Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 641 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 438 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : Antalya 3. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 07/02/2012NUMARASI : 2011/1256-2012/152Taraflar arasındaki “itirazın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.03.2010 gün ve 2009/990 E., 2010/307 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 24.10.2011 gün ve 2011/5423 E., 2011/11463 K. sayılı ilamı ile;(...Davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine kira alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itiraz üzerine davacı alacaklı icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması, icra inkar tazminatının tahsili isteminde bulunmuştur. Mahkemece, istemin kabulüne karar verilmesi üzerine karar taraf vekillerince temyiz olunmuştur.1- Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına dayandıkları belgelere temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre davacı vekilinin temyiz itirazları Yerinde değildir.2- Davalı vekilinin temyiz itirazına gelince; Davacı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde 2008 yılı bakiye kira alacağı olarak 51.817,00 TL kira alacağı ve 15.448,00 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 67.265,00 TL kira alacağının tahsili istenilmiş, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu itiraz dilekçesi ile takibe konu edilen 51.817,00 TL alacağın 25.638,00 TL sının 02/02/2009 tarihinde ödendiğini, kira sözleşmesinde faiz oranı olarak yasal faizin belirlendiğini bildirerek kısmi ödeme nedeni ile asıl alacağa ve faiz oranına itiraz etmiştir. Mahkemece 26.891,48 TL asıl alacak ve 1176,00 TL faiz olmak üzere, takibin 28.067,98 TL üzerinden itirazın kaldırılarak takibin devamına asıl alacağın % 40 ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Dosya arasında ve takip dosyası içerisinde kira sözleşmesine rastlanmamıştır. Davalı takip sırasında 15.448,00 TL faize ve alacağın 25.638,00 TL lik kısmına itiraz etmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı tarafından yapılan 25.638,00 TL ödeme düşüldükten sonra takip tarihine kadar kalan 26.891,48 TL asıl alacak ve 1176,50 TL faiz üzerinden takibin devam etmesi gerektiği belirtilmiş ve mahkemece de bu miktar üzerinden hüküm kurulmuş ise de davalı borçlu tarafından itiraz edilmeyen kısım olan 26.179,00 TL hakkında da karar verilmesi ve bu miktar üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davacı ve davalı vekilleriHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, itirazın kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, yukarıda açıklanan nedenle Özel Dairece bozulmuş, her iki taraf bozma kararına uyulmasını istemelerine karşın mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında; işin esasının görüşülmesine geçilmezden önce, davacı vekilinin bozma ilamından sonra borcun ödenerek icra dosyasının kapandığı ve davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini ve davalı vekilinin de bozma ilamına uyulmasını talep etmesi karşısında mahkemece direnme kararı verilmesine usulen olanak bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak incelenip, tartışılmıştır.Bu durumda yerel mahkemece direnme kararı verilebilip verilemeyeceği konusundan önce çekişmeli yargı (nizalı kaza) ve çekişmesiz yargı (nizasız kaza) kavramları üzerinde durulması gerekmektedir. Çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargı arasındaki en belirgin farkı belirten ölçü “ihtilaf” çekişme yolu kıstasıdır. Çekişmeli yargıda, taraflarca hazırlama prensibi geçerli olduğu halde çekişmesiz yargıda re’sen araştırma prensibi egemendir. Takibi talebe bağlı çekişmesiz yargı işlerinde bu prensibin geçerli olması, bu gibi işlerde kural olarak mukabil (zıt) alakalı bir kimsenin olmaması düşüncesine dayanır. Çekişmesiz yargıda da, çekişmeli yargıda olduğu gibi taraflarca hazırlama prensibi geçerli olsa idi o zaman hakim; talepte bulunan tarafların iddia ettiği vakıalar ve ileri sürdüğü delillerle yetinmek zorunda kalırdı ve bu durum gerçeğin ortaya çıkarılması ilkesiyle bağdaşmazdı. Öte yandan, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hakim, belli vakıaları kendiliğinden araştırma yetkisine ve yükümlülüğüne sahip olduğundan davayı değiştirme yasağı bu uyuşmazlıklarda uygulanmaz. Hasımsız olarak açılan ve çekişmesiz yargıya tabi davalarda verilen kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. O nedenle bu kararlar, aleyhine kanun yollarına başvurulsa bile kesin hüküm oluşturmadıklarından açılacak bir iptal davası ile değiştirilebilir ve ortadan kaldırılabilirler (Baki Kuru, Nizasız Kaza, Ank.1961 s. 155 vd.; Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, İst. 2000, s. 32 vd.). Diğer bir deyişle çekişmesiz yargılamada, yargılama konusu ile talepte bulunan tarafından tayin edilen subjektif hakkın içeriğinden hakim ayrılamaz. Ne var ki, kararın içeriğini saptamada hakimin geniş bir takdir hakkı vardır. Örneğin şartları mevcutsa, vesayet mahkemesi bir vasi tayin etmek zorunluluğunda olup, seçiminde kural olarak geniş bir takdir hakkına sahiptir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Açıklanan ilkeler altında çekişmesiz yargıda hakim, tarafların talepleri ile bağlı olmadığından resen araştırma ilkesi uyarınca davacının bozma kararına uyulması talebi ile de bağlı değildir. Aksinin kabulü, hakimin yasadan doğan direnme hakkının davacının isteğine bağlı olması sonucunu doğurur ve hakimin direnme hakkının elinden alınması gibi yasanın öngörmediği bir durum yaratılmış olur.Çekişmeli yargıda ise, taraflarca hazırlama (ihzar) prensibi geçerli olup, hakim tarafların talepleri ile bağlıdır. Hakim, talepte bulunan tarafların iddia ettiği olaylar ve ileri sürdüğü delillerle yetinmek zorundadır. Kendiliğinden araştırma yetkisine ve yükümlülüğüne sahip değildir. Kaldı ki, nizalı kazada eğer bozma kararına karşı diyecekleri sorulan tarafların bozma kararına uyulmasını istemeleri, bozma nedenleri bakımından bozma kararına uyulmasını isteyen tarafı bağlayabilecek ve davayı karşı taraf yararına sona erdirebilecek bir nitelik taşıyorsa böyle bir durumda hakimin artık direnme kararı vermesi olanağı bulunduğundan da söz edilemez. Eş söyleyişle, bozma nedenlerinin kamu düzenine ilişkin ve dolayısı ile hakimin kendiliğinden (re'sen) göz önünde bulundurulması gereken sebeplerden olmaması halinde taraflar veya vekilleri, bozma kararına uyulmasını istemişlerse, artık mahkeme önceki kararda direnemez.Bilindiği gibi, çekişmeli yargıda 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi hükmüne göre, Yargıtay bozma kararı üzerine hakim, tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verir. Somut olayda, itirazın kaldırılması istemi söz konusu olup, bu niteliğinden dolayı dava, çekişmeli yargı alanına girmektedir ve tarafları ile konusu itibariyle de kamu düzeni ile ilgisi bulunmamaktadır. Kamu düzenine ilişkin olmayan ve dolayısı ile hakimin kendiliğinden (re'sen) göz önünde bulundurması gerekmeyen temyize konu davada, yerel mahkeme kararının Özel Daire'ce bozulmasını takiben yapılan yargılamada, tarafların beyanı gözetilerek karar verilmesi gerekir.Davacı vekilinin “bozma ilamından sonra borcun ödenerek icra dosyasının kapandığı ve davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini” talep etmesi içerikçe direnme isteği ya da takdire bırakma olarak nitelenemeyeceği, bozma ilamına uyulmasına yönelik bir isteği ortaya koyduğunun kabulü gerekmektedir.Öte yandan, davanın diğer tarafı adına davalı vekilinin de ortaya koyduğu “bozmaya uyulsun” şeklindeki açık bir beyan karşısında; her iki tarafın da ortaya koydukları bu beyanlarının hukuki sonuç doğurabilecek nitelikte olduğu kabul edilmiştir.O halde, mahkemenin kamu düzenine ilişkin olmayan eldeki davada, her iki tarafın bozmaya uyulması yönündeki bu irade açıklamalarını nazara almadan, direnme kararı vermesi olanaklı değildir. Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.1989 gün ve 541-534 E., K.; 21.02.1990 gün 10-117 E., K.; 19.02.1992 gün 635-82 E., K.; 23.02.1994 gün 936-94 E., K.; 27.01.1999 gün 26-4 E., K. sayılı kararları da aynı doğrultudadır. Hal böyle olunca, mahkemece tarafların beyanları ve bu beyanların doğurduğu hukuki sonuç da gözetilerek, bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.S O N U Ç : Davacı ve davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik ve usuli nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440/1 maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.09.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.