Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 347 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 136 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : KARTAL 4. Asliye Ceza(İSTANBUL AND. 16. Asliye Ceza)Günü: 09.06.2010Sayısı: 94-553Hırsızlık suçundan sanıklar H.. A.. ve G.. I..'ın 5237 sayılı TCK'nun 142/2-b, 37 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Kartal 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.06.2010 gün ve 94-553 sayılı hükmün, sanıklar ve sanık H.. A.. müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15.08.2012 gün ve 5214-14649 sayı ile; sanıkların temyiz isteminin süresinde temyiz başvurusunda bulunulmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir. Yargıtayca esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın kesinleşen yerel mahkeme hükmüne yönelik Adalet Bakanlığınca; "Dosya kapsamına göre, sanıkların şüphe üzerine görevliler tarafından izlenmekte iken müştekiye ait çantanın içerisinden cüzdanı alarak olay yerinden uzaklaşmaya çalıştıkları, kesintisiz takip ile takip edildikten sonra çaldıkları cüzdanı atarak kaçmaya başladıkları, fakat yakalandıkları, cüzdanın atıldığı yerde bulunduğu, kolluk güçlerinin sanıkları yakalamak için cüzdanı almadan takibe devam ettikleri, bu kapsamda suça konu cüzdanın sanıkların tam olarak hakimiyet alanına girmediği anlaşılmakla; sanıkların eylemi teşebbüs aşamasında kaldığından, 5237 sayılı Kanunun 35. maddesinin sanıklara uygulanmasında isabet görülmemiştir" görüşüyle kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 02.07.2013 gün ve 19882 - 15486 sayı ile;"Yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Yargılaması Yasası’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim, yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususlar, Yargıtay’ın sadece olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alabileceği hukuka aykırılıklardandır. İncelenen somut olayda; 5237 sayılı TCK’nın 35/2. maddesinde düzenlenen 'teşebbüs' nedeniyle indirim yapılıp yapılmaması takdire dayalı bir konudur. Hakime tanınan bu yetki keyfi ve sınırsız değil ise de, bu yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan, yasa yararına bozma konusu yapılması olanaklı değildir.Bu itibarla, takdir hakkına giren konularda kanun yararına bozma istenemeyeceğinden, kanun yararına bozma isteminin reddine" karar verilmiştir.Yargıtay C.Başsavcılığı ise 05.12.2013 gün ve 199300 sayı ile;“... Hırsızlık suçunu işlerken kesintisiz takip sonucu suç konusu cüzdanı tam olarak fiili hakimiyet alanlarına sokamadan yakalanıp, müştekiye ait cüzdanın içerisinden hiçbir şey alınmadığı halde cüzdanın müştekiye teslim edildiği olayda, sanıkların hırsızlık suçları, teşebbüs aşmasında kaldığı halde yerel mahkemece teşebbüs nedeniyle sanıklar lehine indirimin yapılmayan hüküm, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiştir. Hükümdeki 'uygulanması gereken bir maddi hukuk normunun uygulanmaması' şeklindeki hukuka aykırılığı gidermenin bu aşamada tek yolu, hakimin takdir hakkına giren bir hukuka aykırılık olmadığından kanun yararına bozma yasa yoludur.Bu itibarla, Özel Dairece, kanun yararına bozma istemi esastan incelenerek, talep hakkında bir karar verilmesi yerine teşebbüs nedeniyle indirim yapılmaması takdire dayalı bir konu olduğundan, karara karşı kanun yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 17.12.2013 gün ve 34914 - 25346 sayı ile;"1)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne,2)Dairemizin 02.07.2013 gün ve 2013/19882 Esas, 2013/15486 Karar sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine dair ilamının kaldırılmasına, İstanbul Anadolu 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/94 Esas, 2010/553 Karar sayılı dosyası incelendiğinde; sanıklar H.. A.. ve G.. I.. hakkında 31.12.2009 tarihli müşteki N.. A..'e yönelik hırsızlık eylemlerinden dolayı 5237 sayılı TCK'nın 37/1, 142/2-b, 53, 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, mahkemenin yargılama sonucunda sanıkların ayrı ayrı TCK'nın 142/2-b maddesi uyarınca 3'er yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verdiği, hırsızlık suçunun mahkemece tamamlanmış suç olarak kabul edildiği verilen kararı sanık ve sanık müdafilerinin temyiz ettiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamede eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından kararın bozulmasının istenildiği, dosyanın 6. Ceza Dairesi nöbetçi heyetince 15.08.2012 tarihinde incelenerek süresinde temyiz edilmediğinden temyiz isteminin reddine karar verildiği, kararın 15.08.2012 tarihinde kesinleştirildiği, 07.06.2013 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca bu kez kanun yararına bozma yasa yoluna gidildiği ve sanıkların eyleminin teşebbüste kaldığının iddia olunduğu, Dairemizin 02.07.2013 gün ve 2013/19882 Esas, 2013/15486 Karar sayılı ilamı ile somut olayda 5237 sayılı TCK'nın 35/2. maddesinde düzenlenen teşebbüs nedeniyle indirim yapılıp yapılmaması takdire dayalı bir konu olup hakime tanınan bu yetki keyfi ve sınırsız değil, yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma konusu yapılması olanaklı değildir, gerekçesi ile reddedildiği bu kararımızda somut olayda suça teşebbüs durumunun tartışılmadığı, olayda teşebbüs durumu olmadığından, suçun teşebbüs derecesinde kalmadığından yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, teşebbüs nedeniyle indirim yapılıp yapılmamasının takdire dayalı konu olduğu gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Somut olay incelendiğinde 11.01.2010 tarih ve 2010/288 Esas sayılı iddianamede; olay günü Maltepe ilçesinde bulunan . Kundura isimli mağazaya alışveriş yapmak bahanesiyle giren şüphelilerin mağaza içerisinde alışveriş yapmakta olan müşteki Nebahat'in yanına yaklaştıkları, müştekinin yanına yaklaşan şüpheli Gülzade'nin müştekiyi sıkıştırarak kolunda asılı bulunan çantayı perdelediği diğer şüpheli Hanife'nin de elini uzatıp müştekinin çantasının fermuarını açarak içindeki kadife simli cüzdanı alarak siyah uzun tuniğinin iç tarafına gizlediği ve hemen şüphelilerin hızlıca mağazadan çıktıkları, olayı gören asayiş şubeye bağlı polislerin şüphelilerin peşlerine düştükleri, takip edildiklerini anlayan şüphelilerin yakalanmamak için sağlı sollu birbirlerinden ayrılarak kaçmaya başladıkları, polislerden kaçan şüpheli Hanife'nin çaldığı cüzdanı Atatürk caddesine bağlı Kırizantem sokak üzerinde yola attığı, bilahare de şüphelilerin polisler tarafından yakalandıkları eylemlerinden dolayı sevk maddelerine göre cezalandırılmalarının istenildiği anlaşılmaktadır. Polis memurları Hayrettin .ve ..n düzenledikleri olaya ilişkin tutanakta; adresini beyan eden Yasin .isimli kişinin çalıştığı işyerinin önünde siyah renkte bir çanta ve çantanın içerisinde aynı desen küçük çantada iki adet altın yüzük, bir adet gümüş yüzük, bir adet gümüş işlemeli oltu tespih, bir adet milli miyango bileti, bir adet çeyrek altın ve müşteki N.. A.. adına düzenlenmiş nüfus cüzdanını bularak karakola teslim ettiği tutanak altına alınmıştır.Sanıkları yakalayan polis memurlarından Fatih ..in duruşmada tanık olarak beyanı alınmış, Fatih.n 09.06.2010 tarihli duruşmadaki beyanında; olay tarihlerinde .Kundura isimli işyerinde hırsızlık olayları olduğu için tedbir almaya karar verdiklerini kendisinin çevreyi kontrol ettiğini, dışarıda da diğer arkadaşlarının bulunduğunu, bir ara baktığında sanıklardan birinin perdeleme yaptığını diğerinin de bir bayanın çantasını kurcaladığını gördüğünü, bayanın sanıklarla tartıştığını, durumu sorduğunda bayanın çantasının açılmak istendiğini belirttiğini, bunun üzerine oradan ayrılan sanıkları arkadaşları ile birlikte takip etmeye başladıklarını, sanıkların yol boyunca dükkanlara girip çıktıklarını tekrar Enes Kundura isimli işyerine döndüklerini, orada müştekinin çantasını yine birinin perdeleme yaparak diğerinin açtığını gördüğünü, müştekinin yanına yaklaşarak polis olduğunu, çantasından çalınan bir şeyinin olup olmadığını kontrol etmesini söylediğini, müştekinin tedirgin olduğunu, polis olduğunu nerden bileyim, benim çalınan bir şeyim yok dediğini, kendisinin 'olay teşebbüs aşamasında kaldı' düşüncesiyle oradan ayrıldığını, bir süre sonra müştekinin koşarak kendisinin yanına geldiğini, cüzdanının çalınmış olduğunu söylediğini bu sırada sanıkların da oradan ayrılarak ara sokağa girdiklerini, arkadaşlarını onları yakalamaları için ikaz ettiğini, sanıkların kaçmaya başladıklarını bu arada yolda müştekinin cüzdanını atmış olduklarını, arkadaşlarının da sanıkları kaçırmamak için cüzdanı almamış olduklarını, sanıkları yakaladıktan sonra geldiklerinde cüzdanın bir esnaf tarafından polislere teslim edildiğinin görülmüş olduğunu, sanıkların atılı suçu işlediklerinin bizzat kendileri tarafından gözlemlendiğini, tutanakların doğru olduğunu beyan etmiştir. Olaya ilişkin dosya kapsamı delliler ve mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde; sanıkların hırsızlık suçlarının tamamlanmış olduğu teşebbüs derecesinde kalmadığı mahkemenin de bu şekilde kanaate vardığı, olayda sanıkların kesintisiz takip durumlarının olmadığı müştekinin sanıklar tarafından çalınan cüzdanının ayrı ayrı yöne kaçan sanıklardan sanık Hanife tarafından yol üzerine atıldığı, daha sonra bu cüzdanın esnaflık yapan Yasin Akçay tarafından bulunarak karakola teslim edildiği, dolayısıyla somut olayda TCK'nın 35. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı, sanıkların hırsızlık suçlarının tamamlanmış olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.06.2009 gün ve 2009/30-177 sayılı kararında özetle 'suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususu hakimin takdirine ilişkin değil, maddi hukuka ilişkin bir hukuka aykırılığı oluşturacağından suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklıdır' şeklinde açıklanmıştır. Buna göre bir suç teşebbüs derecesinde kalmış ise hakim teşebbüs hükmünü uygulayıp uygulamamada takdir hakkına sahip değildir. Ancak teşebbüs nedeniyle hangi oranda indirim yapacağı konusunda hakim takdir hakkına sahiptir. Bu konuda Yargıtay Başsavcılığı ile Dairemiz arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Dairemiz ile Yargıtay Başsavcılığı arasındaki görüş ayrılığı somut olayda sanıklar hakkında TCK'nın 35. maddesinin uygulanması gerekip gerekmediği yönünde toplanmaktadır. Somut olay bir bütün halinde incelendiğinde olayda kesintisiz bir takip bulunmadığı, olayı gören polis memuru Fatih .hazırlık ve duruşmadaki beyanında sanıkların müştekinin çantasını perdeleme yaptığını ve karıştırdıklarını görünce, müştekinin yanına giderek çantasından bir şeyinin çalınıp çalınmadığını sormuş müşteki ise ben senin polis olduğunu nerden bileyim diyerek polis memuruna tepki göstermiş bu sırada sanıklar olay yerinden ayrılmışlar, bir süre sonra çantasının karıştırıldığını ve içindeki cüzdanının çalındığını anlayan müşteki ise tekrar polis memuru Fatih Güner'in yanına gelerek, çantasından cüzdanının çalındığını beyan etmiş, bunun üzerine olayı diğer polis memurlarına F. G.. haber vermiş daha sonra sanıklar yakalanmıştır. 5237 sayılı TCK'nunda yer alan hırsızlık fiillerinde failin, suç konusu eşya üzerinde hakimiyet kurmasından bahsedilmemiştir. Somut olayda sanıkların hırsızlık eylemi tamamlanmış, olayda kesintisiz bir takipten ve suçun tamamlanamamış olduğundan söz edilemez. Mahkemece de sanıkların eyleminin tamamlanmış hırsızlık suçu olarak kabulü yerinde olup suçun faillerine TCK'nın 35. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine " karar verilmiştir.Yargıtay C.Başsavcılığı ise 31.01.2014 gün ve 199300 sayı ile;"... 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 'Suça teşebbüs' başlıklı 35. maddesi;' (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.' şeklinde düzenleme altına alınmıştır.Bu düzenlemeye göre, teşebbüsün varlığından söz edilebilmek için;a- Kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,b-Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanılmalı,c-Failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanmamalı ya da sonuç gerçekleşmemelidir.Hırsızlık suçunun ne zaman tamamlandığı konusuna gelince; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesinin gerekçesinde, 'Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır' denmek suretiyle mağdurun, o mal üzerinde tasarruf olanağının ortadan kalkması ile hırsızlık suçunun tamamlandığı kabul edilmiştir. Malın alınamaması veya devamlı takip nedeniyle malın zilyedinin tasarruf olanağı sürüyorsa fiilin tamamlanmadığının, teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü gerekmektedir.Yargıtay’ın duraksamasız uygulamalarında da, hırsızlık suçunda, fail, kesintisiz takip sonucu hırsızlık konusu eşyayla birlikte yakalanmış ise, suça konu malı, fiili hakimiyetine sokamadığından eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmektedir.Yukarıdaki açıklamalar karşısında, somut olay değerlendirildiğinde, olay yerinde hırsızlık vakıalarının artması nedeniyle kolluk görevlilerinin tedbir aldığı ortamda, başından beri polis memurlarının takibinde olan sanıkların, suça konu eşya ile olay yerinden uzaklaştıkları sırada arkalarından takip edildiklerini anlayıp, hırsızlık eşyası olan cüzdanı içresinden hiçbir şey almadan yere atarak kaçmaya çalıştıkları ancak görevlilerin kesintisiz takibi sonucunda yakalandıkları ve cüzdanın eksiksiz olarak müştekiye teslim edildiği olayda, sanıklar, çaldıkları eşyayı fiili hakimiyetlerine sokamadan yakalandıklarından eylemleri teşebbüs aşmasında kaldığı halde, yerel mahkemece, teşebbüs hükmünün uygulanmaması suretiyle hukuka aykırı hareket edilmiştir.Bu nedenle, Özel Dairenin, haklı nedene dayanan kanun yararına bozma istemini kabul edip, yerel mahkeme hükmünün, sanıkların fiilinin teşebbüs aşamasında kaldığının gözetilmemesi nedeniyle bozulmasına karar vermesi yerine, yazılı şekilde eylemin tamamlandığından bahisle kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermesinde isabet görülmemiştir" Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.02.2014 gün ve 2593-2857 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARIYargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıkların üzerine atılı hırsızlık eyleminin tamamlanıp tamamlanmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Enes Kundura isimli işyerinde hırsızlık eylemlerinin gerçekleştiğine ilişkin şikayetler yapılması üzerine emniyet görevlilerince suç tarihinde işyerinin içinde ve dışında güvenlik tedbirleri alındığı, sanıkların önce Enes Kundura isimli işyerine gelerek hırsızlık yapmaya çalıştıkları fakat eylemlerini gerçekleştirmeden mağazadan ayrılarak cadde üzerinde bulanan diğer mağazalara girdikleri, bir müddet sonra tekrar Enes kunduraya gelerek müştekinin çantasından cüzdanı alan sanıkların kesintisiz takip sonrasında görevli polis memurlarınca yakalandıkları, Emniyet görevlilerince düzenlenen 31.12.2009 tarihli tutanakta; "...alış veriş yapmakta olan ismini olay sebebiyle daha sonradan öğrendiğimiz N.. A.. isimli bayana yanaşarak şüpheli bayanlardan G.. I..'ın N.. A..’i sıkıştırarak müştekinin çantasını perdelemiş, diğer şüpheli H.. A.. isimli bayan ise N.. A..’in kolunda asılı olan fermuarlı siyah çantasına elini uzatarak çantanın fermuarını açıp çanta içerisinden üzeri kadife simli orta büyüklükteki çantayı alarak kendi üzerinde bulunan siyah uzun tuniğinin iç tarafına hızlı bir şekilde koyduğu tarafımızca görülmüş şüpheli bayanlar müştekinin yanından hızlı bir şekilde uzaklaşmış biz görevlilerden biri müşteki N.. A..’in yanına cüzdanını kontrol etmesi için gitmiş N.. A.. çantasını kontrol ettiğinde cüzdanının yerinde olmadığını söylemiş müştekiye olayla ilgili bilgi verildikten sonra Cumhuriyet Polis Merkezi Amirliğine yönlendirilmiş diğer görevli polis memurları ise şahısları yakalamak için peşlerinden gitmiş biz görvelilerin peşinden geldiğini gören iki şüpheli şahıs sağlı sollu birbirinden ayrılarak kaçmaya başlamış, biz görevlilerde sağlı sollu ayrılarak peşlerinden takip ettiğimiz esnada şüpheli bayanlardan H.. A.. isimli bayan N.. A..’in çantasından almış olduğu cüzdanı Atatürk Caddesine bağlı krizantem sokak üzerindeki Ahmet Erkek Kuaförü isimli işyerinin önüne hızla attığı tarafımızca görülmüş, fakat şüpheli şahısları kaybetmemek ve yakalamak adına takibe devam edilmiş şahıslardan H.. A.. isimli bayan Maltepe Merkez Camii arkasında bulunan müftülük önünde yakalanmış diğer şüpheli şahıs G.. I.. ise yaklaşık 100 metre gerisinde bulunan Maltepe Tıp Merkezi önünde polis tanıtma kartlarımız gösterilerek yakalanmış, H.. A.. isimli bayanın cüzdanı attığı iş yerine gidilmiş fakat iş yerinde bulunan ismini olay sebebiyle öğrendiğimiz Yasin Akçay isimli şahsın cüzdanı alarak Cumhuriyet Polis Merkezi Amirliğine götürdüğü” şeklinde bilgilerin olduğu,Tutanak tanıklarından ikisinin soruşturma aşamasında dinlendiği ve tutanak doğrultusunda beyanda bulundukları,Anlaşılmaktadır.Tutanak tanığı F.. G.. mahkemede de benzer şekilde; olay tarihlerinde.Kundura isimli işyerinde hırsızlık olayları olduğu için tedbir almaya karar verdiklerini, kendisinin dükkan içerisinde çevreyi kontrol ettiğini, dışarıda da diğer arkadaşlarının bulunduğunu, şüpheli bayanların bir müddet mağaza içinde dolaştıktan sonra dışarıya çıkıp cadde üzerinde bulunan mağazalara girdikten sonra tekrar Enes Kundura isimli işyerine döndüklerini, birinin müştekinin çantasına perdeleme yaparak diğerinin açtığını gördüğünü, hemen müştekinin yanına yaklaşarak polis olduğunu, çalınan bir şeyinin olup olmadığını kontrol etmesini söylediğini, müştekinin tedirgin olduğunu, polis olduğunu nerden bileyim benim çalınan bir şeyim yok dediğini, az bir süre sonra müştekinin koşarak yanına geldiğini, cüzdanının çalınmış olduğunu söylediğini, bu arada sanıkların da oradan ayrılarak ara sokağa girmek üzere olduklarını, dışarıda bekleyen arkadaşlarına yakalamalarını ikaz ettiğini, sanıkların kaçmaya başladıklarını, arkadaşlarının da peşlerinden koşarak sanıkları yakaladıklarını beyan etmiş, Sanıklar aşamalarda üzerlerine atılı suçu kabul etmemişlerdir. 5237 sayılı TCK’nun "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinin birinci fıkrasında; "Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur" şeklinde tanımlanan teşebbüsün varlığından sözedilebilmesi için;1- Kasıtlı bir suçu işleme kararı olmalı,2- Elverişlihareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,3-Failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da sonuç gerçekleşmemelidir.Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. 765 sayılı TCK’nun aksine, 5237 sayılı TCK’nun teşebbüsü düzenleyen 35. maddesinde, teşebbüs halinde cezanın belirlenmesi ile ilgili olarak "eksik teşebbüs-tam teşebbüs" ayırımına yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür.Buna göre, suça teşebbüs durumunda hakim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı belirleyecek, daha sonra bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken de somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında bir ceza tayin edilecektir.Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için genel olarak hırsızlık suçu ile bu suçun ne zaman tamamlandığı hususlarının da değerlendirilmesi gerekmektedir. 765 sayılı TCK’nun 491/ilk maddesinde; "Diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma" şeklinde tanımlanan hırsızlık suçunun temel hali, 5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesinde ise; "Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" olarak tanımlanmış, suçun nitelikli halleri ise aynı kanunun 142. maddesinde sayılmıştır.Her iki kanunda da benzer şekilde tanımlanan hırsızlık suçu; başkasına ait taşınabilir bir malı sahibinin (zilyed) rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile bulunduğu yerden almaktır. Uygulama ve öğretideki yerleşmiş kabule göre hırsızlık suçu, failin, mağdurun suça konu eşya üzerindeki hakimiyetine son vererek, kendi hakimiyetini kurmasıyla tamamlanır. Buna karşın, failin icra hareketlerine başlayıp da suça konu eşyayı kendi hakimiyet alanına geçirmesine kadar geçen aşamada ise eylem teşebbüs aşamasında kalmış sayılacaktır. Failin suça konu eşyayı almadan ya da almaya çalışırken suç üstü yakalanması, failin eşyayı aldığını gören mağdurun faili hemen ya da kovalamaca sonucu yakalaması, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı hallere örnek olarak verilebilir. Failin, suça konu eşyayı bulunduğu yerden aldığı andan itibaren, kesintisiz takip sonucu eşyayı hakimiyeti altına alamadan yakalanması halinde de eylemin teşebbüs aşamasında kalması söz konusudur. Ancak, takip sırasında failin gözden kaybolup bir süre sonra tekrar görülerek yakalanması halinde ya da takip sonucu yakalanan failin suça konu eşyayı bir başkasına vermesi, bir yere saklaması veya yemesi nedeniyle suça konu eşyanın ele geçirilemediği durumlarda ise eylem tamamlanmış sayılacak, teşebbüs hükümleri uygulanmayacaktır.Uyuşmazlığın sağlıklı olarak çözümlenmesi için "kanun yararına bozma" hükümleri üzerinde de durulmalıdır. Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 1412 sayılı CMUK'nda ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir. Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri;5271 sayılı CMK'nun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür. Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Eylemin gerçekleştiği ayakkabı mağazasında olaydan önce sık sık hırsızlık olayları olması nedeniyle, olay tarihinde polislerin gerekli tedbirleri alarak bekledikleri sırada sanıkların olay yerine gelerek mağazada alışveriş yapan bazı bayanları sıkıştırıp çantalarını almaya çalıştıkları, bir süre sonra ayakkabı mağazasından çıkıp cadde üzerinde bulunan başka mağazalara girdikleri, bir müddet sonra tekrar aynı mağazaya gelen sanıklardan birinin müştekiyi perdelediği, diğerinin de çantasını açıp içersindeki cüzdanı alarak tuniğinin içine koyduğu ve mağazadan çıktığı sırada polislerden birinin müştekinin yanına giderek çalınan bir şeyinin olup olmadığını sorduğu, müştekinin cüzdanının çalındığını söylemesi üzerine dışarıda bekleyen diğer polislerin sanıkları takibe başladıkları, takip edildiklerini anlayan sanıkların ikiye ayrılarak kaçmaya başladıktan sonra cüzdanı alan sanığın kaçarken cüzdanı attığı, takipteki polisler tarafından sanıkları kaçırmamak için cüzdanın alınmadığı ve sanığın takibe devam edildiği, bu şekilde kesintisiz takip sonucu sanıkların yakalandığı, sanığın attığı cüzdanı bulan bir şahsın cüzdanı emniyet görevlilerine teslim ettiği somut olayda, müştekiye karşı gerçekleştirilen eylemde, sanıkların kolluk görevlilerinin kesintisiz takibi sonucunda suça konu eşyayı hakimiyetleri altına alamadan yakalanarak, suça konu eşyalara el konulduğunun anlaşılması karşısında, sanıkların eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü gerekmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 gün ve 1325-166 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu nedenle, eylemin tamamladığının kabulüne ilişkin temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen yerel mahkeme hükmüne karşı yapılan kanun yararına bozma isteminin Özel Dairece reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.Bu itibarla, itirazın kabulüne, suçun tamamlandığı gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin Özel Daire Kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebinin kabulü ile yerel mahkeme hükmünün kanun yararına bozulmasına, kanun yararına bozma konusu yapılan aykırılık 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesi kapsamında kalmakta olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, belirlenen hukuka aykırılığın giderilmesi için 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 1-Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2-Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 17.12.2013 gün ve 34914-25346 sayılı suçun tamamlandığı gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,3-Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebinin kabulü ile Kartal 4. Asliye Ceza Mahkemesinin(İstanbul Anadolu 16. Asliye Ceza) 09.06.2010 gün ve 94-553 sayılı hükmünün CMK'nun 309/3. maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA,4-Belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesiyle ilgili olarak 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.07.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.