Tebliğname :226589Yargıtay Dairesi : 1. Ceza DairesiMahkemesi : OSMANİYE Ağır CezaGünü : 12.04.2007Sayısı : 12-102Sanık S. Ü..’in öz kardeşini öldürme suçundan 765 sayılı TCY’nın 449/1, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 20 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında aynı Yasanın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına ilişkin, Osmaniye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2004 gün ve 106-106 sayılı hüküm Yargıtay C.Başsavcılığınca 03.06.2005 gün ve 145853 sayılı yazı ile 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca yeniden değerlendirme yapılması için mahalline iade edilmiş, Yerel Mahkemece duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 19.07.2005 gün ve 190-195 sayı ile bu kez sanığın 5237 sayılı TCY’nın 82/1-d, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına karar verilmiştir. Re’sen temyize tabi olan bu hüküm sanık tarafından da temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.12.2006 gün ve 4777-5848 sayı ile;“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 5320 sayılı Yasanın 8/2. fıkrasına göre yeni bir değerlendirme yapılmak üzere iade edilen dosyada, sanık vekilinin yokluğunda duruşma yapılıp karar verilmek suretiyle CMUK’nun 150/3. maddesine muhalefet ile savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir. Osmaniye Ağır Ceza Mahkemesi ise 12.04.2007 gün ve 12-102 sayı ile önceki hükümde direnmiştir. Re’sen temyize tabi olan bu hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 12.02.2008 gün ve 226589 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay 1. Ceza Dairesine, Özel Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIYargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Yargıtay C.Başsavcılığınca, yeni yasaların değerlendirilmesi için dosyanın iadesi üzerine yapılan yargılamada sanık müdafiinin hazır bulundurulmamasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi noktasında toplanmakta ise de;İncelenen dosya içeriğine göre;12.04.2007 tarihli oturumda hazır bulunan sanıktan son sözü sorulmadan, önceki hükümde direnilmek suretiyle duruşmanın bitirildiği anlaşılmaktadır. 1412 sayılı CYUY’nın 251. maddesine paralel düzenlemeler içeren 5271 sayılı CYY’nın 216. maddesinin son fıkrasında, “Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince, katılmış olduğu takdirde duruşma mutlaka son söz sanığa verilerek bitirilecektir. Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında da vurgulandığı üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan bu usul kuralı buyurucu nitelikte olup uyulmaması yasaya mutlak aykırılık oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, bu hak hiç bir şekilde kısıtlanamaz. İlk defa hüküm kurulurken “son sözün sanığa verilmesi” kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamada da kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin doğal sonucu olarak aynen geçerlidir. Çünkü dava henüz sonuçlanmamış yargılama devam etmektedir. Kovuşturmanın sona erdirilmesi ve hükmün tesis ve tefhimine geçilmesi öncesinde, son konuşan tarafın hazır bulunan sanık olmasını ifade eden bu kurala uyulmaması, 5271 sayılı Yasanın 216/3 ve 289/1-h maddelerine açıkça aykırıdır. Bu itibarla direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.02.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.