Taraflar arasındaki “istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 10.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce (Kapatılan Şişli 1.Asliye Hukuk Mahkemesi) davanın kabulüne dair verilen 01.07.2010 gün ve E:2008/33, K:2010/330 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 22.09.2011 gün ve E:2011/13353, K:2011/12995 sayılı ilamı ile; (...Davacı, davalıya ait taşınmazı kiraladığını ve 2002 yılı Ocak ile 2008 yılı Aralık ayına kadar geçecek kira bedellerini sahibi olduğu 65 adet kooperatif hissesini ve 1699 Lot T..hisse senedini davalıya devrederek ödemede bulunduğunu, ne var ki hisse devirlerinin kira bedeli karşılığı yapılmasına rağmen davalı kiralayan tarafından kira alacağı için icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz üzerine itirazın iptali davası açıldığını, bu dava neticesinde yapılan hisse devirlerinin kira bedeli olarak ödendiğinin ispat edilemediğine karar verildiğini, kira bedelleri karşılığı olarak davalıya bu günkü değeri 320.000.TL tutarında olan hisse ve hisse senetlerini devretmesine rağmen, mahkeme kararı uyarınca 37 aylık kira bedelini faizi ile birlikte tekrar ödemek zorunda kaldığını, davalının söz konusu hisse ve hisse senetlerini iade etmediği gibi bedelini de ödemediğini, davalıya gönderilen ihtarnamenin de sonuçsuz kaldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalıya devredilen kooperatif hisseleriyle, hisse senetlerinin tüm semereleri ile birlikte aynen iadesine, bu mümkün olmadığı takdirde bedeli olan 320.000.TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.Davalı, hisselerin bedelini peşin ödeyerek satın aldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, ispat külfetinin davalıda olduğu kabul edilerek ödeme savunması ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dava, devredilen hisse senetleri bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davalı, hisse senedi bedellerinin peşinen ödendiğini savunmuştur. Davalıya devredilen hisse senetleri menkul mal niteliğindedir. BK.nun 182/2.maddesi gereğince menkul satımında kural olarak tarafların edimlerini aynı anda yerine getirdikleri varsayılır. Başka bir anlatımla, mal teslimi anında bedelin ödendiği dolayısıyla satışın peşin yapıldığı karine olarak benimsenmelidir. Bu durumda satısın veresiye yapıldığını davacının kanıtlaması gerekir. Davacı ibraz ettiği delillerle devrin veresiye olduğunu ve satış bedelinin ödenmediğini kanıtlayamamıştır. Ne var ki, davacı dava dilekçesinde "sair delil" demek suretiyle yemin deliline de dayandığı anlaşıldığından, davacıya iddiasını ispat için yemin teklif hakkı hatırlatılarak, soncuna uygun bir karar verilmelidir. Aksine düşünce ile ispat yükü ters çevrilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır....)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, devredilen kooperatif hissesi ile T.. şirketindeki hisse senedinin aynen iadesi; mümkün olmazsa bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece, “Dava dilekçesinde, davaya konu kooperatif hisselerinin ve hisse senetlerinin kira parasına karşılık olarak devredildiğinin öne sürüldüğü, buna karşılık davalının, söz konusu kooperatif hisseleri ve hisse senetlerinin parası peşin ödenerek alındığını savunduğu, dosyaya sunulan kira sözleşmesi örneğinden, taraflar arasında kira ilişkisi bulunduğu, dava konusu yapılan kooperatif hisseleri ile hisse senetlerinin davacı tarafından davalıya devredildiği hususunda taraflar arasında bir çekişmenin bulunmadığı, davalı, taraflar arasındaki kira ilişkisine ve bu hisselerin kira parasına karşılık olarak devredildiği iddiasına karşın, hisselerin satın alındığını savunduğundan, TMK'nun 6.maddesi uyarınca ispat külfetinin davalı tarafta olduğu, davalının savunmasını ispat zımnında dosyaya belge sunmadığı” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Hüküm, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; ispat yükünün davacıda mı yoksa davalıda mı olduğu; varılacak sonuca göre, davacıya yemin teklif hakkının hatırlatılması gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, uyuşmazlığa konu olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK)’nun 184.maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.209) menkul satımının (taşınır satışının) tanımı yapılmış; BK’nun 182/2.maddesinde (6098 sayılı TBK. m.207/2) ise, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcının borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlü oldukları belirtilmiştir. Bu madde hükmünde (BK. m.182/2. fıkra; 6098 sayılı TBK. m.207/2.fıkra), malın müşteriye teslimi ile birlikte, bedelinin peşin olarak satıcıya ödendiği yolunda kanuni bir karine kabul edilmiştir. Bu kanuni karinenin aksini yani satışın veresiye olduğunu iddia eden tarafın bu iddiasını ispat etmesi gerekir. Dolayısıyla bu halde, ispat yükü, kanuni karinenin aksini iddia eden taraftadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun sapma göstermeyen uygulaması da aynı yöndedir (24.04.1963 gün ve E:3/9, K:7; 07.01.1970 gün ve E:1968/4-87, K:1970/8 sayılı ilamları; Yolcu taşıma sözleşmesi bakımından aynı yöndeki kanuni karinenin kabul edildiği ilam için bakınız. HGK’nun 26.09.1970 gün ve E:67-T/135, K:1970/455; Öğretideki aksi yöndeki görüş için bakınız. Umar, Bilge/Ejder, Yılmaz:İsbat Yükü, Büyükçekmece 1980, s.244, dipnot 162). Bu noktada, konuyla ilgisi bakımından “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır:6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190.maddesi; “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” Hükmünü içermektedir.Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddî hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hallerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı halinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır. Kesin kanunî karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir. Zira, aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyetinden değil, karine ile kabul edilen durumun aksini ispat etmek gerekir (6100 sayılı HMK. 190.madde gerekçesi).Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:Davacı, sahibi olduğu kooperatif hissesini ve T..şirketindeki hisse senedini davalıya devrettiğini ancak bedelinin ödenmediğini ileri sürmüş; davalı ise, davaya konu yapılan kooperatif hissesi ile şirket hisselerinin bedelini peşin ödeyerek satın aldığını savunmuştur.Eldeki davaya konu kooperatif hissesi ile T..şirketindeki hisse senedi devrinin, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 184.maddesi kapsamında taşınır mal satışı olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.Yukarıda vurgulandığı üzere, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 182/2.maddesi hükmünce, davacının, kooperatif hissesi ile T.. şirketindeki hisse senedinin davalıya devri karşılığında satış bedelini peşin olarak aldığının kabulü gerekir. Bu kanuni karinenin aksini iddia eden, yani satışın peşin olarak değil de, veresiye olduğu yönündeki iddianın davacı tarafından isbatı gerekir. Buna göre, somut olayda isbat yükü, satış bedelini peşin ödediğini savunan davalı tarafta değil, davacı taraftadır. Bunun yanında, davacı, kanuni karinenin aksine sözleşme veya bir âdet bulunduğunu iddia ve ispat etmemiştir.Bu durum karşısında, yerel mahkemece, hatalı değerlendirme ile ispat yükü ters çevrilerek, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.Şu halde, mahkemece yapılacak iş; davacı dava dilekçesinde "sair delil" demek suretiyle yemin deliline de dayandığı anlaşıldığından (HGK’nun 28.11.2007 gün ve E:2007/9-868, K:2007/857 sayılı ilamı), davacıya iddiasını ispat için yemin teklif hakkı hatırlatılarak, sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı Metehan Kirişçioğlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.