MAHKEMESİ : İzmir 7. İş MahkemesiTARİHİ : 20/09/2012NUMARASI : 2012/333-2012/662Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 7. İş Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 20.04.2011 gün ve 2006/1418 E. 2011/217 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 05.06.2012 gün ve 2011/8015 E. 2012/10439 K. sayılı ilamı ile; (…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 1962 ila 1968 yılları arasında çalıştığının tespitini istemiştir. Dinlenen bir kısım tanıklar davacının çalıştığını beyan etmişlerdir. İşyeri aylık bildirgelerinden, sicilsiz olarak davacı ile aynı isimde fakat “K..soyadı ile 1962 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında bildirilen hizmetlerin bulunduğu gözetilerek; öncelikle bu hizmetlerin maledildiği kimse bulunup-bulunmadığı davalı Kurum’dan sorumalı, nüfus bilgileri araştırılarak, ilgili olabilecek kişiler ile, özellikle, belirtilen dönemlerde bordrolarda adı geçen kişilerin beyanlarına başvurularak, anılan çalışmaların davacıya aidiyeti, aynı isimde başka bir çalışanın bulunup-bulunmadığı araştırılıp, tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi zorunlu sigortalılık süresinin tespiti istemine ilişkindir.Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının askerden gelir gelmez 1962 yılında A.. T..T.. A.Ş.nde çalışmaya başladığı ve bu çalışmasının 1968 yılına kadar devam ettiğini ancak, çalışma sürelerinin Kurum kayıtlarında görülmediğini, 1973 yılında Almanya’ya giderek uzun yıllar çalışan davacının dönüşünde, gün sayısını öğrenmek için başvurduğunda dava konusu hizmetlerinin Kurum kayıtlarında görülmediğini öğrendiğini, işveren A..T..T..A.Ş.nin F.. Tütün A.Ş. ile birleşerek D.. A.Ş. adını aldığını ve son olarak unvan tadili ile A..-O.. Tütün A.Ş. olarak tadil ve tescil gördüğünü belirterek, 1962 ila 1968 dönemine ait çalışmalarının tespitini talep ve dava etmiştir.Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 29.05.1969 tarihli ve imzalı ilk işe giriş bildirgesine istinaden sigortalılık kaydının yapıldığını, diğer davalı işveren şirketin 27.12.1951 tarihinde kapsama alındığı ve halen faal olduğunu, dava konusu dönemde ünvanı Astro Türk Tütün A.Ş. olan işyerine ait 1962/1 ila 1968/4. dönem bordrolarında davacının adına rastlanmadığını, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl geçtiğinden davanın hakdüşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, herhangi bir kayıt veya belgeye dayanmayan hizmet akdi ile çalışma iddiasının yöntemince kanıtlanması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.Davalı A.-O.. Tütün AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu 44 yıl öncesine ait kayıtlarının saklanmasının zorunlu olmadığını, bu nedenle davacıya ait kayıtların arşivlerde bulunamadığı ve çalışıp çalışmadığının bilgisine ulaşılamadığını, D..T..Tütün A.Ş. şirketinin S.. Tütün A.Ş. ile birleştikten sonra unvan değişikliğine giderek, A..-O.. Tütün A.Ş. adını aldığını, zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Yerel mahkemece, işveren şirketin 1962 yılı dönem bordrolarında yer alan kayıtların davacıya ait olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, mahkemece, önceki gerekçe genişletilmek suretiyle davanın reddine ilişkin kararda direnilmiştir.Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık, davacının hizmet akdine dayalı çalışmasının tespitine yönelik araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Öncelikle ifade edilmelidir ki, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6/1 maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi, koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması halinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklarından yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır. Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanağı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinin 10 nolu bendi olup; bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, bu tür tespit davasını ancak sigortalılar açabilir ; kimlerin sigortalı sayılacağı da aynı Kanun’un 2 ve 3. maddelerinde hükme bağlanmıştır. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır. İş Hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle feshin geçersizliği, işe iade ve hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten genel kural kapsamında hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur. Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hakimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı ispat yükü bir tarafa yüklenemez. Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak, bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden; bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir. Bu amaçla, tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, işyeri-komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir. Bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, dinlenen bir kısım tanıkların davacının çalıştığını beyan ettiği ve işverenin prim bordrosu ile bildirilen hizmetlerin herhangi bir sigortalıya mal edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında; diğer nüfus kayıtlarının ve sigorta sicillerinin araştırılmasına ve ilgili kişilerin dinlenilmesine gerek bulunmamakta ise de, davalı işverene ait dönem bordrosunda ismi bildirilen kişi ile davacının aynı kişi olup olmadığı hususu yöntemince açıklığa kavuşturulmalıdır.O halde Mahkemece, prim bordrosunda ismi bildirilen kişi ile davacının aynı kişi olup olmadığının açıklığa kavuşturulması için; özellikle, belirtilen dönemlerde bordrolarda adı geçen kişilerin beyanlarına başvurularak, anılan çalışmaların davacıya aidiyeti, aynı isimde başka bir çalışanın bulunup bulunmadığı araştırılıp, tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın reddine ilişkin kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı, açıklanan bu değişik gerekçeyle bozulmalıdır.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.