Mahkemesi...Asliye CezaElektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucu sanık ...'ın TCK'nun 142/1-f maddesi uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay .. Ceza Dairesince ... gün ve .... sayı ile;“02.07.2012 tarihinde kabul edilerek, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun geçici 2. maddesinin l. fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrasına göre işlem yapılması için dosyanın mahkemesine iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine” karar verilmiştir.Duruşma açarak değerlendirme yapan ... Asliye Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ... sayı ile elektirik enerjisi hakkında hırsızlığa ilişkin suç tipinin 05.07.2012 tarihi itibarı ile yürürlükten kaldırıldığı gerekçesiyle sanığın CMK'nun 223/2-a maddesi uyarınca beraatine karar vermiş, bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen .... Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile;“Sanığın Tedaş'a ait direkten hat çekerek sayaçtan geçirmeksizin elektrik kullanmak biçimindeki eyleminin suç oluşturduğu ve lehe olan 5237 sayılı TCK'nun 163/3 maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması gerektiği gözetilmeden, eylemin suç olmaktan çıkarıldığı biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar vermiştir.Yerel mahkeme ise ... gün ve ... sayı ile;"Mahkememiz gerekçesinde belirtildiği üzere Kanun koyucu 5237 sayılı Yasanın 142/1-f maddesinde unsurları tanımlanan hırsızlık suçunu 6352 sayılı Yasanın 82. maddesi ile kaldırmış ve fakat aynı madde içinde benzer unsurları içeren bir düzenleme yapmamıştır. Bu da kanun koyucunun zımnen bu tarihe kadar işlenen bu fiilleri suç olmaktan çıkarma iradesini ortaya koymaktadır. Kanun koyucu 6352 sayılı Yasa ile yine 5237 sayılı Yasanın 163. maddesine unsurları değişik yeni bir suç tipi ihtas ederek bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işlenecek fiillerin de karşılıksız yararlanma suçu olarak cezalandırılması iradesini ortaya koymuştur." gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 28.01.2015 gün ve 200473 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin suç olmaktan çıkarılıp çıkarılmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca usulüne uygun direnme hükmü kurulup kurulmadığı ve aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği hususlarının öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;Yerel mahkemece aleyhe bozmadan sonra yapılan yargılamada sanığa aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan ilk hükümde direnilmesine karar verildiği, ayrıca direnirken yeni bir hüküm de kurulmadığı anlaşılmaktadır.1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın vazgeçilmez ve en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır.Öteyandan Yargıtay’ın duraksamasız uygulamalarına göre; bir hüküm, bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, Yerel Mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK’nun 230, 231, 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup, aksi hal 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 308. maddesi uyarınca, mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı Kanunun 223. maddesine göre verilen hükmün ne olduğu hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm verilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.1998 gün ve 104-171 sayılı, 01.04.2008 gün ve 42-69 sayılı, 29.09.2009 gün ve 125-207 sayılı kararları da aynı mahiyettedir.Bu açıklamalar ışığında ön sorunların değerlendirilmesinde;Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı sanığın beyanının alınması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam olunarak yokluğunda direnme kararı verilmesi 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine aykırıdır.Diğer taraftan; bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece önceki hükümde direnilmesine karar verilmiş ancak başkaca herhangi bir hüküm kurulmamış, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu, hükümde bulunması zorunlu olan “sonuç (hüküm)” kısmı eksik bırakılmıştır.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, belirlenen bu usuli nedenlerden dolayı sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmedir. SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- .... Asliye Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması ve yeni hüküm kurmaksızın bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verilmesi isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.