Sanık A... A...'ın, mağdur S... C...'ı silahla kasten yaralama suçundan 765 sayılı TCY'nın 456/1, 457/1, 281, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca 2563 YTL adli para; korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş ederek genel güvenliği tehlikeye sokma suçundan 5237 sayılı TCY'nın 170/1-c, 266 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 20 gün hapis, cezalarıyla cezalandırılmasına; sanık S... A...'ın, mağdurlar H...Ç... ve H...Ç...'i silahla kasten yaralama suçlarından 765 sayılı TCY'nın 456/1, 457/1, 59, 647 sayılı Yasanın 4 ve 765 sayılı TCY'nın 72. maddeleri uyarınca iki kez olmak üzere toplam 4400 YTL adli para, korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş ederek genel güvenliği tehlikeye sokma suçundan ise 5237 sayılı TCY'nın 170/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına ilişkin, Mardin 2. Asliye Ceza Mahkemesince 15.05.2007 gün ve 13-192 sayı ile verilen hüküm, her iki sanık tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 24.12.2009 gün ve 13178-16607 sayı ile; "……II- Sanık A... A... 'a gönüllü köy koruyucusu olması sebebiyle verilen silahı, işlemiş olduğu korku, kaygı veya panik yaratacak biçimde silahla ateş etme suçunda kullanmasından dolayı hakkında 5237 sayılı TCK'nun 266. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi, III- Sanık S... A...hakkında; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 765 sayılı TCK'nun 264/7. madde ve fıkrasındaki '……eylem başka bir suç oluştursa bile……' şeklindeki düzenleme nedeniyle, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'na göre sanığın eyleminin hem korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme hem de kasten yaralama suçunu oluşturacağı, ancak anılan düzenlemeye 5237 sayılı TCK'nun 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemesi karşısında, aynı Yasanın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, her iki suçtan hüküm kurulması, IV- Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, sanık B... Ç... hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan, sanık A... A...hakkında kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu……" nedenleriyle, IV nolu bozma nedeni yönünden sair yönleri incelenmeksizin, Daire Üyesi H. M...; "Sanık (köy korucusu) A... kaleşnikofla, sanık S... av tüfeği ile akşam saatlerinde yerleşik yerde halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde çok sayıda ateş etmeleri ve bu silahlardan çıkan kurşunların mağdurlara da isabet edip onların yaralanmalarına yol açtığı olayda; sanıkların eylemleri bağımsız suçlar olarak mı kabul edilecek, yoksa fikri içtima kuralı uyarınca, bu suçlar için gösterilen en ağır ceza mı uygulanacaktır. Konunun açıklığa kavuşması bakımından, önce kast kavramının incelenmesi ve sonrasında da eylemin hangi suçu veya suçları oluşturduğu, dolayısıyla fikri içtima hususunun irdelenmesi gerekmektedir. O halde 'kast'ın ne olduğuna bakmak gerekirse; 5237 sayılı TCK'nun 21/1 maddesinde; kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Kastın varlığı için hareketten doğacak sonucun bilinmesiyle birlikte istenmesi de gerekir. Fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken bunun yanında başka sonuçların meydana gelebileceğini göze almışsa ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul edilir. Fikri içtima hususunun irdelenmesine gelince; 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesinde 'işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır' Bu kuralın uygulanabilmesi için işlenen bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşması gerekir. Failin işlediği bir fiil olacak, bu fiille birden fazla fakat birbirinden farklı suç işlenecek ve fail hakkında bu suçlar için gösterilen en ağır ceza uygulanacaktır. Fiil ise hareketten başka sonucu da kapsar. Buradaki fiilin tekliğinden 'hareket' unsuru değil, hareket ile ondan doğan neticeyi ve hareket ile netice arasındaki nedensellik bağını anlamak gerekir. Yapılan bir hareket dış dünyada aynı anda birden çok maddi sonucun doğmasına neden olmuşsa, eylemin hukuken tek sayılmasına olanak yoktur. Bir fiilden söz edebilmek için dış alemdeki değişikliğin tek olması, aynı zamanda meydana gelmesi gerekir. Bu nedenle hareketin tek olup olmadığını belirlemede dış dünyaya yansıyan sonuç sayısı önemlidir. Ancak sonuç tek ise ve bu tek sonuç aynı anda farklı suç tanımlarını ihlal ediyorsa fikri içtima hükmü uygulanarak faile sadece en ağır ceza verilir. Buna karşılık hareket tek olmakla birlikte, dış dünyaya yansıyan maddi sonuç sayısı birden çok ise, bunların ayrı ayrı cezalandırılması gerekir. Bir başka deyişle fiil, dış alemdeki değişiklik olduğuna göre, fiilin esas kısmını netice oluşturur. Fikri içtimaın söz konusu olabilmesi için öncelikle bu neticenin tek olması gerekir. Dış alemdeki değişikliğin birden fazla olması halinde fikri içtima kuralı uygulanamayacaktır. Bu açıklama çerçevesinde somut olay incelendiğinde; Olay günü akşam saatlerinde B... Ç... ve aile fertlerinin A... A...evine doğru geldikleri, a...aile fertlerinin evlerinin terasında, Ç... ailesi fertlerinin ise yerde aşağıda oldukları, taraflar arasında önce tartışma yaşandığı, sonrasında sanık (köy korucusu) A... kaleşnikof silah ile diğer sanık S... da av tüfeği ile hedef gözetmeksizin Ç... ailesi fertlerinin üzerine doğru çok sayıda ateş ettikleri, bunun sonucunda Ç... ailesinden Selahaddin, H...ve Handan'ın hayati tehlike geçirmeksizin 15 er gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandıkları; Sanık A... eylemine uyan 765 sayılı TCK'nun 456/1, 457/1, 281 maddeleri uyarınca mağdur sayısınca, Sanık S... eylemine uyan 765 sayılı TCK'nun 456/1, 457/1 maddeleri uyarınca mağdur sayısınca, Yine sanıklar A... ve S... kendi evlerinin de bulunduğu meskun mahalde, akşam saatlerinde halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde çok sayıda olmak üzere silahla ateş ettikleri; Sanık A... gerçekleşen eyleminin 765 sayılı TCK'nun 264/7 ve 281 maddeleri uyarınca, Sanık S... eyleminin ise 765 sayılı TCK'nun 264/7 maddelerine uyduğundan söz edilerek haklarında kamu davası açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda, mahkemece; her iki sanığın kendi evlerinin de bulunduğu meskun mahalde, akşam saatlerinde halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde çok sayıda olmak üzere silahla ateş etmeleri eylemi, genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçunu oluşturacağından ve lehe yasa değerlendirilmesi de yapılarak 5237 sayılı TCK'nun 170/1-c madde fıkrası bendi gereğince, Mağdurlar H...ve H...hakkında düzenlenen ilk raporlarda yaralanmalarının saçma tanesinden kaynaklandığının bildirildiği, bu nedenle her iki mağdurun S... tüfekle ateş etmesi sonucu yaralandıkları kabul edilip; lehe yasa değerlendirilmesi de yapılarak; Sanık S... 765 sayılı TCK'nun 456/1 (2 kez), 457/1 (2 kez) maddeleri uyarınca olmak üzere, Yine sanık A... kaleşnikofla (korucu tüfeği) ateş etmesi sonucu mağdur Selahaddin yaralandığından, lehe yasa değerlendirilmesi de yapıldıktan sonra 765 sayılı TCK'nun 456/1, 457/1, 281 maddeleri uyarınca sanığın fiilinin yaralama suçunu oluşturacağı kabul edilerek cezalandırılması yoluna gidilerek sanıklar hakkında her bir suçtan ayrı ayrı hüküm kurulmuştur. Bu oluş itibariyle; yukarıda belirtildiği üzere sanıkların dış dünyaya yansıyan fiili birden fazla olup farklı suçları oluşturmaktadır. Olayda farklı neviden fikri içtima kuralının uygulanması koşulları bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşüne göre, 5237 sayılı TCK'nun 170/1-c madde fıkrası bendinde; 765 sayılı TCK'nun 264/7 madde fıkrasında olduğu gibi 'eylem başka bir suç oluştursa bile……' (genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan dolayı) ayrıca ceza verileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamasına dayanmakta ise de, ceza verilmeyeceğine yönelik bir sınırlamada bulunmamaktadır. Kanun koyucu bazı suçlar bakımından farklı neviden fikri içtimaın varlığına rağmen, yasada en ağır cezayı gerektiren suçun cezasının belli bir oranda arttırılmasını düzenleyebilirdi. Örneklemek gerekirse; 5237 sayılı TCK'nun 297/1 madde fıkrası 2. cümlesinde '…… Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde, fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında arttırılır' biçiminde düzenlemeye yer vermiştir. Kanun koyucu isteseydi genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu bakımından da buna benzer bir düzenleme getirebilirdi. 5237 sayılı Yasanın sistemi kaç tane fiil, o kadar suç fikrini benimsemiştir. Yerel mahkemenin fiili vasıflandırması ve ulaştığı sonuç isabetli olup, bu yolda verilen mahkûmiyet kararının oluşa ve yasaya uygun bulunduğu düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun farklı neviden fikri içtima kuralının uygulanması gerektiği yönündeki 3 nolu bozma görüşüne katılmıyorum" yönündeki karşı oyuyla, oyçokluğuyla bozulmuştur. Yargıtay C.Başsavcılığınca 01.03.2010 gün ve 38135 sayı ile; "İtiraza konu uyuşmazlık sanıklar A... A...ve S... A...'ın yaralama suçlarının olası kastla işlenmesi, somut olayın özelliklerine göre fikri içtima kurallarının uygulanmaması gerekliliği ve Yüksek Dairenin kabulüne göre ilamın 3. fıkrasında sanık S... A...hakkında fikri içtima kurallarının uygulanması gerekliliğinin bu sanıkla aynı konumda olan sanık A... Alkan'a uygulanmaması yönlerinde toplanmaktadır. 1-) Ç... ailesinden T...'la, A... ailesinden E...'ın evliliklerindeki geçimsizlik nedeniyle, E...'ın ağabeyi olan A... A...evine gittiği ve orada kalmaya başladığı, olay günü gelinlerini alıp evine geri götürmek amacıyla Ç... ailesinden 7-8 kişinin A... evine doğru geldikleri, a...ailesinin evlerinin terasında, Ç... ailesinden kişilerin ise sokakta oldukları sırada, a...ailesinden gönüllü köy korucusu A... kaleşnikof silah ile diğer sanık S... da av tüfeği ile önce korkutmak ve olayın büyümesini engellemek amacıyla havaya doğru birkaç el, daha sonra da hedef gözetmeksizin Ç... aile fertlerinin üzerine ve yere doğru çok sayıda ateş ettikleri, bunun sonucunda yerden seken kurşun ve saçma taneleri ile Ç... ailesinden S..., H...ve Handan'ın hayati tehlike geçirmeksizin 15 er gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandıkları olayda; Sanıkların, ellerindeki silahlarla etkili mesafeden mağdurların bulunduğu tarafa doğru ateş ettikleri ve mağdurların isabet alıp yaralanabileceklerini öngörecek durumda oldukları, eylemlerinin olası kastla yaralama suçunu oluşturacağı ve sanık S... A...'ın 765 sayılı TCK'nun 456/1, 457/1, 59. maddeleri uygulaması uyarınca lehine olmamakla beraber sanık A... A...5237 sayılı TCK'nun 86/1-3-e, 21/2, 62. maddeleri uygulamasında indirim oranının takdirine göre lehe yasa değerlendirilmesi de yapılarak 765 sayılı TCK'nun 456/1, 457/1, 281 maddeleri ile karşılaştırılması ve buna göre uygulama yapılmasının gerekliliği, 2-) Yüksek Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin söz konusu bozma ilamının 3. fıkrasında; sanık S... A...hakkında; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 765 sayılı TCK'nun 264/7. madde ve fıkrasındaki '……eylem başka bir suç oluştursa bile ……' şeklindeki düzenleme nedeniyle, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'na göre sanığın eyleminin hem korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme hem de kasten yaralama suçunu oluşturacağı, ancak anılan düzenlemeye 5237 sayılı TCK.nun 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemesi karşısında, aynı Yasanın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerekliliği hüküm altına alınmıştır. 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesinde fikri içtima düzenlenmekte ve 'işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır' denmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken, işlenen bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasıdır. Eylem tek olacak, ancak bu eylemle birden fazla fakat birbirinden farklı suç işlenecek ve fail hakkında bu suçlar için gösterilen en ağır ceza uygulanacaktır. 5237 sayılı TCK'nun suçların içtimai bakımından gerçek içtima kurallarını benimsediği, suç oluşturan kaç eylem varsa o kadar suç ve kaç suç varsa o kadar ceza vardır ilkesi doğrultusunda düzenlendiği anlaşılmaktadır. Fiil, suçun maddi unsurudur. İçinde hareket, netice ve hareketle netice arasındaki nedensellik bağını barındırır. Hareket, yasanın suç saydığı neticeye sebebiyet veren insan işi olarak tanımlanabilir. Netice ise dış alemdeki değişikliktir. Bir hareket ile dış alemde aynı anda birden çok maddi sonucun doğmasına neden olunmuşsa, artık hukuken eylemin tek sayılması olanaklı değildir. Ancak sonuç tek ise ve bu tek sonuç aynı anda farklı suç tanımlarını ihlal ediyorsa fikri içtima hükmü uygulanarak faile en ağır ceza verilir. Buna karşılık hareket tek olmakla birlikte, dış dünyaya yansıyan maddi sonuç sayısı birden çok ise, bunların ayrı ayrı cezalandırılması gerekir. Bir başka deyişle fiil, dış alemdeki değişiklik olduğuna göre, fiilin esas kısmını netice oluşturur. Dış alemdeki değişikliğin birden fazla olması halinde fikri içtima kuralı artık uygulanamayacaktır. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; sanık S... A...ve diğer sanık A... A...önce Ç... ailesini olay yerinden uzaklaştırmak amacıyla birkaç el havaya ateş ettikten sonra hedef gözetmeksizin Ç... ailesinden bireylerin üzerine ve yere doğru çok sayıda ateş ettikleri ve artık burada tek eylemden söz edilemeyeceği, aksine dış aleme yansıyan eylemlerinin birden fazla olup farklı suçları oluşturdukları görülmektedir.5237 sayılı TCK'nun 170/1. maddesinin c bendinde; 765 sayılı TCK'nun 264/7 maddesinde olduğu gibi 'eylem başka bir suç oluştursa bile..' şeklindeki düzenlemeye 5237 sayılı TCK'nun 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemiş olmakla beraber, ceza verilmeyeceğine yönelik bir düzenleme de yer almamaktadır. Yüksek Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin emsal kararlarında, düğünde havaya ateş etmeye hazırlanırken silahın ateş alması sonucu bir mağdurun yaralanması veya hem silahla tehdit hem de korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla bir veya iki defa ateş etme suçlarında yerinde ve oturmuş uygulamasıyla 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği belirtilmektedir. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararlarında da görüleceği gibi, 'fiil, dış alemdeki değişiklik olduğuna göre, fiilin esas kısmını netice oluşturur. Şu halde, fikri içtimanın bulunabilmesi için, her şeyden önce bu neticenin tek olması gerekir' denmektedir. Bu kararı da birlikte değerlendirdiğimizde somut olayda sanıkların hem havaya doğru hem de mağdurların üzerine doğru hedef gözetmeksizin çok sayıda atış yaptıkları, bunun sonucunda da 3 mağdurun yaralandığı ve artık eylemin dış alemdeki neticeleri itibarıyla tek sayılamayacağı aşikardır. Eğer fail, ikinci neticeyi de öngörmüş ve göze almış ise bu ikinci neticeden dolayı ayrıca, olası kasta dayanan sorumluluğu mevcuttur. Bu nedenlerle sanık S... A...'ın mağdur sayısınca kasten yaralama ve halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmesi gerekliliği, 3-) Yine Yüksek Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin söz konusu bozma ilamının 3. fıkrasında; sanık S... A...'ın; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, her iki suçtan hüküm kurulması gerekçesiyle bozulmasına hükmedildiği ve bu kabule göre, diğer sanık A... A...hakkında da aynı suçlardan kamu davası açıldığı ve hem kasten yaralama, hem de korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından cezalandırılmasına karar verildiği halde ilamda bu sanığa yer verilmeyerek sadece sanık S... A...hakkında bozma yapılması" gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bu nedenlerle bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur. Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI İtirazının kapsamına göre, sanıklar A... A...ve S... A...hakkında verilmiş olan mahkûmiyet hükümlerine hasren yapılan incelemede: 17.06.2004 tarihinde, ailevi bir ilişki nedeniyle, gönüllü köy korucusu olan sanık A... A...kaleşnikof tüfekle, sanık S... A...'ın ise av tüfeğiyle çok sayıda ateş etmek suretiyle mağdurlar B... Ç..., S... C..., H...Ç... ve H...Ç...'i yaraladıkları hususunda kuşku bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında ortaya çıkan uyuşmazlık, sanıkların eylemlerinin doğrudan kastla yaralama suçunu mu, yoksa olası kastla yaralama suçunu mu oluşturacağı ile yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş etmek suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçları yönünden fikri içtimanın söz konusu olup olmayacağının belirlenmesine ilişkindir. Dosya incelendiğinde; 17.06.2004 tarihinde saat 20.50 sıralarında, polis memurlarınca yoğun şekilde silah seslerinin duyulması üzerine olay yerine hareket edildiğinde, polislerin geldiği yöne doğru kaçmaya çalışan 4-5 kişinin üzerine evin çatısından yoğun şekilde ateş edildiğinin görüldüğü, Ateş eden şahısları etkisiz hale getirmek için ev tarafına gidilmesi üzerine, ateş eden şahıs ve yanındakilerin terastan aşağıya inerek kaçmaya çalıştıkları, Gönüllü köy korucusu olan A...'e 09.04.2002 tarihli senetle teslim edilmiş olan 71 C 3172 numaralı kaleşnikof tüfek elinde bulunan S... A...'dan bu silahı vermesinin istendiği, vermek istememesi üzerine ise zorla yere yatırılarak alındığı, Kaleşnikof tüfeğin içerisinde 28 adet mermi bulunduğunun tespit edildiği, S...'dan başka, olaya karıştıkları düşünülen A..., A... ve M... isimli şahısların da yakalandıkları, Açılan ateş sonucu yaralanan 3 kişinin hastaneye ulaştırıldığı, Yapılan incelemede, evin önündeki toprak yol üzerinde 6 adet 7.62 mm. çapında kaleşnikof boş kovanı, 1 adet kaleşnikof dolu mermisi; ateş edilen evin karşı tarafındaki dere yatağının içerisinde 16 adet, bu dere yatağının yanındaki asfalt zeminde 5 adet, bu bölgedeki toprak yol üzerinden de 1 adet 7.62 mm. çapında boş kaleşnikof kovanı bulunduğu, Olaydan sonra, 17.06.2004 tarihinde saat 23.00 sıralarında A... A...evinde yapılan arama sırasında, avcı yeleğinde 17 adet 7.62 mm. çapında boş kaleşnikof kovanı, 30 adet 12 lik av tüfeği fişeği ve 1 adet üzerinde Esenkurup yazılı olan tek kırma av tüfeğinin elde edildiği, Hastanedeki yakınlarının yanında bulunan B... Ç...'in üzerinden eşi B... Ç...'e ait olan ve içerisinde 10 adet 9 mm. çaplı mermi bulunan bir adet ruhsatlı 14'lü tabancanın ele geçirildiği, Ekspertiz raporlarına göre; olaydan sonra A... Alkan'dan konutta bulundurma ruhsatlı 9 mm. tabanca ve B... Ç...'ten ele geçirilen B... Ç...'e ait ruhsatlı 9 mm. tabancaların sağlam oldukları ancak, bunların olayda kullanıldıklarına ilişkin delil bulunmadığı, buna karşılık S... A...'dan elde edilen, A... Alkan'a ait kaleşnikof tüfeğin sağlam olduğu, çeşitli yerlerden elde edilen toplam 45 adet kovanın da bu silahtan atıldığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Kayseri Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığı'nın 04.08.2004 gün ve 347 sayılı raporuna göre; Aldulkadir Alkan'a ait sol ve sağ el avuç içi svaplarında belirgin şekilde, sol ve sağ el üstü svaplarında zayıf olarak, S... Alkan'a ait svapların tamamında ise zayıf olarak atış artıklarından olan antimon maddesine rastlandığı, Diğer yandan olay sırasında; S... Ceylan'ın, hayati tehlike geçirmeyip 15 gün iş ve gücünden kalacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde, sağ ayak baldırından ve sağ kol biseps üzerinden kurşun yarası ile; H...Ç...'in hayati tehlike geçirmeyip 15 gün iş ve gücünden kalacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde sırtından 1-2 adet yüzeysel sıyrıkla ve bacak üst kısımdan ise saçma tanesi ile; H...Ç...'in hayati tehlike geçirmeyip 15 gün iş ve gücünden kalacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek biçimde sırt bölgesinden ve sağ üst koldan saçma tanesi ile yaralandıkları, B... Ç...'in ise sol yanağında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yüzeysel sıyrık bulunduğu, Bu mağdurlardan, S... Ceylan'ın, 28.07.2004 tarihli dilekçesinde, ben bir taş veya kurşun parçası ile ayağımdan tesadüfen yaralandım, aramızda herhangi bir sorun yoktur, şikayetçi değilim dediği, Mahkemece olay saatine ve gününe uygun koşullarda yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte; müştekilerin, olay günü evin tam önündeki aydınlatma lambasının yanmadığını söyledikleri, buna rağmen ateş edilen terastan bakıldığında mağdurların bulunduklarını söyledikleri yerdeki kişilerin yüzlerinin net olarak seçilememekle birlikte mevcudiyetlerinin görüldüğü, evin önünden bakıldığında ise şahıslarının yüzlerinin net olarak seçilebildiğinin gözlemlendiği, Keşif sonunda bilirkişi polis memuru tarafından düzenlenen raporda da; olay yerinin meskun mahal olduğu, yakınında başka evlerin bulunduğu, olay günü evin girişini aydınlatan sokak lambasının yanmadığı, A... mağdurlara ilk ateş ettiği sırada terastaki A... ile alt tarafta merdiven önündeki mağdurlar arasındaki mesafenin 14.40 metre olduğu, bu mesafeden mağdurların yüzlerinin seçilebildiği, ateş etmeye başlandıktan sonra mağdurların kaçmaya başladıkları, en son ateşin kesildiği sırada mağdurların evin merdivenlerine olan uzaklıklarının 50 metre olduğu, kovanların bulunduğu yerler dikkate alındığında, kaleşnikofla ateş edilen yerin evin terası değil evin önündeki yolun üzeri olduğu, zira terastan ateş edilmesi durumunda maksimum 1,5 ila 4 metre arasındaki bir uzaklığa kadar fırlayan kovanların bulundukları 10.25 metre mesafeye düşmelerinin mümkün olmadığı, dolayısıyla burası ile ateşin kesildiği sırada mağdurların bulunduğu yer arasındaki mesafenin 50 metre olduğu, arada engel bulunmadığı, 50 metrelik uzaklığın tesir mesafesi 30 metre olan tüfek ve tabancanın tesir mesafesi dışında fakat 400 metre olan kaleşnikof tüfeğin etki mesafesi içerisinde bulunduğu, saptamalarına yer verildiği, Sanık A... A...kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "……Benim küçük kızkardeşim E... 20 ay kadar önce T...Ç... ile evlendi, bu evliliklerinden 10 aylık bir erkek çocukları bulunmaktadır. Eniştem T...Ç...'in babası B... Ç..., benim babamın öz halasının oğludur, buradan da bir akrabalığımız vardır. Kız kardeşim evlendiği ilk zamanlarda eşi ile aralarında bir sorun yoktu, ancak sonraları yani çocukları olduktan sonra hem eşi ile hem de eşinin ailesi ile aralarında sorunlar olmaya başladığını kız kardeşimin söylemesi üzerine öğrendim, zaten arasıra kızkardeşimi ziyarete gittiğim zamanlarda da bana söylüyordu. Son olarak 15 gün kadar önce kız kardeşim eşi ve ailesi ile aralarında tartışma olduğunu söyleyerek çocuğu ile benim evime geldi, o günün gecesi eşi T...Ç... benim evime geldi ve aramızda konuştuk, eşini sevdiğini söyleyerek tekrar alıp kendi evlerine götürdü. Ben bu hafta pazartesi günü kızkardeşimi telefonla aradım, akşam ailem ile geleceğimi söyledim ve akşam kızkardeşimin evine gittiğim zaman eniştem T...Ç...'in evde olmadığını görmem üzerine kız kardeşime kocasının nerede olduğunu sorduğum zaman kız kardeşim de bana sizleri görmek istemediğini söyleyerek evden ayrılıp gitti dedi. Hatta artık kocasının ve ailesinin baskılarına ve hakaretlerine dayanamadığını ve ayrılmak istediğini söyleyerek baba evine dönmek istediğini söyledi. Ben de madem sen böyle istiyorsun gel gidelim dedim ve çocuğu da alarak kendi evime döndük. Aradan biraz zaman geçtikten sonra eniştem T...Ç... telefonla beni aradı ve bana madem kızkardeşini götürdün niye çocuğu bırakmadın dedi, ben de çocuğun küçük olduğu için tek başına evde kalamayacağını o sebeple evde bırakmadığımı, hem annesinin çocuğunu aldığını söyledim, aradan biraz zaman geçtikten sonra bu sefer eniştemin babası B... Ç... aradı ve niye çocuğu götürdün diye sordu, ben de gelin çocuğu alın dedim. Bir müddet sonra çocuğu almak üzere eniştemin annesi B... ve kızkardeşi Ö... benim evime geldiler, kız kardeşim küçük çocuğunu bunlara verdi, aralarında herhangi bir konuşma olmadı. Bugün, yani 17.06.2004 günü saat: 11.00 sıralarında eniştemin amcası M... Ç... beni işyeri telefonumdan aradı ve bana saat: 15.00 sıralarına kadar kızkardeşim E...'ı kocasının evine götürmemi, götürmediğim takdirde beni öldüreceğini söyledi. Olay bu şekilde olmaz aile arasına büyükler girsin onlar bu işi düzgün bir şekilde tatlıya bağlasın dedim. Aynı gün saat: 19.30 sıralarında eniştemin kardeşi T... aradı ve bana 'yengemi eve gönder yoksa ya ben seni ya da sen beni öldüreceksin, bunu yapmayan şerefsizdir' dedi ve telefonu kapattı. Aradan 10 dakika geçmişti ki, bu sefer eniştemin babası B... Ç... telefonla aradı ve bana 'E...'ı evine getir' dedi. Ben de bunun üzerine kendisine E...'nın kendilerini artık istemediğini, bu sebeple kızkardeşimi göndermeyeceğimi söyledim. Bu telefon görüşmesinden yaklaşık yarım saat kadar sonra evimin dışarısında bağırma sesleri gelmeye başladı. Dışarıya çıktığım zaman eniştem T..., kardeşi H..., amcası M... ve babası B...'yi gördüm. Bunlardan B...ve M...'un ellerinde silah olduğunu ve ateş ettiklerini gördüm, ancak nereye doğru ateş ettiklerini görmedim. Ben de korkutmak için daha önceden gönüllü köy korucusu olduğum için Mardin İl Jandarma Komutanlığı tarafından bana verilen kaleşnikof tüfeği aldım ve evimin terasına çıktım, oradan yere doğru korkutmak için ateş etmeye başladım, ancak kaç el ateş ettiğimi bilmiyorum. Ayrıca ateş ettiğim zaman herhangi bir kimseyi vurmadım. Daha sonra olay yerine görevli polisler geldiler ve bizleri alarak Emniyet Müdürlüğüne getirdiler. Ben tüm bu olaylardan dolayı evime baskına gelen ve silahla ateş ederek bana ve aileme hakaret ve tehdit eden M..., B..., H..., T...ile B... ve Ö... isimli şahıslardan davacıyım" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki aynı tarihli (avukatlı) savunmasında; "telefon görüşmesinden yaklaşık yarım saat sonra evimin kapısında inin aşağıya diye bir ses duydum, dışarı çıkıp baktığımda evin dış kapısının dışında H..., T...ve B...'yi gördüm, arkadan da katılanlar geliyordu, teşhis edemediğim başka kişiler de vardı. M...'un da sesini duydum ancak kendisini net göremedim, evin kapısında B...yanında bulunan silahla havaya doğru ateş etti, bunun üzerine ben de kaleşnikof marka silahımı alarak önce havaya, sonra Ç...lerin bulunduğu yöne doğru ancak yere ateş ettim, benim ateş ettiğim yerin 5 metre kadar ilerisindeydiler, yaralananlar yerden seken kurşunlarla yaralanmış olabilirler, silah sesinden sonra kardeşim S... ve amcam A... dışarı çıktılar, onların elinde bir şey yoktu, beni engellemeye çalıştılar, E... ve M... E... ise sonra geldi. Ben B...'nin 7-8 el ateş ettiğini gördüm. Ayrıca Ç...lerden bir kişinin daha ateş ettiğini gördüm, ben ateş ederken 20-30 metre mesafe vardı, ben öldürmek için ateş etmedim, öldürmek için ateş etseydim, hepsini vururdum. Benden başka ateş eden olmadı, olay bittikten sonra S... silahı elimden almıştı, bu nedenle zaptetme tutanağında silahın ondan alındığı yazılıdır. Ben önce tek tek ateş ediyordum, Ç...ler olay yerinden uzaklaşmadıkları için tüfeği seriye alarak ateş etmeye başladım, kaç el ateş ettiğimi bilmiyorum, evde bulunan boş kovanlar bu olayla ilgili değildir, gönüllü köy korucusu olduğum için bunları jandarmaya iade etmek için saklıyorum" dedikten sonra, sulh ceza mahkemesi hakimi huzurundaki savunmasında; "amacım sadece bize yapılan saldırıyı püskürtmek ve onları korkutmaktı", mahkemedeki 21.09.2004 tarihli savunmasında; aynı şeyleri tekrar etmekle birlikte, "5 el ateş edildiğini duydum ancak karşı taraftan kimin ateş ettiğini görmedim", mahkemece yapılan keşifteki 09.02.2005 tarihli savunmasında ise, "Olay günü müştekilerin merdiven altındaki boşlukta olduklarını ve geldiklerini görünce önce 3 el havaya doğru ateş ettim, daha sonra yere merdivenlerin dibine doğru ateş ettim. Geri kaçtılar, iyice uzaklaştıklarında yere doğru terastan birkaç el ateş ettim. Yüzleri tam seçilmese de tam olarak görülüyorlardı, bu nedenle onlara isabet etmeyecek şekilde ateş ettim, yanımda S... vardı, ben müştekilerden kimin ateş ettiğini görmedim ama dışarı çıktığımda ateş ediyorlardı" dediği ve bahsettiği yerleri gösterdiği, Sanık S... A...'ın kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "……Kızkardeşim E..., T...Ç...'le evliydi. Ancak geçen pazartesi günü yani 3 gün önce eşi ve eşinin ailesi ile aralarında geçimsizlik olduğundan çocuğunu alarak abim A... evine geldi. Dün yani 17.06.2004 günü akşam bizim evde bulunduğumuz sırada hem kızkardeşimin eşi hem de kayınbabası abimin evini telefonla arayarak tehdit ettiler. Saat: 19.30 sıralarında bizler abimin evinde oturduğumuz esnada dışarıdan bağırma sesleri ile birlikte silah sesleri duymamamız üzerine dışarıya çıkıp baktığımda, eniştem T..., kardeşi H..., amcası M... ve babası B...'yi gördüm. Bunlardan B... ve M...'un ellerinde silah olduğunu ve silahla ateş ettiklerini gördüm, ancak nereye doğru ateş ettiklerini görmedim. Bunun üzerine abim gönüllü köy korucusu olduğu için Mardin İl Jandarma Komutanlığı tarafından verilen kaleşnikof tüfeği aldı ve evin terasına çıktı, oradan yere doğru korkutmak için ateş etmeye başladı, ancak kaç el ateş ettiğini bilmiyorum, ayrıca ateş ettiği zaman herhangi bir kimseyi vurup vurmadığını bilmiyorum. Yalnız bu olayda yaralanan şahıslar büyük bir ihtimalle abiminin bu şahısları korkutmak için yere doğru ateş ettiği zaman seken mermilerden yaralanmış olabilir, daha sonra olay yerine görevli polisler geldiler ve abimin elinde bulunan silahı ben alarak emniyet görevlilerine teslim ettim ve bizleri alarak Emniyet Müdürlüğüne getirdiler" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki aynı tarihli savunmasında; "Seslenmeleri üzerine dışarı çıktık, beş el silah sesi duydum. Ancak karanlık olduğu için kimin ateş ettiğini görmedim. M...'u ateş ederken görmedim. B...'nin elinde biri ruhsatlı, diğeri ruhsatsız iki tabanca vardı. Kovanlar yere düşmesin diye dolaplı silah kullanıyor olabilir. Benim yanımda A..., annem ve A... vardı. Diğer kardeşlerim sonradan geldiler. Ç...ler ile bizim evin arası 5 km. dir. Ben silahla ateş etmedim. A... ateş ettiğinde ona yere ateş etmesini söylüyordum. Sonra ağabeyimden kaleşnikofu aldım, polisler beni gördü, ellerini kaldır diyerek, silahı aldılar" dedikten sonra, sulh ceza mahkemesi hakimi huzurundaki sorgusunda ve mahkemedeki 21.09.2004 tarihli savunmasında, bu savunmasını tekrar ettiği, mahkemece yapılan keşifteki 09.02.2005 tarihli savunmasında ise, A... keşifteki beyanını aynen tekrar ettiğini söylediği ve "ben olay günü evimin terasından A... ateş ederken gördüm, bu sırada merdivenin dibinde B...ve M... yukarıya A... evine doğru ateş ediyorlardı" dediği, Mağdure H...Ç...'in kolluktaki 17.06.2004 tarihli ifadesinde; "15.06.2004 günü biz evde otururken ağabeyim T...Ç... gelerek eşiyle tartıştığını söyleyerek, tekrar dışarı çıktı. Daha sonra yengem E... Ç...'in ağabeyi A... A...gelerek kardeşini alıp gitti. Bizden de bugün yengemi getirmek için onların evlerine dayım, H...ağabeyim ve T...ağabeyim birlikte gitti. Aşağıda bekleyip yengemin gelmesini istedik. Onlar da vermediler ve tartışma çıktı. Üzerimize evlerinin damından Emin A..., A... A..., M... A..., S... A...ve E... a...pompali tüfek, kaleşnikof ve tabanca ile ateş açtılar yaralandık. Yere düşmemize rağmen üzerimize ateş etmeye devam ettiler, şikayetçiyim" derken, mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde; "ben sadece A... kaleşnikofla ateş ederken gördüm, diğerleri yanındaydılar ama ateş etmiyorlardı. A... terasta idi biz de hemen onun altında yerde idik. Ayak ucuma ateş ederken, yerden seken kurşun bana geldi, şikayetçi değilim" mahkemece yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte ise, "……Terastan A... ateş ettiğini gördüm, sonra polisler gelene kadar ateş etmeye devam edildi" diyerek, ateşin kesildiği sırada bulundukları yeri gösterdiği ve şikayetçi olmadığını söylediği, Mağdur H...Ç...'in kolluktaki 17.06.2004 tarihli ifadesinde; "17.06.2004 tarihinden iki gün önce ağabeyim T...Ç...'in eşi E... Ç...'in ağabeyi olan A... A...alıp kendi evlerine götürmüştü. Biz de bugün A... evine telefon açtık ve yengemizi istedik, onlar da gelin alın dediler, 13 numaralı evin yakınına gittiğimizde silahlarla ateş açtılar, ben de bu esnada sırtımdan ve kolumdan yaralandım. Damdan bize ateş eden şahıslardan A..., M..., S..., E...'ın ellerinde silahlar vardı, hangisinin elinde hangi silahın olduğunu tam olarak göremedim. Şikayetçiyim" derken, mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde; "Ben olay yerinde A... ve S... terastan ateş ettiğini gördüm, biz ise yolun üzerinde idik, 30-35 metre gerideydik, ateş edilince geri çekildik, şahıslar yere doğru ateş ediyorlardı, zaten isteselerdi hepimizi öldürürlerdi, ben saçma ile yaralandım, tüfekle kim ateş etti bilmiyorum, şikayetçi değilim", mahkemece yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte, "……evin teras kısmından bir kişinin ateş etmekte olduğunu gördüm, bu kişi A...'di. Silah sesini duyunca geriye doğru kaçmaya başladık" diyerek, ateş edilmeye başlandığında bulundukları yeri ve silah seslerinin kesildiği sırada bulundukları yeri gösterdiği, Mağdur S... Ceylan'ın kolluktaki 17.06.2004 tarihli ifadesinde; "Bugün saat 20.45 sıralarında yeğenlerim H..., T..., H...ve babaları B...ile birlikte Turan'ın karısı E...'ı getirmek için gittik. Aşağıda bekleyip gelmesini söyledik. Tartışma çıktı, vermek istemediler ve üzerimize evlerinin damından M..., A..., S... Emin, E... kaleşnikof, pompalı tüfek ve tabanca ile ateş açarak bizi yaraladılar. Şikayetçiyim" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki aynı tarihli ifadesinde; "ben olay yerine sonradan geldim, o sırada bize ateş ettikleri mesafe 50 metre idi, ben ateş edenleri görmedim" mahkemece yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte ise, "……A... evine doğru yürürken silah sesleri başladı, bunun üzerine kaçmaya çalışırken bacağımdan yaralandım, arkamızdan ateş etmeye devam edildi……" diyerek, ateşin kesildiği yeri gösterdiği ve şikayetçi olmadığını ifade ettiği, Kendisi de sanık olarak yargılanan ancak hakkındaki hüküm incelemeye konu edilmeyen mağdur B... Ç...'in kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "……Oğlum olan T...akrabamız H... A...' ın kızı E... ile yaklaşık iki yıldır resmi nikahlı evlidir. Bu evlilikten bir erkek çocukları vardır. Oğlum bizden ayrı olarak Mardin İlinde ikamet etmektedir. Tarihten üç gün önce yani 14.06.2004 günü gelinimin annesi Emine, erkek kardeşi A... ve A...' in eşi S..., oğlumun evde olmadığı sırada evine gelerek gelinim E...'ı ve çocuğunu alarak kendi evlerine götürmüşler, oğlum bu durumu aynı gün saat 17.30 sıralarında bana söyledi, ben de oğluma sakin olmasını ve kendileri ile görüşüp konuyu tatlıya bağlayacağımı söyledim. 17.06.2004 günü saat 19.30 sıralarında oğlumun kayınbiraderi A...'e telefon açtım, kendisine durumu anlattım müsadeleri varsa evine gelip anlaşalım dedim, kendisi bana evine gelebileceğimi söyledi, ben de eşim ile birlikte aynı gün saat 20.00 sıralarında evimden çıkarak yaya olarak A...' in evinin bulunduğu eski değirmenin yanına doğru gitmeye başladık, ben ve eşim gidiyorduk, oğlum Turan'a bizi takip etmemesini söyledim, bahse konu adrese 100 metre yaklaştığımızda A... evinin çatısından ateş edilmeye başlandı, ben ateş etmemelerini söyledim, ama hala ateş ediliyordu, ben ve eşim kendimizi korumaya çalıştık, oğlum T...bizi takip etmiş o da silah sesini duyunca olay yerine geldi, diğer çocuklarım H..., H...ve kayınbiraderim S... de olay yerine geldi, onların üzerine de ateş ediliyordu, biz kendimizi korumaya çalıştık, ben ve yanımda bulunanlar karşı tarafa ateş etmedi, benim üzerimde silah yoktu, ruhsatlı tabancam evdeydi, daha sonra öğrendiğime göre eşim evden çıkarken başkası alıp olay çıkarmasın diye bu tabancayı kendi üzerine almış, üzerimize ateş edilmesi neticesi H..., H...ve S... değişik yerlerinden yaralandılar, daha sonra polisler geldi. Bu sırada da üzerimize ateş ediliyordu, polis olaya müdahale edince ateşe son verildi, yaralıları hastaneye gönderdiler. Bize ateş eden şahıslar A... A..., Emin a...ve S... A...idi. Ben bu şahısların ellerindeki silahı gördüm, bu silahlar uzun namlulu silah idi, diğer şahıslar E... ve M... a...da bana ana avrat küfür ediyorlardı. Bütün bu olaylara sebep Emine Alkan'dır. Bizim aramızda her hangi bir sorun bulunmamaktadır. Ben Emine'den bu olaylara sebep olduğu için, diğer şahıslar A..., Emin ve S...'dan üzerimize ateş ettikleri için, E..., M... ve A...'den ise bana küfür ettikleri için şikayetçiyim" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki aynı tarihli savunmasında; "bize toplam 4-5 silahla ateş edildi, aydınlık olduğu için ateş edenleri gördüm, olay yerinde pompalı tüfek, MP 5 ve tabanca da vardı. Bize A..., M... E... ve S... ateş ettiler. Benim tabancam olayda kullanılmamıştır" sulh ceza hakimi huzurundaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "bize, eve 50 metre kala ateş edilmeye başlandı, ben olay esnasında yerden seken bir kurşun veya kurşun parçasının yüzüme isabet etmesi nedeniyle yaralandım, tam olarak bilmiyorum ancak taş da çarpmış olabilir, olayda yaralanan diğer şahıslar ise bize ateş edildiğini duyduktan sonra olay yerine gelen kişilerdir. Bize ateş edenler, S..., A... ve M... idi. Uzun namlulu silahlarla ve olayın bitimine yakın tabanca ile ateş edildi" mahkemede 21.09.2004 tarihinde verdiği ifadede, "biz daha evin avlusuna girmeden, yolda dururken A... evinden bize doğru iki şarjör dolusu ateş edildi, ateş edenler evin avlusunda bulunan A... ve S... idi. A... elinde kaleşnikof, Seyihhan'ın elinde ise av tüfeği vardı, benim gördüğüm her ikisi de ayağımıza doğru ateş ediyorlardı. Aramızda yaklaşık 50 metre vardı. Onlar ateş edince biz tahminen 50-100 metre çekildik. İsteselerdi bizi öldürürlerdi, yere ayağımıza doğru ateş ettiler.Başka ateş eden olmadı. Biz akrabayız barıştık, şikayetçi değilim. Bu ifadem doğrudur", mahkemece yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte ise, "Biz gösterdiğim noktaya geldiğimizde A... evinin terasından ateş edildi, ateş edeni tanıdım A...'di. Daha sonra gösterdiğim noktaya gelinceye kadar ateş etmeye devam olundu. A... yanında S... da vardı ancak o ateş etmiyordu" dediği, Kendisi de sanık olarak yargılanan ancak hakkındaki hüküm incelemeye konu edilmeyen B... Ç...'in kolluk tarafından 18.06.2004 tarihinde alınan savunmasında; "Oğlum T...yaklaşık iki yıldır akrabamız olan E... ile evlidir, bu evlilikten bir çocuğu bulunmaktadır, oğlum bizden ayrı evde yaşamaktadır, tarihten yaklaşık üç gün önce 14.06.2004 günü oğlum evde yokken E...'ın annesi Emine, abisi A... ve eşi Sultan gelerek E...'ı ve çocuğunu alarak kendi evlerine götürmüşler, oğlum bu olayı aynı gün bize iletti, eşim de oğluma sakin olmasını bu olayı halledeceğini söyledi. 17.06.2004 günü saat 19.30 sıralarında eşim, A... ile telefonla görüştü, evine gelip bu konuyı halletmek istediğini söyledi. A... de gelebileceğimizi söyledi. Bunun üzerine, aynı gün saat 20.00 sıralarında eşim ile birlikte çocuklarım T...ve H...ile birlikte yaya olarak A... evine doğru gitmeye başladık, A... evine yaklaştığımızda üzerimize evin çatısından ateş edilmeye başlandı. A..., S... ve Emin ellerindeki silahlarla bizi taradılar, biz de kendimizi korumak için evin balkonunun saçağının altına girdik, silah seslerinin duyulması üzerine kızım ve kardeşim S... de olay yerine gelmiş, ateş sonucu oğlum H..., kızım H...ve kardeşim S... yaralandı, ateşin devam ettiği sırada polisler geldi, olaya el koyarak bizi aldılar, üzerimize ateş eden şahıslardan A... elinde kaleşnikof, S... elinde pompalı, Emin'in elinde tabanca vardı. Bu silahlar ile üzerimize ateş ettiler, ben bu olaylar olduktan sonra eşim emekli bekçi olduğu için adına ruhsatlı silahı aklıma geldi, hemen yalnız başıma eve gittim, eşimin silahını olayın büyümemesi için üzerime aldım, tekrar olayın olduğu yere gittim yaralı çocuklarımı polisler hastaneye götürdükleri sırada ben de ekip otosuna bindim ancak kendimden geçmiş durumdaydım, çocuklarımı acil serviste yoğun bakıma aldılar, bende servisin dışındaki sandalyeye oturdum, silah sol koltuk altında bulunuyordu, polisler bu durumdan şüphe ettiler. Hastanede görevli bir hemşire çağırarak benim üzerimi aratmaya çalışırken üzerimdeki silahı çıkarıp verdim. Benim oğlum ile gelinim arasında her hangi bir problem bulunmamaktadır. Yalnız A... ile eşi sürekli oğluma durumu iyi olduğu için kız kardeşini sürekli gezdirmesini, iyi bakmasını, bir dediğini iki etmemesini söylüyorlar, bu yüzden ara sıra tartışma çıkıyor ben üzerimize ateş eden şahıslardan davacı ve şikayetçiyim" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki aynı tarihli ifadesinde, "biz gider gitmez hemen ateş etmeye başladılar, A... tara dedi, bunun üzerine A..., S..., M... E... ve E... üzerime ateş etti. Olay yerinde 4 tane silah vardı. Bize ateş ettiklerinde vuruş mesafesinde idik" mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde; "eve 15-20 metre yaklaşmıştık ki, A... kaleşnikofla S... ise av tüfeği ile yere doğru ateş etmeye başladılar, biz bu sırada geriye doğru kaçmaya başladık, benim hatırladığım kadarıyla yaralananlar yerden seken saçmalarla yaralandılar, başka kimsede silah yoktu, bu ifadem doğrudur" mahkemece yapılan keşifte 09.02.2005 tarihinde verdiği ifadede ise; "Biz gösterdiğim noktaya geldiğimizde A... terastan ateş etmeye başladı, biz de geriye doğru kaçtık" dediği, Sanık olarak yargılandıktan sonra beraat eden ve hakkındaki hüküm incelemeye konu edilmeyen, sanıkların amcası A... Alkan'ın kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "Evimde yemek yiyordum. Dışarıdan bağırma sesleri ile birlikte silah sesleri duymam üzerine dışarıya çıktım. Yeğenim A... evinin önünde B..., M..., T...ve H...'ı gördüm, bunlardan hem M..., hem de B...'nin ellerinde tabanca vardı ve A... evine doğru ateş ederken gördüm. Bu sırada yeğenim A... evinin terasından yere doğru kaleşnikof tüfekle ateş ettiğini gördüm, hemen A...' in yanına gittim ve ateş etmemesini söyledim, bu sırada ben herhangi bir kimsenin vurulduğunu görmedim, olayların nasıl geliştiğini bilmiyorum, benim herhangi bir kimseden şikayetim yoktur" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki aynı tarihli savunmasında; "ben silah sesini duyup dışarı çıktığımda, M... ve B...'nin ellerinde bulunan siyah renkli tabancalarla A... evine doğru ateş ettiklerini gördüm, tahminen 7 el ateş ettiler, daha sonra A... de kaleşnikofunu alarak önce seride, daha sonra tek tek Ç... ailesine doğru ateş etti, tahminen 50 el ateş etmiştir. Ben A...'e kişileri öldürmemesi yönünde telkinde bulundum. Başka talimat vermedim" mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde ise, "B...ara sokakta tabanca ile ateş etti, sonra A... kaleşle evin önüne çıkarak 2 el havaya doğru ateş etti, sonra terasa geçerek seri halde 5-10 elden fazla müştekilerin bulunduğu yere doğru namlu ucu yere gelecek şekilde ateş ediyordu, bu sırada A... yolun üzerindeydi, A... ateş edince müştekiler geriye doğru çekilmeye başladılar, başka insanlar da vardı, kalabalıktı" şeklinde beyanda bulunduğu, Tanık T...Ç...'in kolluktaki 18.06.2004 tarihli ifadesinde; "Ben E... ile yaklaşık iki yıldır resmi nikahlı olarak evliyim, bu evlilikten bir çocuğumuz bulunmaktadır, tarihten yaklaşık üç gün önce yani 13.06.2004 günü ben evde yokken kayınbiraderim A..., annesi Emine ve A... eşi Sultan evime gelerek eşim E... ve 11 aylık çocuğumu alıp kendi evlerine götürmüşler. Ben evime aynı gün saat 22.30 sıralarında döndüm, evde kimse yoktu, A...'e telefon açtım, eşimi neden götürdüğünü sordum, bana açıklama yapacağına hakaret etti, hemen telefonu kapatarak aynı gün babama haber verdim, durumu anlattım, babam bana sakin olmamı, bu konuyu A... ile konuşacağını söyledi. Onların asıl amacı beni ailemden koparmaktır. 17.06.2004 günü saat 20.30 sıralarında babam A... ile telefonla görüştü, babama gelinini almasını söyledi, babam da bu niyete göre annem ile birlikte A... evine doğru yaya olarak gittiler. Ben herhangi bir şey olur diye babamdan habersiz kendilerini takip ettim. A... evinin bulunduğu Kayacan Mahallesi eski değirmen yanına geldiklerinde, babama hakaret etmeye, çatıdan ateş etmeye başladılar. Ben de silah sesini duyunca babamın yanına gittim, peşimden kardeşlerim H...ve H...geldiler. Bu şahıslar hala üzerimize ateş ediyorlardı, dayım S... bizi olay yerinden uzaklaştırmaya çalışıyordu, bu esnada kendisi de yaralandı, kardeşim H...ve H...da yaralandılar. Daha sonra polisler geldi, olaya müdahale ettiler, bize ateş eden şahıslar A..., Emin ve S... idi. Bu şahıslardan A... elinde kaleşnikof marka silah, Emin'de pompalı tüfek, S...'da MP-5 marka silahlar vardı. Bu silahlarla üzerimize ateş ediyorlardı, amcaları A... tarayın dedi, ben ve diğer kardeşlerim karşı tarafa ateş etmedik, üzerimizde de silah bulunmuyordu, şikayetçiyim" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki aynı tarihli ifadesinde; "damın üzerinde A..., S..., A..., E..., M... E..., Ahmet M... vardı, A... tarayın diye komut verdi, bunun üzerine S... elinde bulunan tüfekle, A... kaleşnikofla, M... E... de tabanca ile bize doğru ateş etti" mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde ise; "bizi görür görmez A... bize ateş etmeye başladı, ben başka kimseyi ateş ederken görmedim, (soruldu) doğrudur, S... da av tüfeği ile ateş etti" diye söylediği, Olayların kendisi yüzünden çıktığı ifade edilen ve sanıkların kardeşi olan E... Ç...'in kolluktaki 18.06.2004 tarihli ifadesinde; "Ben yaklaşık 2 yıl kadar önce babamın halasının torunu olan T...isimli şahısla kendi rızamla evlendim. Bu evliliğimizden 10 aylık bir erkek çocuğumuz vardır. T...'la evliliğimizin ilk aylarında aramızda herhangi bir sorun yoktu ancak çocuğumuz olduktan sonra T...'la aramızda ufak tefek tartışmalar olmaya başladı. Bu tartışmalarımın sebebi ise, benim eşimin ailesinin, kendi öz aileme sürekli olarak hakaret etmesi, küçümsemesi ve ailemin kendi evime ve kayın pederlerimin evine gelmemesini istemesi, hatta benim kendi annemlere dahi gitmemi istememeleri, gittiğim zaman ise neden gittin diye benimle tartışıp aileme hakaret etmeleridir. Bu durum sürekli oluyordu. Ben bunlara dayanamadığımdan 15 gün kadar önce çocuğumu alarak abim A... evine geldim. Benim geldiğim günün gecesi saat: 23.00 sıralarında eşim T...abimin evine geldi, abimle konuştular ve tekrar eşimle beraber evimize gittik, 3 gün önce yine abim A... beni aradı ve akşam misafirliğe geleceğini söyledi, ben de bu durumu eşim Turan'a söylediğim zaman eşim bana eğer onlar eve geliyorsa ben onları görmek istemiyorum diyerek evden gitti. O gün akşam abim eşi ve çocukları evime geldiler, bu sırada eşim evde yoktu, abim bana eşimin nerede olduğunu sordu, ben de eşimin bana söylediği gibi abime sizleri görmek istemediğini söyleyerek evden ayılıp gitti dedim. Hatta eşim ve ailesinin benim aileme sürekli olarak hakaret ve küfür ettiklerini söylediğim zaman abim bana, bacım sen bilirsin kararını ver dedi, ben de tamam artık tahammül edemiyorum dedim ve çocuğumu alarak abimler ile birlikte abimin evine gittik. Aradan 10 dakika geçtikten sonra eşim, abim A... evini telefonla aradı ve abime madem kız kardeşini götürdün niye çocuğu evde bırakmadın dedi, abim de eşime, çocuk küçük nasıl evde bırakayım dedi, istiyorsan gel çocuğunu al dedi. Daha sonra eşim tekrar aradı ve yine çocuğu bırakmamızı istedi. Abim eşime yine gel al dedi, daha sonra eşimin babası yani kayın pederim aradı o da çocuğu eve getirin dedi. Aynı gece şu an tam olarak saatini hatırlamıyorum, kaynanam B... ve görümcem Ö... abimin evine geldiler ve bizden çocuğumu istediler, ben de artık T...'la olan evliliğimizi bitirmek istediğimden çocuğumuzu verdim. Bugün, yani 17.06.2004 günü saat: 19.30 sıralarında küçük kaynım T..., abimin evini telefonla aramış ve abime beni kocamın evine tekrar göndermediği takdirde abimi öldüreceğini söylemiş, bunları abim söyledi, aradan iki dakika geçtikten sonra bu sefer eşim T...aramış ve abime yine aynı şekilde beni göndermediği takdirde öldüreceğini söylemiş, yine aradan iki dakika geçtikten sonra bu sefer kayınpederim B...telefon açtı ve o da aynı şekilde gelinini eve göndermediği takdirde gelip kendisinin alacağını, hatta abimi öldüreceğini dahi söylemiş, bunu abim anlattı, aradan yarım saat kadar geçmişti ki bizler ağabeyimin evinde oturduğumuz esnada dışarıdan bağırma ve silah sesleri duydum, bunun üzerine dışarıya çıktığım zaman eşim T..., kayınpederim B..., kayınpederimin kardeşi M..., kayınlarım H...ve T...'ı gördüm. Bunlardan kayınpederim B...ve kayınpederimin kardeşi M...'un elinde silah, ateş ederken gördüm. Bunun üzerine abim A... gönüllü köy korucusu olduğundan kendisine verilen kaleşnikof tüfeğini alıp evinin terasına çıktı kayınpederimi korkutmak için yere doğru ateş etmeye başladı, bu sırada 155 polis imdat telefonu aradım ve durumu bildirdim, hemen olay yerine gelip bu olaya müdahale ettiler. Tüm bu olaylar olduğu zaman ben herhangi bir kimsenin vurulduğunu görmedim. Daha sonrada bu konuyla ilgili olarak ifade vermek için Emniyet Müdürlüğüne geldim" dediği, Zabıt mümzilerinden, Ş... K..., C... B... ve R... A... olayın bitmesinden sonra geldiklerini belirtirlerken, Y... Ç...'nin 15.09.2005 tarihli ifadesinde; "Şahısların Meydanbaşı Mahallesindeki kavşak kısmından aşağıya inen yolda yürüdüklerini gördük. Bir süre sonra bu istikametten önce bağırma sesleri, daha sonra ise birkaç el silah sesi geldi. Müdahale için aracımız ile o istikamete gittik. İlk önce uzun namlulu kaleşnikof ile tek tek 2-3 el ateş edildi, daha sonra o tarafa gittiğimizde evin damından bir kişi ateş ediyordu. Hava karardığından yüzünü tam olarak göremedim. Bu sırada yüzünü göremediğim iki şahıs ile birlikte ateş eden şahıs aşağıya indi. Biz şahsa ateş etmeyi kesmesini söyledik. Ateş eden şahıs defolun çekin gidin diye bağırıyordu. Evin önünde 5-10 metre ilerisinde bulunan birkaç kişi koşarak evden uzaklaşmaya başladılar. Ateş ederken kaleşnikoflu şahıs hedef almıyordu. Zira mermiler damın çatısından dik olarak aşağı iniyordu ve yerdeki şahıslar kaçmaya devam ettikleri halde, mermiler aynı yere düşüyordu. Hedef alarak ateş etmedi. Ateş ederken de sizi öldüreceğim dediğini duymadım. Ben başka ateş eden kişi görmedim" diye söylediği, Anlaşılmakta olup; incelenmekte olan somut olayda Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken iki uyuşmazlık bulunmaktadır: Bunlardan ilki, sanıklar A... ve S... eylemleri sonunda meydana gelen "yaralanmaların" doğrudan kastla mı yoksa olası kastla mı oluşturulduğuna ilişkindir: 5237 sayılı Yasanın 21. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde, doğrudan kast; "suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi" şeklinde tanımlanmış, 2. fıkrasında ise; "Kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır" denilmek suretiyle "olası kast" tanımına yer verilmiştir. Doğrudan kast, failin hareketinin yasal tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesini gerektirir, ancak failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçlar da, açık bir isteme olamasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilmelidir. Olası kastın Yasanın 21. maddesinin 2. fıkrasında; "öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanarak, başkaca ayırıcı bir unsura yer verilmemesi, olası kast ile 5237 sayılı Yasanın 22. maddesinin 2. fıkrasında; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" şeklinde tanımlanan bilinçli taksirle karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, yasa koyucu da, madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsüne, madde gerekçesinde; "Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir." şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak ölçüyü ortaya koymuştur. Görüldüğü gibi, kastın bir türü olarak tanımlanmasına karşın, olası kast bilinçli taksire daha yakın olup, her somut olayda, bilinçli taksirle de karıştırılma olasılığı bulunmaktadır. Her iki kusurluluk şekli arasındaki ayırıcı ölçüleri, yargısal kararlar ve bilimsel görüşlerden de yararlanmak suretiyle şu şekilde belirlemek mümkündür: Gerek olası kastta gerekse bilinçi taksirde, sonuç fail tarafından öngörülmektedir. Bilinçi taksirde, öngörülen ve gerçekleşen netice istenmemekte, olası kastta ise istenmemesine rağmen fail tarafından kabullenilmektedir. Olası kastta fail, öngördüğü sonucun meydana gelmesini kabullenip, sonucun meydana gelmemesi için herhangi bir önlem almazken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngermesine rağmen, şansa veya başka etkenlere hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek, öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir. Oluşu hususunda bir uyuşmazlık bulunmayan somut olay bu açıklamalar kapsamında değerlendirildiğinde; sanık A... evinin terasından kaleşnikof tüfekle yaklaşık 45 el, onun yanında bulunan sanık S... ise av tüfeği ile birden çok yaklaşık 14 metre mesafede bulunan mağdurlar B..., H..., H...ve S...'in bulundukları ve daha sonra da kaçtıkları yöne doğru ateş ettiklerinde bir kuşku bulunmamasına rağmen, sürekli olarak tesir mesafesi içerisinde bulunan mağdurlardan hiçbirisinde kaleşnikof mermisi veya tüfek saçmasının doğrudan isabeti sonucu oluşmuş ciddi bir yaralanmanın olmaması karşısında, mağdurların özellikle mahkeme aşamasındaki ifadeleri başta olmak üzere dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların mağdurları doğrudan hedef aldıklarına ilişkin yeterli kanıtın bulunmadığı, buna göre mağdurların, kaleşnikof mermisinin veya tüfek saçmasının sekme veya diğer etkenlerle kendilerine isabeti sonucu yaralandıklarının kabulünün gerektiği, Aksi halde, "yaralama ve öldürme doğrudan kastıyla" kaleşnikof tüfekle 45 el, av tüfeğiyle de birden çok kez ateş edilmesi halinde belirlenen mesafede toplu halde bulunan mağdurların tamamının ağır şekilde yaralanmaları veya ölümlerin olabileceği, Atış mesafesi, kullanılan silahların niteliği, yaralanmaların derecesi, tanık anlatımları ve dosyadaki kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde, mağdurları korkutarak olay yerinden kaçırmak gayesiyle hareket eden sanıkların, ateş esnasında, mağdurlardan herhangi birisini veya mağdurların içinde bulunduğu grubu hedef almadıkları, öldürme veya yaralama kastı ile hareket etmedikleri, ancak etkili mesafeden ellerindeki elverişli silahlarla mağdurların bulunduğu yöne doğru ateş etmeleri sonucunda, mermilerin sekmesi veya başka etkenlerle topluluk halinde bulunan mağdurların vurulabileceklerini öngördükleri, buna rağmen birçok kez ateş etmek suretiyle, öngördükleri sonucu kabullendikleri ve bunun sonucunda da dört mağdurun yaralandığı olayda, her iki sanık açısından da kendi yaraladığı her bir mağdura karşı "olası kastla yaralama" suçunun oluştuğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının belirtilen yöne ilişkin itirazının kabulüyle, bozma kararına bu hususun da eklenmesine karar verilmelidir. İkinci uyuşmazlık nedeni ise; sanıklar A... A...ve S... A...'ın, hem kişilerde korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde genel güvenliği kasten tehlikeye sokma hem de olası kastla yaralama suçunu oluşturan eylemleri açısından, 5237 sayılı TCY'nın 44. maddesinde düzenlenmiş bulunan farklı nev'iden fikri içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir: 5237 sayılı TCY'na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar cezanın" söz konusu olacağıdır, nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCY'nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir. 765 sayılı TCY'da, aynı nev'iden fikri içtima ile farklı nev'iden fikri içtima tek madde halinde ve Yasanın 79. maddesinde düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCY'nda bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev'iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev'iden fikri içtima ise Yasanın 44. maddesinde düzenlenmiştir. 5237 sayılı TCY'nın "Zincirleme Suç" başlıklı 43. maddesinin 2. fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev'iden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCY'nın 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür. TCY'nın 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı nev'iden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir. Yine 5237 TCY'nda yaptırıma bağlanan bazı suçlarda, özel olarak aynı nev'iden fikri içtima hükmüne yer verilmesi suretiyle, bu suçlarda ayrıca TCY'nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılamayacağı esası benimsenmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCY'nın 172/2. md.). Bu açıklamalar kapsamında aynı nev'iden fikri içtimaının koşullarını, hareket ya da fiilin hukuksal anlamda tek olması, tek fiille birden fazla aynı suçun işlenmiş olması, suç mağdurlarının farklı olması, işlenen suçun gerek 5237 sayılı TCY'nın 43. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçlardan olmaması, suç tipinde özel olarak aynı nev'iden fikri içtima hükmüne yer verilmemesi şeklinde belirlemek mümkündür. Gerek 5237 sayılı TCY'nın 44. maddesinde gerekse 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ve uyuşmazlığın çözümünde anahtar rol oynayacak "bir fiil", "tek fiil" ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunu açıklamadan önce, farklı neviden fikri içtima kurumunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Yasanın 44. maddesinde; " (1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Yasa koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilindeki teklik nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde "non bis in idem" kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, "erime sistemi"ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir. "Tek fiil" veya "bir fiil"den ne anlaşılması gerektiğine gelince, doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tekliği ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun yasal tanımında yer alan hukuksal anlamdaki "tek bir fiili" oluşturmaktadır. (M... Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009, s.448 vd.) 5237 sayılı TCY'nın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları koşullarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, yasa koyucunun açıkca istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Nitekim, Ceza infaz kurumunda silah veya uyuşturucu bulundurulması eylemleri ile ilgili 297/1, 174, 188 ve 191. maddelerde, en ağır cezayı gerektiren suçun cezası verildikten sonra ayrıca bu cezadan bir miktar artırım yapılması tercih edilmiş, 212. maddede, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkca fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir. Görüldüğü gibi, yasal istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun işlenmesi halinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması yasa gereği olup, suçların olası kastla veya doğrudan kastla işlenmiş olması da varılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Bu genel açıklamalar doğrultusunda, korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş etmek suretiyle genel güvenliği tehlikeye sokma suçuna gelince, benzer suç tipinin düzenlendiği 765 sayılı TCY'nın 264/7. maddesinde "……eylem başka bir suçu oluştursa bile……" ifadesine yer verilmiş olması nedeniyle, aynı eylemle başka bir suçun oluşması halinde, her suçtan ayrı ayrı cezalandırma sistemi getirilerek, bu suç bağlamında "fikri içtima" kurallarının uygulanması engellenmiş ise de, 5237 sayılı TCY'nın aynı suçu düzenleyen 170. maddesinde böyle bir ifadeye yer verilmemiş, dolayısıyla da, fikri içtima uygulaması açısından herhangi bir istisna getirilmemiştir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 26.12.2006 gün ve 317/319 sayılı kararında da; "……5237 sayılı TCY'nın 170. maddesinde, 765 sayılı TCY'nın 264/7. maddesindeki düzenlemeden farklı biçimde eylemin bir başka suçu oluşturması halinde ayrıca cezalandırılacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. O halde, eylemin aynı zamanda bir başka suçu da oluşturması halinde 5237 sayılı TCY'nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılması söz konusu olur" denilmek suretiyle, 5237 sayılı TCY'nın 170. maddesi bağlamında aynı Yasanın 44. maddesinde düzenlenen farklı nevi'den fikri içtima kurallarının uygulanmasının olanaklı olduğu, duraksamaya meydan verilmeyecek bir biçimde ortaya konulmuştur. Somut olayda; mağdurları korkutarak oradan uzaklaştırmak için onların grup halinde bulundukları bölgeye doğru, birden çok kez ateş eden sanıkların "ateş etme" eylemlerinin hukuki anlamda tek fiil sayılması gerektiğinde ve bu suretle, tek olan eylem sonunda hem her bir mağdura karşı olası kastla yaralama suçunun, hem de genel güvenliği tehlikeye sokma suçunun meydana geldiğinde kuşku bulunmadığından, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY'nın 44. maddesi uygulanması ve meydana gelen suçların en ağırından ceza verilmesi gerekmektedir. Diğer yönden, sanıkların önce havaya, sonra yere ateş etmiş olması da, fiilin tekliği konusunda varılan bu sonucu değiştirmemekte, faillerin başlangıçtan beri mağdurlara ateş etme eylemlerinde, aynı kasıtla hareket etmeleri, kasıtlarının değiştiğini gösteren hiç bir bilgi ve belgenin bulunmaması, mağdurlara doğrudan ateş etmemek suretiyle, başlangıçtaki kasıtların değişmediğini göstermeleri, sanıkların eylemlerinin olası kasıtla yaralama suçunu oluşturduğuna ilişkin varılan sonuç da, fiilin tekliğini ve tek fiille yasanın birden fazla hükmünün ihlal edildiğini, hiç bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca, sanık S... hukuki anlamda tek sayılan "birden fazla ateş etme" eylemi sonucunda, birden çok kişinin "olası kastla" yaralanmış olması nedeniyle, 5237 sayılı TCY'nın 43/2. maddesindeki "aynı nev'iden fikri içtimaı" hükümlerinin uygulanması gerektiği de ileri sürülebilirse de, 43. maddenin 3. fıkrası uyarınca "kasten yaralama" suçları açısından "aynı nev'iden fikri içtima" hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmadığından, bu açık yasal düzenleme uyarınca gerçek içtima kuralları uyarınca olası kastla yaralanan her bir mağdur yönünden ayrıca hüküm verilmesi gerekmektedir. Bu itibarla; (III) nolu bozma nedeni ile ilgili olarak, Özel Daire Kararının isabetli bulunması nedeniyle, bahsedilen konuya ilişen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte; her ne kadar Özel Daire bozma kararının (IV) numaralı paragrafında, Ceza Genel Kurulu kararlarına da uygun olarak, sanık A... hakkında "kasten yaralama" suçundan verilmiş bulunan hükmün, 5271 sayılı CYY'nın 231. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması için "sair yönleri incelenmeksizin" bozulmasına karar verilmiş ise de; sanık A... açısından da bir fiille işlediği birden fazla suç nedeniyle fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının gerekmesi nedeniyle, (IV) nolu bozma nedeninin kaldırılmasına, (III) nolu bozma nedeninin ise itirazda da belirtildiği gibi sanık A... kapsayacak şekilde genişletilmesine karar verilmelidir. Birinci uyuşmazlıkla ilgili olarak yapılan oylamada çoğunluk görüşüne katılmayan onbir Üye, "sanıkların eylemlerinin her bir mağdura karşı doğrudan kastla yaralama suçunu oluşturduğundan bahisle" itirazın reddi yönünde, İkinci uyuşmazlıkla ilgili olarak yapılan oylamada ise çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Üye, "yaralama ve genel güvenliği tehlikeye sokma suçları arasında fikri içtimaın sözkonusu olmayacağı gerekçesiyle" itirazın kabulü yönünde, Karşıoy kullanırken, her iki oylamada da karşıoy kullanan Genel Kurul Üyesi M. M. Kaya; "Resmi nikahlı karı koca olan E... ile T...arasında geçimsizlik bulunduğu, aynı şekilde aileleri arasında da anlaşmazlık doğduğu. Olay günü, T...ailesinin, kalabalık bir gurup halinde, baba evinde bulunan gelinleri E...'ı almak için gitmeye başladıkları sırada, gelinin abisi olan ve evlerinin terasında bulunan sanık A... elindeki kaleşinkof silah ile gelen kalabalığa doğru ateş ederek mağdur Selehattin'i sol baldır nahiyesinden 15 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaraladığı. Sanık A... yanında bulunan, Sanık S... da, elindeki av tüfeği ile aynı şekilde kalabalığa doğru ateş ederek, mağdurlar H...'ı sağ üst kolundan, saçma taneleriyle yaralayıp, 15 gün iş ve gücüne, Handan'ı bacak kısmından, saçma taneleri ile 15 gün iş ve gücüne engel olacak şekilde yaraladığı, olay yerinde 28 adet 7.62x39 mm kaleşinkofa ait boş kovan ele geçirilmiş. Ayrıca Sanık S... da av tüfeği ile birden fazla ateş ettikleri dosya içeriğinden anlaşılmıştır. Yüksek 8. Ceza Dairesi ile C. Başsavcılığı arasındaki anlaşmazlık iki konudan ibarettir. 1-Bu olayda, kasten yaralama mı, yoksa olası kastla yaralama suçlarından hangisinin oluştuğu. Sorunundan ibarettir. Olay 17 Haziran günü gündüzleyin, vuku bulmuş, mağdurlar kalabalık bir gurup halinde sanıkların evine doğru yaklaştığında, evlerinin terasında bulunan sanıkların ellerinde bulunan kaleşinkof ve av tüfeği gibi, ateşli silahlarla topluluğa doğru ateş ettikleri ve yukarıda belirtilen mağdurların yaralandığı anlaşılmıştır. İsabet edilen bölgeler, mağdurların kol, bacak ve baldır nahiyeleri olup bu bölgelerde hayati tehlike söz konusu olmayıp, öldürücü bölgeler olmadıklarından, bu bölgelere yapılan tüm atış ve isabetler yaralamaya yöneliktir. Olayımızda sanıklar A... ve S... her ikisi birlikte evin terasından, muayyen bir kişiyi hedef seçip o muayyen kişiye doğru bir atış yaparken, o şahıs yerine başka şahsı yaralamış olsalardı, bu takdirde kast edilmeyen kişi yönünden olası kast uygulanabilirdi. Olayımızda, belli bir kişiye, diğer bir anlatımla muayyen bir kişiye değil tüm topluluğa doğru ateş edildiği mahkemece kabul edilmiştir. Sanıklar silahla, kalabalığa doğru ateş ederken, kastları muayyen bir kişiye yönelik olmayıp, topluluğa yapılan atışların sonucuna katlanarak gayri muayyen kastla, hangi mağduru yaralamışlarsa o kişiyi yaralamaktan sorumlu tutulmaları doğru ve yerinde bir uygulamadır. Sanıkların, silahlarını çekip, gündüz gözü ile kalabalığa doğru, ateş ettiklerini kabul ettiğimiz de, şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Kahvehane, lokanta, futbol sahası, metro ve 7-8 kişinin bulunduğu caddelerde, umuma açık yerlerde silahı çekip belli bir hedefi olmadan, topluluğa doğru ateş eden faillerin, bu olaydan oluşan tüm neticelerden sorumlu olmaları gerekmektedir. Ölüm oluşmuşsa ölümden sorumlu, yaralama oluşmuşsa yaralamadan sorumlu, olmaları gerekmektedir. Sonuç olarak, sanıkların A yerine B yi yaraladıkları gibi hedefte sapma veya olası kast gibi bir durum mevcut bulunmamaktadır. Dolaysıyla sanıklar, bilerek, karşısındaki kişileri görerek ve tetik çektikleri anlaşıldığından, bu olayda neticeye bakarak kasten mağdurları silahla yaraladıkları anlaşıldığından yerel mahkeme ve Özel Dairenin uygulaması doğrudur. 2-Kasten yaralama ile korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde ateş etme suçları açısından fikri içtimanın mı, yoksa gerçek içtimanın mı söz konusu olacağı sorunu. Türk Ceza Kanunu'muzda tek bir fiil ile, birden fazla farklı suçun oluşmasına fikri içtima kuralı denmektedir. Kanunda belirtildiği gibi, aynı anda, tek bir fiil ile, iki farklı suçun oluşması gerekmektedir. Burada, kanunun aradığı tek bir fiil, silahla tek el ateş edilmesi sonucu iki suçun oluşması gerekmektedir. Her sanık, tek bir atışla yetinmiş olsalardı, bu takdirde her bir fiilleri ile mağdurları yaralamış, hem de o mağdurları yaralayan tüm atışları, hep birlikte panik yaratabilecek şekilde ateş etmelerinden dolayı, farklı neviden fikri içtimadan söz edebilirdik. Sanıklar, yaralama suçlarını silahla işlemişlerdir. Her mağdura bir atış isabet etmiştir. Her bir yaralama fiilinin içinde, tek bir hareket bulunmaktadır. O hareket de bir merminin veya bir saçmanın mağdurun vücuduna isabet etmesidir. Bunun dışında bir hareket bulunmamaktadır. Bu hareketin içinde ayrıca bir bıçak yarası, bir yumruk darbesi bulunmamaktadır. O halde yaralama fiilinin içindeki tüm hareketler, saçmaların vücuda isabetinden ibaret olup saçmanın vücuda isabeti ile fiil ve hareket sona ermiştir. 5237 sayılı Yasanın 44. maddesinde bahsedilen "işlediği bir fiil" cümlesini olayımıza uyguladığımızda "silahtan çıkan bir saçmanın vücuda isabet etmesi, olayımızdaki tüm fiili içermektedir" bu atıştan evvel ve sonra devam eden ve silahla yapılan diğer atışlar başka bir suçun fiil ve o fiilin hareketlerini oluşturmaktadır. Örneğin, olay sırasında, silahla yapılan atışlardan biri, başka bir maktule isabet edip, o kişiyi öldürmüş olsa idi, oda ayrı bir suç oluşturacaktı. Tüm bu suçlar, fikri içtima kuralı gereğince, eriyip tek adam öldürme suçu olarak birleşemezdi. Her iki sanık, önce kalabalığa ateş edip mağdurları yaralayıp bu suçu tamamladıktan sonra, tekrar havaya, daha sonra yere ateş ederek, kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde havaya ateş etme suçunun fiilini tamamlamışlardır. Her olayda, tek bir fiil içinde çok sayıda hareket söz konusu değil, tek bir atış söz konusudur. Dolayısıyla olayımızda birden fazla suç birden fazla fiil söz konusudur. Fikri içtimadan bahsedilemez, fikri içtimanın üç tane şartı bulunmaktadır. a-Fikri içtimada; fail, tek bir kastla suçu işlemeye başladığı halde, ikinci istenmeyen suçunda oluşması gerekmektedir. (Olayımızda bu şart gerçekleşmemiştir. Sanıkların kastı, sadece mağdurları yaralamakla yetinmeyip bu eylemi tamamladıktan sonra havaya ateş ederek, korku ve panik yaratmakla, ikinci eylemini, yeni bir kastla yenilemişlerdir. Her iki suç, bu şekilde gerçekleşmiştir.) b-Fikri içtimada; fail,bu her iki suçu tek bir fiil ve hareketle gerçekleştirmelidir. (Olayımızda bu şart gerçekleşmemiştir. Çünkü, Sanık A... silahına ait 45 adet boş kovan bulunmuştur. Bir el mağdur S...'e ateş etse bile karşıyı korkutmak için havaya da ayrıca 44 el daha ateş etmiştir. Bu 44 el havaya ateş edilmesini topluca ayrı bir suç olarak düşünmemiz gerekmektedir. Bu 44 el havaya ateş edilmesini ayrı bir suç olarak kabul etmediğimiz takdirde, yaralama fiilin içinde ayrı birer hareket, daha doğrusu mağdur S...'e ateş edilmiş ancak bir türlü isabet etmemiş, fiilin içinde birer hareket kabul etmemiz gerekmektedir. 44 el ateş edildiği halde S...'e isabet etmemesi mantığa ters düşmektedir. Bu da sanığın havaya doğru korku panik yaratmak için ayrı olarak ateş ettiğini göstermektedir.) c- Fikri içtimada; tek bir fiil ile eylem başlayıp, birden fazla ancak farklı neviden suçların işlenmesi halinde bu takdirde farklı neviden fikri içtima söz konusu olur. Olayımızda iki suç oluşmuş biri silahla yaralama biride korku veya panik yaratabilecek şekilde ateş etme suçları oluşmuş ikisi de farklı suçtur. Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında, bu sayısız silahlarla yapılan atışlar, maddi belgeler ve hangi silahın hangi vücuda isabet ettiği gibi hususlar hep birlikte değerlendirildiğinde, dış alemdeki değişiklik şu şekilde tespit edilmiştir. 40-50 el silah sesleri ortamda korku kaygı ve panik yaratmıştır. Bu suçu gerçekleştiren her iki sanık suçu birlikte gerçekleştirmiştir. Ayrıca, üç mağdur da yerde yaralıdır. Mağdur, S... sanık A... silahı ile yaralanmış diğer iki mağdurda S... av tüfeği ile yaralandığına göre her sanık için dış alemdeki netice çok sayıdadır. Bu kadar atış yapıldığına göre ortada tek bir fiilde olamaz. Her fiil sonuçlanan öbür fiilin devamı değildir. Örneğin bu atışlar sonucu, tek bir mermi çekirdeği, iki kişiye isabet edip, ikisini de öldürmüş olsa idi ayrıca iki adam öldürmeden de ceza vermemiz gerekecekti. Bu nedenle fikri içtima söz konusu olamaz, görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım." biçiminde karşı oy kullanmıştır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, a) Sanıklar S... ve A... eylemlerinin 5237 sayılı Yasanın 21/2. maddesi uyarınca olası kastla yaralama suçunu oluşturacağı yönündeki (1) nolu itirazın KABULÜNE, b) Bozma kararının III. paragrafına yönelik olarak, sanık S... eylemi nedeniyle oluşan suçlar bakımından 44. maddedeki farklı nev'iden fikri içtima kuralının uygulanamayacağına ilişkin (2) nolu itirazın REDDİNE, c) Bozma kararının III. paragrafında, sanık S... ile ilgili olduğu belirtilen bozma nedeninin, sanık A... de kapsayacak şekilde genişletilmesi gereğine ilişkin olan (3) nolu itirazın KABULÜNE, 2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 24.12.2009 gün ve 13178-16607 sayılı bozma kararının itiraza konu sanıklarla ilgili KALDIRILMASI ve yeniden düzenlenmesi suretiyle; a) İncelemeye gelmeyen sanıklara ilişkin olan bozma nedenlerinin AYNEN MUHAFAZASINA, Özel Daire bozma nedenleri de nazara alınarak; aa- Sanık A... A...'a gönüllü köy koruyucusu olması sebebiyle verilen silahı, işlemiş olduğu korku, kaygı veya panik yaratacak biçimde silahla ateş etme suçunda kullanmasından dolayı hakkında 5237 sayılı TCK'nun 266. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi, bb- Sanık S... A...ve A... A...hakkında; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 765 sayılı TCK'nun 264/7. madde ve fıkrasındaki " ... eylem başka bir suç oluştursa bile ..." şeklindeki düzenleme nedeniyle, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'na göre sanığın eyleminin hem korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme hem de kasten yaralama suçunu oluşturacağı, ancak anılan düzenlemeye 5237 sayılı TCK'nun 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemesi karşısında, aynı Yasanın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, her iki suçtan hüküm kurulması, cc- Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, sanık B... Ç... hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu……" dd- Sanıklar S... ve A... yaralama eylemlerinin 5237 sayılı TCY'nın 21/2. maddesi uyarınca "olası kastla yaralama" suçunu oluşturacağının gözetilmemesi, İsabetsizliklerinden, Mardin 2. Asliye Ceza Asliye Ceza Mahkemesinin 15.05.2007 gün ve 13-192 sayılı hükmünün BOZULMASINA, 3- Dosyanın, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.06.2010 günü yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 06.07.2010 günü yapılan ikinci müzakerede ayrı ayrı oylanan her iki hususa ilişkin olarak da oyçokluğu ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Ziynet eşyası-belirsiz alacak davası
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
ESAS NO : 2014/13262
KARAR NO : 2015/5108
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MALATYA 2. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/03/2014
NUMARASI : 2013/626-2014/180
DAVACI :
DAVALI :
Taraflar arasındaki ziynet eşyası alacağı Da
Ceza Mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde bağlayıcılığı
Taraflar
arasındaki "maddi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Bandırma 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair
verilen 17.12.2009 gün ve 2008/252 E. 2009/308 K. sayılı kararın
incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.
Hukuk Daires
İş kazası nedeniyle açılan davada ihtiayati haciz kararı verilebilir mi?
DAVA VE KARAR:
Davacı, dava sonuçlanıncaya kadar tazminat alacağının teminat altına alınması
için davalıya ait taşınmazlar ile trafik siciline kayıtlı araçların kaydına
ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında
belirtildiği şekilde
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?