MAHKEMESİ : Kozan 1. Asliye Hukuk (İş) MahkemesiTARİHİ : 14/01/2013NUMARASI : 2012/462-2013/17Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (İş Mahkemesi Sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.04.2012 gün ve 2011/506 E., 2012/182 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 25.09.2012 gün ve 2012/17900 E., 2012/19704 K. sayılı ilamı ile; “…Davacı davalı belediyede çalışıp 6111 sayılı Kanun'un 166. maddesi gereğince norm kadro fazlalığı nedeniyle başka kuruma atandığı, işyerinde yürürlükte bulunan Toplu İş Sözleşmesinin eksik uygulanması nedeniyle TİS farkı, genel tatil, hafta tatili, ikramiye ilave tediye, fazla çalışma, gece çalışma ücreti, yıllık izin, cezai şart alacağı isteğinde bulunmuştur.Davalı davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davalının sunduğu TİS tadil protokolünün geçerli olduğu kabul edilerek alacaklar kısmen hüküm altına alınmıştır.Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Toplu iş sözleşmesi hükümlerinde yapılan değişikliğin davacı işçi yönünden bağlayıcı olup olmadığı taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.Toplu iş sözleşmesinin emredici hükümleri, iş sözleşmesi taraflarına tanınan sözleşme serbestisini sınırlayan ve çalışma koşullarının belirlenmesinde önemli yeri bulunan önemli bir hukuk kaynağıdır. Değişen ekonomik durumların, genel ya da sektörel krizlerin çalışma koşullarını ve bu arada toplu iş sözleşmelerini etkileyebileceği açıktır. Çalışma koşullarının işçi lehine olarak değiştirilebileceği ve bunun hizmet akti hükmü olarak geçerli olduğu 2822 sayılı Kanun'un 6. maddesinde öngörülmüştür. Ancak 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun 6/2. maddesine göre, toplu iş sözleşmesi düzeninin geçerli olduğu bir işyerinde çalışma koşullarında işçi aleyhine olarak yapılacak değişiklik, işçi ve işverenin ortak iradeleri ile dahi mümkün olmayacaktır. Toplu iş sözleşmesini düzenleyen tarafların bir araya gelerek toplu iş sözleşmesi hükümlerini değiştirmeleri olanaklıdır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesinin son fıkrasında yazılı olan “taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilirler” kuralından, toplu iş sözleşmeleri yönünden iş ilişkisinin tarafları yerine, toplu iş sözleşmesinin taraflarını anlamak lazım gelir. Gerçekten, toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi olan kişilerin bu yetkileri devam ettiği sürece toplu iş sözleşmesi hükümlerinde değişiklik yapmaları kural olarak mümkündür. Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre toplu iş sözleşmesinde yapılacak olan değişiklik, geçmişe etkili olamayacaktır. Toplu iş sözleşmesinin tarafları arasında çoğunlukla “protokol” adı altında yapılan bu değişiklikler yapıldıkları tarihten ileriye dönük olarak sonuçlarını doğurur. Somut olayda davacı davalı belediyeden 6111 sayılı Kanun'un 166. maddesi gereğince norm kadro fazlalığı nedeniyle başka kuruma atanmak suretiyle ayrılmıştır. 01.01.2005-31.12.2006 tarihleri arasında yürürlükte olan TİS 41. maddede kıdemlilik zammı her kıdem yılı için 50 yeni kuruş olarak belirlenmiştir. Daha sonra 06.03.2007 tarihinde yapılan tadil protokolünde 01.01.2007 tarihinde yapılan TİS de yazım hatası yapıldığı, 41 maddede geçen kıdemlilik zammının 01.01.2007 den itibaren 50 yeni kuruş yerine 0.05 yeni lira olarak yevmiyelere ilave edileceğinin belirlendiğini görülmektedir. Toplu iş sözleşmelerinin özerkliği ilkesi gereğince her toplu iş sözleşmesi kendi içinde bağımsızdır. Bu nedenle davada uygulanan protokolün 01.01.2007 yürürlük tarihli TİS. ile ilgili olduğu açıktır. Davacının çalışma dönemi dikkate alındığında dava konusu taleplere ilişkin hesaplamalarda protokol 01.01.2005-31.12.2006 dönemine ilişkin TİS hükümlerinin uygulanması gerekir. Kaldı ki yapılan protokollerin geriye doğru değil, ileriye doğru hüküm ifade edeceği genel kuraldır. Davacının talep ettiği alacakların 2005-2006 arası geçerli olan toplu iş sözleşmesi de dikkate alınarak yeniden hesaplanması gerekirken yazılı şekilde belirlenmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davacı vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, toplu iş sözleşmesinden (TİS) kaynaklanan fark işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının Belediyede itfaiyeci olarak çalıştığını, 31.10.2011 tarihinde 6111 sayılı Kanun'un 166 ve devamı maddeleri uyarınca işine son verildiği ve 01.11.2011 tarihinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü emrine atandığını, çalıştığı süre boyunca sendikalı olduğunu, ancak toplu iş sözleşmelerinin getirdiği zamların dönemler itibariyle ücretlerine tam yansıtılmaması nedeniyle ücretinin ve ücrete bağlı olarak hesaplanan alacaklarının eksik ödendiğini, ayrıca kullanmadığı yıllık izinlerinin ücretleri ile hafta tatili, genel tatil ve bayram çalışması ücretleri, fazla çalışma ve gece çalışması ücretleri ile ilave tediye ve ikramiyelerin de ödenmediği gibi, işverenin fesih sırasında toplu iş sözleşmesine aykırı davranışı nedeniyle, tazminat hakları doğduğunu belirterek, davacının çalışma hayatı boyunca yararlandığı TİS’leri uyarınca belirlenecek ücretleri üzerinden hesaplanacak fark ücret alacağı, yıllık ücretli izin alacağı, hafta tatili alacağı, bayram ve genel tatil ücreti alacağı, fazla mesai ücreti, gece çalışma ücreti, ikramiye ve ilave tediye tutarı ile cezai şartın tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı Kozan Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının taleplerinin ücret alacağı niteliğinde olması nedeniyle beş yıllık zamanaşımına tabi olduklarını, TİS farklarının her TİS imzalanmasından sonra bordrolara yansıtıldığını, eksik ödeme olmadığını, davacının iş akdi sona ermediğinden izin ücreti isteme hakkı bulunmadığını, işyerinde üç vardiya çalışıldığından hafta tatili, bayram ve genel tatil çalışmalarının normal mesaisi içinde kaldığını, fazla mesai iddiası değerlendirilirken 1,5 saatlik ara dinlenme süresinin çalışma süresinden dışlanması gerektiğini, her mesai sonrası iki katı süre ile dinlenen davacının gece çalışma alacağı doğmayacağını, ikramiye ve ilave tediye ödemelerinin maaş bordrolarında göründüğünü, davacının başka kuruma ataması 6111 sayılı Kanun uyarınca yapıldığından işine son verilmediğini, dolayısıyla tazminat hakkı doğmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Yerel Mahkemece, bilirkişi raporunda belirlenen miktarlar esas alınmak suretiyle, davacının fark ücret, genel tatil, hafta tatili, fazla mesai, ikramiye ve ilave tediye alacağının kısmen kabulüne, gece çalışma ücreti, yıllık izin ücreti ve cezai şart alacağı taleplerinin reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.Özel Daire bozma kararı sonrasında mahkemece; sözleşme serbestisi içerisinde kalan ve yetkili kişilerce düzenlenen tadilat protokolünün, taraflarca yargılama aşamasında herhangi bir şekilde ileri sürülmemiş olması sebebiyle re'sen nazara alınamayacağı, bilirkişi raporuna karşı tadilat protokolünün uygulanmaması gerektiği yönünde herhangi bir itiraz olmadığı ve yargılama aşamasında herhangi bir şekilde ileri sürülmeyen ve bu yönüyle bilirkişi raporuna itiraz edilmeyen bir hususun bozma sebebi yapılmasının yerinde olmadığı gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulüne ilişkin kararda direnilmiştir.Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark ücret ve sair işçilik alacaklarına ilişkin uyuşmazlıkta, tarafların iddia veya savunmalarında yer almayan toplu iş sözleşmesi değişikliklerinin, mahkemece re'sen dikkate alınıp alınamayacağı ile somut uyuşmazlık yönünden bilirkişi raporunda belirlenen ücret miktarına davacının usulünce itirazı bulunup bulunmadığı, diğer bir ifade ile bilirkişi raporunda belirlenen ücretin davacı yönünden kesinleşip kesinleşmediği noktalarında toplanmaktadır.Bilindiği üzere, toplu iş sözleşmeleri, İş Hukukuna özgü kaynaklardandır. Toplu iş sözleşmesi, işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında, iş sözleşmesinin (hizmet akdinin) yapılması, muhtevası ve sona ermesi ile ilgili hükümleri düzenlemek için yapılan, tarafların karşılıklı hak ve borçlarını, toplu iş sözleşmesinin uygulanması ve denetimi ile uyuşmazlıkların çözüm yollarına ilişkin hükümleri de içerebilen yazılı bir sözleşmedir (Çelik Nuri, İş Hukuku Dersleri, Eylül 2009, Yenilenmiş 22. Bası, s.504).Buna göre, toplu iş sözleşmesi düzeninde, Toplu İş Sözleşmesi Grev Ve Lokavt Kanunu'nun 2 ve 4. maddeleri uyarınca, işyerindeki çalışma koşullarından birçoğu toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılabilmekte, toplu iş sözleşmesinin tarafları emredici kurallar koyabilmektedir.Toplu iş sözleşmesinin emredici hükümleri, iş sözleşmesi taraflarına tanınan sözleşme serbestisini sınırlayan ve çalışma koşullarının belirleyen önemli bir hukuk kaynağıdır. Bunun yanında, değişen ekonomik durumların, genel ya da sektörel krizlerin çalışma koşullarını ve bu arada toplu iş sözleşmelerini etkileyebileceği açıktır. Bu nedenle, çalışma koşullarının işçi lehine olarak değiştirilebileceği ve bunun hizmet akti hükmü olarak geçerli olduğu 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun 6. maddesinde öngörülmüştür. Ancak 2822 sayılı Kanun'un 6/2. maddesine göre, toplu iş sözleşmesi düzeninin geçerli olduğu bir işyerinde çalışma koşullarında işçi aleyhine olarak yapılacak değişiklik, işçi ve işverenin ortak iradeleri ile dahi mümkün olmayacaktır. Öte yandan, toplu iş sözleşmesinin taraflarının değişen ekonomik durumlar karşısında, sözleşmede değişiklik yapmak ve sözleşmeyi yeni koşullara uyarlamak amacıyla toplu iş sözleşmesi hükümlerini değiştirmeleri olanaklıdır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesinin son fıkrasında yazılı olan “taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilirler” kuralından, toplu iş sözleşmeleri yönünden iş ilişkisinin tarafları yerine, toplu iş sözleşmesinin taraflarını anlamak lazım gelir. Gerçekten, toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi olan kişilerin bu yetkileri devam ettiği sürece toplu iş sözleşmesi hükümlerinde değişiklik yapmaları kural olarak mümkündür. Toplu iş sözleşmesi yetkisi olan yanlar, aralarında yapacakları bir ek protokolla gelecekteki haklarda artışı ve hatta bir azalmayı kararlaştırabilirler (Tunçomağ Kenan/Centel Tankut, İş Hukukunun Esasları, İstanbul 2008, s.369).Ne var ki, toplu iş sözleşmesinde yapılacak olan değişiklikler kural olarak geçmişe etkili olamayacaktır. Toplu iş sözleşmesinin tarafları arasında yapılan bu değişiklikler yapıldıkları tarihten ileriye dönük olarak sonuçlarını doğurur. Ayrıca, toplu iş sözleşmelerinin özerkliği ilkesi gereğince, her toplu iş sözleşmesi kendi içinde bağımsızdır. Somut olayda davacı, davalı belediyeden 6111 sayılı Kanun'un 166. maddesi gereğince norm kadro fazlalığı nedeniyle başka kuruma atanmak suretiyle ayrılmıştır. 01.01.2005-31.12.2006 tarihleri arasında yürürlükte olan toplu iş sözleşmesinin 41. maddesinde kıdemlilik zammı; her kıdem yılı için 50 Yeni Kuruş olarak belirlenmiştir. Daha sonra 06.03.2007 tarihinde yapılan tadil protokolünde, yazım hatasının düzeltildiği açıklaması ile 41. maddede geçen kıdemlilik zammının 01.01.2007 tarihinden itibaren 50 Yeni Kuruş yerine 0.05 Yeni Lira olarak yevmiyelere ilave edileceğinin belirlendiği, davada uygulanan protokolün 01.01.2007 yürürlük tarihli TİS ile ilgili olduğu görülmektedir. Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, toplu iş sözleşmesinde yöntemince yapılan değişiklikler, emredici düzenleme olarak tarafları bağlayacağından, re'sen gözetilmesi ve her toplu iş sözleşmesinin kendi içinde bağımsız olup, toplu iş sözleşmeleri ile yapılan değişiklikler ancak ileriye etkili olarak geçerli olabileceğinden ve davacının çalışma dönemi dikkate alındığında, dava konusu taleplere ilişkin hesaplamalarda 01.01.2005-31.12.2006 dönemine ilişkin TİS hükümlerinin uygulanması gerekir. Öte yandan, davacının 14.12.2012 havale tarihli dilekçesinde “ve dosya kapsamından re'sen anlaşılacak nedenlerle bilirkişi raporunun aleyhe olan kısımlarını kabul etmiyoruz”, 15.12.2012 tarihli oturumda “raporun aleyhe olan kısımlarını kabul etmiyoruz” şeklindeki beyanları karşısında bilirkişi raporuna itiraz ettiği anlaşılmakla, bilirkişi raporunda belirlenen ücretin davacı yönünden itiraz edilmeksizin kesinleştiğinden sözedilmez. Açıklanan nedenlerle Mahkemece, davacının talep ettiği alacakların 2005-2006 arası geçerli olan toplu iş sözleşmesi de dikkate alınarak, yeniden hesaplanması gerekirken, bilirkişi raporunda belirlenen ücrete itiraz edilmediği ve ibraz edilmeyen ek protokolün dikkate alınamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair kararda direnilmesi isabetsizdir.O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.