Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 694 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 542 - Esas Yıl 2011





Taraflar arasındaki "hizmet tespiti" davasında yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.12.2009 gün ve 2008/597 E., 2009/752 K. sayılı kararın incelenmesi davalı SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 08.11.2010 gün ve 2010/2726 E., 2010/11024 K. sayılı ilamı ile; ("……Davacı, davalı Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki Islahiye Halk Eğitim Merkezi ve Akşam Sanat Okuluna bağlı işyerlerinde 506 sayılı Yasa'ya tabi sigortalı "Usta Öğretici" olarak 1983- 2008 yılları arasında mevsimlik ve işe giriş-çıkış tarihleri arasında tam gün olarak ayda 30 gün çalıştığını ancak hizmetlerinin davalı SGK Başkanlığına eksik bildirildiğini ileri sürerek eksik bildirilen hizmet süresinin tespitini talep etmiştir. Mahkemece, davacının 25.10.1983-30.5.2008 tarihleri arasında davalı Kurum'a bildirilen süre dışında 1510 gün süre ile çalıştığının tespitine karar verilmiştir. Davanın 5510 sayılı Yasa'nın 4/I-a bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkin olduğu, geçiş hükümlerini içeren aynı Yasa'nın Geçici 7. maddesi hükmünde "bu Kanun'un yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun'un geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler" hükmü gözetildiğinde, eldeki somut uyuşmazlığın dayandığı mevzuat hükümleri 506 sayılı Yasa'nın 79. maddesi ile 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 47. maddesidir. Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 47. maddesi hükmüne göre, örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ve hizmetiçi yetiştirme kurs, seminer ve konferanslarında uzman ve usta öğreticiler de geçici veya sürekli olarak görevlendirilebilir. Öğretim tür ve seviyelerine göre uzman ve usta öğreticilerin seçimlerinde aranacak şartlar, görev ve yetkileri, yönetmeliklerle tespit edilir. Bu yasal düzenleme uyarınca çıkarılan Yönetmeliğin 5. maddesi, "uzman ve usta Öğreticiler aşağıdaki şekillerde görevlendirilirler. 1-Geçici personel olarak: Geçici personel olarak görevlendirilecek uzman ve usta öğreticiler ile yapılacak sözleşme esasları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 15.05.1975 gün ve 1897 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile değiştirilen 4. maddesine göre Bakanlıkça hazırlanır. 2-Ek ders görevi verilmek yoluyla: 4. maddede belirtilen esaslara göre ek ders görevi verilmesi yoluyla görevlendirilecek uzman ve usta öğreticilere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 89. maddesi uyarınca 02.12.1998 tarihli ve 98/12120 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen ve Yöneticilerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Esaslarda belirtilen miktarda ek ders görevi verilebilir."; aynı yönetmeliğin 8. maddesi, "geçici sözleşmeli olarak görevlendirilen uzman ve usta öğreticilerin haftalık çalışma süresi 40 saattir"; aynı yönetmeliğin 9. maddesi ise, "uzman ve usta öğreticilerin günlük çalışma süresi en fazla 8 saattir. Kurum müdürü, cumartesi, pazar günleri de dahil olmak üzere, uzman ve usta öğreticilere günün 8.00-23.00 saatleri arasında görev verebilir." hükümlerini içermektedir. Davacının, çalışma esasları ile çalışması sırasında tabi olacağı statü yukarıda sıralanan mevzuat çerçevesinde ayrıntılı bir düzenlemeye tabi tutulmuş olup, anılan düzenlemelere egemen ilkeler ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 13. maddesinde yer alan "işçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir." hükmü de gözetildiğinde, çalışma ilişkisinde, "tam süreli iş sözleşmesi" olarak nitelenmeye olanak verecek bir bağımlılık ilişkisinin bulunmadığı, usta öğreticilerin öngörülen ve önceden belirlenen süre dahilinde bir çalışma yükümlülüğünü kabullendikleri ve ders saati karşılığında da ücrete hak kazandıklarını göstermektedir. Bu konuda ortaya çıkan uyuşmazlık sonucu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca verilen 17.09.2008 gün 2008/10-555 Esas 2008/530 sayılı kararda da, "dinlenen tanıkların da aynı davacı gibi başka köylerde usta öğretici olarak çalışan kişiler olduğu, resmi belgeler ve davacının imzasını taşıyan belgelerle çelişkili tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği anlaşıldığından; tam gün esası ve aylık karşılığı olmayan çalışmaların, günlük çalışma saatine göre ve kısmi zamanlı çalışma olması nedeniyle bu çerçevede değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmek gerektiği" belirtilmiş olup, bu şekildeki bir çalışma ilişkisinde, tam süreli çalışmaya ilişkin hakların doğduğunu kabule olanak yok ise de, yasa ve sözleşmelerde belirtilen sınırlamalara aykırı, tam süreli hizmet sözleşmesinin unsurlarının gerçekleştiği bir çalışma durumunun, eylemli olarak oluştuğunun iddia edilip kanıtlanması olanak dahilinde bulunmaktadır. Ancak, bu yöndeki iddia, hizmet tesbiti davalarının kamu düzenine ilişkin niteliği gözetilerek kanıtlanmalı; işverenin resmi kurum niteliği, ücret ödemelerinin kayıtlara dayalı olma gerekleri dikkate alınarak; Kurum kayıtlarına yansıyan bilgilerin aksinin kanıtlanmasına yönelik kanıtların hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı, sosyal güvenlik hakkının yaşama geçirilmesine yönelik davanın özelliklerinin gerektirdiği duyarlılık uyarınca denetlenmelidir. Öte yandan, davacının çalışmalarının geçtiğini ileri sürdüğü işyeri bir kamu kuruluşuna aittir. Kamu kuruluşlarında çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin belgelere dayandırılması asıldır. Nitekim, davacıya ait çalışmaların resmi kayıtlara intikal ettirildiği de tartışmasızdır. Mahkemece, davacının kayıtlarda gözükmeyen çalışmaların hangi nedenle bildirim dışı kaldığı gereğince ve yeterince araştırma konusu yapılmamıştır. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının davalıya ait işyerlerinden 1983-2008 tarihleri arasında işe giriş bildirgeleri ve çıkışlarla çalışmalarının kısmi olarak bildirildiği, bir kısım yıllara ait; kurs açma, görevlendirme, dersin yer ve zamanlarını gösteren çizelgeler, ücret bordrolarının getirtildiği, gelenlerin bir kısmının imzalı oldukları, gelen kayıtlara göre davacının çalıştığı yıllarda bazen haftanın 5 gününde günlük 5,6 saat şeklinde derse girdiğinin görüldüğü, ders programlarıyla kursa geliş ayrılış saatlerini gösterir belgelerin dosyada bulunmadığı, yukarıda bahsi geçen ve gelen belgelerinde dava konusu dönemin tümünü içerir biçimde bulunmadığı, hizmetleri davacı ile benzer şekilde kısmi olarak bildirilen aynı yerde çalışan usta öğreticilerle kursun yapıldığı iddia edilen okul ve komşu okullarda çalışanların tanık olarak dinlendiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda 15.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 80. maddesi j bendinde de, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ek ders ücreti karşılığında ilgili mevzuatı çerçevesinde uzman ve usta öğretici olarak çalıştırılanların prim ödeme gün sayısı 30 günü aşmamak kaydıyla, bir takvim ayı içerisinde hak kazandıkları brüt ek ders ücreti toplam tutarının, prime esas günlük kazanç alt sınırına bölünmesi sonucu bulunacağı, bu şekilde yapılacak hesaplamalarda tam sayıdan sonraki küsuratların dikkate alınamayacağı hükmü ile, hesaplama yapılıp, bazı dönemlerde 15 günlük yarı yıl tatili dahi çıkarılmadan yılın 1. dönemlerinde çalışmanın 120 üzerinden hesaplanmak suretiyle eksik günlerinin tespit edildiği, davalı işyeri vekilinin cevabında davacının girdiği ders saatlerine göre 7,5 saat bir gün üzerinden hesaplanarak hizmetlerinin bildirildiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Somut olayda davacının davalı işyerinde hizmet akdine bağlı olarak çalıştığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır Uyuşmazlık davacının davalı işyerinde geçen çalışmalarının kısmi veya tam süreli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yapılacak iş; davalı işyerinden davacı adına düzenlenen, dosyada getirtilen belgelere ilaveten eksik bulunan belgeler getirilip, ders programları, devam-devamsızlık ve puantaj kayıtları ile ücret belgeleri birlikte incelenmeli, davacının okula geliş ve ayrılış saatleri de göz önüne alınarak hüküm altına alınan süreler yönünden hafta içi günde 6-7 saat derse girilen günlerde davacı mesaisini tam gün olarak davalı işveren nezdinde geçirdiğinden bu günlerin tam gün olarak kabul edilmesi, bu saatlerden daha az saatte derse girilen günlerde ise davacının günlük mesaisinin tümünü davalı işyerine hasretmediği kabul edilerek bu çalışma saatleri için 7,5 saatlik çalışmanın 1 gün kabul edilmek suretiyle hesap yapılmalı, davalı resmi işyeri olup okulların kapalı olduğu dönemlerde (birinci sömestr tatili ve yaz tatili) tatil olduğundan bu günlerdeki çalışmalara ilişkin istemin de reddine karar vermek ve tüm delilleri bir arada değerlendirerek kararı davacının temyiz etmediği de gözetilerek bir sonuca varmaktır. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın dava konusu çalışmalar yönünden 15.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5797 sayılı Yasa ile eklenen 5510 sayılı Yasa'nın 80/j maddesinin geçmişe dönük olarak yürütülemeyeceği düşünülmeden hazırlanan bilirkişi raporu esas alınarak buna göre yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır……) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davalılar SGK vekili ile Milli Eğitim Bakanlığı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: I-Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin temyiz itirazları yönünden; Yerel Mahkemenin aynı yöndeki önceki kararını temyiz etmemiş olan davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığından, temyiz dilekçesinin reddi gereklidir. II-Davalılardan Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen SSK) vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Dava, işe giriş ve çıkış tarihleri arasında tam zamanlı olarak çalışıldığının ve eksik bildirilen sürelerin tespiti istemine ilişkindir. Davacı vekili, davacının Halk Eğitim Merkezleri ve Akşam Sanat Okullarında usta öğretici olarak çalıştığını, tam gün ve sürekli çalışmasına rağmen çalıştığı sürelerin Sosyal Güvenlik Kurumuna eksik olarak bildirildiğini beyanla Kurumun aksi yöndeki işleminin iptali ile işe giriş ve çıkış tarihleri arasındaki sürelerde tam gün ve sürekli çalışıldığının tespitini talep ve dava etmiştir. Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekili, usta öğreticilerin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 89. maddesi uyarınca geçici personel olarak ve saat üzerinden ücret ile part-time esasına göre çalıştırıldıklarını, çalışma süresi 7,5 saate bölünerek çalışılan gün sayısının tespit edildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen SSK) vekili, part-time çalışan usta öğreticiler hakkında 7,5 saat çalışmanın karşılığı bir gün kabul edilerek işlem yapıldığını, Kurum işleminin yasal olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Yerel mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.09.2008 gün ve 2008/10-555 E., 2008/530 K. sayılı kararı emsal alınmak suretiyle davacının part-time esasına göre çalıştığı kabul edilerek, 5510 sayılı Kanunun 80. maddesi uyarınca hesaplama yapılan bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle eksik bildirilen sürelerin tespitine dair karar verilmiştir. Davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yerel Mahkemece, davacının tam süre ile çalıştığının kanıtlandığı gerekçesiyle ilk kararda direnilmiş; hüküm, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının usta öğretici olarak geçen çalışmalarının kısmi süreli (part-time) mi yoksa tam süreli mi olduğu ile yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı usta öğretici olarak ek ders ücret bordrolarında belirtilen saatler kadar, ders ücreti karşılığı çalışmış olan davacının ay içerisindeki toplam çalışma saatine göre aylık çalışma günü hesaplanmak suretiyle sigortalı hizmeti belirlenerek Kuruma bildirimi yapılmış, davacı ise işe giriş ve çıkış tarihleri arasındaki çalışmalarının tam süreli olarak kabulü ile ayda 30 gün üzerinden bildirim yapılması gerektiğinin tespitini istemiştir. Yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda 15.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 80. maddesinin (j) bendi uyarınca, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ek ders ücreti karşılığında ilgili mevzuatı çerçevesinde uzman ve usta öğretici olarak çalıştırılanların prim ödeme gün sayısı 30 günü aşmamak kaydıyla, bir takvim ayı içerisinde hak kazandıkları brüt ek ders ücreti toplam tutarının, prime esas günlük kazanç alt sınırına bölünmesi sonucu bulunacağı, bu şekilde yapılacak hesaplamalarda tam sayıdan sonraki küsuratların dikkate alınamayacağı hükmü uyarınca hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, dava konusu uyuşmazlığa 01.10.2008 tarihinde tüm maddeleri ile yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 80'inci maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun irdelenmesi gerekmektedir. Kural olarak, aynı konuya ilişkin ve aynı nitelikte iki kanunun aynı zamanda uygulanması söz konusu olamaz. Esasen kanunlar birbirini izlediğinden, "kanunların zaman bakımından uygulanması sorunu" olarak nitelenen bu sorun, kanunların birbiri ile çeliştiğini göstermez. Sorun, hangi kanunun geçerli olduğu sorunudur. Kanunlar, metinlerinde belirtilen tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani, geçmişe etkili olup olmadıkları ile ilgili olarak mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73). Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi, her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uymasına bağlıdır. Kanunları uygulama durumunda bulunanların da, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür. Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla kanunun yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar bulunmaktadır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E. 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E. 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E. 2005/241 K; 14.03.2007 tarih ve 2007/3-121 E. 2007/128 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır. Yerel Mahkemece somut uyuşmazlığın çözümünde gözetilen 5510 sayılı Kanun'un 80'inci maddesinin geriye yürüyeceğine dair bir düzenleme bulunmadığı gibi, geçiş hükümlerini içeren aynı Kanunun Geçici 7'nci maddesinde açıkça "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun'un geçici 20'nci maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler" hükmü yer almaktadır. Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnalarından herhangi biri de söz konusu uyuşmazlıkta yer almadığından, anılan 80'inci maddenin geriye yürütülmesine kanuni imkân bulunmamaktadır. Yapılan açıklamaların ışığında görülmektedir ki, eldeki davanın yasal dayanağını 5510 sayılı Kanun 80. maddesi değil, 506 sayılı Kanun'un 79. maddesi ile 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 47. maddesi, teşkil etmektedir. Bu nedenle Yerel Mahkemece; resmi belgeler ve davacının imzasını taşıyan belgelerle çelişen tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği de gözetilmek suretiyle işyerinden davacı adına düzenlenen ders programları, yoklama defterleri, devam-devamsızlık ve puantaj kayıtları ile ücret bordroları, ödeme belgeleri getirtilerek incelenmeli; bu belgelerde noksanlık varsa bunun nedeni araştırılmalı; Mülga 506 sayılı Kanunun 79. maddesi uyarınca, davacının okula geliş ve ayrılış saatleri de göz önüne alınarak, hüküm altına alınan süreler yönünden hafta içi günde 6-7 saat derse girilen günlerde davacı mesaisini tam gün olarak davalı işveren nezdinde geçirdiğinden bu günler tam gün olarak, bu saatlerden daha az saatte derse girilen günlerde ise davacı günlük mesaisinin tümünü davalı işyerine hasretmediğinden, bu çalışma saatleri için 7,5 saatlik çalışma bir (1) gün kabul edilmek ve ayrıca resmi işyeri olan davalıya ait işyerlerinde okulların kapalı olduğu dönemlerde çalışma olmadığı dikkate alınmak suretiyle hesap yapılmalı ve toplanan delillere göre varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Hal böyle olunca, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: 1-Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 2-Yukarıda (II) numaralı bentte ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Devredilen SSK) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 23.11.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.