Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 774 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 1128 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :İcra Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki “imzaya itiraz'' talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2. İcra Hukuk Mahkemesince istemin reddine dair verilen 12.12.2012 gün ve 2011/649 E. 2012/2066 K. sayılı kararın incelenmesi davacı-borçlu vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 26.04.2013 gün ve 2013/7855 E. 2013/16034 K. sayılı ilamı ile önce onanmış, davacı-borçlu vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 08.10.2013 gün ve 2013/24450 E., 2013/31878 K. sayılı ilamı ile;“...Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlanıldığı, örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlunun yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda Ağır Ceza Mahkemesinde "Evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık" suçundan ceza davası açıldığını belirterek takibin durmasını talep ettiği anlaşılmıştır.6100 sayılı HMK'nun 209/1. maddesinde; "Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme tabi tutulamaz" düzenlemesi yer almaktadır. Bu maddeyi kapsamı itibari ile ikiye ayırmak gerekir. Bunlardan birincisi senetteki imzanın inkâr edilmesi, diğeri ise yazının inkârıdır.Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibinde, imzaya itiraz, İcra ve İflas Kanunu'nun 170. maddesinde açıkça düzenlenmiş olmasına rağmen, aynı takipler yönünden yazının sahteliği iddiası konusunda aynı kanunda özel bir hüküm mevcut değildir. İcra ve İflas Kanunu icra takip hukuku açısından Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre özel kanun olup, takip hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda öncelikle İcra ve İflas Kanunu hükümlerinin, bu kanunda hüküm bulunmayan durumlarda ise anılan kanuna aykırılık teşkil etmemek koşuluyla genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir.Buna göre imzaya itiraz İcra ve İflas Kanununda özel olarak düzenlendiğine göre anılan itiraz hakkında bu kanunun 170. maddesinin uygulanması zorunlu olduğundan, imzanın inkârı nedenine dayalı sahtelik iddiası hakkında genel nitelikte olan 6100 sayılı HMK'nun 209. maddesinin uygulama yeri yoktur.Ne var ki sahtelik iddiasının imza inkârı dışında bir nedene dayanması durumu İcra ve İflas Kanununda özel bir düzenleme bulunmadığından sorunun çözümü için 6100 sayılı HMK'nun 209. maddesinin uygulanması gerekecektir.İmzaya itiraz hakkında uygulanması gereken İİK'nın 170/1.maddesi uyarınca itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz.Şu hale göre kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine konu edilen senedin imza inkârı nedeni ile sahteliğinin iddia edilmesi halinde İİK'nun 170/1. maddesi uyarınca satış dışında hiçbir takip işlemi durmaz.Ancak sahtelik iddiasının imza inkârı dışındaki bir nedene dayanması halinde ise 6100 sayılı HMK'nun 209/1. maddesinin amir hükmü gereği icra takibi olduğu yerde durur. Bunun için sahtelik iddiasının ileri sürüldüğü Cumhuriyet Savcılığı ya da mahkemece ayrıca tedbir kararı verilmesi gerekmez. Borçlu tarafından icra dairesine başvurulması halinde icra müdürlüğünce anılan madde uyarınca sahtelik davası sonuna kadar icra takibinin durdurulması gerekir. İcra müdürünün kararının taraflarca İİK'nun 16/2. maddesi uyarınca süresiz şikâyet konusu yapılabileceği tabidir. Öte yandan borçlu tarafından doğrudan icra mahkemesine başvurulmasına da yasal engel olmadığı gibi, hâkim, 6100 sayılı HMK'nun 209/1.maddesini re’sen nazara almalıdır.Pek tabidir ki mahkemece sahtelik iddiasının imza inkârı dışındaki bir nedene dayandığının belirlenmesi halinde takip hukukunun özelliği ve ivedi karar verilmesi gerekliliğinin bir sonucu olarak, sahtelik davası bekletici mesele yapılmadan, sahtelik davasında karar verilinceye kadar icra takibinin durdurulmasına karar verilmesi gerekir.O halde mahkemece yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda sahtelik iddiası değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken talebin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup hükmün bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla borçlunun karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir…”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Talep, icra takibine dayanak teşkil eden kambiyo senedindeki imzaya ve borca itiraza ilişkindir.Davacı borçlu vekili, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 5 günlük yasal süre içinde icra mahkemesine yaptığı başvuruda; icra takibine dayanak olarak gösterilen senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığını ve bu durumun ilk bakıldığında bile hemen fark edildiğini, yapılan icra takibine konu senet gerçek olamayacak kadar çok yüksek bir meblağ içerdiğini, senette lehtar olarak görülen Ümit Balaban’a bu miktarda borçlanmasının mümkün olmadığını, kaldı ki davalı alacaklının da lehtar Ümit Balaban’dan bu kadar yüksek meblağda alacaklı olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını belirtmek suretiyle imzaya ve borca itiraz ederek; icra takibinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı alacaklı vekili, bono lehtarı Ümit Balaban’ın davacı ... ile ortak olduğunu, şirket hisse devri konusunda anlaştıklarını, aralarında protokol imzaladıklarını ve bu protokol gereği alınan bonolardan ilkinin ödenmemesi üzerine, takibe konu bonoyu aldığını, takibe konu edilen bononun rastgele alınmış veya sahte düzenlenmiş bir belge olmadığını, lehtar ile davacı arasında vaki ortaklık ilişkisi ve lehtarın şirket hisselerini davacıya devretmesi sebebiyle oluşan alacak için tanzim edildiğini ve ciro yoluyla müvekkiline geçtiğini, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesinde imzanın davacı ...’e ait olduğunun ortaya çıktığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Yerel mahkemece, takibe konu senet üzerindeki imzanın davacı borçlu ...’e ait olduğu, takibe konu senet ile ilgili olarak İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davaya davacı tarafça müdahale talebinde bulunulduğu, ancak talepte takibe konu imzası inkâr edilen senedin iptalinin istenmediği gerekçesiyle borçlunun itirazının reddine dair verilen karar, borçlu vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece, imzaya itiraz dışındaki nedenlerle açılan sahtelik davasının İİK'nun 72. maddesinde özel olarak düzenlendiğine göre bu dava hakkında da İİK'nun 72. maddesinin uygulanması zorunlu olduğundan imzaya itiraz dışındaki nedenlerle açılan sahtelik davası hakkında genel nitelikte olan 6100 sayılı HMK’nın 209. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.Direnme hükmünü, davacı-borçlu vekili temyize getirmiştir.Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, mahkemenin bozma öncesi kararda “takibe konu senetle ilgili olarak davacı tarafça ceza davasına müdahale talebinde bulunulmasına rağmen senedin iptalinin istenmediği” gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği belirtilmesine rağmen direnme kararında bu gerekçeyle birlikte “olayda ...nun 209.maddesinin uygulanma yerinin bulunmadığı, İİK.nun 72. maddesinin uygulanması gerektiğinin belirtilmesi” nedeniyle direnme olarak adlandırılan kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış ve Yerel Mahkemenin ilk kararında hiç yer vermediği “olayda HMK’nun 209. maddesinin uygulanma yerinin bulunmadığı, İİK’nun 72. maddesinin uygulanması gerektiğinin” belirtilerek direnme hükmü kurmasının yeni hüküm niteliğinde olmadığına oyçokluğu ile karar verilerek işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe konu senet üzerindeki imzanın keşideciye ait olmadığı iddianın İİK'nu hükümlerine göre mi yoksa 6100 sayılı HMK’nun 209. maddesi hükümlerine göre mi çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.İcra ve iflas hukuku, icra ve iflas takiplerinin usul hukuku niteliğindedir. Bu hukuk dalının amacı, bir yandan takip alacaklısının alacağına kavuşması için borçlu veya üçüncü kişilerin çıkarabilecekleri zorlukları ortadan kaldırmak, diğer yandan kötüniyetli takiplere karşı takip borçlusunun kendisini korumasını sağlayacak hukuki çareler bulmak, bu arada takipten etkilenen üçüncü kişilerin menfaatlerini korumak, takip işlemlerinin yapılması sırasında insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesini önlemektir. İcra iflas hukukunun en önemli kaynağı İcra ve İflas Kanunu olup, bu Kanun, icra ve iflas takibinden, tahsile kadar uygulanması gereken usul hükümlerini düzenlemektedir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra ve İflas Kanunu'nda bir hüküm olmayan hallerde, ancak İcra ve İflas Kanunu'nda açıkça gönderme olması (İİK 50, 68/a-4 gibi) veya bu kanunun özel veya genel hükümlerine aykırı olmaması (zorunlu dava arkadaşlığı) hallerinde uygulanabilir. Bu ilkeler ışığında HMK'nun 209/1. maddesinin ilamsız icra takiplerine etkisi değerlendirilmelidir. Bu maddeye göre “adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.” Bu maddenin icra takiplerinde uygulanması gerektiğine ilişkin olarak İcra ve İflas Kanununda bir hüküm bulunmamaktadır.Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte, takibe konu kambiyo senedi altındaki imzaya itiraz, İİK'nun 170. maddesinde özel olarak düzenlendiğinden, imza inkarı nedenine dayalı sahtelik iddiası hakkında, sonraki genel kanun olan HUMK'nun 209. maddesi uygulanamaz. İmza itirazı, İİK'nun 170/1. maddesi uyarınca satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz. Ancak icra mahkemesi itirazla ilgili kararına kadar takibin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir (İİK. M. 170/2).Borçlunun imzaya itiraz dışındaki diğer nedenlerden dolayı ödeme emrine itirazı borca itiraz niteliğindedir. Borçlu, borca itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirerek icra mahkemesinden itirazının kabul edilmesine karar verilmesini isteyebilir.( İİK. m. 168/5; m. 169) Borcun mevcut olmadığı, ödendiği, ertelendiği, zamanaşımına uğradığı, takas, faiz oranına itiraz, yetki itirazı, takibin mükerrer olduğu gibi itirazlar borca itiraz niteliğindedir.( Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İkinci Baskı, 2013, sayfa 783). Borçlunun borcu olmadığına ilişkin itirazı, takip konusu kambiyo senedinin karşılıksız olduğu, hatır senedi olduğu, anlaşmaya aykırı doldurulduğu, kambiyo senedinde tahrifat yapıldığı, borçlunun senedin düzenlendiği tarihte ayırt etme gücüne sahip olmadığı, mirası reddetmiş olduğu, mirasın hükmen reddedildiği gibi sebeplere dayanabilir.( Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İkinci Baskı, 2013, sayfa 787-789).Borçlu aynı anda hem imzaya hem de borca itiraz edebilir. Borçlunun imza inkarı dışında, takibe konu senetteki yazının sahteliğini ileri sürmesi, borcu itiraz niteliğinde olup, bu konu da yukarıda belirtildiği gibi İİK'nun 169/a maddesinde düzenlenmiş olması nedeniyle yazıda sahtelik iddiası, başka bir anlatımla borçlunun borçlanma iradesi dışında başka amaçla atmış olduğu imzanın üzerinin bilgisayar ortamında doldurularak kambiyo senedi haline getirildiği iddiasıyla icra mahkemesinde görülmekte olan uyuşmazlıkla ilgili olarak HMK'nun 209. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle kambiyo senetlerine özgü takipte borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerde açılan davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece İİK'nun 169/a-2. maddesi uyarınca itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz.Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit, İİK'nun 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, Cumhuriyet Savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz.Somut olayda; şikâyetçi borçlu vekilinin, icra takibine dayanak olarak gösterilen senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığının ilk bakıldığında bile hemen fark edildiğine, yapılan icra takibine konu senedin gerçek olamayacak kadar çok yüksek bir meblağ içerdiğine, senette lehtar olarak görülen Ümit Balaban’a bu miktarda borçlanmasının mümkün olmadığına, kaldı ki davalı alacaklının da lehtar Ümit Balaban’dan bu kadar yüksek meblağda alacaklı olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığına yönelik olarak icra mahkemesine yaptığı başvuru imzaya itirazla birlikte borçlanma iradesi olmaksızın başka bir amaçla attığı imzanın üzerinin doldurularak senet haline getirildiği, bu nedenle senedin kayıtsız şartsız borç ikrarını içermediği yönündeki borca itirazını da içermektedir.Davacının senedin sahte olarak düzenlendiğine yönelik iddiası Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin düzenlediği 18.11.2013 tarihli rapor ve icra mahkemesindeki yargılama sırasında adli tıp uzmanı bilirkişi Zülfüf Oktay tarafından düzenlenen 25.04.2012 tarihli raporlar ile de sabit olmuştur. Bahsedilen bilirkişi raporlarında “inceleme konusu senette borçlu adına atılmış bulunan imzanın evvelce başka bir amaçla atılmış olduğu, sonradan üzerinin bilgisayar ortamında hazırlanıp eksik kısımlarının elle doldurulmak suretiyle borç senedi olarak mevcut duruma getirildiği” tespit edilmiş ve lehtar ile bono hamilinin sahtecilik suçlarından cezalandırılmalarına, CMK'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.Diğer taraftan, davacı borçlunun 06.02.2012 tarihli dilekçesinde belirttiği; senet lehtarı ...’in dava konusu İstanbul 3.İcra Müdürlüğünün 2011/6257 sayılı dosyasından hiçbir alacağının olmadığına dair ibraname düzenlediği, sahtelik ve dolandırıcılık iddiasıyla ağır ceza mahkemesinde dava açıldığı ve asliye ticaret mahkemesinde de menfi tespit davası açıldığına yönelik beyanları borca itiraz niteliğinde olup, icra mahkemesi bu itirazı incelemekle görevlidir.Hal böyle olunca, mahkemece, İİK'nun 169/a ve devamı maddeleri kapsamında borçlunun itirazının esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, takibe konu senet ile ilgili olarak İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davaya davacı tarafça müdahale talebinde bulunulduğu, ancak takibe konu imzası inkâr edilen senedin iptalinin istenmediği gerekçesiyle davacının itirazının reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.Açıklanan bu değişik gerekçe ile usul ve yasaya aykırı olan direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davacı-borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 08.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.