Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 755 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 181 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : Ankara 10.Aile MahkemesiTARİHİ : 23/12/2010NUMARASI : 2010/1534 E-2010/1648 K.Taraflar arasındaki “tapu iptal ve tescil, aile konutu şerhi konulması ile ipoteğin terkini” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.07.2008 gün ve 2008/78 E-2008/949 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı ve müdahil-davalı şirket vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 23.03.2010 gün ve 2008/20199-2010/5520 sayılı ilamı ile;(...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre müdahil davalı B.T. Malları A.Ş. vekilinin temyiz itirazları yersizdir.2-Davacı M. P.'un temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;Dava konusu taşınmazın davacı ile davalılardan A.R.P.’un aile konutu olduğunda tarafların arasında bir çekişme bulunmamaktadır. Konut üzerinde hak sahibi olan A.R.P.’un, bu taşınmazını 21.03.2007 günü 5162 yevmiye nolu işlemle saat 11.32’de kızkardeşi diğer davalı H. S.’e devrettiği, devralan Hamdiye’nin de aynı gün ilk işlemden yirmi iki dakika sonra saat 11.54’de 5166 yevmiye nolu işlemle, kocanın ortağı olduğu dava dışı E.P.Pazarlama Turizm Gıda Tic.Ltd. Şti.’nin doğmuş ve doğacak borçlarına teminat oluşturmak üzere diğer davalı Birmaş Tüketim Malları A.Ş. lehine taşınmaz üzerinde ipotek tesis ettirdiği anlaşılmaktadır.Aile konutunun, hak sahibi koca tarafından davalı Hamdiye’ye devrinin geçerliliği, yasal olarak davacı eşin açık rızasına bağlıdır.(TMK.md.194/1) Devir işlemi bu rıza alınmadan gerçekleştirildiğine göre devralanın kazanımı; ancak iyiniyetli olması halinde korunabilir. (TMK.md.1023) Taşınmazı devralan H.., devredenin kızkardeşidir. Yapılan devir işleminin aile konutuyla ilgili olduğunu bilmiyor olması mümkün değildir. Öyleyse, H.’nin taşınmazın mülkiyetini kazandığı kabul edilemez. Rıza alınmadan gerçekleştirilen işlem bağlayıcılığı olmadığına göre, Hamdiye üzerindeki ayni hak tescili “yolsuz tescil” niteliğindedir. Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ve bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi ise; bu tescile dayanamaz. (TMK.md.1024/1) Toplanan delillerden ve işlemlerin yapılış sırası ve saatine göre taşınmaz üzerinde lehine ipotek tesis edilen B.A.Ş.’nin yolsuz tescili bildiği sabit olmuştur. O halde ipotek tesisine ilişkin tescil işleminin terkinine karar verilmesi gerekirken buna ilişkin isteğin reddi doğru bulunmamıştır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil, aile konutu şerhi konulması ile ipoteğin terkini istemlerine ilişkindir. Davacı vekili, eşinin rızası alınmadan aile konutunun satışının yapıldığını, daha sonra taşınmaz üzerine ipotek konulduğunu belirterek, aile konutu olan taşınmazın tapusunun iptali ile eski malik adına tescilini, aile konutu olarak şerh edilmesini ve aile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir. Dava dilekçesinde davalı sıfatıyla yer verilmeyen ancak yargılama aşamasında dosyaya ipotek alacaklısı olması nedeniyle dilekçe sunan ve mahkemece de müdahil-davalı sıfatıyla kabul edilen şirket vekili ise, davanın reddini dilemiştir.Mahkemenin,muvazaa hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescili ile aile konutu şerhi konulması istemlerine yönelik davacının davasının kabulüne, ipoteğin terkini istemine yönelik davanın ise reddine dair verdiği karar, davacı ve müdahil-davalı şirket vekillerinin temyizleri üzerine, Özel Dairece tapu iptal ve tescili ile aile konutu şerhi konulmasına yönelik temyiz itirazlarının reddiyle hükmün bu yönleriyle onanmasına, ancak ipoteğin terkini istemi yönüyle yukarıda yazılı gerekçeyle davacı yararına bozulmuş; yerel mahkemece, ipoteğin terkini istemi yönüyle önceki kararda direnilmiştir. Direnme hükmünü davacı vekili, temyiz etmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yolsuz tescile dayanılarak taşınmaz üzerinde lehine ipotek tesis edilen B. A.Ş.’nin iyiniyetli olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre, ipoteğin terkin edilmesi gerekip gerekmediği, noktalarında toplanmaktadır.Hukuk Genel Kurulu'nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce ipotek alacaklısı B.. A.Ş.’nin davaya katılma şeklinin usulüne uygun olup olmadığı önsorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir. Bu noktada, önsorunun çözümünde dikkate alınması gereken “taraf ehliyeti” ve “taraf sıfatı” kavramları hakkında genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti Medeni Hukuk'taki medeni haklardan istifade (hak) ehliyetinin Medeni Usul Hukuku'nda büründüğü şekildir. Kimlerin taraf ehliyetine sahip bulundukları Medeni Kanun'a göre belirlenir (Mülga 1086 sayılı HUMK m. 38; 6100 sayılı HMK m.50 vd.; 4721 sayılı TMK m. 8 ve m. 48). Buna göre, medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti bulunan her gerçek (4721 sayılı TMK m. 8) ve tüzel (4721 sayılı TMKm.48) kişi, davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir.Taraf sıfatına gelince: Bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin (davacının) veya o hakka uymakla yükümlü olan borçlunun (davalının); bir başka deyişle o davada davacı ve davalı sıfatının kime ait olacağı tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın taraflarının, o dava yönünden davacı veya davalı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde; taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1995, 7.baskı, s.231).O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, dava da bu hakka uymakla yükümlü olan kişilere karşı açılması gereklidir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: age., s.231-232; Üstündağ, Saim:Medeni Yargılama Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1997, s.307).Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan; taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel teşkil etmekle def'i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 23.06.2004 gün ve E:2004/4-371, K:2004/375; 18.04.2007 gün ve E:2007/5-233, K:2007/221; 04.03.2009 gün ve E:2009/10-34, K:2009/104; 04.11.2009 gün ve E:2009/2-402, K:2009/484; 22.12.2010 gün ve E:2010/19-638, K:2010/694 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.Öte yandan, bir davada verilen hüküm, yalnız o davanın tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder (Mülga 1086 sayılı HUMK m. 237; 6100 sayılı HMK m.303). Bir davanın taraflarının kimler olduğu ise, davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilir (Mülga 1086 sayılı HUMK m. 179; 6100 sayılı HMK m.119). Eş söyleyişle, istemde bulunan kimsenin, taraf olarak gösterdiği kişi usul hukuku yönünden taraf olup, eylemli olarak dava edilen, taraf sayılmıştır. Bu kişinin gerçekten o davada taraf ehliyetine sahip olup olmadığı da, davanın görülmesi sırasında belirlenecektir.Nihayet, ilke olarak mecburi dava arkadaşlığı veya yasaların öngördüğü (Örneğin; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu m.14/5, 3402 sayılı Kadastro Kanunu 29.maddesi gibi) istisnai haller dışında kendisine husumet yöneltilen kişinin dışında (ve bu arada 04.05.1978 gün ve 4/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ölü kişinin mirasçılarına) ve bir başkasına dahili dava veya müdahil-davalı ve benzeri tanımlamalarla taraf sıfatı verilemez. Davacı taraf istese ve masrafını da vererek dava dilekçesinde davalı olarak hiç gösterilmeyen kişiye davetiye tebliğ edilse, mahkemece ara kararı veya eylemli olarak dahili davalı veya benzeri tanımlamalarla duruşmalara kabulüne karar verilse bile, anılan kişinin usulü dairesinde davada taraf sıfatını kazandığı kabul edilemez.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında önsorun değerlendirildiğinde;K.ilçesi B. Mah. ..ada ..parselde kayıtlı olan ..arsa paylı ..kat . nolu çatı aralı bağımsız bölüm maliki tarafından 21.03.2007 tarihinde davaya konu yapılan bağımsız bölüm üzerinde, E.P. Pazarlama Turizm Gıda Tic. Ltd. Şti. firmasının B.A.Ş.'den almış olduğu ya da alacağı su veya B. A.Ş. ürünleri kapsamında sair ürünleri nedeniyle doğmuş veya doğacak alacak ve bütün borçları kapsamak ve taraflar arasındaki tüm ticari ilişkilerinin teminatı olmak üzere 200.000,00-YTL bedelle fekki şirket tarafından bildirilinceye kadar 1.derecede B. A.Ş. lehine ipotek tesis edildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.Öte yandan, davacı, tapu iptal ve tescili, aile konutu şerhinin tapu kaydına işlenmesi ve kayıttan yolsuz ipoteğin terkini istemli eldeki davayı açarken dava dilekçesinde sadece tapu (çap) kaydında malik olarak görünen kişiyi davalı olarak göstermiştir.Yargılama aşamasında eldeki davadan haberdar olan ipotek alacaklısı B..A.Ş., müdahale dilekçesiyle davaya cevap vermiş, mahkemece de bu istem kabul edilerek anılan şirkete, müdahil-davalı sıfatıyla gerekçeli karar başlığında taraf olarak yer verilmiştir.Yukarıda belirtildiği üzere, ilke olarak dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen bir kişinin sonradan herhangi bir şekilde dahili davalı veya benzeri tanımlamalarla davaya katılmaları veya davada yer almaları usulen olanaklı olmadığı gibi, bu şekilde davada eylemli olarak yer alan kişilerin de davada taraf sıfatını kazanamayacaklarından, B.. A.Ş.'nin dava dosyasına dilekçe sunarak cevap vermesi, eylemli olarak duruşmalara katılması ve mahkemece de bu durumun kabul edilmesi halinde bile, davalı olarak taraf sıfatını kazanamaz. Öyleyse, ipoteğin terkini istemine ilişkin olarak usulüne uygun olarak harcı yatırılmış ve davalı tarafı da gösterilerek açılmış bir dava bulunmadığından işin esası ile ilgili yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Şu durumda; yerel mahkemece; davacıya B.. A.Ş. hakkında ipoteğin terkini istemine ilişkin olarak dava açması için uygun bir süre verilip, verilen süre içerisinde dava açılması halinde davaların birleştirildikten sonra oluşacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.S O N U Ç :Direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/1.maddesi gereğince tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.11.2012 gününde yapılan görüşmede oybirliğiyle karar verildi.