Kararı VerenYargıtay Dairesi : 8. Ceza DairesiMahkemesi :Sulh Ceza6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanığın, aynı kanunun 15/1, TCK'nun 62/1, 50/1, 52/2 ve 52/4. maddeleri gereğince gün karşılığı adli para cezasından çevrilen 400 TL ve hapis cezasından çevrilen 3.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve müsadereye ilişkin, Kocaeli 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 17.04.2013 gün ve 146 - 334 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 29.04.2014 gün ve 2391-10889 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.06.2014 gün ve 189772 sayı ile;"Sanıkta ele geçirilen bıçağın yasanın dördüncü maddesinde tanımlanan nitelikleri taşıyıp taşımadığı belirtilmeden namlu sabitleme kilidi bulunması nedeniyle polis memuru ve Adli Tıp Kurumunca sustalı çakı benzeri olarak nitelendirilmiştir.6136 sayılı yasanın dördüncü maddesinde belirtilen özellikleri taşımamakla birlikte namlu sabitleme kilidi bulunan bıçaklar, av bıçağı olarak izne tâbi imal ve ithal edilebilmekte piyasada alınıp satılmakta, kişilerin üzerlerinde ya da araçlarında taşınıp ev ve işyerinde de bulundurulabilmektedir. Salt namlu sabitleme kilidini taşıması nedeniyle bıçağa yasak niteliği tanımak yasanın düzenleniş şekli ve amacına aykırıdır. Suça konu bıçağın yasak nitelikte olup olmadığı hususunda kuşku oluşmuştur.Ceza yargılamasının amacı, herhangi bir şüpheye mahal vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekmektedir. Gerçek; akla uygun, realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Birtakım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması ceza yargılamasının amacına aykırıdır.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Adli Tıp Kurumu raporu ve bilirkişi beyanlarında sanıkta ele geçirilen bıçağın namlu sabitleme kilidi olup, yasak kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmesine karşın, 6136 sayılı yasanın dördüncü maddesinde tanımlanan özelliklere sahip bulunduğu yönünde kuşku oluştuğundan, emniyet veyahut jandarma kriminal laboratuarlarından alınacak raporla suça konu bıçağın niteliği kesin biçimde saptanıp, belirtilen madde kapsamında kalmadığının anlaşılması durumunda, dosya kapsamına göre salt saldırıda kullanılmak amacıyla taşındığı anlaşılmakla, aynı maddenin dördüncü fıkrasının gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden karar verilmesi yasaya aykırı olduğu halde, yerel mahkeme hükmünün onanmasının isabetsiz bulunduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün bozulması isteminde bulunmuştur.CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 21.10.2014 gün ve 21761-22982 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suça konu olan bıçak hakkında yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.İncelenen dosya kapsamından;Sanık ... hakkında silahla kasten yaralamaya teşebbüs suçundan asliye ceza mahkemesine kamu davası açıldığı,Asliye ceza mahkemesi tarafından, silahla kasten yaralama suçuna ilişkin yargılama aşamasında bu suçta kullanılan bıçağın duruşmada polis memuru bilirkişiye incelettirildiği ve Adli Tıp Kurumundan da rapor alındığı,Polis memuru bilirkişinin; suça konu bıçağın namlusunun onbuçuk, sap kısmının ise onikibuçuk santimetre uzunluğunda olup, ucu sivri, tek tarafı keskin, arkası künt, açıldığında arka kısmından kilitlenebilen, sustalı özelliği bulunmayan bıçak olduğunu, suçta kullanılması durumunda silahtan sayılacağını, kilit tertibatı nedeniyle açıldığında tekrar kapanmadığı için kanun gereği yasak kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini bildirdiği,Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesince düzenlenen raporda; suça konu bıçağın metal yapıda olup, üzeri kahverengi sert plastik kabzalı ve sivri uçlu bulunduğu, namlu uzunluğunun onbuçuk, namlusunun en geniş yerinin bir virgül üç santimetre olduğu, bir kenarı keskin, namlusunun bir yüzünde 'columbıa company' diğer yüzünde 'mauser' ibaresi yazılı olduğu, kabzasının sırt kısmında namlu sabitleme kilidi, kabza sırt kısmında elle açılan namluyu kabza ucunda sabitlemeye yarayan ve 'emniyet yayı' olarak kabul edilen kullanmaya elverişli susta kilidi denilen namlu sabitleme kilidi bulunduğu, kesici ve delici namluya sahip olduğu, yasak kapsamına giren bıçak ve diğer aletlerle benzerleri ile sanat ve mesleğin icrası için kullanılması zorunlu bulunanların yapımı, kullanımı ve nakline ilişkin yönetmeliğin genel hükümlerinin dördüncü maddesindeki bıçaklar ile ateşli silahlar ve bıçaklarla ilgili kanunun dördüncü maddesinde belirtilen kama, hançer, saldırma, sustalı çakı, kılıç, kasatura, süngü, pala, oluklu ve sivri uçlu bıçak ile benzerlerini ifade ettiği, kabza sırt kısmında kullanılmaya elverişli susta kilidi denilen namlu sabitleme kilidi bulunan suça konu bıçağın, tip ve niteliği bakımından sustalı çakı benzeri olarak mütalaa edildiği, yasak kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, ancak vahim nitelikte bulunmadığı bilgilerine yer verildiği,Asliye ceza mahkemesince yapılan yargılama neticesinde sanığın kasten yaralamaya teşebbüs suçundan mahkûmiyetine ve suçta kullanılan bıçağın yasak niteliği haiz bulunması nedeniyle hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği,Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sanık hakkında yasak niteliği haiz bıçağı bulundurmak suçundan kamu davası açıldığı,Sanığın, suça konu bıçağın taşınmasının yasak olduğunu bilmediğini savunduğu,Anlaşılmaktadır.Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından, yasak niteliği haiz bıçakları bulundurmak suçu üzerinde kısaca durulması gerekmektedir.6136 sayılı Ateşli Silahlar Ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanunun 1. maddesi; "Ateşli silahlarla mermilerinin ve bıçaklarla salt saldırı ve savunmada kullanılmak üzere özel olarak yapılmış bulunan diğer aletlerin memlekete sokulması, yapılması, satılması, satın alınması, taşınması veya bulundurulması bu kanun hükümlerine tâbidir."4. maddesi; "Ülke içinde kama, hançer, saldırma, şişli baston, sustalı çakı, pala, kılıç kasatura, süngü, sivri uçlu ve oluklu bıçaklar, topuz, topuzlu kamçı, boğma teli veya zinciri, muşta ile salt saldırı ve savunmada kullanılmak üzere özel nitelikteki benzeri aletlerin yapımı yasaktır.Bunlardan bir sanat veya mesleğin icrası için kullanılması zorunlu bulunanların yapımına içişleri bakanlığınca yapılacak yönetmelikte belirlenen kurallara göre izin verilir.Yalnız sporda kullanılan yivli ateşsiz silahlar ve mermileri ile yivsiz tüfekler ve mermilerinin, ev gereçlerinden olan veya tababet, sanayi, tarım, spor için kullanılan aletlerle bir meslek veya sanatın icrası için gerekli bıçak, şiş, raspa ve benzerlerinin kullanılması bu kanun hükümlerine tâbi değildir.Avda veya sporda kullanılan her nevi ateşli yivli silahlar bu kanunun yedinci maddesine göre ruhsata tâbidir."15. maddesi; "Bu kanun hükümlerine aykırı olarak dördüncü maddede yazılı olan bıçak veya diğer aletleri veya benzerlerini satanlar, satmaya aracılık edenler, satın alanlar, taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis ve yirmibeş günden az olmamak üzere adli para cezasına hükmolunur.Bu madde kapsamına giren bıçak veya diğer aletlerin veya benzerlerinin sayı veya nitelik bakımından vahim olması halinde yukarıdaki fıkraya göre hükmolunacak cezalar yarıdan bir katına kadar artırılır.Bu kanunun dördüncü maddesine göre yapımına izin verilen bıçakları veya diğer aletleri veya benzerlerini kullanma amacı dışında satanlar, satmaya aracılık edenler, satın alanlar, taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında birinci fıkradaki, bıçak veya diğer aletlerin veya benzerlerinin sayı ve nitelik bakımından vahim olması halinde ikinci fıkradaki cezalar hükmolunur.Bu kanunun dördüncü maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı olan yivli ve yivsiz silahlarla bıçak ve diğer aletleri, hal ve şartlara göre sırf saldırıda kullanmak amacıyla taşıyanlar, üç aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır."Şeklinde hüküm altına alınmıştır.Görüldüğü üzere, kama, hançer, saldırma, şişli baston, sustalı çakı, pala, kılıç, süngü, kasatura, sivri uçlu ve oluklu bıçak, topuz, topuzlu kamçı, boğma teli veya zinciri, muşta ile salt saldırı ve savunmada kullanılmak üzere özel nitelikteki benzeri aletlerin bulundurulması ve taşınması yasaktır.Bu aşamada ceza yargılamasında bilirkişilik müessesesi üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.Ceza Muhakemesi Kanununun "Bilirkişinin Atanması" başlıklı 63. maddesinde;"1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına resen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir" biçimindeki düzenlemeye yer verilmiştir.Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin üçüncü maddesinde de bilirkişi; "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi" biçiminde tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, raporu delil değil, ancak delil değerlendirmesi aracı olan bilirkişiye müracaat edilmesinin amacı, çözümü uzmanlığı ya da özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır. Bununla birlikte ceza yargılamasında bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemez. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine de bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan savcı veya hâkim karar verecektir.Bu düzenlemeler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi dinleyebilir veya rapor isteyebilir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvuramayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veyahut teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği "akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi hususlar dışında hâkimin bilirkişi raporu alma zorunluluğu bulunmadığı gibi, bilirkişi raporları da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte değildir.Herhangi bir eşyanın, taşınması veya bulundurulmasını kanunun yasak saydığı aletler kapsamında bulunup bulunmadığı hususunun "uzmanlık gerektiren özel ve teknik bir konu" olduğu açık ise de, bu konuda düzenlenen bilirkişi raporunun mahkemelerin delilleri serbestçe takdir yetkisini elinden almayacağı bilinmektedir.Nitekim bu husus, adli işlerde bilirkişi olarak görevlendirilen Adli Tıp Kurumunun kuruluş ve çalışma usullerinin düzenlendiği 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 23/C–3. maddesinde; "Adli Tıp Genel Kurulu kararları nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz" şeklinde hüküm altına alınmıştır.Adli Tıp Kurumu Kanununun "Fizik İhtisas Dairesinin Görevleri" başlığını taşıyan 21. maddesi; "Mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen silah, mermi, yazı (grafolojik - daktiloskopik), fotograf, resim, imza, imza niteliğini taşıyan parmak izleri ile radyolojik, radyoizotop, klimatolojik, diğer fiziksel materyal ve olaylarla ilgili olarak incelemeler yaparak sonucunu bir raporla tespit etmek" şeklinde düzenlenmiş,Aynı kanunun 15. maddesinde;"Adli Tıp Genel Kurulu;a) Adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,b) Adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,c) Adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,d) Adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,e) Adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas dairelerinin ve adli tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,f) Adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar." denilmiştir.Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, adli işlerde resmi bilirkişi olarak görevlendirilen Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesi tarafından tanzim olunup, mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca muhtevası itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmayan, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan hallerde ya da adli tıp ihtisas kurullarının rapor ve görüşleri veya adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri ya da adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas daireleri ve adli tıp şube müdürlüklerinin veyahut da adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında çelişki ortaya çıkması durumunda genel kuruldan rapor ve görüş alınacak, Adli Tıp Genel Kurulu, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla toplanıp sorunu inceleyerek kesin bir karara bağlayacaktır.Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;Sanık hakkında silahla kasten yaralamaya teşebbüs suçundan kamu davası açıldığı, asliye ceza mahkemesince yargılama aşamasında suça konu bıçağın bilirkişiye incelettirildiği, duruşma tutanağında, bilirkişi listesinde adı yazılı olup, polis noktasında görevli bulunduğu belirtilen, ancak uzmanlığı konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmeyen polis memuru bilirkişinin, söz konusu bıçağın yasak kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdiği, Adli Tıp Kurumundan alınan raporda ise sanıkta ele geçirilen ve namlu sabitleme sistemi olan bıçağın sustalı çakı benzeri olarak mütalaa edildiği, yasak kapsamda bulunduğuna ilişkin açık bir tespit yapılmadan, yasak kapsamında değerlendirilmesinin uygun olacağının ifade edildiği, bu durum karşısında suça konu olan bıçağın taşınması veya bulundurulmasının suç teşkil edip etmeyeceği hususunda tereddüt oluştuğu ve bu şartlar altında sanığın yasak niteliği haiz bıçak taşımak suçundan mahkûmiyetine karar verilmesinin mümkün olmadığı, bu durum karşısında suça konu bıçağın yasak kapsamda bulunup bulunmadığına ilişkin tereddütlerin giderilmesi amacıyla polis ya da jandarma kriminal laboratuvarı veya başka bir kurum ya da bilirkişiden rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekmektedir.Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme mahkûmiyet hükmünün, sanığın suçta kullandığı bıçağın taşınması ve bulundurulmasının suç teşkil edip etmediği hususunda polis ya da jandarma kriminal dairesinden veyahut başka bir kurum ya da bilirkişiden rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk Görüşüne Katılmayan Dokuz Genel Kurul Üyesi; "suça konu bıçağın yasak kapsamda olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı, bu nedenle itirazın reddi gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 29.04.2014 gün ve 2391-10889 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,3- Kocaeli 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 17.04.2013 gün ve 146-334 sayılı hükmünün, sanığın suçta kullandığı bıçağın taşınmasının ve bulundurulmasının suç teşkil edip etmediği hususunda polis ya da jandarma kriminal dairesinden veya başka bir kurum ya da bilirkişiden yeni bir rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.