Kararı VerenYargıtay Dairesi : 2. Ceza DairesiMahkemesi :Asliye CezaGünü : 16.07.2013Sayısı : 344-380Sanık ...'ün konut dokunulmazlığının ihlali suçundan TCK'nun 116/4. maddesi uyarınca üç yıl, tehdit suçundan aynı kanunun 106/1 ve 53/1. maddeleri gereğince iki yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Manisa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2009 gün ve 615-266 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesince 28.03.2013 gün ve 22962-6479 sayı ile;"1- Konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;Sanığın mağdurun evine geldiği ve tartıştıkları, mağdurun sanığın çıkmasını istediği halde evinden çıkmaması üzerine kasabaya giderek jandarmaya haber verdiği ve görevlilerin sanığı mağdurun evinin mutfak bölümünde ayakkabıyla otururken yakaladıkları olayda, atılı suçun sübuta erdiği anlaşılmakla, bu suç yönünden keşif yapılması gerektiğine ilişkin görüşe, tanıklara yapılan açıklamanın yeterli olduğu ve cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayininde yasal ve yeterli bir gerekçe gösterildiği anlaşılmakla, tebliğnamedeki bu hususalara yönelik bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, tekerrüre esas mahkûmiyetleri bulunan sanık hakkında TCK'nun 58. maddesinin uygulanmaması ise aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hâkimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün onanmasına,2- Tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne gelince;Sanığın, mağdura tehdit içeren sözleri söylediğine ilişkin, mağdurun eşi olan tanığın soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki çelişkili ve tutarsız beyanı dışında mahkûmiyetine yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, atılı suçtan beraatı yerine cezalandırılmasına karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Manisa 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 16.07.2013 gün ve 344-380 sayı ile;"Sanığın mağdurun eşini rahatsız etmesi nedeniyle suç tarihinden uzun zaman önce kavga ettikleri, suç tarihinde sanığın geceleyin saat dokuz sıralarında arkadaşının kullandığı araçla alkollü şekilde mağdurun evine geldiği, mağdurun sanığın geldiğini görmesi üzerine 'buradan git, seninle işimiz' yok diyerek sanığı kovalayıp evine girdiği, sanığın 'gitmiyorum, seni tabancayla vururum' diyerek mağduru tehdit ettiği ve rızasına aykırı şekilde evine girip eşini çağırmasını istediği, mağdurun kabul etmemesi üzerine yakasından tutarak aynı şekilde tehdit ettiği, mağdurun ise evinin arka penceresinden çıkarak durumu jandarmaya bildirdiği, jandarma görevlilerinin mağdurun evine geldiklerinde sanığı evde oturur şekilde buldukları, sanığa dışarıya davet ederek, karakola götürüp işlem yaptıkları anlaşılmış ve olayın oluşu bu şekilde kabul edilmiştir.Sanık tüm savunmalarında kendisini mağdurun çağırdığını, isteğiyle evine gittiğini belirterek suçlamayı kabul etmemiştir.Tanık Hakan Ayan; sanık ile mağdurun birlikte eve girdiklerini, ancak tartıştıklarını görmediğini belirtmiştir.Mağdur kolluk ifadesinde; akşam saat dokuz sıralarında sanığın evinin olduğu yere beyaz renkli araçla geldiğini, onu görünce dışarı çıktığını 'geldiğin gibi git' dediğini, sanığın 'gitmiyorum seni tabanca ile vururum' dediğini, evine girerken sanığın zorla kapıyı aralayıp evin mutfak bölümüne girdiğini, eşini çağırmasını istediğini, eşinin kendisi ile görüşecek bir şeyi olmadığını söylemesi üzerine yakasından tutup ölümle tehdit ettiğini, tehditleri nedeniyle evinin arka penceresinden dışarı atlayarak jandarmaya haber verdiğini, yaklaşık on ay önce sanık ile eşine sarkıntılık etmesi nedeniyle kavga ettiğini belirtmiş, duruşmadaki ifadesinde, o gün alkollü olduğunu, sanığın evine kendi isteğiyle girdiğini ve sadece tartıştıklarını, tehdit olayı olmadığını belirtmiş ve şikâyetinden vazgeçmiştir.Tanık Özlem Çetin kollukta; saat yirmibir sıralarında evde eşi ile oturdukları sırada araba sesi duyduklarını, eşinin dışarı çıktığını, on dakika sonra geri gelip, sanığın kendisi ile konuşmak istediğini söylediği, ancak evin dışına çıkmadığını, salonda oturduğu sırada eşi ile sanığın mutfağa girdiklerini, eşinin tekrar kendisini çağırdığını, eşinin pencereden atlayarak jandarmaya haber vermeye gittiğini, kendisinin korkusundan dolayı sanığın yanına gittiğini, sanığın kendisine bir şey yapmadığını, bir süre sonra jandarma görevlilerinin geldiğini, on ay önce sanığın kendisini rahatsız ettiğini ve eşi ile kavga ettiklerini, bu nedenle konuşmak istemiş olabileceğini belirtmiş, duruşmada; eşi kapıyı açtığı sırada kendisinin bulunmadığını, yanına gittiğinde eşinin sanığa çık dediğini, hatta eşi kapıya gitmek istediğinde engellediğini, 'çıkarsan seni vururum' gibi sözler söyleyip tehdit ettiğini belirtmiş, çelişki nedeniyle yeniden sorulduğunda, jandarmada korktuğu için tehdit olayını söyleyemediğini, sanığın duruşmaya gelmeyin diyerek tehdit ettiğini belirtmiştir.Olayla ilgili kolluğun tutanağında, mağdurun karakola gelerek, sanığın evine zorla girip kendisini ölümle tehdit ettiği, evin arka penceresinde atlayarak kaçtığını bildirmesinden bahsedilerek mağdurun evine gidildiğinde sanığın mutfakta oturduğunun görüldüğü ve işlem yapıldığı belirtilmiştir.Bozma ilamında tehdit suçu yönünden tanığın çelişkili beyanına dayanılamayacağı belirtilmiş ise de, tanık yukarıda belirtildiği üzere, sanığın eve nasıl ve hangi şartlar altında girdiğini görmediğini belirtmiş, sanığın eşini tehdit ettiğinden bahsetmiştir. Tanık ve mağdur tehdit konusundaki çelişkili ifadelerinin sebebini açıklamışlar, her ikisi de sanığın kendilerini olay sonrası ve duruşma öncesi tehdit ettiğini belirtmişlerdir. Tanık ifade sırasında ağlamış, tedirgin davranışlar göstermesi üzerine sanık duruşmadan çıkartılarak ifadesi alınabilmiştir. Duruşma sonunda sanık hakkında tehdit suçundan yeniden suç duyurusunda bulunulmuştur. Mağdur ve tanığın ifadeleri gerçeği yansıtmaktadır ki, mağdur korkusu nedeniyle duruşmada şikâyetinden vazgeçmiş ve ilk ifadesinden farklı bir şekilde olayı anlatmıştır. Tanık Özlem'in olay anında korkmuş bir şekilde bulunduğunu, eli ve ayağının titrediğini jandarma görevlisi astsubay duruşmadaki ifadesinde belirtmiştir. Tanık Özlem'in sanıktan korkusu nedeniyle ilk ifadelerinde bir tehditten bahsetmemiş olması doğaldır ve çelişki olarak kabul edilmemelidir. Buna göre mağdurun soruşturma ifadesi, tanığın duruşmadaki beyanları, tutanak içeriği ve jandarma görevlisinin beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanığın mağduru ölümle tehdit ettiği, tanığın ifadelerinin çelişkili kabul edilemeyeceği, duruşmadaki ifadesine delil olarak dayanılabileceği kanaatine varılmıştır.İkinci bir husus; tanık, sanığın eve giriş anını görmemiştir. Sanık eve girdiği sırada salonda bulunduğunu, kendisi salonda iken sanık ile eşinin mutfağa girdiğini söylemektedir. Mağdur duruşmadaki ifadesinde, ilk ifadesinden farklı olarak sanığı eve kendisinin aldığını ve rızasıyla evlerine girdiğini belirtmiştir. Kolluk tutanağı mağdurun beyanına dayalı olarak düzenlenmiştir. Sanığın eve zorla girdiği konusunda mağdurun soruşturma ifadesi dışında delil yoktur. Oysa konut dokunulmazlığının ihlali suçundan, mağdurun ilk ifadesine dayalı olarak mahkûmiyet hükmü kurulmuş ve bu hüküm de onanmıştır. Bozma kararında mağdurun ifadesinin ikiye bölünerek değerlendirilmesi ve ifadelerinin eve zorla girilmesine ilişkin kısmı doğru kabul edilmişken tehdit sözlerine ilişkin kısmının kabul edilmemesi hatalı bulunmuştur. Yeterli delil yoksa konut dokunulmazlığının ihlali suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün de bozulması gerekmektedir. Dolayısıyla mağdurun ilk ifadesi bütün olarak değerlendirilmeli ya tamamıyla karara esas alınıp iki suçtan mahkûmiyet kararı verilmeli ya da tam aksi kabul edilerek iki suçtan da beraat kararı verilmelidir.Mahkememizce önceki paragrafta ayrıntısı açıklandığı üzere mağdurun soruşturma ifadesinin bir bütün olarak kabul edilmesi gerektiği, mağdur ve tanık beyanları, olay tutanağı ile birlikte değerlendirildiğinde her iki suçun sabit bulunduğu, bu yüzden tehdit suçundan da cezalandırılması gerektiği kanaatinde olduğundan bozma kararına direnilmesi gerekmiştir." şeklindeki gerekçeyle direnerek, sanığın ilk hükümdeki gibi tehdit suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.Direnme hükmünün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.11.2014 gün, 314239 sayı ve "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık; sanığın tehdit eyleminin sabit olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.İncelenen dosya kapsamından;Olay gecesi jandarmaya müracaat eden mağdurun, sanığın izinsiz olarak evine girip kendisini tehdit ettiğinden bahisle şikâyetçi olduğu, mağdur ile birlikte eve giden jandarma görevlilerinin sanığın evin içerisinde bulunduğunu görerek tutanak tanzim ettikleri,Jandarma görevlilerince düzenlenen tutanakta; olay gecesi saat yirmi bir sıralarında devriye görevlilerine gelen mağdurun, sanığın evine girerek kendisini ölümle tehdit ettiğini, pencereden atlayarak kaçtığını, eşinin ise evde kaldığını bildirmesi üzerine mağdurun evinin bulunduğu yere gidildiği, evin önünde beyaz renkli araç içerisinde bir erkek şahsın oturduğu, sanığın ise evin mutfağında ayakkabıları ile oturduğunun görüldüğü bilgilerine yer verildiği,Kasten yaralama ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından sabıkası bulunan sanığın olay tarihinde yüzotuzyedi promil alkollü olduğunun tespit edildiği,Anlaşılmaktadır.Mağdur Mehmet Emin Çetin kollukta; olay gecesi sanığın beyaz bir araç ile çalıştığı ve aynı zamanda ikamet ettiği yumurta çiftliğindeki evinin önüne geldiğini, sanığa; "geldiğin gibi git" dediğini, alkollü olduğu anlaşılan sanığın; "gitmiyorum, seni tabancayla vururum" şeklinde karşılık verdiğini, zorla evin mutfak bölümüne girerek eşini çağırmasını istediğini, sanığa eşinin kendisiyle görüşecek bir şeyi olmadığını söylemesi üzerine yakasından tutarak tehdit ettiğini, başka bir fiziki müdahalede bulunmadığını, ardından arka penceresinden çıkıp jandarmaya haber verdiğini, on ay önce eşine sarkıntılık etmesi nedeniyle sanıkla aralarında kavga yaşandığını ve sanık hakkında dava açıldığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu, duruşmada ise; olay tarihinde alkol aldığını, sanığın da alkollü olduğunu, kendi isteği ile evine girdiğini, alacak verecek meselesi yüzünden aralarında bir tartışma meydana geldiğini ve jandarmaya haber verdiğini, tehdit olayının ise yaşanmadığını, sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan etmiş,Tanık Özlem Çetin kollukta; olay tarihinde evlerinde bulundukları sırada bir araba sesi duyan eşinin dışarıya çıktığını, on dakika sonra gelip sanığın kendisiyle konuşmak istediğini söylediğini, sanıkla konuşmak istemediği için dışarı çıkmadığını, evin salonunda bulunduğu esnada sanığın, eşi ile birlikte mutfağa girip kendisini mutfağa çağırdığını, eşinin pencereden atlayarak jandarmaya haber verdiğini, korktuğu için sanığın yanına gitmek zorunda kaldığını, bir müddet sonra jandarma görevlilerinin eve geldiklerini, sanığın kendisine herhangi bir şey söylemediğini, birkaç kez seslenerek mutfağa çağırdığını, bunun dışında fiziki bir saldırı ya da tehditte bulunmadığını, yaklaşık on ay önce kendisini rahatsız ettiğini, bu nedenle eşi ile sanık arasında kavga meydana geldiğini, sanığın eve gelme sebebinin bu olay olabileceğini, duruşmada ise; olay tarihinde eşi ile birlikte oturdukları sırada daha önce ailece görüştükleri ancak kendisine sarkıntılıkta bulunması nedeniyle yaklaşık bir yıldır konuşmadıkları sanığın telefon ettiğini, eşinin telefonu açmadığını ve sim kartı kırdığını, buna rağmen sanığın kapıya gelip, eşinin "git" demesine rağmen içeriye girdiğini, eşinin sanığı evinden çıkması konusunda uyardığını, sanığın dışarı çıkmadığı gibi eşinin gitmesine de izin vermediğini, "çıkarsan seni vururum" şeklinde sözler söylediğini ve kendisini yanına çağırdığını, eşinin pencereden çıkıp jandarmaya haber verdiğini, eşi gittikten sonra kendisine bir şey söylemediğini, daha önce eşi ile sanığın kavga ettiklerini ve bu nedenle kaçarak bulundukları çiftliğe geldiklerini belirtmiş, soruşturma aşamasındaki beyanları ile kısmi farklılık nedeniyle sorulduğunda; sanığın, eşini jandarmaya gitmesini engellemek amacıyla dışarıya çıkarmadığını, korktuğu için jandarmada tehdit olaylarını söyleyemediğini ifade etmiş, tedirgin davranışları nedeniyle sanık salondan çıkarılarak yeniden sorulduğunda; duruşmalara gelmemeleri konusunda tehdit edildiklerini söylemiş, ardından da ağlayarak sanığın kendisine tecavüz ettiğini ve dört aylık bir çocukları olduğunu, tehdit ederek kendisini şikâyet ettirmediğini, eşinin parası olmadığından çocuğu aldıramadığını, olayın bundan kaynaklandığını, ağabeyi ve kocasını da davaya gelmemeleri konusunda tehdit ettiğini, beş yaşındaki kızının psikolojisinin bozulduğunu belirtmiş,Tanık Hakan Ayan; olay gecesi saat sekiz buçuk sıralarında sanığın arayarak eşinin hamile ve hasta olduğunu söyleyerek, alkol alması nedeniyle kendisine ait aracı kullanmasını istediğini, sanığı aracıyla kasabaya götürdüğünü, "yengen kasabayı geçtikten sonraki çiftlikte çalışıyor" dediğini, yumurta çiftliğinin bulunduğu yere gittiklerini, sanığın arabasından indiği sırada mağdurun dışarı çıkıp sanıkla konuşmaya başladığını ancak tartıştıklarını görmediğini, kendisinin arabadan inmediğini, mağdur ve sanığın eve girdiklerini, yaklaşık on dakika sonra dışarı çıkan mağdura; "arkadaşı çağır, işim var eve gideceğim" dediğini, mağdurun "tamam, biraz işi var, gelecek" şeklinde karşılık verdiğini ve motosikletine binerek gittiğini, bir süre sonra da jandarma görevlilerinin geldiklerini, duruşmada ise; olay akşamı kendisine telefon açan ve alkollü olduğu anlaşılan sanığı yumurta çiftliğindeki bir eve götürdüğünü, mağdur ile sanığın gülerek içeriye girdiklerini, kendisinin ise dışarıda kaldığını, beş dakika geçmeden jandarmanın geldiğini ifade etmiş,Tanık Mahmut Tıraş; olay gecesi mağdurun panik halinde kendilerine gelerek "eşimi kaçırıyorlar" dediğini, birlikte evlerine gittiklerini, kapıyı dışarıdan açtığını, sanığın mutfakta ayakkabısı ile oturmakta olduğunu, mağdurun eşinin diğer odada eli ayağı titrer ve korkmuş vaziyette olduğunu, sanığın kendilerine misafirliğe geldiğini söylediğini, sanığa "misafirliğe gittiğin yere ayakkabı ile mi giriyorsun" dediğini, mağdurun eşinin daha önceden sanıkla özel nedenlerden dolayı kavga ettiklerini söylediğini, ancak sebebini anlatmadığını belirtmiş,Sanık kollukta; olay gecesi mağdurun telefonla arayarak kendisini eve davet ettiğini, alkollü olması nedeniyle arkadaşından kendisini götürmesini istediğini, arkadaşının arabadan inmediğini, mağdurun evine girip oturduğunu, bir süre sonra mağdurun lavaboya gideceğini söylediğini, mutfakta bulunduğu sırada jandarma görevlilerinin geldiklerini, mağdurun eşini çağırıp konuşmak istemediğini, neden bu şekilde bir tavır takındığını bilmediğini, duruşmada ise; olay gecesi alkollü olduğunu, daha önce komşu olmaları nedeniyle tanıştıkları mağdurun telefonla kendisini evine çağırdığını, mağdura gelemeyeceğini söylemesi üzerine arkadaşının götürmeyi teklif ettiğini, mağdurun evine giderek kapıyı çaldığını, mağdurun kapıyı açtığını, mutfağın girişinde bir sandalyeye oturduğunu, arkadaşının eve girdiğini, daha sonra sıkılarak dışarıya çıktığını, mağdurun bir ara kaybolduğunu, ardından jandarma görevlisinin geldiğini, mağdurun alkollü olduğunu, jandarma geldiğinde kendisinin mutfakta bulunduğunu, mağdur ve eşini rahatsız etme veya tehdit olayı yaşanmadığını, mağdur ile ailece görüştüklerini, daha önce alkollü iken kendisinden şikâyetçi olduğunu, ancak ayılınca karakola gidip şikâyetinden vazgeçtiğini ifade etmiş, mağdurun eşinin beyanları okunup sorulduğunda; mağdurun eşiyle eski sevgili olduklarını ve cinsel ilişkilerinden çocukları bulunduğunu, bu durumu herkes gibi mağdurun da bildiğini savunmuştur.Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle tehdit suçunun unsurları üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.TCK'nun 106. maddesinde tehdit suçu;"1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.2) Tehdidin;a) Silahla,b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir" şeklinde düzenlenmiştir.Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde "gözdağı verme" olarak tanımlanan tehdit, bir kimseye zarara ya da kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olabileceği gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlarla iletilmesi de mümkündür.Tehdit suçunun temel şeklinde eylemin, mağdurun kendisi veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına karşı bir saldırı gerçekleştirileceğinden bahisle işlenmesi aranır. Tehdit suçunun bu temel şeklinin takipi şikâyete bağlı olmadığından resen soruşturma yapılacaktır. Bu suçun malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağı veya sair bir kötülük yapılacağından bahisle işlenmesi durumunda ise soruşturma yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, 15. Baskı, s. 340)Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli bulunması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut ya da cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veyahut bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Bu suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiilini "korkutmak amacıyla" yapmış olmasıdır. (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C. 2, s. 127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, Kazancı Yayımları, 5. Baskı, C. 2, s. 517-873)Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar ya da menfaat, madde gerekçesinde; "tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmaktadır.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Mağdurun eşi ile sanığın duygusal anlamda arkadaşlıklarının bulunduğu, ancak daha sonra ayrıldıkları, kız arkadaşının mağdurla evlenmesini kabullenemeyen sanığın mağdur ve eşini sürekli rahatsız ettiği, bu nedenle mağdur ve eşinin evlerini taşımak zorunda kaldıkları, olay gecesi sanığın, bir arkadaşı ile birlikte mağdurun evine gidip eşi ile görüşmek istediği ve bu talebini kabul etmeyen mağduru "seni tabancayla vururum" şeklindeki sözlerle tehdit ettiği, bu sözlerinden ve davranışlarından ciddi anlamda korkan mağdurun, evin arka penceresinden atlayarak jandarmaya müracaat ettiği, mağdur ile birlikte eve gelen jandarma görevlilerinin sanığı mağdurun evinin mutfağında ayakkabısı ile otururken gördükleri, mağdurun eşinin ise oldukça korkmuş vaziyette başka bir odada bulunduğu, her ne kadar sanık atılı suçlamaları kabul etmese de, jandarma görevlileri tarafından düzenlenen yakalama tutanağı, mağdur ve eşi olan tanığın özellikle soruşturma aşamasındaki beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olduğu, kaldı ki aynı delillere dayalı olarak sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün onanmak suretiyle kesinleştiği, bu durum karşısında sanığın tehdit eylemlerinin sabit olup, atılı suçtan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünde bu yönüyle herhangi bir isabetsizlik ve hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmelidir.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme gerekçesinin isabetli bulunduğuna ve dosyanın hükmün esasının incelenmesi amacıyla dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.Sanığın üzerine atılı tehdit eylemlerinin sabit bulunduğu yönünden oy kullanan Genel Kurul Üyeleri ..., ...;"Temyiz incelemesi, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun 305-326. maddeleri arasındaki temyiz hükümlerine göre yürütülmektedir. Yargıtayca hükmün bozulması başlıklı 1412 sayılı CMUK'nın 321 maddesi;'Yargıtay, aleyhine itiraz alınan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur' hükmünü taşımaktadır.'Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri' başlıklı 3206 sayılı Kanununla değişik 1412 sayılı CMUK'nın 326 maddesi,'Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir.Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlarına uymak mecburidir.Hüküm yalnız sanık tarafından ve onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm evvelki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.' düzenlemesini içermektedir.Temyiz incelemesinin amacı, ülke genelinde hukuk birliğinin sağlanması ve somut olayda adaletin gerçekleştirilmesidir.'Temyiz sebebi' başlıklı 1412 sayılı CMUK'nın 307. maddesinde,'Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur.Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış edilmesi kanuna muhalefettir' düzenlemesi mevcuttur.'Yargıtayca hükmün bozulması' başlıklı 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesinde de,'Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefetten keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur' denilmektedir.Anılan bu yasal düzenlemeler ışığında temyiz incelemesini yapan Yargıtay Ceza Dairesi mahkeme kararındaki tüm hukuka aykırılıkları inceleyecektir. Maddedeki 'kanuna muhalif olması' tabirinin 'hukuka aykırı olması' şeklinde anlaşılması gerektiği açıktır.Yargıtay ilgili ceza dairesi mahkeme kararındaki tüm hukuka aykırılıkları bozma ilamında göstermektedir. Dairenin bozma ilamını alan yerel mahkeme, iki şekilde davranabilir: 1- Bozmaya uyar ve yeni bir ceza muhakemesi yaparak yeni bir hüküm kurar 2- Verdiği kararda direnebilir (ısrar edebilir).Hükmü veren mahkeme, ilk kararının hukuka aykırı olmadığına ve bozmanın yersiz olduğuna inanıyorsa verdiği kararda direnebilir. 1412 sayılı CMUK'nun 326/3. maddesinde açıkça belirtildiği üzere ısrar kararının temyiz incelemesini Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından yapılır.İlk kararın temyiz incelemesini yapan ilgili Ceza Dairesinin tüm yetkilerini haiz olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu ısrar (direnme) kararının da tüm yönleriyle temyiz incelemesini yapmaya yetkilidir. Israr kararının hukuka uygunluğunun anlaşılması halinde CGK'nın 2011/73 E. 2011/98 K. sayılı 17.05.2011 günlü kararında olduğu gibi 'direnme kararının onanmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine' kararı verir. Bozulması halinde de aynı şekilde direnme kararının bozulmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine' karar verilir.Bu durumun tek istisnası mahkeme kararında 1412 sayılı CMUK'nın 309. maddesinde belirtilen mutlak hukuka aykırılık hallerinin varlığına işaret eden Yargıtay ilgili Ceza Dairesinin 'sair yönleri incelenmeksizin' kaydıyla yaptığı bozma işlemine, mahkemece direnilmesi halinde Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesidir. Dava açılması, yargılama şartlarının oluşup oluşmadığı, mahkemenin teşekkülü gibi konulara ilişen ve esas incelemesinin bu nedenle yapılmadığı belirtilen bozma ilamlarının varlığı durumu ayrıktır. Ceza Genel Kurulunun 2011/75 E. 2011/114 K. sayılı 07.06.2011 tarihli kararında da belirtildiği üzere ilk derece yargısında Asliye Ceza Mahkemesinin eylemin öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturduğuna dayanarak verilen görevsizlik kararını, sanık müdafiinin itirazı üzerine inceleyip reddine karar veren ağır ceza mahkemesi heyetinin davanın esasını görüp öldürmeye teşebbüs suçunundan mahkumiyet kararı veren heyet olması gerekçesiyle kararı bozan Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamına uymayarak, önceki hükümde ısrar eden Bilecik Ağır Ceza Mahkemesinin direnme kararının temyiz incelemesini yapan Yargıtay Ceza Genel Kurulu anılan kararında 'Direnme hükmünün isabetli olduğuna, dosyanın esas incelemesi için 1. Ceza Dairesine gönderilmesine' karar vermiştir.Örneklerle de izah edilmeye çalışıldığı üzere esas incelemesi yapan ve hükmü her yönüyle incelemesi nedeniyle 'sair yönler incelenmeksizin' ibaresi yazılmaksızın yapılan temyiz incelemesi sonucu verilen bozma kararından sonra mahkemelerce verilen direnme kararlarının temyiz incelemesi her yönüyle Ceza Genel Kurulu tarafından yapılır. Ceza Genel kurulu kararları 1412 sayılı CMUK 326/3. maddesinde belirtildiği üzere ilk derece mahkemelerini bağlar; mahkemeler bu kararlara karşı direnemezler. Ancak Ceza Genel Kurulu kararlarının ilgili dairenin kararına karşı yönde çıkması halinde daireyi bağlaması ihtiyaridir. Daire, Genel Kurul kararı doğrultusundaki görüşü benimseyip benimsememekte serbesttir. Kanundaki bağlayıcılık ilk derece mahkemeleri içindir.Bu açıklamalar ışığında;Sanığın temyizi üzerine tehdit suçunun sübutunun bulunmadığına ilişkin Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 28.03.2013 tarihli 22962-6479 sayılı kararını alan Manisa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.07.2013 tarih ve 344-380 sayılı kararıyla verdiği direnme hükmünün temyiz incelemesini yapan Yüksek Ceza Genel Kurulunca, suçun sübutunun varlığına dair sonuca ulaşılmasıyla birlikte hükmün tüm yönleriyle incelenmesi gereklidir. Ceza Genel Kurulunca direnme hükmünün temyiz incelemesi sonucu hukuka uygun bulunması halinde 'direnme hükmünün onanmasına dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine' dair karar verilmesi gerekirken;Sübutun varlığına dair ilk derece mahkemesinin direnme kararının isabetli olduğu kararına katılmakla birlikte, hükmün esas incelenmesi için 2. Ceza Dairesine tevdiine ilişkin yöntemi hatalı görmemiz nedeniyle, çoğunluğun bu yöndeki tevdii kararına katılmıyoruz." görüşünü dile getirmiş,Çoğunluk Görüşüne Katılmayan Beş Genel Kurul Üyeside; "Sanığın üzerine atılı tehdit suçunu işlediğinin sabit bulunmadığı, bu nedenle yerel mahkeme direnme hükmünün bozulması gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Manisa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.07.2013 gün ve 344-380 sayılı direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi amacıyla Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.