Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 325 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 142 - Esas Yıl 2016





Yargıtay Dairesi : 10. Ceza DairesiMahkemesi :Ağır Ceza Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ...'in 5237 sayılı TCK'nun 188/3, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 2 ay hapis ve 5.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, adli para cezasının taksitlendirilmesine, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin, Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.11.2014 gün ve 212-248 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 04.05.2015 gün ve 2478-31314 sayı ile; "Sanığın yolcu olarak bulunduğu otobüste narkotik dedektör köpeği vasıtasıyla yapılan arama sonucu, bagajdaki iki adet valiz içinde suç konusu esrarın ele geçirildiği; suç konusu uyuşturucu maddenin sanığa aidiyeti konusunda tutanak düzenleyicisi tanıklar ile otobüs muavini ve şoförünün tanık olarak dinlenmesi; valizler üzerine yapıştırılmış olduğu belirtilen 578496 ve 578497 nolu bagaj etiketlerinin sanıkla ilgisinin otobüs firmasından araştırılması, sonucuna göre sanık hakkında ikrarı nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise 14.07.2015 gün ve 160-201 sayı ile; "Suça konu uyuşturucu maddenin kendisine ait olduğunu kabul eden sanık için sadece 'ikrarı var' denilerek etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması, kanun koyucunun arzusu ile bağdaşmamaktadır. 5237 sayılı TCK'nun 192. maddesinin gerekçesinde, özellikle gönüllü bir pişmanlık hali olduğu belirtilmektedir. Yargıtay bozma ilamında araştırılması istenen hususların, TCK'nun 192/3. maddesinde yer alan gönüllülük şartına ve etkin bir pişmanlığın bulunup bulunmadığına hukuken hiçbir faydası yoktur. Suçun meydana çıkması bakımından sanığın ikrarı mutlak değildir. Kolluk kuvvetleri gerektiği takdirde, tek tek inceleme yapmak suretiyle uyuşturucu yüklü valizlerin kime ait olduğu hususunu rahatlıkla tespit edebilirler.Sanığın ikrarı TCK'nun 192/3. maddesi anlamında kabul edildiği takdirde bile, sanık savunmasında, uyuşturucu maddeyi kullanmak için bulundurduğunu söylemektedir. Başka bir deyişle, açık bir şekilde ikrarı ve suçun ortaya çıkması bakımından bir pişmanlığı yoktur. Tam aksine ceza almamak için diğer suç ortaklarını gizlemekte, kendisini suçtan kurtarmak için daha az ceza alacağını bildiği kullanmak için bulundurma savunmasını geliştirmektedir.Bütün bu değerlendirilmelerle, TCK'nun 192/3. maddesinin uygulanma şartlarını açıkça gösteren Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.05.2014 tarih ve 732-270 sayılı kararı uyarınca; sanık hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığı" gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.11.2015 gün ve 352554 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle sanığın 31.08.2016 tarihli dilekçesinin temyizden vazgeçme niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;Yerel mahkeme direnme hükmünün sanık müdafiince temyiz edilmesi üzerine dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinden sonra sanığın, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumundan Yargıtay 10. Ceza Dairesi Başkanlığına, “Yukarıda nosunu belirttiğim dosyamda yeni düzenleme ile açık cezaevine geçme sürem bir ay geçmiştir. Bu nedenden dolayı tüm haklarımdan feragat ediyorum. Dosyamın ivedi şekilde onaylanıp tarafıma gönderilmesini siz büyüklerimden saygılarımla arz ederim” şeklindeki 31.08.2016 tarihli dilekçeyi gönderdiği anlaşılmaktadır.Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.Bunlardan ilki süre şartıdır. CMUK'nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi bahse konu maddenin 3. fıkrasındaki istisnai durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. CMUK’nun 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir.Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nun kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği bölümde yer alan “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı 266. maddesinde;“(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır” şeklindeki düzenleme ile kanun yoluna başvurulduktan sonra başvurunun geri alınabileceği kabul edilmiştir. Kanun yolu başvurusunda bulunulması veya bu başvurudan vazgeçilmesi kural olarak asilin iradesine tâbidir. Ancak maddenin 3. fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olan şüpheli veya sanığın, kanun yoluna başvurulması ya da başvurunun geri alınması konusundaki iradesi ile müdafiinin iradesinin çelişmesi halinde asilin değil, müdafiin iradesine üstünlük tanınmıştır. Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Ceza miktarı yönünden resen temyize tâbi olmayan yerel mahkeme direnme hükmünün, sanık müdafii tarafından süresinde temyiz edilmesinden sonra sanığın 31.08.2016 tarihli dilekçesi ile “...yeni düzenleme ile açık cezaevine geçme sürem bir ay geçmiştir. Bu nedenden dolayı tüm haklarımdan feragat ediyorum. Dosyamın ivedi şekilde onaylanıp tarafıma gönderilmesi” şeklinde talepte bulunması, dilekçesinde açıkça tüm haklarından feragat ettiğini ve dosyanın ivedi şekilde onaylanıp gönderilmesini belirtmiş olması karşısında, sanığın bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. 5271 sayılı CMK'nun 266/3. maddesindeki müdafiinin iradesine üstünlük tanınması gerektiğine ilişkin istisna hal de söz konusu olmadığından sanığın temyizden vazgeçmesi geçerlidir.Bu itibarla, açılmış temyiz davasından vazgeçilmesi nedeniyle dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Sanık ...'in temyiz isteminden vazgeçmesi nedeniyle dosyanın İNCELENMEKSİZİN MAHALLİNE İADESİNE, 2- Bu hususunun temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.09.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.