Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 815 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 848 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : Bakırköy 11.İş MahkemesiTARİHİ : 27/05/2011NUMARASI : 2011/152 E-2011/264 K.Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 11.İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 11.09.2008 gün ve 2007/447 E.-2008/316 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 24.12.2010 gün ve 2009/397 E.-2010/40558 K. sayılı ilamıyla; (...Davacı, davalı işverenin iş akdini hiçbir sebep göstermeden haksız olarak feshetmesi üzerine kıdem ve ihbar tazminatı talebi ile dava açıldığını, yargılama sırasında davalının kendini haklı göstermek, iş akdini haklı nedenlerle feshettiğini kanıtlama uğruna manevi şahsiyetini rencide edecek ağır ithamlarda bulunduğunu, adete petrol kaçakçısı ilan ettiğini, manevi şahsiyetinin bu ağır ithamlar karşısında zedelendiğini, iş arkadaşlarının yüzüne bakamadığını, gerek iş çevresinde, gerekse yaşadığı çevredeki kişilerin şüpheli bakışları altında ezildiğini, iş bulmakta zorlandığını belirterek 5.000.00 TL manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Yerel mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Aynı neticeyi husule getirmeye matuf ve mahsus olduğu takdirde iki hakkın yarışması (telahuku) söz konusu olur. Başka bir anlatımla bir fiilin hem akde aykırı, hem de haksız fiil teşkil ettiği durumda akitten doğan dava hakkının haksız fiilden doğan dava hakkı ile yarıştığı (telahuk ettiği) kabul edilir. Bu itibarla, değişik hukuki müesseselerin ihlaline rağmen ortaya çıkan zararın tanzimini (giderilmesini ) amaç edinen tek bir alacak doğar. Tarafları bağlayan bir akid var ise alacak bu akde ilişkin kaidelere göre sonuçlandırılır. Taraflar arasında bağlayıcı bir akid yoksa alacak haksız fiile ilişkin kurala dayanılarak belirlenir. Bu durum karşısında taraflar arasında iş sözleşmesi bulunduğu ve bu sözleşmeye aykırılığa dayanılarak açılan davalarda Borçlar Kanunu'nun 125.maddeksi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı uygulanır. Somut olayda, uyuşmazlık taraflar arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. İşçi işvereninin, Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde ( İş Mahkemesi Sıfatıyla), işçilik haklarına ilişkin görülmekte olan dava sırasında mazot kaçakçısı olduğu isnadında bulunarak sözleşmeye aykırı davrandığını ileri sürerek bu davayı açmıştır. Bu nedenle somut olayda, zamanaşımının 10 yıl olmasına rağmen 1 yıl kabul edilerek davanın zamanaşımı nedeniyle, reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Yargılamaya devam ile manevi tazminatın unsurları araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde zamanaşımı nedeni ile reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN :Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, davalı şirketin haksız eylemi nedeni ile manevi zarara uğradığı iddiasıyla açılmış tazminat istemine ilişkindir. Mahkemenin, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verdiği karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının eldeki davadaki sorumluluğunu gerektirecek beyanlarının haksız eylem mi yoksa sözleşmeye aykırılık mı oluşturacağı; varılacak sonuca göre zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (B.K.) 60.maddesine göre 1 yıl mı yoksa 125.maddesine göre 10 yıl mı olacağı bunun sonucuna göre de davanın zamanaşımı süresi dolmadan açılıp açılmadığı, noktalarında toplanmaktadır.Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında, esasa girilmeden önce, açılan davanın iş mahkemesinde görülebilip, görülemeyeceği ön sorun olarak incelenmiştir.Öncelikle belirtilmelidir ki; Mahkemelerin görevlerini belirleyen usul hukuku kuralları kamu düzenine ilişkindir; görev itirazı yargılamanın her aşamasında, usul hukukuna ilişkin hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın taraflarca ileri sürülebileceği gibi, davayı gören mahkeme de, bu yönde bir itiraz olmasa bile, görevli olup olmadığını kendiliğinden değerlendirmekle yükümlüdür. Her dava, usul hukukunun kamu düzenine ilişkin kurallarının gösterdiği görevli mahkeme hangisi ise, dava orada görülür.T.C.Anayasasının 136 ve 142.maddelerinde, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez yada değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 gün 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden).Bilindiği üzere, Medeni Yargılamada ilk derece mahkemeler, genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ayrılmışlardır. Öncelikle genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır.Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğreti ve uygulamada duraksama yoktur.Genel Mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe, Medeni Yargılama Hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Cilt 1 S.164).Buna karşın özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Eş deyişle özel mahkemeler özel yasalarla kurulmuş olup, özel yasalarında belirtilen davaları yürütür.Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hakim ilkesine aykırı düşmeyeceği Anayasanın 37. maddesinde belirtilmiştir. Türk Medeni Yargılama Hukukunda özel yasalarla kurulmuş özel mahkemeler; Kadastro Mahkemeleri (3402 sayılı Kanun), İcra Mahkemeleri (İİK.) Tüketici Mahkemeleri (4077 sayılı Kanun), Aile Mahkemeleri (4787 sayılı Kanun), Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemeleri (551 sayılı KHK m.146, 554 sayılı KHK m.58, 555 sayılı KHK m.30, 556 sayılı KHK m.71, 5846 sayılı Kanunun 21.2.2001 gün ve 4630 sayılı Kanunla değişik 76 maddesi), Denizcilik İhtisas Mahkemesi (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ) ile İş Mahkemeleridir (5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu)5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.maddesi ve 29/6/1960 gün 1960/13-15 sayılı YİBK.'da; İş Mahkemelerinin, işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen 2.nci maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır.Bu mahkemeler ayrıca, 5018 Sayılı Kanunun 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara bakacaktır. Özel Kanunlardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu'ndan doğan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde çözümlenir. 5521 Sayılı Kanun uyarınca bir uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülebilmesi için işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın bulunması gerekir. Somut olaya gelince; Davacının iş akdini 17/II maddesine göre işveren davalı şirket tarafından 15.12.2001 tarihi itibari ile feshedildiği, davacının iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiği iddiasıyla, kıdem ve ihbar tazminatı talebi ile davalı şirket aleyhine 15.01.2002 tarihinde dava açıldığı, söz konusu davanın yargılaması sırasında, davalının verdiği 16.10.2006 havale tarihli cevap dilekçesi ile “…davalı kooperatifin bir kısım personelinin mazot kaçakçılığı yaptığının öğrenilmesi üzerine yapılan soruşturma sonucu düzenlenen ve kooperatif yönetim kuruluna sunulan rapora göre davacının adının da mazot kaçakçılığı olayına karıştığını, davacının çalıştığı sürede mazot kaçakçılığı yaptığı için iş akdinin bu nedenle feshedildiğini, davacının iş arkadaşları ile birlikte mazot kaçakçılığı yaptığını ve davalı kooperatifi zarara uğratarak kendisine haksız menfaat sağladığını görevini kötüye kullanarak suç olan bir eyleme katıldığını bunun sonucu olarak da İş Kanunu 17/2 ve devamı gereği haklı olarak feshedildiğini ,…” Büyükçekmece 2.Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin 12.02.2004 gün ve 2004/314-54 sayılı kararı ile iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiği kabul edilerek işçilik alacakları talebinin kısmen kabulüne karar verilmiş karar Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 13.06.2005 gün ve 2004/31279 E., 2005/20736 K. sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. 4857 Sayılı yeni İş Kanununun 20.maddesi: “İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gözetilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa, uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür. Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır, mahkemece verilen kararın temyizi halinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir. Özel hakemin oluşumu çalışma esas ve usulleri bu yönetmelikle belirlenir.” hükmünü getirmiştir. Somut olayda davacıya iş akdinin İş Kanunu’nun 17/II.maddesine göre feshedildiğinin Zeytinburnu 1.Noterliği’nin 14.12.2001 gün ve 53679 yevmiye nolu ihtarnamesi ile tebliğ edilmesinden sonra, süresi içinde açılmış bir işe iade davası bulunmadığından taraflar arasındaki işçi işveren ilişkisinin sona erdiğinin kabulü gerekmektedir. O halde, hizmet akdi sona erdikten sonra açılan bir davanın cevap dilekçesinde ileri sürülen iddialar nedeni ile açılan manevi tazminat talepli eldeki davanın İş Mahkemelerinde görülemeyeceği açıktır. Bu durumda, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında eldeki davaya genel mahkemede bakılması ve iş mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi gerekirken, yerel mahkemenin kendisinin görevli olduğunu kabulle işin esasını inceleyip sonuca varması usul ve yasaya aykırıdır.Direnme kararı yukarıda belirtilen değişik gerekçe ile bozulmalıdır. S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8/3.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.