Yargıtay Dairesi : 15. Ceza DairesiMahkemesi :Ağır CezaDolandırıcılık suçundan sanık ...'ın 5237 sayılı TCK'nun 157/1, 62, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.05.2011 gün ve 396-325 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 15.12.2014 gün ve 5431-21169 sayı ile;"...Sanık ...'in, arkadaşının kızı olan Bilge Kaan vasıtasıyla tanıdığı katılan ...'a kendisini MİT'te görevli binbaşı olarak tanıttığı, yurtdışındaki konsolosluklara göndermek üzere memur alımı için Dışişleri Bakanlığı bünyesinde görevlendirme yapıldığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu işi organize ettiğini, katılanı da bu işe aldırabileceğini, bu işi dayısının oğlu olduğunu söylediği, yüzbaşı ... ile birlikte yapacağını vaad ederek yapılacak masraflar için 640 TL para istediği, bunun üzerine katılanın, dedesi olan Bekir Kuzu'nun banka hesabından sanığa ait banka hesabına 640 TL havale ettiği, daha sonra katılanın bu konuyu araştırdığında durumun ortaya çıktığı, böylece sanığın nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan somut olayda;Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;Katılanın ifadesinde adı kullanılan kişinin Genel Kurmay Başkanlığında görevli yüzbaşı olduğunu ve sanığın da bu işi ... isimli yüzbaşının yapacağını beyan etmesi karşısında, bu isimde gerçekten görev yapan bir yüzbaşı olması halinde TCK'nun 158/2. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşacağı anlaşıldığından, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, adı geçen kişinin gerçekte o işi yapmaya yetkili olup olmadığının önemi bulunmamakla birlikte, gerçekte bu isimde bir yüzbaşı olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması..." isabetsizliğinden, ceza süresi yönüyle kazanılmış hakkın korunması suretiyle, bozulmasına karar verilmiştir.Dosyanın devredildiği İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi ise 11.03.2015 gün ve 5-83 sayı ile;"...Sanık ...'ın 2009 yılı Mayıs ayında birlikte yaşadığı kişinin kızı olan Bilge Kaan Kaya aracılığı ile tanıştığı ve halen Sivas Barosuna kayıtlı avukat olan müdahilden kendisini MİT'te görevli binbaşı olarak tanıtıp ayrıca dayısının oğlu yüzbaşı ...'in de akrabası olduğunu söyleyerek Dışişleri Bakanlığı yurtdışı şubesinde iş bulabileceği vaadiyle 640 TL para aldığı, bunun dışında 17.08.2009 tarihinde iki adet Kangal cinsi köpek ve 07.07.2009 tarihinde de 350 TL para aldığı, aldığı paraları iade etmediği iddia, sanığın parayı sattığı bilgisayar oyunu karşılığı aldığına dair kaçamaklı ikrarı ve tüm dosya kapsamı ile sabittir.Sanığın sabit olan eylemi: Mahkememizin bozulan 2010/396 esas 2011/325 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere;TCK'nun 158/2 maddesinde, 'failin kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işini gördürebileceği vaadi ile aldatarak dolandırması' nitelikli hal olarak kabul edilmiş olup bu nitelikli halin uygulanması için belirli veya belirlenebilir bir kamu görevlisinden söz edilmesi gerekir.Öğretide nufuz ticareti suçu olarak adlandırılan suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresinin şeref ve itibarıdır. Dolayısıyla bu suçun mağduru şeref ve itibarı sarsılan kamu idaresidir. Ancak adına menfaat sağlanan kamu görevlisi bu suretle aldatılan ve maddi zarara uğratılan esasen korunmaya layık da olmayan kişiler de bu suçtan zarar gördüğünden bu suç birden çok hukuki yararı korumaktadır. Kamu görevlisi nezdinde hatırı sayıldığını veya bununla ilişkisinin bulunduğunu iddia ederek yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere para veya başkaca menfaat temin etmek, kabul etmek bu fıkrada belirtilen suçun maddi unsurlarıdır. ( Haydar Erol TCK Cilt 2, sayfa 2757 )Somut olayda sanık kendisini MİT'te görevli binbaşı olarak tanıtmış ve ayrıca dayısının oğlu olduğunu söylediği yüzbaşı ... ile bu işi yapacağını belirtmiş ise de, doğrudan kendisini kamu görevlisi olarak tanıtmış fakat MİT'te görevli olduğu konusunda mağdurun ikna edilmesini sağlayacak beyan dışında herhangi bir sahte belge veya başkaca birşey sunmamış olup veya bu konuda dosyaya yansıyan bir kanıt da bulunmadığından ve dolandırıcılık suçuna konu Dışişleri Bakanlığının yurtdışı şubesinde iş bulma vaadine ilişkin belli bir memurdan bahsetmemiş olması karşısında, Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanlığının 14.11.2006 tarih, 6228-9094 esas ve karar sayılı içtihatı da dikkate alınarak (M. Artuç Malvarlığına Karşı Suçlar, 2. baskı, sayfa 520) sanığın eylemi TCK'nun 157/1 maddesi kapsamında suç olarak kabul edilmiş, bunun yanı sıra Genelkurmay Başkanlığında görevli bir subayın yurtdışındaki konsolosluklara memur alımı konusunda yetkisinin bulunmadığı açık olup, somut olayda böyle bir kişinin gerçekte var olup olmadığının araştırılmasının da dava dosyamızda sonuca etkisi olmadığı..." gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.05.2015 gün ve 149269 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç niteliğinin tespiti bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca, öncelikle aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.Yerel mahkemece, bozma kararından sonra yapılan yargılamada, sanık adına çıkarılan duruşma davetiyesinin tebliğ edilemediği, mahkemece usulüne uygun şekilde tebligat yapılmadan ve sanıktan aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan, yokluğunda önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkanı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;Yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece sanık aleyhine bozulması nedeniyle sanığın bozmaya karşı beyanı alındıktan sonra hüküm kurulması gerekirken, beyanı alınmadan yargılamaya devam olunarak, direnme kararı verilmesi, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine aykırıdır.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.03.2015 gün ve 5-83 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilip hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 27.09.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.