Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 792 - Esas Yıl 2013





Tehdit suçundan sanık Ş.. G..’in beraatına ilişkin, Honaz Sulh Ceza Mahkemesince verilen 28.03.2008 gün ve 23-73 sayılı hükmün katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 20.02.2013 gün ve 17848 – 4642 sayı ile onanmasına karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.04.2013 gün ve 204326 sayı ile;“Sanık ile katılan Ramazan arasında tarla meselesi yüzünden husumet olduğu, bu tarla sorunu ile ilgili olarak aralarında hukuk mahkemesinde davalarının bulunduğu ve hukuk davasını katılan tarafın kazandığı, sanığın hukuk davasını kaybetmesine karşın bu taşınmazı katılan Ramazan'a vermek istemediği ve bu sebeple katılanı korkutmak ve gözdağı vermek amacı ile, katılanın uzaktan akrabası olan tanık Ömer'e hitaben 'Ramazan'a söyle 9 kurşunum var, onu karnına boşaltacağım' diyerek tehditte bulunduğu, tanık Ömer'in de bu sözleri katılana aynen aktardığı anlaşılmakla; sanığın üzerine atılı 'tehdit' suçu subuta ermiştir. Sanık, yargılamadaki beyanlarında tanık Ömer ile aralarında önceye dayalı herhangi bir husumetin bulunmadığını belirtmiştir. Tanık Ömer'in sanığa iftira etmesini gerektirir herhangi bir sebep bulunmamaktadır. Mahkeme gerekçeli kararında tanık Ömer'in katılanların akrabası olduğundan bahisle bu tanığın beyanlarına itibar etmediğini belirtmiş ise de; sanık bu sözlerin katılanlara aktarılmasını istediği için akrabalarına söylemiştir. Bu tanığın beyanlarına üstünlük tanınmaması için sanık lehine olan daha üstün ve kuvvetli bir delile dayanılması gerekir. Oysa dava konusu olayda tanık Ömer'in beyanından başka delil bulunmamaktadır. Bu bağlamda; sanığın üzerine atılı 'tehdit' suçunu işlediği sübuta erdiğinden üzerine atılı suçtan cezalandırılması yerine, yetersiz gerekçeyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi, usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulmasına karar verilmesi” gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 24.10.2013 gün ve 15245 – 56509 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun sübutuna ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından;Müşteki Ramazan ve eşi Fatma 06.08.2007 tarihli dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek sanık Şevket ve eşi Sevgül ile üç kişi hakkında miras olarak kendilerine kalan araziyi kullanmalarına engel oldukları, ölümle tehdit ettikleri iddiasıyla şikayetçi oldukları ve İ..Y.., A.. K.., Ö.. Y.. ve A.. K..'yı tanık olarak gösterdikleri,Yapılan soruşturma neticesinde Honaz Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheliler Veli, Mehmet, İbrahim ve Fatma hakkında tehdit ve hakkı olmayan yere tecavüz etme, şüpheli Şevket hakkında ise hakkı olmayan yere tecavüz etme suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,Sanık hakkında ise kahvehanede oturdukları sırada müştekiyi kastederek tanık Ömer'e hitaben; “Ramazan'a söyle 9 kurşunum var, onu karnına boşaltacağım” demek suretiyle tehdit ettiği iddiasıyla kamu davası açıldığı, sanık ile müşteki arasında akrabalık ilişkisi olup tarla meselesinden dolayı anlaşmazlık bulunduğu,Anlaşılmaktadır.Müşteki Cumhuriyet Savcılığında şikayet dilekçesinin içeriğini tekrar, ederek, dilekçede isimlerine yer verdiği tanıkların yanında şüphelilerin; “onları kurşunlatacağız” diye tehdit ettiklerini, mahkemede ise önceki anlatımlarına ek olarak sanığın gıyabında tanık Ömer'in yanında iken tehdit sözlerini söylediğini beyan etmiş,Cumhuriyet Savcılığında müşteki olarak dinlenen ve dilekçede belirttikleri tanıkların yanında şüphelilerin “onları kurşunlatacağız” diye söylediğini, belirten F.. B.. mahkemede tanık olarak alınan beyanında, sanığın bizzat sözlerini duymadığını, ancak tanık Ömer'in yanında bu tehdit sözlerini söylediğini duyduğunu ifade etmiş,Katılanın dilekçesinde gösterdiği tanıklar Abdullah, İlmühal ve Asiye beyanlarında özetle, olaya ilişkin bilgilerinin olmadığını, herhangi bir şey duymadıklarını dile getirmiş,Tanık Ömer kollukta ve mahkemedeki beyanında, yaklaşık bir yıl önce kahvehanede oturduğu bir sırada sanığın yanına geldiğini, tarla meselesinden konu açılınca sanığın kendisine; “Ramazan'a söyle, dokuz kurşunum var, onu karnına boşaltacağım” diyerek bu sözlerini katılana iletmesini istediğini, bu sözleri söylerken yanlarında başka kimsenin olmadığını, katılanın eşinin kendi eşinin halası olduğunu, bu nedenle sık sık görüştüklerini beyan etmiş,Sanık bütün aşamalarda suçlamayı kabul etmemiştir.Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın uzantısı olan, Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanarak sanığın mahkumiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Somut olayda sanığın katılanı gıyabında tehdit ettiğine ilişkin tek delil, katılanın şikayet dilekçesinde gösterdiği dört tanıktan biri olan Ömer’in beyanı olup, dilekçede isimleri belirtilen diğer tanıklar tehdit olayına ilişkin bilgileri olmadığını beyan etmişlerdir. Tanık Ömer'in akrabası olan katılan ile sanık arasında arazi anlaşmazlığından kaynaklanan husumet bulunmaktadır. Tanığın beyanının delil değerini belirlemek, açıklık, sözlülük, yüzyüzelik ve doğrudanlık ilkeleri çerçevesinde duruşma yaparak bunun sonucunda oluşan vicdanı kanaatine göre hüküm veren ilk derece yargılamasını yürüten hakiminin takdirindedir. Sanığın aksi ispatlanamayan savunması, katılan tarafından gösterilen diğer tanıkların tehdit olayını doğrulamaması, tanık Ömer ile katılan arasındaki akrabalık ilişkisi ve sanık ile katılan arasındaki husumet dikkate alındığında, sanığın atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır. Bu nedenle, atılı suçu işlediği hususunda tam bir vicdani kanaat oluşmadığından bahisle sanığın beraatına ilişkin yerel mahkeme hükmü isabetli olup, bu kararın Özel Daire tarafından onanması yerindedir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.01.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.