Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 622 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 397 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : Gölcük 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 15/06/2011NUMARASI : 2011/153-2011/394Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gölcük 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 14.05.2009 gün ve 2009/15 E., 2009/215 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 18.10.2010 gün ve 2010/9133 E., 2010/12506 K. sayılı ilamı ile;(...Davacı Orman Yönetimi, İhsaniye Beldesi .. mevkiinde bulunan ... parsel sayılı... m2 yüzölçümündeki taşınmazın tapuda davalı adına kayıtlı olduğunu, yörede 1997 yılında yapılan ve kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığını ve istemin kesinleştiğini belirterek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, davanın 5481 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde belirlenen hak düşürücü süre geçtiğinden reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.Dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptal ve tescil istemine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 31.7.1997 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır.Çekişmeli taşınmaz yörede 1957 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda ise çamlık niteliği ile Hazine adına tespit edilmiş, gezici arazi kadastro mahkemesinin 26.5.1960 gün 1957/101–265 sayılı kararı ile Şubat 1299 tarih 13 nolu tapu kaydına dayanılarak S.. Ö.. adına tapuya tesciline karar verilmiştir.Dosya içinde mevcut Göçlük Asliye Hukuk mahkemesinin 2004/158–83 sayılı dava dosyasında tapu maliki K.. Ö..'in tapu kaydına dayanarak orman kadastrosuna itiraz davası açtığı; bu dosya içinde mevcut 11.05.2004 tarihli fen bilirkişi Z.. A.. tarafından düzenlenen rapor ve ekli krokiden 558 sayılı parselin kısmen orman kadastro sınırları içinde kaldığı belirlenerek davacı K.. Ö..’in orman kadastrosuna itiraz davasının reddine karar verildiği, hüküm 20. Hukuk Dairesinin 30.10.2006 gün 2006/10831–13949 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.6831 Sayılı Orman Yasasının 7. maddesi “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırının tayini ve tespiti orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmü gereğince yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasına ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/158–83 sayılı dava dosyasında uzman orman ve fen bilirkişisi tarafından uygulanması sonucu, dava konusu taşınmazın bir kısmının orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı ve orman kadastrosuna itiraz davasının reddine ilişkin hükmün onanarak arazi kadastrosundan çok sonra kesinleştiği, bu durumda davacı Orman Yönetimi; genel arazi kadastrosundan önceki hukuki sebeplere değil, kadastrodan sonraki hukuki nedene dayanarak iptal ve tescil istediğinden, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı, orman kadastrosunun kesinleşmesiyle taşınmaz kamu malı niteliğini kazandığı ve mülkiyet hakkının Hazineye geçtiği, bu nedenle verilecek mahkeme kararının, yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari) bir hüküm olduğu, bu tür kayıtlarda T.M.Y.'nın 1023. (E.M.Y. 931 - İsviçre M.Y.974) maddesindeki "iyi niyetle edinme" kuralının da uygulanamayacağı, davalı dava konusu taşınmazı satın almışsa, taşınmazı kendisine devir eden kişi ya da kişilerden satış bedelini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri alabileceğinden; mahkemece, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman yüksek orman mühendisleri arasından seçilecek 1 orman mühendisi ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu ve fen memurundan oluşturulacak 2 kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla yapılacak inceleme ve keşifte kesinleşmiş tahdit haritası ve tapulama paftası ölçekleri denkleştirilerek sağlıklı bir biçimde zemine uygulanıp, değişik açı ve uzaklıklarda olan en az 4 ya da 5 orman tahdit sınır (OTS) noktasını gösterecek biçimde çekişmeli taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı; bilirkişilere tahdit hattı ile irtibatlı müşterek kroki düzenlettirilmeli ve taşınmazın kesinleşen orman tahdidi içinde kalan kısmının orman vasfı ile hazine adına tapuya tesciline karar verilmelidir. Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davacı vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalan taşınmazın yolsuz olarak kişiler adına oluşturulan tapu kaydının iptali ve tescili istemine ilişkindir. Mahkemece, 5841 Sayılı Kanun ile değişik 3402 Sayılı Kanun'un 12/3. maddesi gereğince 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmayan davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.İşin esasının incelenmesine geçilmeden önce, İlk karar, bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre mahkemece direnme olarak adlandırılan kararın gerçekte yeni hüküm olup, olmadığı, burada varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Özel Daireci mi, yoksa Hukuk Genel Kurulu'ncı mı yapılacağı hususu önsorun olarak tartışılmış olup, yeni hüküm olmadığı oybirliğiyle kabul edilerek ön sorun aşılmıştır. Bozma ve direnme kararlarının içerikleri itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde düzenlenen on (10) yıllık hak düşürücü sürenin eldeki davada uygulanıp uygulanmayacağı, noktasında toplanmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın “ İbaresi eklenmiş; 3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinde de; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” Hükmüne yer verilmiştir. Mahkemece, 5841 Sayılı Kanunun açıklanan bu hükümleri ile değişik 3402 Sayılı Kanunun 12/3. maddesi hükmü gözetilerek, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmayan davanın reddine karar verilmiş; bozma ilamında işin esasının incelenmesi gereğine işaretle hüküm bozulmasına karşın, genişletilmiş gerekçelerle önceki hükümde direnilmiştir. Ne var ki, Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve E:2009/31, K:2011/77 sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.6.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 Sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.Bir başka yönüyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararları usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Diğer taraftan, somut olayda dava konusu taşınmazın bir kısmının orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı ve orman kadastrosuna itiraz davasının reddine ilişkin hükmün onanarak arazi kadastrosundan çok sonra kesinleştiği, bu durumda davacı Orman Yönetimi; genel arazi kadastrosundan önceki hukuki sebeplere değil, kadastrodan sonraki hukuki nedene dayanarak iptal ve tescil istediğinde bulunduğu gözetildiğinde 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağı da bulunmamaktadır.O halde, yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının, yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 26.09.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.