Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.12.2009 gün ve 465-374 sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyizi üzerine önce karar Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 25.11.2010 tarih,1760-5633 sayılı ilamı ile onanmış; davacılar vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 21.3.2011 gün ve 641-1560 sayılı ilamı ile; (...Davacılar vekili, dava dilekçesinde ada ve parsel numarası yazılı 7 parça taşınmazın tarafların miras bırakanları Hüseyin ve Arif’den kaldığını, 1984 yılında ölen miras bırakan Arif aracılığı ile taşınmazlar üzerinde miras payları bulunduğunu açıklayarak tapu kayıtlarının iptaliyle payları oranında vekil edenleri adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, davanın yersiz olduğunu taşınmazların dedesinden miras yoluyla babası Hüseyin’e kaldığını, davacılarla ilgisi bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairece, isabetsizlik bulunmayan hükmün onanmasına karar verilmesi üzerine; davacılar vekili süresinde karar düzeltme isteğinde bulunmuştur. Dava konusu 2618 ada 331, 332, 338 ve 343 parseller, 1936 tarih 3171, 3172, 3176 ve 3179 sayılı vergi kayıtları ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayalı olarak 11.01.2001 tarihinde kadastro yoluyla davalı Zekiye adına tespit ve tescil edilmiştir. Dava; miras payına dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli değildir. Davacılar vekili, ada ve parsel numarası açıklanan taşınmazların tarafların miras bırakanları Hüseyin ve Arif’e ait olup, taşınmazlar üzerinde miras payları bulunduğunu ileri sürerek istekte bulunmuş, davalı vekili ise, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davacı tanığı Osman, taşınmazların ortak muristen kaldığını taksim konusunu bilmediğini, 40 yıla yakın süredir davalının tasarrufunda olduğunu bildirmiş, davalı tanıkları Mustafa ile Hasan, 35-40 yıldan fazla zamandır davalı tarafından kullanıldığını, vergi kayıtlarının dava konusu yerleri kapsadığını ileri sürmüş, taksim olgusundan söz etmemişlerdir. Diğer yönden uyuşmazlık konusu parsellerin dayanağı olan vergi kayıtlarında tarafların miras bırakanları Arif ve Hüseyin 1/2 oranında pay sahibidirler. TMK. nun 6.maddesi hükmü uyarınca herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Bu kural gereğince davacılar bu yerlerin miras bırakandan kaldığını, terekesinin taksim edilmediğini, davalı ise, dava konusu parsellerin ortak miras bırakanla ilgisinin bulunmadığını veya taksim yoluyla kendisine kaldığını kanıtlaması gerekmektedir. Dava dilekçesindeki açıklamalar, taraf tanıkları ile dayanak vergi kayıtlarına göre karar düzeltmeye konu 4 parça taşınmazın miras bırakanlar Arif ve Hüseyin’den kalan yerler olduğu hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. O halde, taksim olgusu, davalının 40 yıl süren zilyetliğinin malik sıfatıyla sürdürülüp sürdürülmediği, vergi kaydının zilyetlikle birleşip birleşmediği hususlarının davalı tarafça kanıtlanması gerekmektedir. Mahkemece bu yönler üzerinde gereği gibi durulmadan, kanıtlama külfeti davacı tarafa yüklenmek suretiyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece, HUMK.nun 258 ve 259. maddeleri uyarınca tanıklar, yerel ve teknik bilirkişiler marifetiyle yeniden taşınmazlar başında keşif yapılması, yukarıda açıklanan hususların açık ve ayrıntılı olarak yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulması, taşınmazların taksim edilip edilmediği hususunun net olarak ortaya çıkarılması, ondan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle davacılar vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairenin maddi hataya dayalı 25.11.2010 tarih, 2010/1760-5633 Esas ve Karar sayılı onama ilamı kaldırılıp; dava konusu 2618 ada 331, 332, 338 ve 343 parsellere ilişkin usul ve yasaya aykırı red hükmü bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, miras payına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar vekili, davalının miras bırakanı babası Hüseyin Kolku ile davacının miras bırakanları babaları Arif Kolku’nun kardeş olduklarını çekişme konusu 125,135,269,331,332,338,343 parsel sayılı taşınmazların dedeleri Ahmet’ten davalının ve davacının miras bırakanlarına intikal ettiğini,kadastro sırasında da buna göre davacılar adına paylı olarak tescil edilmesi gerekirken, davalının adına tespit edildiğini ileri sürüp,tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tescilini istemiştir. Mahkemece; 125,135 ve 269 parsel sayılı taşınmazların ortak muris Ahmet’ten gelmediği, diğer taşınmazların ise ortak muristen geldiği, taksimen davalıya intikal ettiği ve davalı tarafından nizasız fasılasız 40 seneyi aşkın süredir kullanıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davacılar vekili temyize getirmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden; uyuşmazlığa konu 331,332,338 ve 343 nolu parsellerin 19.9.2000 yılında 1938 Tarih,3171,3179,3172 ve 3176 tahrir nolu vergi kayıtlarına dayalı olarak Zekiye adına tespit edildiği, tutanakların edinim kısmında taşınmazların Zekiye'nin babasından intikalen ve vereseden taksimen geldiği, 20 yılı aşkın nizasız ve fasılasız kullanıldığının bildirildiği, tutanakların 11.01.2001 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Davacılar, çekişme konusu taşınmazların ortak muris dedeleri Ahmet'ten babaları Arif ve davalının babası Hüseyin'e intikal ettiğini iddia etmiş; davalı yan ise, taşınmazların ortak murisle ilgisinin bulunmadığını, babası Hüseyin'den intikal ettiğini, mirasçılar arasında yapılan taksim sonucu kendisine isabet ettiğini savunmuştur.Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davada kanıt yükünün davacı yana mı davalı yana mı ait olduğu; buna göre bozma ilamında değinilen şekilde yeniden bir araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.Kural olarak kadastro tespiti sırasında düzenlenen tutanakta taşınmazların kök muristen geldiği, ancak mirasçılar arasında yapılan taksim sonucu iştirakin çözüldüğü, tespitin buna göre yapıldığı belirtilmişse, çekişme konusu taşınmazların kök murise ait olduğu, iştirakin çözülmediği, taksim yapılmadığı iddialarını ileri süren taraf bu iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.Ancak, tutanakta taşınmazların kök miras bırakana ait olduğu belirtilerek, taksimin yapıldığına dair bir bilgi bulunmuyorsa aksini iddia eden (Yani taşınmazın taksim edildiğini, iştirakin çözüldüğünü) taraf bu iddiasını kanıtlamalıdır (4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu madde 6). Bu iddianın her türlü delille kanıtlanması mümkündür.Somut olayda ise; kadastro tutanağında çekişmeli taşınmazların kök muristen değil, davalı Zekiye'nin babası Hüseyin'den intikal edip, taksimen davalıya isabet ettiği belirtildiğinden, dayanak vergi kayıtlarında ise tarafların miras bırakanları olan babalarının ½ payı olduğu gösterilmek suretiyle tespit yapıldığından, yukarıda bahsedilen genel kuralın burada uygulanma olanağı bulunmamaktadır.Çekişme konusu taşınmazların dayanağı olan vergi kayıtları incelendiğinde: maliklerin davacı yanın miras bırakanı olan Arif ile davalının babası olan Hüseyin olduğu, ½ paylarının bulunduğu yazılmışsa da, bu payların elbirliği(iştirak) halinde mülkiyete mi, paylı(müşterek) mülkiyete mi ilişkin olduğu anlaşılamamaktadır.Eğer taşınmazlar elbirliği mülkiyetinde ise, davalı tarafça, kök muristen gelen iştirakın çözüldüğü, taşınmazın taksimen kendisine intikal ettiği kanıtlanmalıdır.Öte yandan, taşınmazlar kök muristen gelmekle beraber paylı (müşterek) mülkiyete konu ise koşulları varsa kazandırıcı zamanaşımı ile edinimi mümkündür.Bilindiği üzere 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 15.maddesinde: “- Tapuda kayıtlı taşınmaz malların malikleri veya bunların mirasçıları arasında, tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların ise ondördüncü madde gereğince belirlenen zilyetleri arasında taksim edildikleri belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanları ile sabit olduğu takdirde bu mallar taksim gereğince zilyetleri adına tespit olunur.Taşınmaz mal tapuda kayıtlı olsun veya olmasın, onun ayrılması mümkün bir kısmının veya belirli bir payının, bu Kanunda zilyet lehine kabul edilen sebeplerle iktisabı caizdir.İştirak halinde mülkiyet hükümlerinin söz konusu olduğu hallerde, iştirakçilerinden biri veya birkaçının belirli bir taşınmaz maldaki hissesinin diğer iştirakçilere devir ve temliki; tapulu taşınmaz mallarda yazılı, tapusuzlarda ise her türlü delille ispat edilebilir.Kadastrodan önce hissedarlar veya mirasçılar arasında ayırma veya birleştirme suretiyle taksime konu edilmiş ve sınırları doğal veya yapay işaret ya da tesislerle belirlenmiş taşınmaz malların, imar plânı bulunmayan yerlerde zeminde fiilen oluşmuş sınırlarına göre tespiti yapılır.”hükmüne yer verilmek suretiyle, kadastro sırasında tespitin ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir.Eldeki davada bozma ilamında da değinildiği gibi, davacılar çekişme konusu taşınmazların ortak miras bırakandan kaldığını, terekesinin taksim edilmediğini; davalı yan ise çekişmeli taşınmazların ortak miras bırakanla ilgisi bulunmadığını veya taksimle taşınmazların kendisine kaldığını kanıtlamalıdır.O halde mahkemece; tarafların miras bırakanları adına olan dayanak vergi kaydının, elbirliği halinde mülkiyete mi, paylı mülkiyet mi ilişkin olduğu araştırılarak,taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı; açıklanan ilkeler çerçevesinde taraflara düşen kanıt yükümlülüğü gözetilerek, toplanacak deliller ışığında iddia ve savunmalar araştırılmalı,sonucuna göre karar verilmelidir. Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma ilamında ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle, uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 22.2.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.