Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 642 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 631 - Esas Yıl 2008





Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Asliye Onuncu Hukuk Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 07.02.2006 gün ve 2004/517-2006/28 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi'nin 25.10.2007 gün ve 2007/7850-12457 sayılı ilamı ile, (...Davacı, davalı ile aralarında düzenlenen çıraklık sözleşmesi uyarınca, davalıya ait işyerinde çalışmaya başladığını, taşlama makinasını kullanırken iş kazası sonucu sağ işaret parmağını kaybettiğini, kazanın meydana gelmesinde davalının %100 kusurlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 1.000.000.000 TL maddi, 20.000.000.000 TL manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacının kusurlu olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacının, davalıya ait işyerinde 15.09.2000 tarihli çıraklık sözleşmesi uyarınca çalışmaya başladığı ve 02.10.2000 tarihinde iş kazasının meydana geldiği uyuşmazlık konusu değildir. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77/son maddesine göre; bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır. Bu durumda uyuşmazlığa ilişkin davanın İş Mahkemesinde görülmesi gerekir. Ankara'da ayrı İş Mahkemesi bulunduğuna göre, dava dilekçesinin görev yönünden reddi gerekirken, mahkemenin işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davacı vekili Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı Murat vekili, davalı şirketin iş makineleri yedek parça imalatı ve makine dişlisi taşlama işi ile uğraştığını, davacının 15.09.2000 tarihinde O... Çıraklık Eğitimi Merkezi öğrencisi olarak, davalı şirket ile imzalanan çıraklık sözleşmesi uyarınca davalı şirkete ait işyerinde çalışmaya başladığını, davacının henüz yeni işe başlayan bir çırak olarak işi öğrenmekte iken, davalının taşlama makinesinde davacıyı çalıştırması sonucunda 02.10.2000 tarihinde iş kazası meydana geldiğini ve bu kaza nedeniyle davacının sağ el işaret parmağını kaybettiğini; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na yapılan başvuru üzerine müfettiş incelemesi sonucunda düzenlenen tahkikat raporuyla, olayın 506 sayılı Kanun'un 11. maddesi anlamında bir iş kazası olduğunun saptandığını; söz konusu iş kazasının meydana gelmesinde davalının %100 kusurlu bulunduğunu, henüz 17 yaşında sağ el işaret parmağını yitiren davacının manevi olarak büyük acılar çektiğini, çalışma gücünü kaybettiği için halen yeni bir iş bulamadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere 1.000.000.000 TL maddi, 20.000.000.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı M... Mak. San. İnş. Tic. Ltd. Şti. vekili, davacının 15.09.2000 günlü çıraklık sözleşmesi uyarınca davalı işyerinde çalışmaya başladığını, çıraklık sözleşmesi gereğince torna tefsiye işlerinde yetiştirilmek üzere usta öğretici nezaretinde gerekli nazari ve pratik eğitimin kendisine verildiğini, mesleki bilgi ve tecrübesinin tam anlamıyla bulunmaması nedeniyle iş makinesinin başına iş yapmak üzere geçirilmediğini, sadece iş bittiğinde otomatik olarak stop eden makinenin sökme takma işlerini öğrenmesi için usta öğreticiyle birlikte iş yaptığını, şanzımanda meydana gelen takılmanın önlenmesi için davalıdan ve usta öğreticiden habersiz olarak, makinede mandal yerine çarkı çevirmesi sonucunda kazanın meydana geldiğini, sağ el işaret parmağının tırnak boğumundan çarkın arasına sıkıştığını, işgücü kaybına uğramadığını, olaydan sonra tedavisinin davalı şirket ortakları tarafından yaptırıldığını ve uzun bir süre yüklü miktarda mali yardımda da bulunulduğunu, belgeli ödemeler tutarının 21.600.000.000 TL olduğunu, davanın reddi gerektiğini cevaben bildirmiştir. Yerel mahkeme, davacının iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi zararının davalı tarafça giderilmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; Özel Daire bu kararı metni yukarıda bulunan ilamla bozmuş, yerel mahkeme gerekçesini tekrar etmek ve ayrıca 4857 sayılı İş Kanunu'nun 4/f maddesindeki hükme dayanmak suretiyle önceki kararında direnmiştir. 18.09.1984 doğumlu olan davacının 15.09.2000 tarihinde O... Çıraklık Eğitimi Merkezi'ne kaydedildiği, işe giriş bildirgesinin SSK Bölge Müdürlüğü'ne gönderildiği, aynı gün taraflar arasında davacının velisi sıfatıyla dayısının da imzaladığı çıraklık sözleşmesinin düzenlendiği; işyerinde 02.10.2000 tarihinde meydana gelen iş kazasında davacı sigortalının sağ el işaret parmağının koptuğu çekişmesizdir. Olayla ilgili olarak, davadan önce SSK Başkanlığı Sigorta Müfettişi tarafından düzenlenen 25.11.2002 günlü raporda, davacının çıraklık sözleşmesine istinaden işyeri sigortalısı olduğu, kazanın işyerinde ve işveren tarafından yürütülmekte olan bir iş dolayısıyla meydana geldiği, bu nedenle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesinin (A) bendinin (a-b) fıkraları uyarınca iş kazası niteliğinde olduğu, işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine uygun olmayan davranışları (işe yeni başlayan ve çırak olarak çalışan kazalının, eskiliği nedeniyle çalışırken aksaklıklara yol açabildiği ifade edilen dişli taşlama makinesinde çalıştırılması, çalışma esnasında sigortalının çalışma yönteminin kontrol edilmemesi, çalışılan makinenin kontrolünün yapılmaması) nedeniyle, hakkında 506 sayılı Kanun'un 26. maddesi hükmünün uygulanması gerektiği belirtilmiştir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "İş Kazası ve Meslek Hastalığının Tarifi" başlıklı 11. maddesindeki düzenlemeye göre, bir olayın iş kazası olarak kabul edilebilmesi için, öncelikle kazaya maruz kalanın sigortalı olması ve olayın sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratması gerekir. Bu noktada önemle vurgulanması gereken husus şudur: 11. maddedeki düzenlemede "sigortalı" kavramı esas alınmış, sigortalının çırak olup olmaması yönünden herhangi bir ayırım yapılmamıştır. Dolayısıyla, anılan hükmün çıraklar da dahil olmak üzere işyerindeki bütün sigortalıları kapsamakta olduğunun kabulü zorunludur. Sigortalıyı bu türden bir arızaya uğratan olaylardan hangilerinin iş kazası sayılacağı ise, aynı maddede beş ayrı bent halinde tahdidi olarak sayılmıştır. Bunlardan biri, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada gerçekleşen; bir diğeri de, işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelen olaylardır. Bu olaylardan herhangi birinin tek başına gerçekleşmiş olması, o olayın iş kazası olarak kabulü için yeterli görülmüştür. Görülmekte olan davadaki tazminat isteminin dayandırıldığı iş kazasının, davacı sigortalının hem davalı işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla ve hem de davacı sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana geldiği dosya kapsamıyla sabittir. Böylece, Kanunun, her birini tek başına iş kazası nitelendirmesinin yapılabilmesi için yeterli saydığı hallerden ikisi, bu olayda ayrı ayrı gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, ortada, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesi anlamında bir iş kazası mevcuttur ve esasen bu yön çekişme konusu da değildir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 134. maddesi "Bu kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar, yetkili İş Mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür." hükmünü taşımaktadır. Somut olayda 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesi anlamında bir iş kazası bulunduğuna, davadaki tazminat isteminin bu iş kazasına dayandırılmış olması nedeniyle ortada aynı Kanun'un 134. maddesindeki "Bu kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar..." tanımlamasına uygun bir uyuşmazlık mevcut olduğuna göre, anılan hüküm uyarınca eldeki davaya bakma görevi İş Mahkemesine aittir. Her ne kadar; Özel Daire bozma ilamının gerekçesi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77/son maddesindeki düzenlemeye dayandırılmış ise de, özü ve sonucu itibariyle yukarıda açıklanan gerekçeyle tam bir paralellik göstermektedir. Yerel mahkemece, Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken; 4857 sayılı İş Kanunu'nun iş sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere çıraklar hakkında uygulanmayacağını öngören 4/f maddesindeki "İş sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere..." söz dizini de gözden kaçırılarak, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı açıklanan bu nedenlerle bozulmalıdır. Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.