Mahkemesi :...Asliye CezaHakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanık ...'ın beraatine ilişkin, ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen ... Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile;“Hazine vekilinin temyizine yönelik incelemede; köy sınırları içinde yer alan meraya tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından da müdahale kararı verilmiş olmasının hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle; Maliye Hazinesi vekilinin temyiz isteminin reddine, Cumhuriyet savcısının temyizine yönelik incelemede; sanığın iki tarafından yol geçen ve sınırları sabit olan taşınmazı kullanırken köy merasına 19.472 metrekare tecavüz ettiği hazırlıkta ve yargılama aşamasında yapılan keşifler ve alınan bilirkişi raporları ile sübut bulduğu halde mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise ... gün ve ... sayı ile;"Hakkı olmayan yere tecavüz suçu TCK'nun 154. maddesinde düzenlenmiş; bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine cezalandırılacağı belirtilmiştir.Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezaların uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da; kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezaların uygulanacağı belirtilmiştir.Maddeyle, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz malın veya eklentilerinin kısmen veya tamamen işgal edilmesi, taşınmazın sınırlarının değiştirilmesi veya bozulması yahut herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunması cezalandırılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kişiliğine ait olan mera harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malların kısmen veya tamamen zapt olunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya bunların sürüp ekilmesi cezalandırılmıştır. Aynı fiiller, öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş, bahis konusu yerler hakkında işlendiğinde de keza suç oluşacaktır.Maddenin üçüncü fıkrasında suların mecrasını değiştirmek suç hâline getirilmiştir. Suların kamuya ait olması veya özel nitelikte bulunması önemli değildir.Yukarıdaki açıklama ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde her ne kadar ... Ceza Dairesince sanığın üzerine atılı suçun sabit olduğundan bahisle mahkememizin beraat kararı bozulmuş ise de mahallinde yapılan keşif sırasında dinlenen mahalli bilirkişiler ve bu keşif sonucunda hazırlanan bilirkişi raporları ve ... Kadastro Müdürlüğünün 11.12.2013 tarihli yazısından anlaşılacağı üzere suça konu taşınmazın bulunduğu Karakışla köyünde yapılan toplulaştırma sonucunda bir çok taşınmazın sınırlarında kaymalar meydana geldiği ve buna benzer mahkememizin birçok dosyasına (mahkememizin 2012/164, 165, 167, 168, 169, 170, 172, 173, 174 ve 175 esas sayılı dosyaları) yansıdığı şekilde komşu taşınmaz maliklerinin mera arazisine meydana gelen kaymalar neticesinde kendi taşınmazları olduğunu zannederek kullanmaları neticesinde birçok tecavüz meydana geldiği ancak yukarıda belirtildiği şekilde taşınmaz maliklerinin bu tecavüzleri söz konusu taşınmazların kendi arazileri olduğunu zannederek kullandıkları bu nedenle bilmeyerek gerçekleştirdikleri dolayısı ile sanığın durumunda aynı şekilde olduğu ve vaki tecavüzün sanığın suça konu taşınmazı babasından kendisine kalan taşınmaz olduğunu zannederek kullanması neticesinde meydana geldiği dolayısı ile suça yönelik herhangi bir kast ve taksirinin bulunmadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır.Dünyada pek çok ceza kanununda kast başta olmak üzere kastla ilgili taksir ve benzeri kavramların tanımı yapılmamakta, öğretiye ve uygulamaya bırakılmaktadır. Nitekim 765 sayılı Ceza Kanununda kastın doğrudan bir tanımı yapılmamış, 45. maddesinde 'cürümde kastın bulunmaması cezayı kaldırır' ifadesi kullanılmıştır. Bu nedenle de genel hükümlerinde kastı tanımlamayan kanunlar grubunda yer almıştır. 5237 sayılı TCK'nun 21. maddesinde kastın tanımına yer verilerek suçun oluşmasının kastın varlığına bağlı olduğu belirtilerek kastın, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kastı, hareket ve netice ile fail arasındaki ruhi bağ olarak tanımlamıştır. (27.1.1984) Kast, özeliğini asıl olarak isteme unsurundan almakta ise de, sadece bundan ibaret değildir. Suçu oluşturan fiilin tasavvur edilmesi, yani failin bu fiilin daha önceden bir görünümüne sahip olması da gerekir. İşte kastın bilme unsuru genel manada budur ve isteme unsurundan önce gelir. Bilinmesi gereken unsurların neler olduğu, suçun yapısına bağlı olarak değişmektedir. Bu konudaki kesin ölçüt, suçun kanuni tanımıdır. Çünkü suça özelliğini kazandıran ve fail tarafından bilinmesi gereken unsurlar bu tanımda belirlenmektedir. Böylelikle örneğin, adam öldürme suçunda, öldürme kastının varlığı için, failin hareketini yönelttiği şeyin insan olduğunu bilmesi gerekir. Çünkü TCK'nun 81. maddesine göre, bu suçun esas özeliği bir insanın öldürülmesidir.... Ceza Dairesinin ... tarih ve 1128-1509 sayılı kararında; oluşa, sanığın 1987 yılında babasından satın aldığı şekilde taşınmazı kullandığına ilişkin savunmasına, bunu doğrulayan tanıklar ... ve ...'ın beyanlarına ve men kararından sonra tecavüzünü kaldırdığının anlaşılması karşısında; suç kastının bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı görülerek yerel mahkeme kararı bozulmuş ve kast yokluğundan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.Somut olay ele alındığında sanığın suça konu yeri meydana gelen kaymalar neticesinde yukarıdaki emsal kararda olduğu gibi babasından kendisine kalan taşınmaz olduğunu zannederek kullandığı ancak yapılan yeni çalışma neticesinde suça konu yeri babasına ait yer olmadığını öğrenince terk ettiği ve bu durum mahkememizce mahallinde yapılan keşif, keşif mahallinde dinlenen mahalli bilirkişiler ve keşif neticesinde hazırlanan bilirkişi raporlarından da açık bir şekilde anlaşılmıştır.Bu durum dosya kapsamından ve mahkememizce mahallinde yapılan keşif, keşifte dinlenen mahalli bilirkişilerin beyanlarından açık bir şekilde ortada olmasına rağmen mahkememiz kararının bozulması usul ve hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.Bu hükmün de katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının .... gün ve ... sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın suç kastının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığının öncelikle belirlenmesi gerekmektedir.Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, c) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.İnceleme konusu dosyada, sanığın beraatine ilişkin ilk hükmün katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece sanığın mahkumiyeti yerine beraat kararı verilmesi isabetsizliğinden bozulmasından sonra, yerel mahkemece; "Hakkı olmayan yere tecavüz suçu TCK'nun 154. maddesinde düzenlenmiş; bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine cezalandırılacağı belirtilmiştir.Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezaların uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da; kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezaların uygulanacağı belirtilmiştir.Maddeyle, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz malın veya eklentilerinin kısmen veya tamamen işgal edilmesi, taşınmazın sınırlarının değiştirilmesi veya bozulması yahut herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunması cezalandırılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kişiliğine ait olan mera harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malların kısmen veya tamamen zapt olunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya bunların sürüp ekilmesi cezalandırılmıştır. Aynı fiiller, öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş, bahis konusu yerler hakkında işlendiğinde de keza suç oluşacaktır.Maddenin üçüncü fıkrasında suların mecrasını değiştirmek suç hâline getirilmiştir. Suların kamuya ait olması veya özel nitelikte bulunması önemli değildir.Yukarıdaki açıklama ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde her ne kadar ... Ceza Dairesince sanığın üzerine atılı suçun sabit olduğundan bahisle mahkememizin beraat kararı bozulmuş ise de mahallinde yapılan keşif sırasında dinlenen mahalli bilirkişiler ve bu keşif sonucunda hazırlanan bilirkişi raporları ve ... Kadastro Müdürlüğünün 11.12.2013 tarihli yazısından anlaşılacağı üzere suça konu taşınmazın bulunduğu Karakışla köyünde yapılan toplulaştırma sonucunda bir çok taşınmazın sınırlarında kaymalar meydana geldiği ve buna benzer mahkememizin birçok dosyasına (mahkememizin 2012/164, 165, 167, 168, 169, 170, 172, 173, 174 ve 175 esas sayılı dosyaları) yansıdığı şekilde komşu taşınmaz maliklerinin mera arazisine meydana gelen kaymalar neticesinde kendi taşınmazları olduğunu zannederek kullanmaları neticesinde birçok tecavüz meydana geldiği ancak yukarıda belirtildiği şekilde taşınmaz maliklerinin bu tecavüzleri söz konusu taşınmazların kendi arazileri olduğunu zannederek kullandıkları bu nedenle bilmeyerek gerçekleştirdikleri dolayısı ile sanığın durumunda aynı şekilde olduğu ve vaki tecavüzün sanığın suça konu taşınmazı babasından kendisine kalan taşınmaz olduğunu zannederek kullanması neticesinde meydana geldiği dolayısı ile suça yönelik herhangi bir kast ve taksirinin bulunmadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır.Dünyada pek çok ceza kanununda kast başta olmak üzere kastla ilgili taksir ve benzeri kavramların tanımı yapılmamakta, öğretiye ve uygulamaya bırakılmaktadır. Nitekim 765 sayılı Ceza Kanununda kastın doğrudan bir tanımı yapılmamış, 45. maddesinde 'cürümde kastın bulunmaması cezayı kaldırır' ifadesi kullanılmıştır. Bu nedenle de genel hükümlerinde kastı tanımlamayan kanunlar grubunda yer almıştır. 5237 sayılı TCK'nun 21. maddesinde kastın tanımına yer verilerek suçun oluşmasının kastın varlığına bağlı olduğu belirtilerek kastın, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olduğu açık bir şekilde belirtilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kastı, hareket ve netice ile fail arasındaki ruhi bağ olarak tanımlamıştır. (27.1.1984) Kast, özeliğini asıl olarak isteme unsurundan almakta ise de, sadece bundan ibaret değildir. Suçu oluşturan fiilin tasavvur edilmesi, yani failin bu fiilin daha önceden bir görünümüne sahip olması da gerekir. İşte kastın bilme unsuru genel manada budur ve isteme unsurundan önce gelir. Bilinmesi gereken unsurların neler olduğu, suçun yapısına bağlı olarak değişmektedir. Bu konudaki kesin ölçüt, suçun kanuni tanımıdır. Çünkü suça özelliğini kazandıran ve fail tarafından bilinmesi gereken unsurlar bu tanımda belirlenmektedir. Böylelikle örneğin, adam öldürme suçunda, öldürme kastının varlığı için, failin hareketini yönelttiği şeyin insan olduğunu bilmesi gerekir. Çünkü TCK'nun 81. maddesine göre, bu suçun esas özeliği bir insanın öldürülmesidir.... Ceza Dairesinin ... tarih ve 1128-1509 sayılı kararında; oluşa, sanığın 1987 yılında babasından satın aldığı şekilde taşınmazı kullandığına ilişkin savunmasına, bunu doğrulayan tanıklar ... ve ...'ın beyanlarına ve men kararından sonra tecavüzünü kaldırdığının anlaşılması karşısında; suç kastının bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı görülerek yerel mahkeme kararı bozulmuş ve kast yokluğundan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.Somut olay ele alındığında sanığın suça konu yeri meydana gelen kaymalar neticesinde yukarıdaki emsal kararda olduğu gibi babasından kendisine kalan taşınmaz olduğunu zannederek kullandığı ancak yapılan yeni çalışma neticesinde suça konu yeri babasına ait yer olmadığını öğrenince terk ettiği ve bu durum mahkememizce mahallinde yapılan keşif, keşif mahallinde dinlenen mahalli bilirkişiler ve keşif neticesinde hazırlanan bilirkişi raporlarından da açık bir şekilde anlaşılmıştır.Bu durum dosya kapsamından ve mahkememizce mahallinde yapılan keşif, keşifte dinlenen mahalli bilirkişilerin beyanlarından açık bir şekilde ortada olmasına rağmen mahkememiz kararının bozulması usul ve hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır" şeklinde önceki hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.İlk hükümde yer almayan bu yeni ve değişik gerekçe Özel Dairece denetlenmemiş olup, Özel Daire denetiminden geçmemiş olan bir konunun ilk kez Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmesine kanuni imkân bulunmamaktadır.Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.SONUÇ :Açıklanan nedenlerle;... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için ... Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.