Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 150 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 585 - Esas Yıl 2014





Kararı VerenYargıtay Dairesi : 12. Ceza DairesiMahkemesi :Asliye CezaGünü : 20.06.2014Bilinçli taksirle ölüme neden olmak suçundan sanığın TCK'nun 85/1, 22/3, 62/1, 53/6 ve 63. maddeleri gereğince beş yıl altı ay yirmi gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sürücü belgesinin bir yıl süreyle geçici olarak geri alınmasına ve mahsuba ilişkin, Osmaniye Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.01.2011 gün ve 692-39 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.01.2014 gün ve 8802 - 1125 sayı ile;"Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;1- İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş şekli, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zararın ağırlığı, maddede öngörülen cezanın alt sınırı nazara alınmak suretiyle, adalet ve hakkaniyet kuralları gereğince uygun bir cezaya karar verilmesi gerektiği gözetilmeden asgari haddin çok üzerinde temel ceza belirlenmesi,2- Sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile meskûn olmayan yerde, çift yönlü yolda seyrederken direksiyon hâkimiyetini kaybetmesi, sağdan yol dışı olup, yolun dışında yürüyen yayaya çarpması sonucunda yayanın öldüğü olayda, üç saat dokuz dakika sonra yirmidokuz promil alkollü olduğu, geçen her bir saatte vücuttaki alkol seviyesinin onbeş promil azaldığı ve yüz promilin üzerindeki alkol seviyesinin güvenli sürüş yeteneğini kaybettirdiği bilindiğine göre, sanığın olay sırasında yaklaşık yetmişbeş promil alkollü bulunduğu anlaşılmış ise de, savunmasında kendisini sollayan bir aracın sıkıştırması üzerine yol dışına çıkarak direksiyon hâkimiyetini kaybettiğini beyan ettiği, olay esnasında dışa yansıyan davranışlarının tespit edilemediği gibi, olayın salt alkolün etkisi ile meydana geldiğine ve sanığın belirtilen alkol seviyesi ile güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine, dolayısıyla bilinçli taksirin varlığına dair delil de bulunmadığı gözetilmeksizin sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.Osmaniye 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 20.06.2014 gün ve 230-613 sayı ile;"Sanığın olay tarihinde sevk ve idaresinde bulunan araçla, alkollü bir vaziyette gece 01.30 sıralarında seyir halinde bulunduğu sırada yolun dışına çıkarak aşırı hızla, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu, yürümekte olan yayaya çarparak ölümüne sebebiyet verdiği, bilirkişi raporunda olayla ilgili olarak tam kusurlu olduğu, ölenin kusursuz olduğunun tespit edildiği, sanığın bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu işlediği, kaza yeri terk tutanağında sanığın kontrolsüz seyretmesi sonucu yolun sağında yürümekte olan şahsa çarpması neticesi ölümlü, maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğinin tespit edildiği, kaza yerine ait ölçeksiz basit krokinin bu şekilde tanzim edildiği, soruşturma safhasında alınan bilirkişi raporunda sanığın kontrolsüz seyretmesi ve yerleşim yeri içerisinde hız limitinin azami elli olması gerektiği, yol dışı toprak zeminde lastik izinin bulunduğu, tanık beyanı ile yukarıdaki tespitlerin pekiştiği, sanığın birinci derece kusurlu bulunduğu, ölenin ise kusurlu fiilinin tespit edilemediği, tanık Hüseyin'in Osmaniye istikametine doğru hızla gelen dört araba gördüğünü, bu dört arabanın yola zor sığdığını belirttiği, diğer tanığın iki aracın yan yana ve çok hızlı ilerlediklerini, daha sonra ses geldiğini, bir şahsın yerde yattığını, diğer şahsın ise arabanın yanında yerde yatan şahsın yanında olduğunu gördüğünü belirttiği, sanığın alkollü şekilde araçla yarış yaptığının tanık beyanı ile anlaşıldığı, sanığn kazadan önce alkol aldığını, arkadaşlarının öndeki araçla gittiklerini, bu aracı takip ettiğini, hızının yetmiş seksen kilometre olduğunu belirttiği, kolluk ifadesinde bir aracın kendisini geçip sıkıştırması yönünde soyut ve tanık beyanı ile olaydaki kazaya uymayan iddialarda bulunduğu, savunmalarının bu kısmını savcılıkta tekrarlamadığı, savcılık ifadesinde yayayı yolun kenarında gördüğünü belirtmesine rağmen süratini herhangi bir şekilde azaltmadığı, sorgudaki ifadesinde araç sıkıştırma konusuna tekrar değindiği, bu açıklamalar ışığında sanığın olay öncesinde alkol alıp, alkollü şekilde arkadaşının kullandığı diğer araçla yarış yaptığı, yasal hız limitini aşarak yolun kenarında yürümekte olan yayaya çarptığı, olayda asli kusurlu bulunduğu, yayaya çarptıktan sonra olay mahallinden ayrıldığı, ağabeyinin kazayı üstlendiği, kazanın aydınlanması üzerine kazayı kendisinin yaptığını kabul ettiği, olayda asli kusurlu olarak bilinçli taksirle öldürme suçunu işlediği, bu nedenlerle alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmasında ve bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmasında hakkaniyete aykırı herhangi bir durum bulunmadığı" şeklindeki gerekçelerle ilk hükmünde direnmiştir.Direnme hükmünün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.09.2014 gün, 317820 sayı ve "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile mahalli mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı taksirle ölüme neden olma eyleminde bilinçli taksir şartlarının bulunup bulunmadığı ve buna bağlı olarak bir kişinin öldüğü kazada temel cezanın beş yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.İncelenen dosya kapsamından;Sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti, alkollü şekilde, meskûn mahal dışında, yaklaşık onbirbuçuk metre genişliğinde, aydınlatmanın mevcut bulunduğu, çift yönlü ancak bölünmemiş, zemini kuru ve asfalt kaplama, görüşe açık düz yolda seyir halinde iken, direksiyon hâkimiyetine gerekli özeni göstermemesi nedeniyle yoldan çıkarak, yolun sağında bulunan yayaya çarptığı, ardından yaralıyı arabasıyla hastaneye götürmek üzere yola çıktığı, yaralının karşılaşılan ambulansla hastaneye götürüldüğü, ancak hastanede hayatını kaybettiği, bilirkişi raporları doğrultusunda sanığın tam kusurlu bulunduğu,Hakkında suç üstlenmekten kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşen ve incelemeye konu olmayan sanığın ağabeyinin aracı kendisinin kullandığını ifade ettiği, ancak bu konuda herhangi bir tutanak tanzim olunmadan sanığın gerçeği söylediği,B sınıfı sürücü belgesine sahip olup, herhangi bir sabıkası bulunmayan, yirmi sekiz yaşında ve ziraat mühendisi olarak görev yapan sanığın soruşturma aşamasında tutuklandığı, kırk gün tutuklu kaldıktan sonra nakdi kefaletle tahliye edildiği,Trafik kazasından üç saat dokuz dakika sonra hastanede düzenlenen raporda sanığın yirmidokuz, ölenin ise doksaniki promil alkollü olduğunun tespit edildiği,Ölü muayene ve otopsi tutanağında; ölenin baş boyun parietal oksipital bölgesinde 5x2 santimetre ebadında çökme kırığı, saçlı deride aynı ebatta kesik izi bulunup bu bölge ile her iki kulak, burun ve ağızdan yoğun olarak kan gelmiş olduğu, boyunun arka kısımlarında 15x15 santimetre ebadında cilt altı ekimoz olduğu, boyun bölgesinde elle yapılan muayenede bir bulgu tespit edilemediği, göğüste patolojik bulgu olmadığı, sırtın alt kısmı lumbal bölgede 5x5 santimetre ebadında ekimotik alan görüldüğü, her iki kolun sağlam olup tıbbi müdahale amaçlı iğne izleri bulunduğu, her iki el üzerinde küçük çaplı sıyrıklar mevcut olduğu, her iki bacağın sağlam vaziyette olduğu, sağ bacak uyluk arka yüzünde popliteal fossayı içine alan 20x4 santimetre ebadında travmaya bağlı cilt altı ekimozu bulunduğu, sol bacak diz kısmında 3x1 santimetre ebadında sıyrık mevcut olduğu, ölümün trafik kazası neticesinde oluşan kafa travmasına bağlı kafa içi kanaması sonucu meydana geldiği,Soruşturma aşamasında jandarma trafik görevlisi tarafından düzenlenen raporda; yol sathında fren izi saptaması yapılamadığı, kaza anında yayanın üzerinde koyu renk bir gömlek bulunduğu, tanık beyanına göre üç aracın yan yana yarış yapar vaziyette seyrettiği, diğer iki aracın kazadan sonra hızla devam edip gittiği, çarpan aracın olay mahallinde yaralıyı aracına alıp hastaneye götürdüğü, sanığın sevk ve idaresindeki aracın kontrolsüz seyretmesi sonucu yolun sağındaki toprak zemine girerek karşı istikametteki pastaneden yaya olarak gelmekte olan şahsa aracın sol ön far kısmıyla vurarak aracın ön camına çarptırıp düşürmesi sonucunda trafik kazasının meydana geldiği, sanığın karayolunda kontrolsüz seyrettiği, yerleşim yerinde hız limitinin elli kilometre olması gerektiği, kaza noktasının yerleşim yerine yakın bulunması nedeniyle karşısından ve yolun kenarından gelen yayayı görüp çarpmamak için bertaraf edici eylemde bulunmasının mümkün olduğu, ancak bu eylemin yol üzerinde gözükmediği, yolun sağ dışında toprak zeminde lastik izleri bulunduğu, sanığın karayolunda kontrolsüz seyrettiği, trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili yönetmeliklerde gösterilen yükümlülük, zorunluluk, kural ve yasaklara uymama kusur ve kabahatini işlediğinden birinci derecede kusurlu bulunduğu, ölen yayanın ise herhangi bir kusurlu fiilinin tespit edilemediği bilgilerine yer verildiği,Yerel mahkemece yapılan keşifte hazır bulunan emniyet amiri bilirkişinin; sanığın sevk ve idaresindeki otomobili ile seyir halindeyken olay yerine geldiğinde geçerli ve kabul edilebilir bir sebep olmadan taşıt yolunun iki metre otuz santimetre dışında banket dışarısında bulunan yayaya aracının sol ön tarafı ile çarpması neticesinde ölümlü trafik kazası meydana geldiği, kazanın yerleşim yeri dışında, gece vakti, havanın açık, zeminin kuru, düz, eğimsiz, iki yönlü, çift şeritli yol üzerinde meydana geldiği, aydınlatmanın, yaya kaldırımının, banket ve yol şerit çizgisinin mevcut olduğu, trafik lambası bulunmadığı, iki şerit genişliğinin onbir metre altmış santimetre olduğu, görüşe engel herhangi bir cisim tespit edilmediği, sürücünün mahal hız şartlarına uyması ve özenli davranması halinde yeterli mesafe ve uzaklıkta yayanın bulunduğu yeri görüp önlem ve tedbir alabileceği, çarpma noktasının taşıt yolunun iki metre otuz santimetre sağında banketin dışında olduğu, onbir metre altmış santimetre genişliğindeki yolda kullanabileceği geniş bir alan bulunan sanığın, en basit özeni göstererek kendi şeridi ve bu alanı kullanamadığı, kazanın alkollü olarak araç kullanması, aşırı sürat ve şerit ihlalinden ileri geldiği, çarpma noktasından önce yayaya çarpana kadar onbeş metre altmış santimetre, çarptıktan sonra ise on metre lastik izi bulunması, tanık beyanına göre her üç aracın birbirini taciz ederek yarış halinde bulunması, yayaya çarptıktan sonra bile etkili fren izi görülmemesi, aracın son durduğu yerin kayıtlara geçmemesi nedeniyle hızı tam olarak tespit edilememekle birlikte, mahal şartlarının üzerinde olduğu, otuz kırk metre geriden yayayı fark ettiğine göre önlem ve tedbir alabileceği, mevcut tespitlere göre yayanın taşıt yolunun ve banketin dışında ve bulunduğu yerin yasaya uygun olup, zararlı netice üzerinde etken olmadığı, sanığın kusur tespiti açısından araçlara ait şerit dışında ve sağında bulunan banket kısmına girmesi halinde zararlı sonucun oluşmasının tahmin edilmesi ve bilinmesinin mümkün olup olmadığı ile daha önceden tahmin edilebilecek ve bilinebilecek bir durum ise zararlı sonucu önleyecek dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediği hususu üzerinde durulması gerektiği, tehlikeyi görmesi ile birlikte kafasında değerlendirmesi, ayaklarına emir verip, ayağını gazdan çekip frene basması için uygun bir zaman gerektiği, bu sürenin sürücü intikal mesafesi ve uluslararası kabule göre bir saniye olduğu, önünde beşyüz metrelik alan görüldüğü, aracını güvenli şekilde kullanması ve önlem almasının her durumda mümkün bulunduğu, tehlikeyi fark etmesi ile birlikte aracın hızını düşürmesi gerekirken, zamanında etkili fren tedbirine başvurmadığı, tanık beyanlarına göre diğer iki araçla birlikte birbirlerini taciz ederek, kontrolsüzce ve süratle seyrine devam edip kontrolden çıktığı, yolun sağında bulunan "geçilmez" şerit çizgilerini geçip taşıt yolunun dört metre dışarısında banket dışındaki yayaya aracının sol ön tarafı ile çarptığı, gidiş yönüne göre taşıt yolunun dışında bulunan yayayı hesaplaması ve tedbir alınabilecek makul bir süre önceden zamanında öngörmediği tehlikeyi fark etmesi durumunda alabileceği bir önlem için hem zaman, hem de mesafe bulunduğu, sonuç olarak tespitlere göre mahal şartlarına aykırı olarak hızla kaza yerine yaklaştığı, görüşünü kapatan bir engel bulunmaması nedeniyle hızını azami ve güvenli sınırlara indirmesinin özenli davranması durumunda mümkün bulunduğu, bu anlatım karşısında, zararlı sonucu öngörmemesi ve önlemek için gerekli tedbirleri alması yeterli zaman ve mesafe önceden mümkün iken, herhangi bir önlem almayan sanığın alkollü olarak diğer araçlarla birlikte kendi otomobilini kontrolsüz kullanması, aşırı hız ve şerit ihlali yapması nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu, kazadan üç saat dokuz dakika sonra kanında yapılan kontrollerde yirmidokuz promil alkollü bulunduğu, kazanın üzerinden üç saat dokuz dakika geçmesi nedeniyle çarpma anında alkol düzeyinin elli promilin üzerinde olduğu, olay esnasındaki davranışları nedeniyle güvenli bir şekilde kendi şeridinde kalamadığı, banketin dışında bulunan yere girip şeridi ihlal ederek kazaya sebebiyet verdiği, çok sayıda asli ve ana kuralı ihlal etmesi ve alkollü araç kullanması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olduğu, ölenin ise herhangi bir kusurunun bulunmadığını dile getirdiği,Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda; olay yerinde yolun onbir metre altmış santimetre genişliğinde, çift yönlü, zeminin asfalt kaplama ve kuru, vaktin gece, aydınlatma mevcut, meskûn mahal dışı olduğu, kaza terk tutanağı tanzim edildiği, basit krokide çarpma noktasının yolun sağ dışında gösterildiği, sanığa ait yolun dışarısında toplam yirmibeş metre altı santimetre lastik izi bulunduğu, sanık ve ölenin alkollü oldukları, sanığın sevk ve idaresindeki aracı ile seyri sırasında yola gereken dikkati vermediği, mevcut süratiyle olay yerine yaklaştığı, seyrini kaplama içerisinde sürdürme becerisine sahip olamadığı, sevk ve idare hatası sonucu yolun sağından yol dışına çıkıp, bu mahalde bulunan yayaya çarparak sebebiyet verdiği olayda, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi nedeniyle asli derecede tamamen kusurlu bulunduğu, ölenin ise taşıt trafiğinin dışında toprak alan içerisinde bulunduğu sırada sanığın direksiyon hâkimiyetini kaybedip yolun dışarısına çıkıp kendisine çarptığı olayda atfı kabil kusurunun bulunmadığı,Trafik kazası tutanağının düzenlendiği saat ile sanıkta alkol muayenesinin yapıldığı zaman arasındaki üç saati aşkın sürenin, promil miktarı üzerine etkisi olup olmadığı sorulan Adli Tıp Kurumu Beşinci İhtisas Kurulunca tanzim olunan raporda; kaza anı ile sanığın alkol ölçümünün yapıldığı saat arasında yüzkırkdört dakika fark bulunduğu, metabolizma sonucu kandaki alkol düzeyinin saatte sıfır virgül oniki ila sıfır virgül onsekiz ve ortalama sıfır virgül onbeş promil azaldığı bilindiğine göre, saat gece birbuçukta meydana gelen trafik kazasından yüzkırkdört dakika sonra sıfır virgül yirmidokuz promil ölçülen alkol seviyesinin kaza anında sıfır virgül ellisekiz ila sıfır virgül yetmişiki ve ortalama sıfır virgül altmışbeş bulunduğunun kabulü gerektiği, kanunda sürücülerin kanlarındaki alkol seviyesinin sıfır virgül elli promilin üzerine çıkması halinde araç kullanamayacaklarının belirtildiği, bu seviyenin üzerinde alkol alarak araç sürülmesinin trafik ihlali olarak tanımlandığı, belirlenen alkol seviyesine bireyin yanıtını, yaşı, cinsiyeti, vücut ağırlığı, sahip olunan enzimatik aktivite, genel sağlık durumu ve beraber kullanılan ilaçlar gibi birçok değişkenin etkilemekte olduğu, alkol seviyesine göre bulguların ortaya çıkma eşiğinde sayılan etkenlere bağlı olarak değişebilen derecede bireysel farklılık görülmekle birlikte düşük konsantrasyondan itibaren alkol düzeyinin artışı ile paralel olarak artan derecede gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, göz ve beyin arasında iletişim sürecinde uzama, çevresel uyaranların algılanmasında yavaşlama, algılanan çevresel uyarının beyinde işlenmiş veriler haline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyaranlara karşı reaksiyon zamanında uzama, beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonun olumsuz yönde etkilenmesi, ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi aynı anda yapabilme kabiliyetinde azalma, uyaranları erken fark edip doğru tepki verme, istemli göz hareketi, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayini becerilerinde olumsuz etkilenme, istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıkması, uykuya meyil gibi belirtilerin oluştuğu, bu durumdaki sürücülerin risk alma eğilimlerinin arttığı, sürüşle ilgili becerilerinde azalma bulunduğu, kaza yapma ihtimalinin arttığının bilimsel olarak bilindiği, sonuç olarak alkollü şekilde trafikte seyreden sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılık göstermekle birlikte, trafik güvenliği açısından değişen derecelerde bir risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması durumunda emniyetli şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olup olmadığının tespitinin, bireylerin o andaki sürüş ehliyetlerini belirleyecek dikkat, algı, denge, refleks, psiko ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomodasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel ahvalinin tespitine yönelik detaylı dâhili muayenesine ait verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olacağı cihetle, alkol seviyesi sıfır virgül altmışbeş promil hesaplanan sanığın bu muayenelerinin yapılmamış olduğundan emniyetli şekilde araç sevk ve idare edip edemeyeceğinin mevcut verilerle tespit edilemediği bilgilerine yer verildiği,Anlaşılmaktadır.Tanık ...; olay gecesi işletmekte olduğu pastanede isimlerini bilmediği iki erkek şahıs bulunduğunu, gece saat bir sularında beyaz renkli araçla üç kişinin daha gelip yanlarına oturduğunu, kaza sonucu hayatını kaybeden şahsın oturmadığını, çay içmeyi kabul etmediğini, alkollü olduğunu, sendeleyerek yolun dışarısında yürümeye başladığını, otuz kırk metre ilerledikten sonra bir ses duyduğunu, olay mahalline gittiğinde bu şahsın yaralı şekilde yerde yattığını, yayaya çarpan aracın yanında şok içerisinde iki kişi bulunduğunu gördüğünü, araç sürücüsü ile birlikte yaralıyı aynı araca koyarak hastaneye gönderdiklerini beyan etmiş,Tanık ...; olay gecesi arkadaşları ile birlikte düğünde bulunduklarını, düğün bittikten sonra sulama regülâtörüne gidip bira içtiklerini, ardından lokantada çorba içip araçla yola çıktıklarını, köyün girişindeki mezarlığın karşısında bulunan pastanede dondurma yemek istediklerini, ölenin dondurma istemediğini, "eve gidiyorum" dediğini, kendisine; "biz de gidiyoruz bekle" dediklerini, araca binecekleri sırada süratle gelen dört araba gördüklerini, gelen araçların yola zor sığdıklarını, araca bindikleri esnada aynadan baktığında yerde birinin yattığını fark ettiğini, arkadaşlarına araba çarptığını anladığını, yanına gittiklerinde bir aracın durmakta olduğunu, içinden iki şahsın indiğini, yaralı arkadaşını aynı araca koyup hastaneye gönderdiğini, aracı kimin kullandığını görmediğini, ardından ambulansı aradıklarını belirtmiş,Tanık ...; olay gecesi düğüne giderek birer bira içtiklerini, ölenin başka alkol alıp almadığını bilemediğini, düğünün ardından çay içmek amacıyla köyün girişindeki dondurmacıda durduklarını, ölenin ısrarlarına rağmen kendileri ile oturmadığını, köye doğru yürümeye başladığını, arkadaşlarını yalnız bırakmamak için gelmiş oldukları araca bindikleri sırada yolun kalabalık olduğunu ve sol tarafında yerde birinin yattığını fark ettiklerini, yanına gittiklerinde yerdeki şahsın kendileri ile oturmayı kabul etmeyen arkadaşı olduğunu, yanında da bir aracın bulunduğunu gördüklerini, yaralı arkadaşını olay yerinde bulunan araca bindirip ambulansı aradıklarını, öndeki aracı takip ederek hastaneye doğru yola çıktığını, bir süre yol aldıktan sonra yaralıyı karşıdan gelen ambulansa bindirdiklerini söylemiş,Tanık ...; olay gecesi sanıkla birlikte bira içtiklerini, daha sonra kardeşi ve halasının oğlunun geldiğini, bir süre sonra kardeşi ve halasının oğlunun geldikleri araçla yanlarından ayrılıp köye doğru gittiklerini, kendilerinin de araçla takip ettiklerini, önlerindeki aracın yolda plakasını göremediği bir arabayla yan yana geldiğini ve camdan sözlü münakaşa edip ilerlediklerini, daha sonra hızlanmaya başladıklarını, araçlardan birinin içinde kardeşi ve halasının oğlunun bulunması nedeniyle bir kavga yaşanmaması için peşlerinden gittiklerini, kasabanın girişinde bulunan mezarlığın yanında, arkadan bir aracın sinyal verip çok yakın bir şekilde kendilerini geçmeye başladığını, bunun üzerine sanığın direksiyonu çevirerek yolun sağına doğru yanaşmaya çalıştığını, yol çalışması nedeniyle yolun mıcırlı olduğunu ve aracın direksiyon hâkimiyetini kaybettiğini, aracın sağa sola kaymaya başladığını, aniden önlerinde bir şahsın belirdiğini, sanığın direksiyonu yolun sağ tarafına çevirerek bu şahsa çarpmamaya çalıştığını, şahsın önce yola çıktığını, ardından sanığın direksiyonu kırdığı istikamete doğru kaçmaya başladığını, mesafenin çok kısa olması nedeniyle sanığın aracı kurtaramadığını, sol kısmı ile yayaya çarptığını, ardından yaralı şahsı aracına alıp hastaneye götürmek üzere yola çıktıklarını, yolda ambulansı durdurup yaralıyı teslim ettiklerini, kaza sırasında önlerindeki araçların yan yana değil peş peşe vaziyette olduklarını anlatmış,Tanık Murat Önal; olay gecesi sevk ve idaresindeki araçla dayısının oğlu ile birlikte regülâtör mevkiine gittiklerini, sanığın ve dayısının büyük oğlunun da aynı yerde olduklarını, on dakika sohbet ettikten sonra lokantada buluşmak üzere sözleşip yanlarından ayrıldıklarını, yolda plakasını aldığı sarı renkli bir aracın hafifçe yanına yanaştığını, kendisini sıkıştırdığını, yaklaşık yirmi yirmibeş saniye yan yana gittiklerini, araç sürücüsünün kendisine "nasıl araba kullanıyorsun ulan" dediğini, bir şeyler daha söyledikten sonra uzaklaştığını, söz konusu araç dışında başka bir araba görmediğini, lokantaya gidip yemek istediklerini, gecikmeleri üzerine telefonla aradığı sanığın mezarlığın önünde kaza yaptıklarını söylediğini, hemen olay yerine doğru hareket ettiğini, yolda ambulansla karşılaştığını, sanığın benzin istasyonunun önünde bulunduğunu, kazanın nasıl meydana geldiğini bilmediğini ifade etmiş,Sanık ... kollukta; olay gecesi sevk ve idaresindeki araçla yanında arkadaşı olduğu halde seyir halinde bulunduğunu, olay yerine elli metre kala arkadan gelen bir aracın kendisini geçmek istediğini, aracın sıkıştırması sonucu yolda çizgi olmaması nedeniyle yolun sınırlarını tam olarak göremediğini, sağdan gitmek zorunda kaldığını, hafif sağa kayması ile birlikte aracın savrulmaya başladığını, ne yapması gerektiğini düşünürken aniden karşısında yalpalayarak yürüyen bir yaya gördüğünü, kurtarmak istemesine rağmen aracın hâkimiyetini sağlayamadığını ve şahsa çarptığını, hemen yaralıyı araca alıp hastaneye doğru yola çıktığını, yolda karşılaştığı ambulansı durdurup yaralıyı bindirdiğini, yanına gelen arkadaşının telkini ve yeni memur olması nedeniyle aracı ağabeyinin kullandığını söylemek istediğini, ağabeyini çağırdıklarını, karakola teslim olduklarını, ancak içinin rahat etmediğini, herhangi bir belge düzenlenmeden arabayı kendisinin kullandığını açıkladığını, uzlaşmak istediğini,Cumhuriyet savcılığında ve sorguda; olay gecesi arkadaşı ile birlikte baraja gidip bir bira içtiğini, dönüş yolunda öndeki iki aracın birbirlerini taciz eder şekilde yakın mesafeden takip ettiklerini gördüğünü, araçlardan birini arkadaşının akrabasının kullandığını, yanında da kardeşinin bulunduğunu, arkadaşının ısrarıyla araçları takip etmeye başladıklarını, önündeki araçların hızlarının tahminen yetmiş seksen kilometre, takip mesafesinin yüz metre civarında olduğunu, kasabanın çıkışında mezarlığın önünde yayayı fark ettiğini, yayanın yol kenarında gece aydınlatmaya yarayan küçük fosforlu direğin dibinde bulunduğunu, yola adım atacağını hissettiği anda frene bastığını, hızının altmış yetmiş kilometre olduğunu, onbeş metre kadar fren yaptığını, ardından aracın kaydığını, arkadaşının yönlendirmesi ile yayanın bulunduğu yöne doğru manevra yaptığını, kaza sırasında sol tarafında araç bulunmadığını, ancak yakın mesafede bir aracın sollamaya geçmesi nedeniyle sola manevra yapamadığını, sağda emniyet şeridi bulunmadığını, mıcıra girdiğini, aracın kaydığını ve kontrolünden çıkıp savrulduğunu, bu aşamadan sonra da fren yaptığını, ancak duramadığını, daha önce şahsen tanıdığı yayaya çarptığını, çarptığı esnada yayanın yolun sağındaki küçük direğin dibinde olduğunu, üzerinde de koyu renkli elbise bulunduğunu, kazadan sonra yaralıyı aracına alıp hastaneye doğru yola çıktığını, yolda ambulansla karşılaştığını ve yaralıyı ambulansa naklettiğini, olayı bu şekilde kabul ettiğini, pişman olduğunu,Duruşmada; olay tarihinde sevk ve idaresindeki otomobil ile seyir halinde olduğunu, önünde birbirleri ile yarış halinde olan iki araç bulunduğunu, arkadaşının kardeşi araçlardan birinin içinde olduğundan araçları takip ettiğini, yaklaşık altmış yetmiş kilometre hızla seyir halinde olduklarını, yolun sağında yola iki adım atmış vaziyette bir şahsı gördüğünü, yayanın yolun karşısına geçmeye çalıştığını, aralarında otuz kırk metre mesafe kaldığını, kurtarmak amacıyla direksiyonu sağa çevirdiğini, karşıdan bir araç geldiği için sola kaçamadığını, sağa yöneldiğinde yol kenarındaki kum nedeniyle aracın hâkimiyetini kaybettiğini, fren yaptığını, ancak aracın sol ön kısmıyla şahsa çarptığını, ardından durup yaralıyı aracına bindirdiğini ve hastaneye doğru yola çıktığını, ağabeyi olan diğer sanığın kazayı öğrendiğini ve şokta olduğu için aracı kendisinin kullandığını söyleyerek suçu üstlenmek istediğini, olaydan hemen önce bir adet bira içtiğini, olay nedeniyle büyük acı çektiğini savunmuştur.Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.Kural olarak suç yalnızca kastla işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için, kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 22. maddesinin ikinci fıkrasında; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi" şeklinde açıklanmıştır.Arapça "kusur" kökünden türetilmiş olan taksir; "kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah" anlamlarına gelmektedir. (Kayıhan İçel, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, Cezaevi Matbaası, İstanbul 1967, s. 22) Hukuki anlamda ise; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi biçiminde de gerçekleşebileceği ifade edilmektedir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 2. Baskı, c. 1, s. 590)Öğreti ve yargısal kararlarda da; "failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içerisinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle, istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi" biçiminde tanımlanmıştır. (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 1992, c. 2, s. 336; Turan Tufan Yüce, Türk Ceza Hukuku Temel Kavramları, Turhan Kitapevi, Ankara 1984, s. 59; Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara 1993, c. 1, s. 508; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, 8. Baskı, s. 172-173; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 318; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2015, 4. Baskı, s. 254; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, 18. Baskı, s. 251)Suçun manevi unsurlarından olan kast gibi taksirde de birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz konusudur. Toplumsal hayatta belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu kurallar birlikte yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle sebep olmaktan kaynaklanmaktadır.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.09.2015 gün ve 202-271; 18.11.2014 gün ve 179-499; 18.02.2014 gün ve 10-80; 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204 ile 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararlarında açıkça vurgulandığı ve öğreti ile uygulamada da kabul edildiği üzere taksirin unsurları;1- Taksirle işlenebilen bir suç olması,2- Hareketin iradiliği,3- Neticenin iradi olmaması,4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,Şeklinde kabul edilmektedir.Taksirli suçlarda da gerek icrai, gerekse ihmali hareketlerin iradi ve meydana gelen sonucun öngörülebilir olması, bunun yanında hareketle netice arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Olayda iradi bir davranışın bulunmaması halinde taksirden sözedilemeyecek, öngörülemeyen neticenin gerçekleşmesi durumunda da failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması halinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.Bu açıklamalardan sonra, taksir ve taksirle ölüme neden olma suçuyla ilgili kanuni hükümler de gözden geçirilmelidir.TCK'nun 22. maddesi;"1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir" şeklindedir.Madde gerekçesinde de; "Taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının tespiti açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızası olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda bilirkişinin yapacağı inceleme işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması halinde, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle, suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz" ifadelerine yer verilmiştir.TCK'da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanarak, bu durumda taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. Anılan fıkranın gerekçesinde; "Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır" açıklamasına yer verilmiştir.Basit taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun ve hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek istemediği zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı; şans, bilgi, beceri, yetenek, tecrübe gibi çeşitli etkenler olabilir. Örneğin, sevk ve idaresindeki araçla trafikte seyri esnasında, kendi yönündeki araçlara kırmızı ışığın yandığını ve diğer istikametten gelen araç veya yayaların hareket etmeye başladığını görmesine rağmen şoförlük yetenek ve tecrübelerine güvenerek süratle yola girip yaya veya araçlara çarpan fail, gerçekleşen zararlı neticeyi öngörmesi ancak istememesi nedeniyle bilinçli taksirden sorumlu olacaktır.Görüldüğü üzere, bilinçli taksirde meydana gelen netice, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten fiilinin kanunda suç olarak düzenlenen bir neticeye sebebiyet verebileceğini öngördüğü ve bu neticeyi istemediği halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş bulunan kimsenin durumu ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek bir harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, "neticenin fail tarafından öngörülmesi" ölçü alınarak basit ve bilinçli taksir ayrımına gidilmiştir.TCK'nun ikinci kısmının birinci bölümünde hayata karşı suçlar arasında yer verilen 85. maddesi;"Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu yaptırıma bağlanmıştır. Taksirli hareket sonucu birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;Sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti, alkollü şekilde, meskûn mahal dışında, yaklaşık onbirbuçuk metre genişliğinde, aydınlatmanın mevcut bulunduğu, çift yönlü, refüjle bölünmemiş, zemini kuru, asfalt kaplama, görüşe açık düz yolda seyir halinde iken, önündeki aracı takibi esnasında direksiyon hâkimiyetine gerekli özeni göstermemesi nedeniyle yoldan çıkıp sağında ve yolun dışında bulunan yayaya çarptığı, ardından yaralıyı aracıyla hastaneye götürmek üzere yola çıktığı, yaralının karşılaşılan ambulansla hastaneye götürüldüğü, ancak hastanede hayatını kaybettiği, bilirkişi raporları doğrultusunda tam kusurlu bulunduğu sabit olan olayda, gece geç saatlerde önündeki araçları takip etmeye çalıştığı sırada yoldan çıkarak bankette yürümekte olan yayaya çarpıp yaralamasına veya ölümüne sebebiyet verebileceğini istememekle birlikte, bu neticeyi öngörmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, nitekim dosya içerisinde istemediği bu durumu öngörmesine rağmen, otomobiline, şoförlük tecrübe ve yeteneklerine, şansına, kullandığı yolun boş olacağı ihtimaline güvendiği ve böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı harekette bulunarak, öngördüğü fakat istemediği zararlı neticeye sebebiyet verdiğine veya kazanın tamamen almış olduğu alkolün etkisiyle güvenli sürüş yeteneklerini kaybetmesi ya da önünde bulunan araçlarla yarış halinde bulunması veya aşırı hızı nedeniyle direksiyon hâkimiyetini sağlayamaması neticesi meydana geldiğine ilişkin herhangi bir delil de bulunamadığı, kaldı ki tıbbi verilere göre kanında tespit edilen ortalama altmışbeş promil alkol miktarı, tek başına bilinçli taksirin varlığı için yeterli olamayacağından, somut olayda bilinçli taksir şartlarının gerçekleştiğinden söz edilmesine imkân bulunmamaktadır.Ceza Genel Kurulunca somut olayda bilinçli taksir şartlarının bulunmadığının kabul edilmesi ve taksirli suçlardan verilen hapis cezasının uzun süreli de olsa seçenek yaptırımlara çevrilmesine imkân bulunması karşısında, mahalli mahkemece temel cezanın belirlenmesi ve hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğine ilişkin yeni bir değerlendirme yapılması gerekeceğinden, gelinen aşamada temel cezanın beş sene olarak tayin edilmesinin isabetli bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunda bu aşamada bir değerlendirme yapılmamıştır.Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün, öncelikle sanığın tam kusurlu davranışları ile meydana gelen ve bir kişinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasında bilinçli taksir şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk Görüşüne Katılmayan Yedi Genel Kurul Üyesi; "Sanığın eyleminde bilinçli taksir şartlarının bulunduğu ve yerel mahkeme hükmünün bu yönüyle isabetli olduğu" görüşüyle karşıoy kullanmıştır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Osmaniye 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.06.2014 gün ve 230-613 sayılı direnme kararının, sanığın tam kusurlu davranışı ile meydana gelen trafik kazasında bilinçli taksir şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.03.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.