Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 894 - Karar Yıl 1998 / Esas No : 859 - Esas Yıl 1998





(YİBK., 02/05/1987 gün ve 4/5 s.)(YİBK., 22/05/1987 gün ve 1996/4 E., 1987/5 s.)Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Milas Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12/5/1997 gün ve 1995/407-416 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay l. Hukuk Dairesinin 25/9/1997 gün ve 1997/10320-11103 sayılı ilamı ile; (...Dava, "muris muvazaası" hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Gerçekten, 2/5/1987 tarih, 4/5 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararına göre, bu tür davalarda iptal isteği ile birlikte kademeli olarak tenkis talebinde de bulunulabilir. Bunun yanısıra, ayrı bir tenkis davası açılmış ve henüz o dava sonuca bağlanmamış ise, daha kapsamlı olan iptal davası hükme bağlanabilir. Ne varki; önceden açılmış davada, davacı mirasçıların hakları tenkis hükümlerine göre tanınmış ve buna ilişkin ilamda kesinleştiği takdirde kesinleşen tenkis ilamına rağmen iptale hükmedilmesine yasal olanak yoktur. Somut olayda davacıların açtıkları tenkis davasının eldeki davaya bakılırken sonuçlandırıldığı ve tenkis ilamının da kesinleştiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir..... gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davalı vekiliHGK KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Muris muvazaasına dayalı iptal davaları ile tenkis davaları, ileri sürülüş biçimleri, hukuksal esasları, kapsamları, hüküm ve sonuçları bakımından birbirinden tamamen farklı davalardır. Bu iki dava 22/5/1987 tarih 1986/4 esas, 1987/5 karar sayılı İçtihatları Birleştirme kararında belirtildiği üzere aynı dava içerisinde kademeli istek olarak ileri sürülebileceği gibi, ayrı ayrıda açılabilir. Birbirlerinin açılmasını engelleyen bir yasa hükmü bulunmadığından davacılar, bunlardan birini ötekisine tercihen açmaya zorlanamaz. Bu davalardan birinin önceden açılması, açık bir irade beyanı olmadan ötekisinden feragat anlamına da gelmez. Biri hakkında verilen hüküm ötekisi hakkında kesin hüküm oluşturmaz. Bu iki dava arasında derdestlik itirazı dinelemez. Ancak, bu iki davanın birbirleri ile yakın ilişkilerinin bulunduğu hüküm ve sonuçları bakımından birbirlerini etkiledikleri de kuşkusuzdur. Bu yakın ilişki ve etkinin doğal sonucu olarak ayrı davalar söz konusu ise daha kapsamlı muvazaa davası olumlu sonuçlandığı takdirde tenkis davasının konusu kalmayacağından tenkis davası için bekletici sorun sayılmakta kademeli biçimde tek davada yer almaları halinde önce muvazaaya dayalı istek yönünden araştırma yapılıp hüküm kurulmakta bu davanın kanıtlanamaması durumunda tenkis hükümlerine göre dava çözüme kavuşturulmaktadır. Öte yandan tenkis davaları geçerli temliki tasarruflar, muvazaa davaları ise temelde geçersiz tasarruflar hakkında açıldığından tenkis davasında sözleşmenin geçerli olduğu olgusu kabul edilmiş ve verilen hüküm kesinleşmişse, aynı taraflar arasında görülen muvazaa davasında bu olgunun tarafları bağlayacağı ve temliki tasarrufun geçersizliğinin artık ileri sürülemiyeceği gerek uygulamada gerekse bilimsel alanda ortaklaşa kabul edilmektedir. Somut olayda ise önce tenkis davası açılmış aynı taraflar arasında, aynı taşınmaz hakkında daha sonra açılan muvazaa davası görülmekte iken temliki tasarrufun geçerliliği kabul edilmek suretiyle tenkise hükmedilmiş temyiz itirazı üzerine "murisin davalı tarafından bakılıp gözetildiği, minnet duygusu altında temlikte bulunduğu, miras yoluyla kendisine intikal eden taşınmazları da davacılara verdiği, mahfuz hisseyi ihlal kastının bulunmadığı" gerekçesi ile verilen hüküm bozulmuş bozmaya uyularak verilen davanın reddine ilişkin karar kesinleşmiştir. Açıklandığı üzere tenkis davasında temliki tasarrufun geçerli olduğu, bozmadan sonra tenkise dahi karar verilemeyeceği kabul edilip dava reddedildiğine göre, kesin hükümle belirlenen bu olgu muvazaa davasında tarafları bağlar. Başka bir anlatımla sözleşmenin geçerli olduğuna ilişkin belirlenen bu olgudan sonra temlik tasarrufun geçersizliği ileri sürülemez. Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak muvazaa davasının reddine karar vermek gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle Yerel Mahkemenin direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 9/12/1998 gününde, oybirliğiyle karar verildi.