17348 sayı ile;“Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 15.03.1980 gün 11829 sayılı kararı ile korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescilli İstanbul İli, Şişli İlçesi, Halaskargazi Mahallesi, ..... parselde bulunan taşınmazın zemin ve bodrum kat cephesinin ahşap platform ile kaplanıp onaylı projeden farklı olarak zemin kat cephesinin bodrum gibi yapıldığı, 1. kat pencerelerinin büyütülüp, yapının tamamına bakıldığında, pencerelerin 4 kanatlı ve ahşap doğrama iken pimapen ve 3 kata indirildiğinin tespit edilmesi üzerine açılan kamu davası ile ilgili olarak, dosya kapsamında mevcut inşaat mühendisi tarafından düzenlenen raporda, onaylanan restorasyon projesi hilafına meydana getirilen değişikliklerin ana yapının özgün yapısı ile mimari görünüşüne zarar verici mahiyette olup, eski tarihlerde yapılmış olduğu ve bunların ana taşınmazın işletilmeye başlanması ile birlikte tamamlanmış olabileceğinin kuvvetle muhtemel görüldüğü, ancak ana taşınmazdaki bahse konu bu değişikliklerin ana taşınmazın mal sahipleri tarafından mı, yoksa kiracıları tarafından mı yapılmış olduğu hususunun tam anlamıyla kestirilemediği belirtilmiş ve bu rapor hükme esas alınarak sanıkların beraatlerine ilişkin yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, her bir bağımsız bölüm ve kullanıcısı tarafından yapılan eylemler açık olarak tespit edilmediği gibi, suça konu taşınmazın zemin katında bulunan 'Ugo zaldi' isimli bağımsız bölümün eski maliki sanık ...'nun savunmasında, suça konu yapının dış kısmındaki platformu sanık ...'ın yaptırdığına ilişkin beyanda bulunması karşısında; mahallinde tekrar inşaat mühendisi, fen ve mimar bilirkişilerin katılımı ile keşif icra edilerek, yapıda kullanılan malzemelerin eskiliği, renkteki solmalar ve yıpranma durumu dikkate alınarak, taşınmazın her bir bağımsız bölümü ile ilgili olarak, suça konu uygulamaların, yapılış tarihlerinin ve kimler tarafından yapıldığının tereddüte yer vermeyecek şekilde tek tek saptanıp, izinsiz olarak yapılan uygulamaların tescilli kültür varlığının bütünü ve dolayısıyla orjinal dokusu ile uyumlu olup olmadığının, niteliğinin ve yapıda geri dönüşümü mümkün olmayacak derecede zarar meydana getirip getirmediğinin belirlenmesi, bu nitelikte bir zararın mevcut olması durumunda, eylemi yapan sanığın, 6498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunun 65/1-1.cümlesi uyarınca cezalandırılması, bu nitelikte bir zararın mevcut olmadığının, ancak yapılan tadilatın ruhsata tabi inşai ve fiziki müdahale kapsamında bulunduğunun belirlenmesi durumunda, 6498 sayılı Kanun ile değişik 65/1-2.cümlesi uyarınca cezalandırılması, yapılan bu tadilatın ruhsata tabi olmayan, 'basit onarım' niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde ise, 5498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunun 65/4. maddesi ile cezalandırılması gerektiği gözetilmeksizin, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi, " isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise 12.02.2015 gün ve 329-37 sayı ile;“...Mahkememizce yapılan keşifte hazır bulunan bilirkişi inşaat yüksek mühendisi olup, konusunda uzman ve ehil olduğu, inşaat yüksek mühendisi bilirkişi ....'in 01.08.2011 tarihli raporunun 9. sayfasında 'dava konusu tescilli ana yapının gerek bodrum gerekse zemin kat ön cephelerinde yer alan ve ahşap platform adı verilen panel tipi ahşap giydirme kaplama elemanlarının, esas itibarıyla eski eser yapının özgün yapısına ve dış cephe ana dokusuna zarar verir mahiyette görülmediği, bunların dekoratif amaçlı süslemelerden ibaret olduğu ve dış cepheye monte edildiği, her halükârda sökülüp atılabileceği, sökülmesinin kolay ve mümkün olduğu, tarihi esere bir zararının dokunmadığı, ancak izinsiz yapıldıklarından sökülerek eski hale getirilmeleri gerektiği,Buna mukabil dava konusu tescilli ana yapının, gerek zemin katındaki gerekse 1. katındaki dış cephe pencere ebatlarının büyütülmesi ve buna bağlı olarak pencere şekillerinin değiştirilerek vitrin hale getirilmesi işlemleri tescilli eski eser yapının dış görünüşünde onaylı projesi hilafına değişiklikler ve farklılıklar oluşturduğundan bunun dış cephe itibarıyla ana yapının özgün yapısına ve mimari görünüşüne zarar verici mahiyette olduğu,Bu durumda dava konusu tescilli eski eser yapının zemin katında yer alan Ugo zaldı isimli giyim mağazası ile Rocco Barodco/RBJ isimli mağazanın ve ayrıca tescilli eski eser yapının 1. normal katında yer alan ve öndeki sokakları cephesi bulunan bağımsız bölümlerin pencere ebatları ve şekillerini değiştirmekle onaylı proje hilafına hareket ettikleri, bunun da görünüş itibariyle eski eser ana yapıya zarar verici mahiyette olduğunu düşünüldüğü...13. sayfada da...Dava konusu edilen tescilli eski eser ana taşınmazdaki imar uygulamalarından bodrum ve zemin kattaki dış cephe ve ahşap kaplamalarının bakım ve basit onarım sınıfına girdiği bunların ruhsat gerektirmediği, ancak yapı tescilli olduğundan bunlar için dahi izin alınması gerekirken alınmadığı, zemin ve 1. normal kattaki pencere ebatlarının büyütülmesi ve şekillerinin değiştirilmesinin esaslı onarım (restorasyon) sınıfına girdiği, bunun için proje hazırlanıp onaylatılması ve ruhsat alınması gerekirken bunun yapılmadığı, dava konusu tescilli eski eser yapıda sonradan yapılan bahse konu pencere değişikliklerine ait onaylanmış herhangi bir tadilat projesine ve/veya buna bağlı olarak herhangi bir izin ve/veya yapım ruhsatına dava dosyasında rastlanmadığı, zira ruhsat alınmış bir yapıya sonradan yapılan bu gibi müdahalelerin ruhsat ve izne tabii işler olduğu halde bununla ilgili olarak yapı maliklerince tadilat/restorasyon projesi tanzim ve tasdik ettirilmeli ve ruhsat alınmadığı, bu itibarla dava konusu eski eser binaya pencere büyültmelerinden dolayı yapılan izinsiz inşai ve fiziki müdahaleler nedeniyle tescilli eski eser yapının zarar gördüğü...Keşif mahallinde yapılan tespit ve incelemelerde suça konu ana taşınmazda onaylı restorasyon projesi hilafına meydana getirilen değişikliklerin yeni olmayıp eski tarihlerde yapılmış olduğu ve bunların ana taşınmazın işletilmeye başlanması ile birlikte tamamlanmış olabileceğinin kuvvetle muhtemel görüldüğü, ancak ana taşınmazdaki bahse konu bu değişikliklerin, ana taşınmazın mal sahipleri tarafından mı yoksa kiracıları tarafından mı yapıldığının tam olarak kestirilemediği' mütalaa edilmiştir.Her ne kadar bozma ilamında mahallinde yeniden yapılacak keşifle izinsiz uygulamaların tescilli kültür varlığının orjinal dokusu ile uyumlu olup olmadığını, niteliğinin ve yapıda geri dönüşümün mümkün olmayacak şekilde zarar meydana getirip getirmediğinin belirlenmesi hususuna yer verilmiş ise de, inşaat yüksek mühendisi bilirkişi ....'in raporunun bu hususları içerdiği düşünülmektedir. Bozma ilamında suça konu taşınmazın zemin katında bulunan Ugo zaldı isimli bağımsız bölümün eski maliki ...'nun suça konu yapının dış kısmındaki platformu sanık ...'ın yaptırdığına ilişkin beyanı bulunmakta ise de, yapının gerek bodrum gerekse zemin kat ön cephelerinde yer alan ahşap platform adı verilen panel tipi ahşap giydirme kaplama elamanlarının, esas itibarıyla eski eser yapının özgün yapısına ve dış cephe ana dokusuna zarar verir mahiyette olmadığı, bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır. Sanık ...; orayı devraldığında binanın ön cephesinin mevcut halde olduğunu, kendisinin söz konusu yerde herhangi bir değişiklik yapmadığını savunmaktadır. Ayrıca söz konusu ahşap platformun binanın ana dokusuna zarar verir mahiyette olmadığı raporda açık bir şekilde tespit edilmiştir.Mahkememizce mahallinde tarafların da hazır olması sağlanarak ehil bilirkişi ile keşif yapılmış, mahallinde de gereken incelemeler yapılmış olduğundan, direnme kararı verilmiştir.Yapılan yargılama, sanıkların savunmaları, bilirkişi raporu ile tüm dosya kapsamından; taşınmazda restorasyon projesi hilafına meydana getirilen zemin kat ile 1. normal kattaki dış cephe pencere ebatlarının büyütülmesi ve buna bağlı olarak pencere şekillerinin değiştirilerek vitrin haline getirilmesi işlemleri, tescilli eski eser yapının özgün yapısına ve mimari görünüşüne zarar verici mahiyette ise de, bu değişikliklerin yeni olmayıp eski tarihlerde yapılmış oldukları ve bilirkişinin mahallinde yaptığı tespit ve incelemelere göre bunların ana taşınmazın işletilmeye başlanması ile tamamlanmış olabileceği sonucuna varıldığı, binanın zemin ve 1. normal katındaki pencere şekillerinin değiştirilmesi işlemlerinin sanıklar tarafından yapıldığına dair delil elde edilemediği, ahşap platform adı verilen ahşap giydirme kaplama elemanlarının eski eser yapının özgün yapısına zarar verir mahiyette olmadığı..." şeklindeki gerekçe ile önceki hükmünde direnmiştir.Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2016 gün ve 108965 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa aykırılık suçundan sanıklar hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanıkların beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;Yerel mahkemece, aleyhe bozmadan sonra yapılan yargılamada, duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin sanıklara tebliğ edildiği, sanıklardan ..., ... ve ...'ın tebliğe rağmen duruşmaya gelmemeleri üzerine hazır bulunan sanık ... ile sanıklar müdafiilerinin dinlenilmesi ile yetinilip, diğer sanıklardan aleyhe olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanıklar ..., ... ve ...'ın beyanları alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden direnmeye konu tüm sanıklar yönünden, sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ...;"A) Genel olarakTemyiz üzerine verilen bozma kararı sonrasında mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen kurallar yönünden 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi henüz yürürlükte bulunmayıp halen 5320 sayılı kanunun 8. maddesine göre 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesi yürürlükte bulunmaktadır. 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesinin 2. fıkrasında sanık ya da müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi yargılamaya devam edilerek davanın gıyapta bitirilebileceği, ancak 'Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği' belirtilmiştir. Yani kural, davetiyeye rağmen duruşmaya katılma olmasa da yargılamaya devamla karar verilebileceği, istisnası ise, verilecek ceza bozma konusu olan cezadan daha ağır ise sanığın dinlenilmesi gerektiğidir.İstisna olarak düzenlenen ve uygulamada aleyhe bozma olarak tanımlanan durum, kanunun lafzi yorumuna göre sadece 'bozma konusu olan cezadan' daha ağır bir ceza verilecek olmasıdır, yani sanık hakkında verilen ve ceza içeren bir kararın bozulması halinde bozma üzerine mahkeme bozmaya uyduğu takdirde vereceği ceza daha ağır olacağı için bu kural uygulanacaktır. Bu durumda kural, beraat kararının aleyhe bozulmasını da kapsamaktadır. Ancak yine kanunda belirtildiği gibi verilecek cezanın daha ağır olması yani beraat yerine cezaya hüküm olunması halinde bu kural uygulanacaktır. Bunun içinde mahkemenin aleyhe olan bozma kararına uyarak; Yargıtay bozma kararı doğrultusunda aleyhe bir karar verebileceğini belirtmesi gerekir. Aksine mahkeme bozma ilamını haklı bulmaz ve verdiği beraat kararının doğru olduğu kanaatiyle direnme kararı verirse mahkemeden sanığın mutlaka dinlenmesini beklemek, yasanın gerek lafzına gerekse düzenleme amacına aykırı düşecektir.B) Yargıtay Genel Ceza Kurulu KararlarıYargıtay Genel Ceza Kurulunun 1412 sayılı Kanunun yürürlük zamanında ve 01.06.2005 tarihinden sonra konuyla ilgili vermiş olduğu istikrar kazanmış kararlarda özetle; 'Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya bakacak mahkemece CMUK'nun 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Böylece sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhe sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma; kendini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmaktadır. Bu hüküm, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır...' (03.10.2010 tarih 3/168-178, 11.06.1996 tarih 1/122-129, 26.12.1994 tarih 2/345-363, 17.04.1989 tarih 5/94-148 sayılı...)Ceza Genel Kurulunun belirtilen kararlarında bu kuralın savunma hakkının sınırlanmamasının sonucu olduğu, sonuç olarak sanığın lehine olan bir düzenleme olduğu belirtilmektedir. Genel kurulun istikrar kazanmış kararlarına göre aleyhe bozma üzerine, direnme (+ beraat) kararı verilmesi için mutlaka sanığın bozma kararına karşı beyanlarının alınması gerekecektir.C) Yasal Düzenlemeler ve Sanığın Lehine olan Kararın TespitiYargıtay Genel Ceza Kurulunun kararları karşısında beraat kararının mı yoksa zamanaşımı nedeniyle düşme kararının mı veya gecikmiş olarak verilen beraat kararının mı sanığın lehine olduğunun belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kanaatimizce hiç kuşkusuz en süratli şekilde verilen beraat kararı sanığın en lehine olan durumdur.Anayasanın 141/4. maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiştir.5271 sayılı CMK'nun 290. maddesine göre 'Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanığın aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez.' Benzer hüküm 5320 sayılı kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan CMUK'nun 309. maddesinde de mevcuttur.5271 sayılı CMK'nun 307. maddesinde ve yine 5320 sayılı yasanın 8. maddesine göre yürürlükte bulunan CMUK'nun 326. maddesinde 'Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği' hükme bağlanmıştır.5271 sayılı CMK'nun 193/2. maddesine göre 'Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir'.Kanun koyucu Anayasanın 141/4. maddesi doğrultusunda; savunma hakkının kısıtlanmaması için yargılanma aşamasında uyulması gereken konulara ilişkin CMK'nun çeşitli maddelerinde düzenlemeler getirilmiş ve son olarak hükümden önce son sözün hazır olan sanığa verileceği (CMK'nun 216/3) belirtilmiştir.Görüldüğü gibi yargılamanın en çabuk şekilde bitirilmesi amaçlandığı gibi bu amaca ulaşırken sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması esas alınmıştır. Yargılama sonucunda ulaşılan sonucun sanığın lehine olması durumda sanığın savunma hakkını güvence altına alan usul kurallarına uyulmaması önemsenmemiş, amaca aykırı bir şekilcilik öngörülmemiştir.Kanunun bu düzenleme biçimi ve amacı ve ceza yargılamasının temel hedefi gözetildiğinde, süratle sonuçlanan bir davada sanığın lehine konulan bir yasa hükmünün ihlal edilmemesi mi yoksa sanığın beraat etmesi yani aklanması mı sanığın lehine değerlendirilecektir. Somut olaya geldiğimizde sanığın lehine (suçu işlediği sabit olmadığından beraatine) karar verilmiş, karar temyiz incelemesi sonucunda sanığın suçu işlediği ve bu nedenle mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle bozulmuştur. Burada bozma kararının sanığın aleyhine olduğu kuşkusuzdur.Ancak Yargıtay Ceza dairesinin vermiş olduğu aleyhe bozma kararı kesin bir sonuç değildir, yerel mahkemenin bu karara direnme yetkisi bulunmaktadır. CMUK'nun 326. maddesinde bozma kararı üzerine mahkemenin öncelikle taraflara davetiye göndererek bozma kararına karşı beyanlarını sorması gerektiği, daveti uymadıkları takdirde yokluklarında karar verilebileceği ancak bozma konusu cezadan daha ağır bir ceza verilecek olması halinde savunma hakkının korunmasını teminen sanığın bozma kararına karşı beyanlarının mutlaka sorulması gerektiği, mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı bulunduğu, daire kararına uyma zorunluluğu bulunmayıp ceza daire genel kurul kararına uymak zorunluluğu düzenlenmiştir.Uyma Kararı; Yargıtay dairesinin verdiği bozma kararı üzerine işi yeniden ele alan mahkemenin Yargıtayın görüşüne uygun bulurak ve bozma kararı doğrultusunda yargılama yapmayı kabul etmesidir. Alt mahkeme uyma üzerine yaptığı yargılamada 'uymadan sonraki serbestlik' ilkesinden yararlanarak serbestçe karar verebilirse de bunun istisnası CMUK'nun 326. maddesinde düzenlenmiş olup; bozmanın belirli bir eksiklik nedeni ile yapılması halinde uyma kararı verildikten sonra mahkeme bozma kararındaki eksikliği gidermek zorundadır. İkinci istisna ise aleyhe temyiz bulunmaması halinde sonuç cezayı ağırlaştırmamaktır ( aleyhe bozma ).Sonuç olarak ve özetle yerel mahkeme bozma kararı üzerine yaptığı yargılamada sonuç kararını vermeden önce bozma kararına uyma ya da direnme yönünde bir karar verecek, verdiği bu karar doğrultusunda işlem yapacak ya da yeni bir karar verecektir.Mahkeme bozma kararından önce mahkûmiyet kararı vermiş ve bozma kararı aleyhe olup bozmaya uyulması halinde mahkemenin bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa daha fazla ceza vermesi gerekiyorsa CMUK'nun 326/2. maddesi uyarınca sanığa dinlenmesi zorunludur. Mahkemenin direnme kararı vermesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak sanığa önceki cezadan yani bozma kararına konu olan cezadan daha fazla ceza verilmesi mümkün olamayacağından, sanığın aleyhine sonuç doğması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Zira sanık dinlenmeden aleyhine bir karar verilmesi söz konusu olmamaktadır.Mahkemece bozma kararından önce beraat kararı verilmesi ve bozma kararının aleyhe olması durumlarında, bozmaya uyulması halinde mahkemenin, bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa bu kez ceza vermesi gerektiğinden, CMUK 326/2. maddesi uyarınca sanığın dinlenmesi zorunludur. Direnme kararı verilmesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak önceki beraat kararından daha aleyhe bir karar verilmesi söz konusu olamayacağından, sanığın aleyhine sonuç doğmaması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Dinlenmemesi verilecek kararın niteliğine göre aleyhe bir sonuç doğurmayacaktır.D) SonuçSonuç olarak yukarıda da belirtildiği üzere sanığın beraatine ilişkin kararın aleyhe bozulması halinde, mahkemece direnme kararı verilmesi durumunda bu direnme kararının doğal sonucu mahkemenin önceki kararını tekrarlamasıdır. Yani yine beraat kararı vermesidir. Mahkeme beraat kararı verirken CMK'nun 223. maddesinde belirtilen beraat sebeplerinden birisine ve herhalde önceki gerekçeye göre hüküm kuracaktır. Bu durumda mahkemenin herhangi bir eksik araştırma ve soruşturmaya veya yeni bir kanıt tartışmasına girmemesi nedeniyle sanığın yokluğunda beraat kararı verilmesi sanığın aleyhine bir sonuç doğurmayıp aksine bir an önce aklanması sonucunu doğurması ve adil yargılanma hakkından yararlanmasını temin etmesi nedeni ile lehine sonuç doğuracaktır. Bu gerekçelerle sanığın savunma hakkının kısıtlanamayacağı ilkesinden bahisle beraat kararının aleyhe bozulması üzerine direnme kararının doğal sonucu olarak verilen beraat kararından önce sanığın mutlaka bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulması gerektiğine dair sayın çoğunluk görüşüne katılmak mümkün olmamıştır" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- İstanbul 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.02.2015 gün ve 329-37 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanıklardan ..., ... ve ...'ın beyanları alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden direnmeye konu tüm sanıklar yönünden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.10.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.