Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 292 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 1337 - Esas Yıl 2012





Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık Nevzat'ın 5237 sayılı TCK'nun 204/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Adana 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.01.2012 gün ve 915-1 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 15.05.2012 gün ve 6138-8740 sayı ile; “...II-Sanığın, resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyetine dair hükmün incelenmesinde ise,1-İki sınır arasında ceza tayini, hakimin takdir ve değerlendirme yetkisinin içerisinde ise de, bu yetkinin kullanılmasında, adalet ve hakkaniyet kurallarına bağlı kalınması, suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araç, suç konusunun özellikleri, zararın ve tehlikenin ağırlığı, kastın veya taksirin yoğunluğu, suç sebepleri ve saikleri, failin amacı, fiilden sonraki durumu gibi unsurların göz önünde bulundurulması, cezanın adil ölçüler içinde tayini ve dosya içeriğine uygun olması gerekir. Olayımızda, kardeşinin kimlik bilgileri ile aldığı nüfus cüzdanı talep belgesini kullanmak suretiyle nüfus cüzdanı çıkartan sanığa 'suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zararın miktarı, sanığın kusuru, amaç ve saiki ile fiilin diğer özellikleri, suç işleme kastının yoğunluğu' göz önüne alınarak en üst sınırdan ceza tayin edilmiştir. Bu gerekçelerin cezanın asgari haddin üzerinde makul bir düzeyde arttırılması için yeterli olmasına karşın, en üst sınırdan belirlenmesi açısından dosya içeriğine uygun ve adil olmadığının gözetilmemesi suretiyle yazılı şekilde hak ve nesafet kurallarına aykırı davranılması, 2-Sanığın, suça konu 09.04.2010 tarihli sahte nüfus cüzdanı talep belgesini aynı gün nüfus müdürlüğüne ibraz ederek sahte nüfus cüzdanı çıkarttığının anlaşılması karşısında, suçun zincirleme işlendiğinin nazara alınmaması suretiyle eksik ceza tayini, 3-Suça konu iki adet sahte nüfus cüzdanı talep belgesinin dosyada delil olarak saklanmasına karar verilmesiyle yetinilmesi gerekirken, ayrıca müsaderesine de karar verilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmuştur.Yargıtay C.Başsavcılığı ise 29.06.2012 gün ve 46487 sayı ile;“TCK'nun 61. maddesinde, hâkim temel cezayı belirlerken suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki, göz önünde bulunduracağı belirtilmiştir.Somut olayda, hırsızlık suçundan yakalanan sanığın kendisini üzerinde bulunan başkasına ait kimlik bilgileri ile tanıtıp bu kimlik ile yargılama yapılmasına yol açmış olması, mahkemece gerçeğin saptanıp suç duyurusunda bulunulması üzerine yapılan soruşturma esnasında, sanığın bu kez de benzer mahiyetli sahte evrak tanzimi suçundan mevcut başka bir soruşturma evrakı bulunduğunun anlaşıldığı ve dosyanın bu evrakla birleştirildiği, davanın da bu şekilde açıldığının anlaşıldığı,Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair geçmiş tarihli mevcut sicil kayıtları, suçlu kişiliği ve suç işlemek konusundaki eğilimleri nazara alındığında mahkemenin kararında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.Ayrıca dairenin resmi evrakta sahtecilik ile ilgili bozma kararının 2 numaralı kısmında sanık aleyhine temyiz bulunmadığı halde, suçun zincirleme işlendiğinden bahisle bozma yapılmış olması da isabetli değildir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, 2 nolu bozma nedeninin eleştiri, 3 nolu bozma nedeninin düzelterek onama konusu yapılması isteminde bulunmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 03.10.2012 gün ve 22314-16402 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan üst sınırdan ceza tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya içeriğine göre;Sanığın kardeşi Cevdet'in kimlik bilgileri ile kendi fotoğrafını yapıştırarak nüfus cüzdanı talep belgesi düzenlediği ve G. Mahallesi muhtarının talep belgesini onaylaması sonucunda sahte nüfus cüzdanını 09.04.2010 tarihinde çıkarttığı, sanığın Y. Kurt isimli kişinin adına düzenlenmiş bir başka sahte nüfus cüzdanını kullanarak işlediği hırsızlık suçundan tutuklandığı, bu isimle Adana 14. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılamasının devam ettiği sırada incelemeye konu dosyadaki olayın ortaya çıktığı,Sanığın sabıka kaydında, suç tarihinden önce 16.12.2009 günü TCK'nun 116/2. maddesinden verilen kesin nitelikte 2.000 Lira adli para cezasından ibaret geçmiş hükümlülüğünün bulunduğu, ayrıca üç adet hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının olduğu, Sanığın; nüfus cüzdanını daha önce yakalandığı bir suçtan dolayı aldıklarını, yargılandığı bu davanın dayanağını oluşturan Cevdet adına düzenlenen nüfus cüzdanı talep formundaki resim ve imzanın kendisine ait olduğunu beyan ettiği,Yerel mahkeme kararın gerekçe kısmında; “sanığın yapılan Uyap sorgulamasında 111 adet kaydı bulunduğu ve aynı suçtan ve değişik mahkemelerden hırsızlık, sahtecilik, iftira olmak üzere benzer suçlar olduğu, bu şekilde sanığın üzerine atılı suçları işlediği anlaşıldığından sanığın mahkumiyeti gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı”, hüküm fıkrası kısmında ise; “suçun işleniş biçimi suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri meydana gelen zararın miktarı, sanığın kusuru amaç ve saiki ile fiilin diğer özellikleri, suç işleme kastının yoğunluğu da gözönünde bulundurularak” şeklinde gerekçe gösterildiği,Anlaşılmaktadır.Sanığa atılı resmi belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nun 204/1. maddesinde 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise aynı kanunun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;“(1) Hakim, somut olayda;a) Suçun işleniş biçimini,b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,d) Suçun konusunun önem ve değerini,e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,g) Failin güttüğü amaç ve saiki,Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin, TCK’nun 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Öte yandan, sanığın sabıka kaydında geçmiş hükümlülüklerinin bulunması, şartlarının varlığı halinde tekerrür uygulamasında dikkate alınabilecek bir husus olup, TCK'nun 61. maddesinde sayılan temel cezanın belirlenmesi ölçütleri arasında bulunmadığından alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak kullanılamayacaktır. Bununla birlikte sabıka kaydındaki geçmiş hükümlülükler ile bu hükümlülüklerin niteliği ve sayısının, aynı kanunun 61/1-f maddesinde yer alan “failin kastının ağırlığı”nın belirlenmesi sırasında hakim tarafından gözönüne alınabilmesinde de kanuni bir engel bulunmamaktadır.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Yerel mahkemece temel ceza belirlenirken, “suçun işleniş biçimi suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri meydana gelen zararın miktarı, sanığın kusuru amaç ve saiki ile fiilin diğer özellikleri, suç işleme kastının yoğunluğu” şeklinde kullanılan alt sınırdan uzaklaşma gerekçesinin TCK’nun 61. maddesi anlamında kanuni, yeterli ve dosya içeriğine uygun olduğunda ve buna bağlı olarak alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesinin yerinde bir uygulama olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Ancak, tüm dosya içeriği gözönüne alındığında, TCK'nun 204/1. maddesi gereğince 2 ila 5 yıl hapis cezasını gerektiren resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulurken temel hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırdan 5 yıl olarak belirlenmiş olması, aynı kanunun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesi ve dosya kapsamıyla bağdaşmamaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 25.12.2012 gün ve 1280-1864 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu nedenle, somut olayda yerel mahkemece sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan temel hürriyeti bağlayıcı cezanın, işlenen fiil ile orantılı olmayacak şekilde üst sınırdan belirlenmesi yerinde olmadığından, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu itibarla, itirazın reddine karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.06.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.