Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 85 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 763 - Esas Yıl 2011





Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; K.Maraş Asliye 2.Hukuk Mahkemesinin davanın kabulüne dair verilen 23.2.2010 gün ve 419-109 sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 25.1.2011 gün ve 4001-365 sayılı ilamı ile;(...Davacı vekili, 1025 parsel üzerinde 1/2 pay sahibi olarak gösterilen Emine’nin kim olduğunun bilinmediğini taşınmaz üzerinde hak sahibi olmadığını, dava konusu yerin miras yoluyla müvekkiline intikal ettiğini, eklemeli 20 yıldan fazla süre ile tasarruf edildiğini, tapu kaydının intikal görmediğini ileri sürerek Emine üzerindeki 1/2 payın iptaliyle müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Hazine vekili, yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, kazanma koşulları oluştuğu düşüncesinden hareketle davanın kabulüne, 1025 parsel üzerinde kayıtlı Emine'ye ait 1/2 payın iptaliyle davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava konusu 1025 parsel, 983 parselden ifraz yoluyla 27.12.1973 tarihinde hükmen Emine ile Duran adına tescil edilmiş olup, Duran payı 20.07.2007 tarihinde miras yoluyla davacı Fazlı adına intikal görmüştür.Dava; TMK.nun 713/2 maddesi uyarınca tapu kaydından malikin kim olduğunun anlaşılamaması nedenine dayalı pay iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de ulaşılan sonuç usul ve kanuna uygun bulunmamaktadır. Malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak gerekli bilginin tapu sicilinden çıkarılmasının imkânsız olmasıdır (HGK. nun 10.4.1991 tarih 1991/8-51 esas, 194 karar sayılı ilamı). Kütükteki bilgi ve belgelerden, gerekli dikkati gösteren herkesin malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde ve malik sütununun boş bırakılması, malik adının müphem ve yetersiz gösterilmesi gibi hallerde malikin tapu kütüğünden anlaşılamadığı sonucuna varılabilir. Somut olayda; dava konusu 1/2 pay, 27.12.1973 tarihinde kesinleşen K.Maraş Kadastro Mahkemesi hükmüyle oluşmuştur. Anılan pay hükmen tescil edildiğine ve malik karar yerinde gösterildiğine göre, artık malikin tapu kütüğünden kim olduğunun anlaşılamadığı ileri sürülemez. Mahkemece, bu hususlar nazara alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme sonunda yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır...)gerekçesiyle dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN :Davalı Hazine vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/2 maddesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Davacı vekili, müvekkilinin 1025 nolu parselin maliki olduğunu, miras bırakanının dava konusu taşınmazı bir bütün olarak nizasız ve fasılasız kadimden beri kullanırken 17.2.2006 tarihinde ölümü ile davacının kullandığını, bu parselin ½ hissesinin Emine adında bir kişinin adına kayıtlı olduğundan herhangi bir şekilde haberdar olmadıklarını, yaptıkları araştırma da böyle bir şahsın olmadığını, bilinmediğini öğrendiklerini ileri sürerek, tapu kaydında Emine adına kayıtlı ½ payın iptali ile davacı adına tescilini istemiştir.Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın geldisi olan 983 nolu parselin kadastro tespitine itiraza ilişkin Kadastro Mahkemesinde yapılan keşif tutanağında davaya konu taşınmazın Fatmalı Köyünden Duran 'a ait zeytinlik olduğu, ancak keşfe katılan fen bilirkişisinin rapor ve krokisinde keşif tutanağında ve dosyada adı hiç geçmeyen Emine 'nin de Duran ile birlikte gösterildiği, yanlışlığın buradan kaynaklandığı,ayrıca dava konusu taşınmazın davacının davasız ve aralıksız olarak eklemeli zilyetlik yoluyla 20 yıldan fazla bir süredir malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduğu ve tamamen tarım arazisi olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca davacının zilyetlikle iktisap şartlarını haiz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle ile bozulmuştur.Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur.Bu husus 1086 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu(HUMK) ’nun 73.maddesinde:“Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez.”şeklinde ifade edilmiştir.Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 27.maddesinde de:“Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.”Hükmüne yer verilmek suretiyle hukuki dinlenilme hakkı ifade edilmiştir.Bu hak Anayasa'nın 36.maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur.Bu hak iddia ve savunma hakkı olarak da bilinse de,iddia ve savunma hakkından daha geniş ve üst bir kavramdır. Somut olayda da, mahkemece her ne kadar işin esası hakkında karar verilmişse de; yargılama sırasında davalı Emine’ye tebligat yapılmamış; davada taraf sıfatıyla savunma hakkı tanınmamıştır.Oysa dava dilekçesi ve duruşma günü başta olmak üzere karar, bozma ilamı, bozma sonrası duruşma günü, direnme kararı ve temyiz dilekçelerinin usulüne uygun olarak taraflara tebliğ edilmesi gerekir.Davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz.Öyleyse mahkemece yapılacak iş; davalı Emine ’nin tebligata yarar adresinin usulünce araştırılarak tespiti ile bu adrese, ölmüş ise mirasçılarına, olmazsa gerektiğinde ilanen olmak üzere başta dava dilekçesi olmak üzere tüm tebligatların yapılması ondan sonra işin esasına girilerek hüküm kurulması olmalıdır.Açıklanan bu gereklere uyulmadan karar verilmiş ve bu kararda da direnilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup; direnme kararı diğer hususlar incelenmeksizin bu değişik ve usulü nedenle bozulmalıdır.SONUÇ:Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozmanın usule ilişkin bulunması ve açıklanan nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 22.2.2012 gününde, oybirliğiyle karar verildi.