Mahkemesi :Ağır CezaKasten öldürme suçuna azmettirmeden sanık ...'ın 5237 sayılı TCK’nun 38/1-2, 82/1-d, 62/1, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsup ve müsadereye ilişkin, ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ...-... sayılı re'sen temyize tâbi olan hükmün sanık müdafii, katılan ... vekili, katılanlar ..., ... ve ... tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile;“Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık ...'nin maktul ...'i kasten öldürme suçunun, sanık ...'in annesi olan maktule ...'yi kasten öldürme suçu ile kardeşi olan maktul ...'e yönelik eyleminin sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ... müdafiinin sübuta ilişen, sanık ... müdafiinin vesaireye yönelen, katılanlar ..., ... ve ... ile katılan ... vekilinin suçun niteliğine, sanıklar hakkında takdiri indirim uygulanmaması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,Ancak:1-) Sanıklar ... ve ...'le ilgili olarak;Sanıklar ... ve ...'in 15 gün süreyle ... Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde müşahade altında kaldıkları ve sanık ...'in ceza ehliyetinin tam olduğunun, sanık ...'de ise sınır zeka potansiyeli ve işitme azlığı bulunmasına rağmen ceza ehliyetinin tam olduğunun tespit edildiği, ancak her iki sanığın savunmalarına, olayı gerçekleştiriş şekli ve biçimlerine göre ceza ehliyeti ile ilgili her türlü şüpheyi ortadan kaldırmak amacıyla dosyası ile birlikte bir kez de Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu'na gönderilerek genel kurulda bizzat muayenesi yaptırıldıktan sonra aldırılacak rapora göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik inceleme ile hüküm kurulması,2-) Sanık ... hakkında, maktul ...'in öldürülmesi eyleminden kurulan hükümle ilgili olarak;Sanık ... ile annesi olan maktule ... ve kardeşi olan ... arasında yaklaşık 15 yıl önce ölmüş bulunan babalarının mallarının paylaşımından kaynaklanan bir husumetin bulunduğu, bu nedenle sık sık tartıştıkları, Antalya'da ikamet etmekte olan ...’in olaydan bir gün önce mirasçılık belgesi almak suretiyle, sanıkların da tarlaların bakımını yapmak için köye geldikleri, olay günü ...'in annesi olan ...'nin evinin bahçesinde bulunduğu sırada, sanık ... ile onun kızı olan sanık ...'ın, ...'nin kullandığı traktörle evin önüne geldikleri, bu sırada ...'in elinde bir av tüfeğinin bulunduğu, onların geldiğini gören ...’in eve doğru yöneldiği, bunun üzerine ...'in elindeki av tüfeğini traktörden inmiş olan kızı ...'ye verip ...'i kastederek 'vur onu' dediği, bir bacağı sakat olan ...'in elindeki koltuk değneği ile olay yerinden uzaklaşmak için çaba harcadığı sırada ...'nin bir el ateş ederek ...'i bacağından vurduğu, daha sonra da yere düşen ...'in yanına yaklaşıp kafasına ateş etmek suretiyle onu öldürdüğü olayda;Somut olayla ilgili olarak hukuki nitelendirmeye geçmeden önce; TCK'da yer alan 'suça iştirak hükümleri' hakkında genel bir açıklama yapmak gerekmektedir.Çok failli suçlar, zorunlu olarak ancak birden çok kişinin ortak katılımıyla gerçekleşebilirler, çok failli suçlar dışında, bir kişi tarafından işlenebilen suçların birden fazla kişi tarafından işlenmesi halinde ise suça iştirakten bahsedilir. Buna göre; suça iştirak hükümleri, bazı istisnalar dışında bir kişinin işleyebileceği bir suçu birden fazla kişinin işlemesi halinde suç ortaklarının sorumluluk statülerini belirler. 765 sayılı Yasada, 'asli iştirak' 'fer’i iştirak' ayrımı kabul edilirken; asli iştirak (64.m.), asli maddi iştirak (64/1.m) ve asli manevi iştirak (64/2.m) olarak ikiye ayrılmıştır. Bu ayrımda fiili irtikap etme ve doğrudan doğruya beraber işleme; asli maddi iştirak şekilleri olarak öngörülmüştür. Buna karşılık azmettirme, asli manevi fail olmayı gerektirmektedir. Tek tek sayılmak suretiyle belirlenen fer’i iştirak (65.m.) hallerinde ise, cezadan indirim yapılması yöntemi benimsenmiştir. Zorunlu fer'i iştirakte ise (65/son m.) indirim yapılmamaktadır.5237 sayılı Yasanın sisteminde, asli iştirak-fer’i iştirak ayrımı kaldırılmış ve bu Yasanın gerekçesinde iştirakle ilgili olarak sistem değişikliğinin nedenleri belirtilmiştir. Buna göre, eski sistemin en önemli sakıncası, kişinin suçun işlenişine katkısının, gerçekleştirilen suçun bütünlüğü içerisinde değil, ondan bağımsız olarak ele alınmasıdır. Eski sistemde, suçun işlenişine iştirak eden kişilerin çoğu zaman asli fail olarak mı, yoksa fer’i fail olarak mı sorumluluğu gerektirdiği duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanamamaktadır. Halbuki, yeni sistemde, kişinin katkısının suçun gerçekleşmesine olan etkisi bir bütün olarak değerlendirildiğinde, diğer suç ortaklarıyla birlikte suçun işlenişi üzerinde ortak hakimiyet kurup kurmadığı rahatlıkla anlaşılabilmektedir.Yine gerekçede belirtildiğine göre; Hükümet Tasarısı’nda da benimsenen asli iştirak, fer’i iştirak ayrımının adil ve eşit olmayan bir cezalandırmayı sonuçlaması ve uygulamada zorluk ve duraksamalara neden olması dolayısıyla, bu ayrımı esas alan düzenleme tasarıdan çıkarılmıştır. Yeni yapılan düzenlemeyle, iştirak şekilleri fiilin işlenişi üzerinde kurulan hakimiyet ölçü alınarak belirlenecektir. Bu sistemde birer sorumluluk statüsü olarak öngörülen iştirak şekilleri ise, faillik, azmettirme ve yardım etmeden ibarettir.5237 sayılı Yasaya göre; suçun işlenişine yaptığı katkı tek başına yasal tanıma uygun bulunmayan diğer suç ortakları şerik olarak kabul edilmekte, şerikliğe ilişkin genel hükümler sorumluluk alanını genişleten hükümler olarak nitelendirilmektedir. Şeriklikte azmettirme ve yardım etme biçiminde iki farklı görünüş şekli vardır. Şeriklerin, gerçekleşen yasal tanıma uygun haksızlıktan ancak bağlılık kuralı vasıtasıyla sorumlu tutulmaları mümkündür.5237 sayılı Kanundaki düzenlemeye göre;Kanunda tanımlanan haksızlığı yalnız başına gerçekleştiren kişiye doğrudan fail (müstakil fail) denir. (Örneğin, bir kişiyi bıçakla yaralayan kişi yaralama suçunun doğrudan failidir.) Doğrudan fail, işlediği suçun gerektirdiği ceza ile cezalandırılır. Kanunda tanımlanan haksızlığın birden fazla suç ortağı tarafından müştereken gerçekleştirildiği durumda ise müşterek faillik suç konusudur (m.37/1), (Örneğin, bir kişiyi her birisi bıçak kullanan 3 kişi bıçaklarla yaralamak suretiyle öldürdüklerinde, her üçü de kasten öldürme suçunun müşterek failidir.)Müşterek (ortaklaşa) faillikte; birlikte suç işleme kararına bağlı olarak, suçun icrai hareketlerinin birlikte gerçekleştirilmesi ve dolayısıyla, suç oluşturan eylemin icrası üzerinde ortaklaşa hakimiyet kurulması söz konusudur. Burada, birlikte suç işleme kararının yanı sıra, eylem üzerinde müşterek hakimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir.Müşterek faillikten bahsedebilmemiz için iki koşul bulunmaktadır. Buna göre, öncelikle, failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır, ayrıca suçun işlenişi üzerinde müşterek hakimiyet kurulması gerekir. Aralarında irade birliği oluşsa bile, sırf garantörlüğün yerine getirilmemesi suretiyle bir başkasının icrai suçuna müşterek fail olarak iştirak etmek mümkün değildir. Burada kişi kendi ihmali suçundan sorumlu olur. Bunun sebebi de failliğin şerikliğe asliliği prensibidir. Bunun yanında taksirli suçlara iştirak hükümleri uygulanmaz.Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki haksızlığı gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına şerik denilmektedir. Kanunun şerikliğe ilişkin hükümleri (m.38 ve 39) sorumluluk alanını genişleten hükümler olma niteliğini taşımaktadır. Şerikliğin, 5237 sayılı Yasada azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlendiği görülmektedir. Eğer 40. maddede yer alan bağlılık kuralı olmasa idi, bu sistemde şerikleri işlenen suçtan sorumlu tutmak mümkün olmayacaktı. Buna göre, fiil üzerinde hakimiyet kuramadığı veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen haksızlıktan bağlılık kuralı vasıtasıyla sorumlu tutulabilmektedir. Bu yönüyle bağlılık kuralının çifte fonksiyonundan bahsedilir. Şeriklik halinde cezalandırılabilirliğin dayanağını teşkil eden bağlılık kuralının söz konusu fonksiyonu ifa edebilmesi için; esas fiilin mutlaka kasten işlenmesi ve hukuka aykırı olması gerekir ve yeterlidir. Esas fiili gerçekleştiren failin ayrıca kusurlu olmasına gerek yoktur. Keza, cezayı hafifleten veya ortadan kaldıran şahsi sebepler, ancak ilgili suç ortağı açısından hukuki sonuç doğururlar. (Niteliksel bağlılık kuralı) (m.40/1) Bu sebeple taksirli suçlarda 'suça iştirak' hükümleri kapsamında iştirak mümkün değildir.İhmali davranışla kasten öldürme suçuna şerik olarak katılmak mümkündür. Bu durumda, ayrıca şeriklerin ölüm neticesini önleme yükümlülüğünün olması gerekmez. Örneğin; azmettiren, harekete geçme yükümlülüğü altında bulunan kişiyi, harekete geçmemeye, yükümlü olduğu icrai davranışı ihmal etmeye azmettirdiği hallerde gerçekleşen suçtan azmettiren olarak sorumlu tutulur.Bu suça manevi yardım şeklinde katılmakta mümkündür. Ancak, maddi yardım biçiminde katılmak olanaklı görülmemektedir.İştirakten dolayı sorumluluk için, suçun en azından teşebbüs aşamasında kalmış olması gerekir (m.40/3) (Nicelikli bağlılık kuralı), suç teşebbüs aşamasına gelmemiş ise akim kalmış azmettirme cezalandırılmaz.5237 sayılı Yasa, iki tür şeriklik haline yer vermiştir. Bunlar birisi 'yardım etme' iken diğeri 'azmettirme'dir. Azmettiren 765 sayılı Yasada 'asli fail' sayılırken, 5237 sayılı Yasada 'şerik' sayılmıştır.Azmettirme, belli bir suçu işleme hususunda henüz bir fikri olmayan kişide, bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır. Eğer, kişi daha önce suçu işlemeye karar vermiş ise, bu taktirde azmettirme olmaz, artık manevi yardım olabilir. Azmettirme, yeni yasada bir şeriklik hali olarak düzenlenmiştir. Bununla birlikte, izlenen suç politikasının gereği olarak, azmettirenin de, failin cezası ile cezalandırılacağı kabul edilmiştir. Hatta 38. maddenin 2. fıkrasındaki hallerde azmettirene failden daha fazla ceza öngörülmüştür.Yukarıda da belirtildiği gibi ancak kasten işlenebilen bir suça azmettirme mümkündür. Azmettirme, daima eylem üzerinde manevi bir etkiyi ifade etmektedir, ihmali davranışla azmettirme mümkün değildir. Azmettirenin kasten hareket etmesi gerekir. Bu kastın, failde belli bir suçu işleme hususunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsaması gerekir. Eylemin yer ve zamanının veya eylemin işleniş tarzına ilişkin ayrıntıların belirlenmesine gerek yoktur. Yine, kişi ancak belli bir suça azmettirilebilir. Suç işlemesi istenen kişinin belli olmaması halinde de azmettirmeden söz edilemez. Azmettirmeden ceza verilebilmesi için bu suçun tamamlanmış veya en azından teşebbüs aşamasında kalmış olması gerekir. Sonuçsuz kalmış azmettirmeden ceza verilmez. Ancak, bu hal ayrı bir suç olarak yasada ayrıca düzenlenmişse o zaman cezalandırılabilir. Azmettirilenin sınırı aşması halinde, önemsiz sapmalar, işlenen suçtan dolayı kişinin azmettiren sıfatıyla sorumlu tutulmasına engel oluşturmaz. Bunun dışında azmettirilenin, nitelik veya nicelik olarak azmettirilen suçun sınırlarını aşması halinde, azmettiren ancak azmettirdiği suçtan cezalandırılabilir. Aşılan kısımdan sorumlu tutulamaz. Ayrıca, azmettireni azmettirmek de mümkündür. Bu durumda, hem azmettireni azmettiren, hem de azmettiren aynı şekilde sorumlu olurlar. Şerik olarak sorumlu tutulabilmek için, failin kusurlu olması şart değildir. (Örneğin, bir akıl hastasını, suç işlemek için azmettiren şerik olarak sorumlu olur. Oysa burada akıl hastası kusuru bulunmadığından sorumlu tutulamayacaktır.)5237 sayılı Yasada, şahsi ya da fiili ağırlaştırıcı sebeplerin sirayeti hükümlerine yer verilmemiştir. (765 sayılı Yasa m.66-67) Yine, kavga suçu bu yasada düzenlenmemiştir. (765 sayılı Yasa m. 464, 466) Buna göre, şahsa bağlı sebeplerden yalnızca ilgilisi yararlanabilecektir. Şahsa bağlı sebeplerin cezayı artırdığı durumlarda da aynı uygulama yapılacaktır. Kavga suçuna ilişkin hükümler yerine, iştirak hükümlerinin uygulanması gerekecektir.Suça iştirak ile ilgili olarak; uygulamada ortaya çıkan sorunların en önemlilerinden birisi şeriklerin sorumluluklarının kapsamının belirlenmesi ile ilgilidir:Müşterek fail işlediği haksızlıkla doğrudan muhatap olduğundan, onun cezalandırılabilmesi için başka bir kurala ihtiyaç yoktur. Bu nedenle suçu birlikte işleyen failler, kendi fiillerine göre cezalandırılırlar. Zira, müşterek faillerin her birinin fiili haksızlık niteliğini kendi fiilinden alır ve diğerine bağlılık arz etmez. Bu nedenle, müşterek faillerden birisinde bulunan nitelikli hal, diğerleri tarafından bilinse de onu etkilemez.Buna karşılık, şeriklerin sorumluluğu doğrudan değildir, şerikler, suçtan bağlılık kuralı gereğince sorumlu tutulurlar. Başka bir anlatımla, şeriklerin suçla irtibatları failin şahsına ve işlediği fiile bağlılık arz etmektedir. Bu nedenle, şerikler kendilerince bilinen ve failin işlediği fiilden veya şahsından kaynaklanan nitelikli hallerden etkilenirler.Sonuç olarak; ister fiilden, isterse failin veya mağdurun şahsından ya da özelliklerinden kaynaklanmış olsun, eylemin 'nitelikli kasten öldürme' suçunu oluşturup oluşturmadığı faile göre belirlenir ve bu hal şeriklere sirayet ettirilir. Bu durum, TCK'nın 82. maddesinde sayılan tüm nitelikli haller için geçerlidir. Örneğin; (A) kendi babasını öldürmesi için (F)'yi azmettirdiğinde, suçun gerçekleşmesi halinde, her ikisi de 81. madde uyarınca sorumlu olurlar. Çünkü, failin işlediği suç 'basit kasten öldürme' suçudur. Aksine, (F)'nin, (A)'yı, (A)'nın babasının öldürülmesine azmettirdiği durumda ise, hem (A)'nın, hem de (F)'nin '82/1-d' maddesi uyarınca nitelikli hallerden olan 'yakın akrabayı kasten öldürme suçunda' sorumlu tutulması gerekir. Zira, failin işlediği suç 'nitelikli öldürme'dir. Azmettiren ise, azmettirirken failin bu suçu işleyeceğini bilmektedir, (A)’nın babasını, (A) ile (F)'nin birlikte öldürmeleri haline gelince; bu durumda ikisi de müşterek fail olacaklarından, (A) nitelikli kasten öldürmeden, (B) basit kasten öldürmeden cezalandırılmalıdır.Buna göre somut olayda;Sanık ...'in, kızı olan ...'yi, kardeşi olan ...'i öldürmeye azmettirdiği anlaşılmakla; sanık ... hakkında basit kasten öldürmeye azmettirmeden TCK'nın 38 ve 81. maddeleri uyarınca cezalandırılması yerine bağlılık kuralına yanlış anlam verilmek suretiyle nitelikli (akrabayı kasten öldürme) kasten öldürmeye azmettirmeden, TCK’nın 38 ve 82/1-d maddeleri uyarınca hüküm kurulması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise ... gün ve ... sayı ile; “...azmettirenden kaynaklanan kişisel nedenler cezasının belirlenmesinde dikkate alınmalı, kendisi fail olarak suçu işleseydi hangi hükümlere göre cezalandırılacak idi ise cezası o şekilde tespit edilmelidir. Buna göre sanık ...'ın TCK'nun 38/2 ve 82/1-d maddeleri uyarınca cezalandırılması yerine 38/2 ve 81. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiğine ilişkin Özel Dairenin bozma kararında isabet bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma ilamındaki (2) numaralı bozma nedeninin kaldırılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.09.2014 gün ve 4360-3911 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...'ın, diğer sanık ...'ı kardeşi olan ...'i öldürmeye azmettirme eyleminden dolayı hakkında 5237 sayılı TCK’nun 38/2 ve 81. maddelerinin mi, yoksa aynı kanunun 38/2 ve 82/1-d maddelerinin mi uygulanacağının belirlenmesine ilişkin ise de, itiraza konu bozma nedeninin "kabule göre bozma" niteliğinde olup olmadığı, bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunup bulunmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.1412 sayılı CMUK ile 5271 sayılı CMK’ndaki düzenlemeler karşılaştırıldığında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK'nda temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK'nda olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nun 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir” biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinde yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesine;"(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir" şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükmün onanması ile olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir. 5271 sayılı CMK’nun olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevinin yanı sıra kamuoyunun tatminini amaçlayan diğer bir yönü de bulunmaktadır. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların denetleneceği yönünde gerek 1412 sayılı CMUK’nun 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; "eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları" (CGK’nun 16.11....4 gün ve 470-464), "kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı" (CGK'nun 17.03.1998 gün ve 18-91) “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı” (CGK’nun 30.11.2010 gün ve 233-241) “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı” (CGK’nun 29.03.2011 gün ve 49-28), “görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı” (CGK’nun 27.12.2011 gün ve 158-296) kabul edilmek suretiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.Ceza Genel Kurulunun 30.06.2009 gün ve 169-186, 14.04.2015 gün ve 29-107 ile 05.05.2015 gün ve 36-143 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da; Özel Daireler tarafından “kabule göre” yapılan bozmaların yerel mahkeme uygulamasının hatalı görülen yönüne, uyarma ve yol gösterme amacıyla değinmekten ibaret olup, direnmeye konu olamayacağı istikrarlı olarak kabul edilmiş, 07.02.2012 gün ve 297-22 sayılı kararında, Özel Dairelerce öğretici ve yol gösterici nitelikte yapılan “kabule göre” bozmalara, 03.12.2013 gün ve 1521-576 sayılı kararında ise, "kabule göre bozma" niteliğinde kalacak bir hususta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin bulunmadığı vurgulanmıştır.Görüldüğü üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurabilmesi için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiği, sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesinin, itirazın amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağı söylenebilecektir.Bu bilgiler ışığında önsorun değerlendirildiğinde; Yerel mahkeme hükmü Özel Dairece; sanık ...'in ceza ehliyeti ile ilgili her türlü şüpheyi ortadan kaldırmak amacıyla bir kez de Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu'ndan aldırılacak rapora göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik inceleme yapıldığı gerekçesi ile bozulmuş, ayrıca sanığın maktul ...'e yönelik eylemine ilişkin olarak basit kasten öldürmeye azmettirme yerine, bağlılık kuralına yanlış anlam verilerek nitelikli kasten öldürmeye azmettirmeden cezalandırılmasına karar verilmesi de isabetsiz bulunarak bozma sebebi yapılmıştır. Bu ikinci bozma nedeni öğretici ve yol gösterici mahiyette olup, eksik araştırmaya dayalı bozma nedenine uyulması halinde bu bozma nedeninin geçerliliğinin kalmaması mümkün olacak ve bu açıdan "kabule göre" bozma niteliğinde kalacaktır.Bu nedenle, "kabule göre bozma" niteliğinde kalacak bir hususta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurmasında hukuki bir yarar bulunmamaktadır.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının esası incelenmeksizin saptanan önsorun nedeniyle reddine karar verilmelidir.SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, "kabule göre bozma" niteliğinde kalacak bir hususta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurmasında hukuki bir yarar bulunmadığından esası incelenmeksizin REDDİNE, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.05.2016 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.