Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 790 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 1487 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : Antalya 4. İş MahkemesiTARİHİ : 30/07/2012NUMARASI : 2012/210-2012/568Taraflar arasındaki “rücuan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 4. İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 02.06.2010 gün ve 2009/217 E., 2010/268 K. sayılı kararın incelenmesi davacı SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 17.01.2012 gün ve 2010/10509 E., 2012/476 K. sayılı ilamı ile; “…Sigortalıyı öldüren failin (davalılar murisi) kardeş olup, davaya konu haksız fiil sonucu karşılıklı olarak birbirlerini öldürdükleri anlaşılmaktadır. Ceza soruşturmasında, her iki maktulün, karşılıklı olarak birbirini öldürdüğü, olaya başkaca karışanın bulunmadığı gerekçesiyle, takipsizlik kararı verilmiştir. Bir kısım tanıklar tarafından; sigortalı ve fail arasında kıskançlık bulunduğu, sigortalının, davalılar murisini, öldürmek üzere gelip, karşılıklı olarak birbirlerini öldürdüklerini söyledikleri sigortalının, fail tarafından dövülen, diğer kardeşlerinin hakkını aramak için faile ait evin bulunduğu olay yerine gittiği ve karşılıklı olarak birbirlerini bıçaklayarak öldürdükleri de beyan edilmiş olup; Mahkemece, olaya ilişkin bilgisi olan tüm tanıklar belirlenip, olayın oluş şekli ve nedeni üzerinde durulmalı; sigortalının, meşru müdafaada bulunurken öldürülüp-öldürülmediği üzerinde de durularak, kusur oran ve aidiyeti şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davacı vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, haksız fiil sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin, haksız fiil failinin mirasçılarından 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesi uyarınca rücuan tahsili istemine ilişkindir.Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen Bağ-Kur) vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların murisi Abdulbaki Kaçmaz’ın Kurum sigortalısı A.K.’ı bıçaklayarak ölümüne sebebiyet verdiği, olayda davalıların murisinin kusurlu bulunduğu ve bu durumun hazırlık tahkikatı ile tespit edildiğini, ölen sigortalının haksahiplerine Kurum tarafından cenaze yardımı yapıldığı ve ölüm aylığı bağlandığını, Kurumun sigortalının haksahiplerine yapmış olduğu sigorta yardımlarını, olaya sebebiyet verenin mirasçılarından talep hakkı bulunduğunu belirterek, 23.529,87 TL’nin ödeme ve onay tarihi olan 09.10.2002 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan kusurları oranında müşterek ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı A. K. mirasçıları; K., E., Ö., Y. ve H. K.vekili cevap dilekçesinde özetle; davalıların murisi ile ölen sigortalının kardeş olduğu ve çıkan olayda murisleri olay yerinde olmak üzere her ikisinin de vefat ettiğini, olay gecesi 23.00’de sigortalının davalıların murisinin evine bıçakla saldırı amacıyla geldiği, murislerinin kendisini savunmak zorunda kaldığını, olayın tamamen meşru müdafaa sınırları içinde cereyan ettiği ve nitekim murislerinin aldığı bıçak darbeleri ile olay yerinde vefat ettiğini, evine gelen sigortalıdan kendini korumaya çalışan davalıların murisinin suç teşkil eden bir eylemi bulunmadığı, olayın meşru müdafaa nedeniyle suç teşkil etmediğini, olaya başka kimsenin karışmaması ve her ikisinin de ölmesi nedeniyle takipsizlik verildiğini, davanın yasal dayanağı olan 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesi uyarınca sorumluluk için suç sayılır eylemin tespiti gerektiğini, somut olayda meşru müdafaa nedeniyle davalıların tazmin sorumluluğu bulunmadığını, tüm kusurun ölen sigortalıda olduğu ve ayrıca, olay iki kardeş arasında meydana geldiğinden, kardeşlerin birbirine karşı üçüncü kişi olma durumları bulunmadığından Kurumun rücu hakkı bulunmadığını, istenen miktarın fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Yerel Mahkemece, 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesine göre üçüncü kişinin sorumluluğunun kusur sorumluluğu olduğu, davacı tarafından davalıların murisinin kusurunun varlığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen karar, davacı SGK vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, mahkemece; taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu davada, davalıların murisinin kusurlu olduğunun davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararda direnilmiştir.Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.Uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK’nun 25. maddesi (mülga 1086 sayılı HUMK’nun 75) gözetilmek suretiyle, somut uyuşmazlığın çözümünde, olaya ilişkin bilgisi olan tüm tanıkların, mahkemece belirlenerek, dinlenmesi ile olayın oluş şekli ve nedeninin saptanmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Davanın dayanağını, olay tarihi itibariyle uygulanması gereken 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’nun 63. maddesi oluşturmaktadır. 1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkarlar Ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun “Üçüncü kişinin sorumluluğu” başlıklı 63. maddesi;“Üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.(Değişik: 20/6/1987 - 3396/11 md.) Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, (...) ve diğer sorumlulara rücu eder. Bu kimselerin hak sahiplerine yaptıkları ödemeler dolayısıyla Kurumun zarara uğraması halinde, hak sahiplerine rücu hakkı saklıdır.(Ek fıkra: 24/7/2003-4956/29 md.) Taksirli suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasına neden olan üçüncü kişinin sigortalının eşi, çocukları, ana ve babası olması halinde, bu kişilere rücu edilmez.(Ek fıkra: 24/7/2003-4956/29 md.) Kurumun rücu hakkını doğuran suç sayılır hareket yurt dışında meydana gelmiş, suçun faili yabancı uyruklu ve yurt dışında ikamet ediyorsa, bu kişilere rücu edilmez.” hükmünü içermektedir.Anılan madde uyarınca Kurumun rücu hakkının doğması için; zararlandırıcı sosyal sigorta olayının meydana gelmesi, olayın meydana gelmesinde üçüncü kişinin suç sayılır eyleminin bulunması ve sigortalıya veya hak sahiplerine Kurumca yardım yapılması gerekmektedir.Öncelikle belirtilmelidir ki, yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, birinci kişi; Kurumun kendisi, ikinci kişi; sigortalı ve haksahipleri, üçüncü kişi ise; bunların dışında kalanlar olarak kabul edilmektedir. Buna göre, ölen sigortalının kardeşi olan davalıların murisi, anılan madde kapsamında üçüncü kişi durumundadır.Öte yandan, 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesinde yazılı olan “üçüncü bir kimsenin suç sayılır davranışı ile” sözcüklerinin karşılığını bulup, sigortalıya yapılan harcamalar nedeniyle uğranılan Kurum zararından üçüncü kişinin sorumluluğuna gidilebilmesi için; üçüncü kişinin kusurlu olması, sigortalıyı zararlandırıcı eyleminin Türk Ceza Kanunu anlamında “suç” olarak kabul edilebilmesi gerekmektedir.Açıklanan hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.05.1997 gün 1997/10-193 E., 1997/451 K.; 26.03.2008 gün ve 2008/10-273 E. 2008/275 K. sayılı kararlarında da aynı şekilde benimsenmiştir.Somut uyuşmazlıkta, sigortalı ve davalıların murisinin ölümü ile sonuçlanan olayın hazırlık soruşturmasının takipsizlik ile sonuçlandığı, takipsizliğin; olaya sigortalı ile davalıların murisinin dışında kimsenin karışmaması ve olay sonucunda her ikisinin de ölmesi nedeniyle verildiği anlaşılmaktadır.Kardeş olan sigortalı ile davalıların murisinin, davaya konu haksız fiil sonucu birbirini öldürdüğü, sigortalının ölümü nedeniyle Kurumca hak sahiplerine sosyal sigorta yardımları yapıldığı anlaşılmakta olup, davacı Kurum tarafından 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesi kapsamında rücu hakkının doğduğu yöntemince kanıtlanmıştır.Buna karşılık, dinlenen bir kısım tanıklar tarafından; sigortalı ve fail arasında kıskançlık bulunduğu, sigortalının, davalıların murisini öldürmek üzere gelip, karşılıklı olarak birbirlerini öldürdüklerini söyledikleri; sigortalının, fail tarafından dövülen diğer kardeşlerinin hakkını aramak için faile ait evin bulunduğu olay yerine gittiği ve karşılıklı olarak birbirlerini bıçaklayarak öldürdükleri beyan edilmiş ise de, davalıların murislerinin meşru müdafaa halinde bulunduğu savunması yönünden yeterli araştırma yapıldığından sözedilmesi mümkün değildir. Zira, maddi olgu yeterli açıklıkla ortaya konulamadığı gibi davalılar tarafından bildirilen tanıkların tümü de dinlenmemiştir.O halde, mahkemece, mahallinde yapılacak keşif ile davalıların tanık olarak bildirdiği, ancak dinlenmeyen diğer tanıklar da dahil olmak üzere, tüm davalı tanıklar birlikte dinlenerek; olayın oluş şekli ve nedeni üzerinde durularak, maddi olgu belirlenmeli, daha sonra davalıların murisinin kusur veya meşru müdafaa durumu saptanarak, kusur oran ve aidiyeti şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenip, tüm kanıtlar değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile davanın reddine dair kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Direnme kararı, açıklanan bu değişik gerekçeyle bozulmalıdır.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 29.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.