MAHKEMESİ : Aydın 1.İş MahkemesiTARİHİ : 18/09/2012NUMARASI : 2012/178 E-2012/419 K.Taraflar arasındaki “rücuan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın 1.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.01.2011 gün ve 2008/88 E-2011/17 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 14.05.2012 gün ve 2011/3540 E-2012/8588 K. sayılı ilamı ile; (...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı Kurum avukatının tüm, davalıların avukatının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-)Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 9, 10 ve 26.maddeleridir. İş kazasının vuku bulduğu 16.06.2002 tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 9.maddesi ile, “işveren çalıştıracağı kimseleri, işe başlatmadan önce örneği Kurumca hazırlanacak işe giriş bildirgeleriyle Kuruma doğrudan bildirmekle veya bu belgeleri iadeli-taahhütlü olarak göndermekle yükümlüdür. İnşaat işyerlerinde işe başlatılacak kimseler için işe başlatıldığı gün Kuruma veya iadeli-taahhütlü olarak postaya verilen işe giriş bildirgeleri ile Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilen işyerlerinde işe alınan işçiler için en geç bir ay içinde Kuruma verilen veya iadeli taahhütlü olarak gönderilen işe giriş bildirgeleri de süresi içinde verilmiş sayılır.” hükmü getirilmiş, anılan Kanunun 10.maddesinde de, “Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır.Sigortalı çalıştırmaya başlandığı Kuruma bildirilmiş veya bu husus Kurumca tesbit edilmiş olmakla beraber, yeniden işe alınan sigortalılardan, süresi içinde Kuruma bildirilmiyenler için de, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde gerekli sigorta yardımları Kurumca sağlanır. Ancak, yukarıdaki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa, bu gelirlerin 22'nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek sermaye değerleri tutarı, 26'ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.Davalı işverenin 506 sayılı Kanunun 10.maddesine göre sorumluluğu; kusursuzluk ilkesine dayanır. İş kazasında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemişse, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarından 10.maddeye göre sorumlu tutulması gerekir. İşverenin, 506 sayılı Kanunun 10.maddesine dayalı tazmin sorumluluğunun sınırlarının belirlenmesi konusuna çözüm getiren, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 15.03.1995 T., 1994/800 E., 1995/166 K. sayılı ilamında “...Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş, hak sahiplerinin işverenden isteyebileceği tazminat (tavan) miktarını önce kusur durumunu hiç gözetmeksizin belirlemek ve belirlenen tazminat miktarını geçmemek üzere davalının olaydaki kusursuzluğu dikkate alınarak Borçlar Kanununun 43 ve 44.maddeleri uygulanarak varılacak sonuç uyarınca rücu alacağına hükmetme...” gereği öngörülmüş olup; işverenin sorumluluk sınırlarının belirlenmesinde, kendisinin kusurlu olup olmaması etkili bulunmakta, işverenin kusursuz bulunduğu durumlarda, ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı olarak ortaya çıkan tazminat tavanından, Borçlar Kanunu'nun 43 ve 44.maddeleri uyarınca, %50'den aşağı olmamak üzere indirim yapılarak, işverenin sorumlu olduğu tazminat tutarının belirlenmesi gerekmektedir.Mahkemece, işe giriş bildirgesinin Kuruma iş kazasından önce verilmediği kabul edilerek, 506 sayılı Kanunun 10.maddesinin uygulama şartlarının gerçekleştiği sonucuna varılmış ise de; davacının, davaya konu işkazasının olduğu işyerinden 23.11.1999–31.03.2005 tarihleri arasında geçen çalışmalarının davalı Kuruma bildirilmiş, yani Kurumun çalışmadan haberdar olması karşısında, 506 sayılı Yasanın 9 ve 10.maddelerinin uygulama şartlarının gerçekleşmediği gözetilerek karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, davalıların avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli vehüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDENLER :Davalılar vekilleri HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, iş kazası nedeniyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 9, 10. ve 26. maddelerine dayalı rücuan alacak istemine ilişkindir. Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (Devredilen Sosyal Sigortalar Kurumu); iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile diğer ödemelerin 506 sayılı Kanunun 10 ve 26.maddeleri gereğince rücuan tahsilini istemiştir.Davalı işveren vekili, 29.11.1999 tarihinde işe giriş bildirgesinin usulüne uygun olarak Kuruma verildiğini ve sigortalının zamanında ameliyat olmamasının maluliyeti etkilediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; 506 sayılı Kanunun 10.maddesine göre, Kurum’a bildirilmeyen işçilere yapılan yardımlardan, sigortalının kusurunun yarısı oranında işverenin sorumlu olduğu gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle karar bozulmuştur. Yerel Mahkemece; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.Direnme hükmünü, davalılar vekilleri temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı işveren yönünden, 506 Sayılı Kanunun 10.maddesi uyarınca rücuan alacak koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. İşin esasına geçilmesinden önce, davacı, davalılardan H. D. hakkında açtığı ve asıl dava ile birleştirilmesini istediği dava dilekçesinde asıl davada davalı olarak gösterilen A.. Yapı İnş. Tic. Ltd. Şti.’den tahsilini talep ettiği 967,57 TL’yi 5.975,42 TL olarak ıslah etmiş olması nedeni ile bu islah telebinin asıl davada değerlendirilmesinin usule uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış, Hukuk Genel Kurulu’nca yapılan görüşmede, birleştirme kararından sonra harçtan muaf olan davacı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, asıl dava da ıslah talebini tekrar etmiş olması nedeni ile ıslah talebine değer verilmesinde bir usulsüzlük olmadığı görülmüş ön sorun bu şekilde aşılmıştır.Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Kanun’un Geçici 7.maddesi kapsamında uygulama alanı bulan mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 10.maddesinde; “Sigortalı çalıştırmaya başlandığı Kuruma bildirilmiş veya bu husus Kurumca tespit edilmiş olmakla beraber, yeniden işe alınan sigortalılardan, süresi içinde Kuruma bildirilmeyenler için de, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde gerekli sigorta yardımları Kurumca sağlanır.Ancak, yukarıdaki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22'nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 26'ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.”hükmüne yer verilmektedir. Maddenin uygulama alanı, 4447 sayılı Kanun ile değişik 506 sayılı Kanunun 9.maddesinde belirtilmektedir. Buna göre; “İşveren çalıştıracağı kimseleri, işe başlatmadan önce örneği Kurumca hazırlanacak işe giriş bildirgeleriyle Kuruma doğrudan bildirmekle veya bu belgeleri iadeli-taahhütlü olarak göndermekle yükümlüdür.” Maddenin devamında ise; “İnşaat işyerlerinde işe başlatılacak kimseler için işe başlatıldığı gün Kuruma veya iadeli-taahhütlü olarak postaya verilen işe giriş bildirgeleri ile Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilen işyerlerinde işe alınan işçiler için en geç bir ay içinde Kuruma verilen veya iadeli-taahhütlü olarak gönderilen işe giriş bildirgeleri de süresi içinde verilmiş sayılır” denilmek suretiyle iki istisna getirilmiştir. Şu hale göre; 506 Sayılı Kanunun yukarıda içerikleri aynen aktarılan 9 ve 10.maddeleri karşısında, sigortalının işe girdiği tarihten itibaren bir aylık bildirim süresi içerisinde iş kazası meydana gelirse, 10.madde koşulları (kaçak çalıştırma olgusu) gerçekleşmemiş olacağından, işverenin rücu alacağından sorumlu tutulmaması gerekir. Anılan bir aylık bildirim süresi geçirilmiş olsa bile, iş kazasından önce işe giriş bildirgesi Kurum'a verilmiş ise (bildirim ile kaçak çalıştırma olgusu ortadan kalkacağı için) 10.madde koşulları (kaçak çalıştırma olgusu) gerçekleşmeyeceğinden, işverenin rücu alacağından sorumluluğu da doğmayacaktır. Diğer bir ifade ile; bir aylık bildirim süresi geçirilip, sonrasında da bildirge verilmeden iş kazası meydana gelmiş ise, 10.maddenin uygulama koşullarının oluştuğunun kabulü gerekir. Bundan sonra yapılan bildirimlerin ise hukuki değeri bulunmamaktadır. Somut olayın açıklanan ilkelere göre değerlendirilmesine gelince; Sigortalı G. E.’ın %60, davalıların ise toplam %40 oranında kusurlu oldukları zararlandırıcı sigorta (kaza) olayı 18.06.2002 tarihinde gerçekleşmiştir. Davalı şirket adına işlem gören 44003011040971 sicil numaralı iş yerinde 23.11.1999 tarihinde işe girdiğini gösterir, sigortalının imzasını taşıyan bildirge 23.11.1999 tarihinde Kuruma intikal etmiştir.Yukarıda belirtilen şekilde, sigortalı G.E.’ın işe giriş bildirgesinin süresinde Kuruma verilmiş olması nedeniyle, mahkemece, çalışmanın süresinde bildirilmediği şeklindeki aksi yöndeki değerlendirme sonucu somut olayda 506 sayılı Kanun’un 10.maddesindeki koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle direnme kararı verilmesi doğru değildir. O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. S O N U Ç : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı Kanunun 8/son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.