Mahkemesi : İstanbul Asliye 10.Ticaret MahkemesiGünü : 28.4.2005Sayısı : 10-282 Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 10.Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.04.2003 gün ve 2002/1152-2003/441 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.05.2004 gün ve 2003/9603-2004/4941 sayılı ilamı ile ;(....Davacılar vekili, Türk Ticaret Bankası’nın kuruluşundan 1997 tarihine kadar müvekkillerinin % 85 oranında hakim ortağı olduklarını, ülkede bazı siyasi mihrakların bankayı ele geçirme çabası ve bu amaçla yapılan uygulamalar sonucu payların % 85 ‘ne TMSF’nin rüçhan haklarını kullanmak suretiyle sahip olduğunu, halen müvekkillerini % 5.10 oranında paydaş olduklarını, müvekkillerinin bankayı koruma çabalarına karşın 26.05.1997 tarihinde bankanın bankacılık yapma izninin kaldırılarak TMSF’ye devredildiğini, bu karara karşı açtıkları davanın lehlerine sonuçlandığını, buna karşın BDDK/TMSF’nin yasaya aykırı olarak yönetici ve denetçileri atamaya devam ettiğini, atanan yöneticilerin atayan kurumların emirlerini yerine getirdiklerini bankayı karlı hale getirmek yerine içini boşaltarak tasfiyeye götürmek için çaba harcadıklarını, bankayı küçülterek zarara uğrattıklarını, bankanın çok değerli taşınmazlarını çok ucuza sattıklarını, azınlık ortakların haklarının hakim ortak TMSF’ye devredildiğini, teminatsız krediler verildiğini, yapılan tüm işlemlerin yasa anasözleşme hükümleri ve müdebbir tacir ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek, TTK.nun 309, 340, 359 ve BK.nun 339 ncu maddeleri uyarınca davalıların şirketi zarara uğratmaları nedeniyle şimdilik, 100.000.000.000.-TL.nın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekilleri, 4389 sayılı Yasa’nın 24/6 ncı maddesi hükmü uyarınca kendilerine karşı dava açılamayacağını, anılan bankanın yönetimi FON’a geçtiğinden ancak FON’a karşı dava açılabileceğini ve ayrıca iddiaların gerçeği yansıtmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, taraflarca sunulan kanıtlara göre, Tasfiye Halinde Türk Ticaret Bankası A.Ş.nin BDDK tarafından Bankalar Kanunu uyarınca TMSF’ye alındığını, davalıların TMSF’ce atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri oldukları, 4389 sayılı Yasa’nın 24 ncü maddesi hükmünde BDDK tarafından FON’a devredilen bankalar aleyhine açılacak davaların ancak FON’a karşı açılabileceğinin açıkça gösterildiği ve bu durumda davalıların pasif husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı vekili temyiz etmiştir.1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.2-Ancak, hakkında hukuki sorumluluk davası açılan davalıların banka FON’a devredildikten sonra ve FON’ca atanmış olduklarına göre anılan kişiler hakkında doğrudan dava açılamayacağı açık ise de, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 24/6 ncı maddesi hükmünde “3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 64 ve 65 nci maddeleri ile bu Kanun’un 14 ncü maddesi uyarınca işlem yapılan bankalarla ilgili olarak Bakan, FON veya Kurum tarafından atanan yönetim kurulu ve denetim kurulu üyeleri aleyhine görevlerinin ifası sebebiyle açılmış bulunan davalar FON aleyhine açılmış sayılır ve bu davalarda husumet FON’a yöneltilir. Açılacak davalar ise doğrudan FON aleyhine açılacağı” öngörülmüştür.Şu halde, eldeki davanın FON’a karşı açılmış sayılacağı kabul edilip, mahkemece dava dilekçesinin asıl hasım olan FON’a tebliği ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmek gerekirken, anılan Kanun hükmü dikkate alınmadan davanın husumetten reddi doğru görülmemiştir. (Bkz.Prof.Dr. Seza Reisoğlu, Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara, 2002 Bası, Sh.1228). Yukarıda açıklanan nedenlerle, kararın mümeyyiz davacı yararına bozulması gerekmiştir...)Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik ve Emekli Yardım Sandığı Vakfınca, fon tarafından atanan Yönetim Kurulu Üyeleri ve Denetçiler aleyhine kişisel sorumluluklarına dayanılarak açılmış tazminat istemine ilişkindir.A- Davacı İsteminin Özeti:Davacılar ; halen % 5.10 oranında paydaşı oldukları Türk Ticaret Bankasının bankacılık yapma izninin 26.05.1997 tarihinde kaldırılmak suretiyle TMSF’ye devredildiğini, bu karara karşı açtıkları idari davanın lehlerine sonuçlanmasına karşın görevlerini sürdüren TMSF tarafından atanan yönetici ve denetçilerin bankayı zarara soktuklarını, ifadeyle Türk Ticaret Kanunu’nun 309,340, 359 ve Borçlar Kanunu’nun 339 maddesi gereğince davalıların kanuna ana sözleşme hükümlerine aykırı eylem ve işlemleri ve müdebbir bir tacir gibi davranmamaktan ötürü bankaya verdikleri zararlardan hukuken sorumluluklarına gidilerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik 100.000.000.000 (Yüz milyar) TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemişlerdir.B- Davalı Tarafın Cevabının Özeti:Davalı asiller ve davalılar vekili aşamalardaki beyan ve dilekçelerinde; davanın zamanaşımına uğradığını, davacıların davacı sıfatlarının olmadığını, ayrıca davanın müvekkillerine karşı değil, 4389 sayılı Bankalar Yasası’nın 24/6 maddesi gereğince fona karşı açılması gerektiğinden davalıların pasif husumet ehliyeti bulunmadığını, ayrıca esas yönünden de davacıların iddialarının hukuki dayanağının olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Yerel Mahkemece; davalı tarafın husumet itirazı “BDDK tarafından fona devredilen bankalar aleyhine davanın gerek önceki Bankalar Kanunu gerekse 4389 sayılı Bankalar Yasasında davanın kime karşı açılacağı açık ve salih olarak gösterilmiştir. Anılan yasanın 24.maddesinde fona karşı açılacak açıkça gösterilmiştir. Davalılar Türk Ticaret Bankasının fona intikalinden sonra, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu elemanlarıdır. Bu şahıslar hakkında dava açılamayacağından, davalıların pasif husumet ehliyetleri bulunmadığı göz önünde bulundurularak bu davalılar hakkında açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle mahkemece kabul edilerek 22.04.2003 tarihinde davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.D-Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme:Karardan sonra davacı Türk Ticaret Bankası Emekli Sandığı Vakfı vekilinin 22.05.2003 havale tarihli dilekçeyle davadan feragat etmesi üzerine dava sadece davacı Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik ve Emekli Yardım Sandığı Vakfı tarafından sürdürülmüştür.Kararı Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik ve Emekli Yardım Sandığı Vakfı vekili temyiz etmiş; Özel dairece karar yukarıda karar başlığında ayrıntısı açıklandığı üzere, davanın fona yönlendirilerek sonuçlandırılması gereğine işaretle bozulmuş; mahkeme dava açıldığı tarihte davanın fona yöneltilmesi gerektiği, taraf değişikliği yapılamayacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.Direnme Kararını Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik ve Emekli Yardım Sandığı Vakfı vekili temyize getirmiştir.E- Gerekçe:Öncelikle davaya kadar olan gelişmelerin irdelenmesinde yarar vardır:Davacıların paydaşı olduğu Türk Ticaret Bankası 26.05.1997 tarihinde 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun (mülga) 64/2 maddesine dayanılarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilerek bankacılık yapma izni kaldırılmıştır. Aynı Yasa gereğince Bankaya Hazine Müsteşarlığının Bağlı olduğu Bakan tarafından Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri atanmıştır.Davacılar bu devir işlemine karşı idari yargıya başvurmuştur.Ankara 8.İdare Mahkemesinin 14.07.1997 tarih ve 1997/679 sayılı yürütmenin durdurulması kararı üzerine 06.08.1997 tarihli Bakanlık işlemi ile banka eski hissedarlarına teslim edilmiştir.Ancak bankanın yapılan kaynak aktarmalarına karşılık toparlanamadığı gerekçesiyle yeniden ele alınarak 01.07.2001 tarihi itibariyle mevduat kabul etme izni kaldırılmış ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 21.06.2001 günlü 24439 sayılı Resmi gazetede yayımlanan 15.06.2001 gün ve 346 sayılı kararıyla tasfiye işlemleri için TMSF yetkili kılınmıştır.Bu kararın iptali için Danıştay Onuncu Dairesine açılan dava sonunda bu daire 17.05.2002 gün ve 2001/1787-2002/1648 sayılı kararıyla istemi reddetmiş; davacı esastan davalılar ise gerekçeden kararı temyiz etmişlerdir. Sonuçta Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 18.10.2002 gün ve 2002/629 Esas-2002/733 Karar sayılı ilamı ile Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu kararı eksik inceleme nedeniyle bozulmuştur.Eldeki tazminat istemli dava, fon tarafından atanan yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin kişisel sorumluluklarına dayanılarak açılmıştır.Mahkeme ile Özel Daire arasında davalılar yönetim kurulu üyeleri ve Denetçilere husumet düşmediğinde uyuşmazlık bulunmamaktadır.Uyuşmazlık; dava tarihi ve davanın niteliği nazara alınarak, davanın pasif husumet ehliyetinin yokluğu nedeniyle reddedilmesinin mi , yoksa yasal hasım durumundaki fona yöneltilerek davaya devam olunmasının mı yasanın amacına uygun düşeceği noktasında toplanmaktadır.Bankalara mali yapıları nedeniyle el koyma yetkisi 3182 sayılı Mülga Bankalar Yasası gereğince bakana; 4389 sayılı yasanın 14. maddesi ile de BDDK’ya verilmiştir.Somut olayda da; Türk Ticaret Bankası A.Ş. ye mülga yasa gereğince el konulmuş ve bankanın yönetici ve denetçileri önce bakan tarafından, 4389 sayılı Bankalar Yasası yürürlüğe girdikten sonra ise BDDK ve takiben de TMSF tarafından atanmıştır.Bu arada açılan idari davalar sonunda; gerek bakanlık gerekse kurum tarafından Türk Ticaret Bankası A.Ş.ye el konulmasına ilişkin kararlar idari mahkemelerce iptal edilmiş; ne var ki, bu idari davaların devam ettiği aşamada 1997 yılından itibaren anılan bankanın yönetimi ve denetimi önce bakan sonra da kurul tarafından atanmış bu yöneticiler vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir.23/6/1999 gün ve 23734 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na, 19/12/1999 tarih ve 23911 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 4491 sayılı Kanunun 14.maddesi ile eklenen, 24 maddenin (6) numaralı fıkrasının birinci paragrafının birinci cümlesi :“Mülga 3182 sayılı Bankalar Kanununun 64 ve 65 inci maddeleri ile bu Kanunun 14 üncü maddesi uyarınca işlem yapılan bankalarla ilgili olarak, Bakan, Fon veya Kurum tarafından atanan yönetim kurulu ve denetleme kurulu üyeleri aleyhine görevlerinin ifası sebebiyle açılan ve açılacak davalar, Fon aleyhine açılmış sayılır.”hükmünü içermekte iken;12.12.2003 gün ve 5020 sayılı Kanunun 26.maddesi uyarınca değişikliğe uğrayarak;“6.Mülga 3182 sayılı Bankalar Kanununun 64 ve 65 inci maddeleri ile bu Kanunun 14 üncü maddesi uyarınca işlem yapılan bankalarla ilgili olarak, Bakan, Fon veya Kurum tarafından atanan yönetim kurulu ve denetleme kurulu üyeleri aleyhine görevlerinin ifası sebebiyle açılmış bulunan davalar Fon aleyhine açılmış sayılır ve bu davalarda husumet Fona yöneltilir, açılacak davalar ise doğrudan Fon aleyhine açılır. Bu kişilerin görevlerini kötüye kullandıklarına hükmolunması halinde kendilerine rücuedilir. Bu Kanunda yer alan cezalara ilişkin suçlar için yapılacak kovuşturmalar bu maddede belirtilen usule tabidir ( Birinci cümlenin 12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanunun 26 ıncı maddesi ile değişik hali)”Şeklini almıştır.Görüldüğü üzere, Bankalar Kanununun 24.maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci paragrafının birinci cümlesinde 5020 sayılı yasadan önceki düzenlemede “açılan ve açılacak davalar, Fon aleyhine açılmış sayılır.” Denilmektedir.Bu ifadeden de açıkça anlaşıldığı üzere önceden açılmış ve 5020 sayılı yasa yürürlüğe girene kadar açılacak davalar yönünden bir ayrım yapılmaksızın bu davaların Fon aleyhine açılmış sayılacağı kabul edilmiştir. Maddedeki “açılmış ve açılacak” ibarelerinin dar yorumlanmaması gerekmekte, lafzen bakıldığında bile yasanın gözettiği amacın, o dönemde açılan ya da açılacak davalar yasada da açıkça ifade edildiği gibi “Fon aleyhine açılmış sayılarak” husumet sorununun çözümü gerekmektedir.12.12.2003 gün ve 5020 sayılı yasa ile getirilen “açılmış bulunan davalar Fon aleyhine açılmış sayılır ve bu davalarda husumet Fona yöneltilir, açılacak davalar ise doğrudan Fon aleyhine açılır.” hükmü ise eldeki davaya etkili görülmemiştir.Şu durumda, somut olay yönünden, anılan hükümler geniş yoruma tabi tutularak her halükarda davanın Fon’a karşı açılmış dava sayılması ve husumetin Fon’a yöneltilmiş olduğu kabul edilerek, mahkemece dava dilekçesinin asıl hasım olan Fon’a tebliği olanağının davacı yana sağlanması gerektiği, sonucuna varılmıştır.S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.12.2005 gününde, oybirliğiyle karar verildi.