Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 552 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 527 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : Ankara 10. İş MahkemesiTARİHİ : 16/09/2010NUMARASI : 2010/403-2010/540 Taraflar arasındaki “tespit” davasında yapılan yargılama sonunda;Ankara 10. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.07.2008 gün ve 2007/903 E., 2008/419 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28.01.2010 gün ve 2008/16521 E., 2010/1121 K. sayılı ilamı ile; (... Dava, sigortalılık başlangıç tarihinin 01.07.1980 olarak tespiti istemine ilişkin olup, bu tür davaların sonuçta sigortalılığın tespiti istemini de içermekte olduğu söz götürmez.Hal böyle olunca da, 506 sayılı Kanunun 108 maddesi uyarınca sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti yönünde salt işe giriş bildirgesinin verilmiş olması yeterli olmayıp, ayrıca aynı Kanunun 2 ve 6 maddelerinde öngörüldüğü şekilde hizmet akdine dayalı olarak eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın da varlığı gerekir. Başka bir anlatımla; yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi kişinin işe girdiğini gösteren yazılı delil niteliğinde ise de fiili çalışmanın ortaya konması açısından tek başına yeterli kabul edilemez.Dava konusu somut olayda; davacının 01.07.1980 tarihli işe giriş bildirgesi Kuruma verilmiş ise de dönem bordrolarında adının bulunmaması karşısında; gerçek çalışmayı ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtların varlığı aranmalıdır.Bu yönde; davaya konu sigortalıya verilen sigorta sicil numarasının hangi yıla ait serilerden olduğu Sosyal Sigortalar Kurumundan sorularak belirlenmeli, Kurum nezdindeki çalışma dönemine ilişkin kayıtlar celbedilemediğinden, sigortalının çalışmasının gerçek olup olmadığı hususunda bilgi sahibi olabilecek kişiler saptanarak, tanık sıfatıyla dinlenmeli, bu bağlamda; yargılama aşamasında dinlenen tanıkların aynı iş yerinde davacıyla birlikte çalışanlardan olup olmadığı araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, sigortalılığın başlangıç tarihinin tespiti istemine ilişkindir. Davacı, dava dışı E....G. unvanlı işyerinde 01.07.1980 tarihinde çalışmaya başladığını, işyerinin sigortaya girişini yapmasına karşın işyeri tarafından sigorta prim bildirgesi verilmeyip prim ödemesinin de yapılmadığını, ilk prim ödemesinin farklı bir işyerinden yapılıp, davalı Kurumca bu tarihin sigortalılığın başlangıcına esas alındığını, gerçekte sigortalılık başlangıcının 01.07.1980 tarihinde olduğunu ifadeyle, bu tarihin sigortalılığın başlangıç tarihi olarak tespitini istemiştir. Davalı Kurum vekili davanın reddini savunmuştur.Mahkemenin, dava dışı işverence kuruma davacının işe giriş bildirgesinin verilmiş olduğu ve bu belgenin aksi ispat edilinceye kadar geçerli bir belge niteliğinde bulunduğu, davalı yanca buna ilişkin iddia ve delil ileri sürülmediği gerekçesiyle salt işe giriş bildirgesinin verilmesi yeterli bulunarak verdiği davanın kabulüne ilişkin kararı, yukarıda başlık bölümünde belirtilen nedenlerle Özel Dairece bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü davalı kurum vekili temyize getirmiştir. Hemen belirtmelidir ki, davacının 01.07.1980 tarihli işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği, ancak bu döneme ait bordroların kurumda bulunmadığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık; salt işe giriş bildirgesinin verilmiş olmasının sigortalılık başlangıcı yönünden yeterli olup olmadığı, ayrıca fiili çalışma olgusunun da aranmasının ve ispatının gerekip gerekmediği noktasındadır.Öncelikle ifade edilmelidir ki, çalıştırılanlar 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) 2. ve 6.maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin aynı Kanunun 3.maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları Kanunun 6/1 maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir. Sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları ise, öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi, koşullarına bağlıdır.Nitekim, 506 sayılı Kanun’un 2.maddesinde, sigortalı sayılanlar; 3.maddesinde ise sigortalı sayılmayanlar, düzenlenmiştir. Buna göre; bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar bu kanuna göre sigortalı sayılırlar. Aynı Kanunun sigortalılığın başlangıcı ve mecburi oluşunu düzenleyen 6.maddesine göre de; çalıştırılanlar, işe alınmalariyle kendiliğinden "Sigortalı" olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı tarihten başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamaz. Ayrıca, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) 108. maddesi “sigortalılık süresini” düzenlemektedir. Anılan maddenin birinci fıkrasında “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.”, ikinci fıkrasında ise “Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.” hükmü yer almaktadır. Şu hale göre; sigortalı niteliği taşımayan bir kimsenin sigortalılık süresinden de söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Sigortalılık niteliği ise hizmet akdinin kurulması ve fiilen çalışmaya başlanılması ile edinilir. 506 sayılı Kanunun 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirtildiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli (fiili) veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça; hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Yeri gelmişken, fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği üzerinde durulmalıdır.Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte, 506 sayılı Kanunun 79.maddesinde belirtilen ve sigortalının çalışma gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bildirgeleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 17.maddesinde belirtilen dört aylık dönem bordroları gibi kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe girdiğini göstermekte ise de, fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilmesi olanaklı değildir. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden gerçekten çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemeli; bu cümleden olmak üzere, işyerinde tutulması gerekli puantaj kayıtları, ücret bordroları ve gerekli dosyalar ile, kurumdaki belge ve kağıtlardan yararlanmalı, ücret bordroları puantaj kayıtları getirtmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırmalı, işyeri çalışanlarını saptamalı ve sigortalının bu işte ne kadar süre ile çalıştığını açıklamalı, gerektiğinde komşu işyeri çalışanlarının bilgilerine de başvurarak gerçek çalışma olgusunu, somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde ortaya koymalıdır. .Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün ve 1999/21-510 E.-1999/527 K.; 30.6.1999 gün ve 1999/21-549 E.-1999/555 K.; 5.2.2003 gün ve 2003/21-35 E.-2003/64 K.; 15.10.2003 gün ve 2003/21-634 E.-2003/572 K.; 3.12.2003 gün ve 2003/21-710 E.-714 K.; 3.11.2004 gün ve 2004/21-480 E.-2004/579 K.; 3.11.2004 gün ve 2004/21-479 E.-2004/578 K.;10.11.2004 gün ve 2004/21-538 E. Ve 2004/621 K.; 01.12.2004 gün ve 2004/21-629 E., 2004/641 K.; 29.6.2005 gün ve 2005/21-409 E.-413 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/21-43 E., 2006/98 K; 12.3.2008 ve 2008/21-242 E. 2008/251 K.; 23.12.2009 gün ve 2009/10-581 E.- 619 K.; 10.2.2010 gün ve 2010/ 10-72 E.2010/72 K.; sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde: Mahkemenin, davacının işe giriş bildirgesinin kuruma verilmiş olmasının işe başlama tarihinin tespiti açısından yeterli olduğu ve bu belgenin aksi ispat edilinceye kadar geçerli bir belge niteliğinde bulunduğu yönündeki gerekçesi yasal ve yerinde olmadığı gibi, yapılan araştırma da hükme varmaya yeterli değildir. Mahkemece yapılacak iş; davacının çalıştığını ileri sürdüğü, işe giriş bildirgesini kuruma veren iş yerinin kurum dosyasından bildirilen adresinin sağlıklı biçimde araştırılması; iş yerinde tutulması gerekli dosyalardan, belge ve kanıtlardan yararlanılması; Kurum nezdindeki çalışma dönemine ilişkin kayıtlar celp edilemediğinden işe giriş bildirgesindeki kimlik bilgilerinin, imzanın, resmin davacıya ait olup olmadığı, bu bildirgenin kuruma intikal tarihi, müfettiş raporlarının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi; işe giriş bildirgesi üzerinde yaptırılacak grafolojik inceleme sonucuna göre bildirgedeki imza ve varsa fotoğrafın davacıya ait olup olmadığı, davacıya verilen sigorta sicil numarasının hangi yılın serilerinden olduğu ve daha sonraki yıllarda gerçekleşen hizmetlerinde kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi; ücret bordrolarının sağlıklı biçimde temin edilmesi; sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığının ; aynı dönemde iş yerinde çalışanların bulunup bulunmadığının saptanması; gerektiğinde komşu işyerlerinden o tarihte faaliyette bulunanlar ile bunların çalışanlarının, davacının birlikte çalıştığı kişilerin tanık sıfatıyla bilgilerine başvurulması; böylece gerçek çalışma olgusunun somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde ortaya konulması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi olmalıdır.Direnme kararına dayanak alınan, yukarıda açıklanan karar ve ilkelere uymayan Hukuk Genel Kurulu’nun 5.12.2001 gün ve 2001/21-1057 E.-1094 K. sayılı ilamı da münferit bir karar olup, o davadaki somut olayın özelliği göz önüne alınarak verilmekle eldeki uyuşmazlığa uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozulması gerekir. S O N U Ç : Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.09.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.