Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 544 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 1069 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.12.2011 gün ve 2011/190 E., 2011/390 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09.04.2013 gün ve 2012/7542 E., 2013/6552 K. sayılı ilamı ile; (...Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz olunmuştur.Davacı, Aydınlık Gazetesinin 05/04/2011 tarihli sayısında “İşadamlarında “yandaş işadamı” rahatsızlığı” başlıklı haber ve içeriğinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu belirterek manevi zararının tazminini talep etmiştir.Davalılar, yayının hukuka uygun olduğu ve eleştiri sınırları içinde kaldığını beyanla, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının işadamı ve aynı zamanda milletvekili olduğu, bir işadamının iktidara yakınlığı ile iş almasının suç olmadığı, yazıda davacıya suçlama yöneltilmediği, hükümetin uygulamalarının eleştirildiği, davacı işadamı ve milletvekili sıfatları ile hiçbir iş almamış olsa bile dava konusu yayında geçen ifadelerin kişilik haklarına saldırı oluşturmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Davaya konu yayında yer alan “Yine Başbakanın yakını İhsan Aslan milyonlarca dolarlık iş almış durumda” ifadesinin gerçekliği konusunda davalı taraf delil sunmamıştır. Şu halde, haberin iddiadan öte geçmediği ve gerçeklik unsurunu taşımadığı, davacıyı yıpratmaya ve hedef göstermeye yönelik olduğunun kabulü gerekir. Kamusal yarar ve toplumsal ilgiden de söz edilemeyeceğinden davaya konu yayının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu açıktır. Basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki çatışan yararlar dengesi, davacı aleyhine bozulmuş ve davalılar bakımından da hukuka uygunluk nedeni gerçekleşmemiştir. Davacı yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Karar, açıklanan nedenlerle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın tazmini talebine ilişkindir. Mahkemece, haberin “İşadamlarında “yandaş işadamı” rahatsızlığı” başlığı ile yayımlandığı, hükümetin yurtdışı gezilerinde bazı işadamlarına özel muamele yaptığı iddia edilerek eleştirildiği, davacıdan da sadece “Yine Başbakanın yakını İhsan Aslan milyonlarca dolarlık iş almış durumda” cümlesi ile bahsedildiği, bir işadamının iktidara yakınlığı ile iş almasının suç olmadığı, yazıda hükümetin yaptığı iddia olunan uygulamaların eleştirildiği, davacının işadamı olduğu ve milletvekilliği yaptığı, bu sıfatları ile hiçbir iş almamış olsa bile, bu cümlenin davacının kişilik haklarına karşı hukuka aykırı, ağır ve haksız bir tecavüz sayılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar; Özel Dairece metni yukarıda başlık bölümünde aynen alınan gerekçeler ile bozulmuş, mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Aydınlık Gazetesi’nin 05.04.2011 tarihli nüshasında “İşadamlarında ‘yandaş işadamı’ rahatsızlığı” başlığı altında yayımlanan haberin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın niteliği gözetilerek öncelikle, basın özgürlüğü kavramına ilişkin şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır: Anayasa’nın 28.maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3.maddesi, basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir. 5187 sayılı Kanunun 3. maddesinde; “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.” hükmü yer almaktadır. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar. Bunun gereği olarak basın, haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle, denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal ödevleridir. Yine, basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa’da düşünce ve kanaat (m. 25); düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır. Kısaca, basın özgürlüğü, demokrasinin “olmazsa, olmaz” koşuludur. Doğaldır ki, basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi, yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayımlarda, gerek Anayasa’nın “Temel Hak ve Özgürlükler” Bölümünde yer alan ve gerekse de MK'nun 24 ve 25.maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır. Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli; olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi, hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de, hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır. Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaçla, kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayımın hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayım yapmak, hukuka aykırıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 9.10.1985 gün ve 1985/4-96-790 E, K.; 08.05.2013 gün ve 2012/4-1162 E., 2013/631 K.; 24.06.2015 gün ve 2013/4-2304 E., 2015/1736 K. sayılı kararlarında da bu ilkeler vurgulanmıştır.Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki; Basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için, haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayımın haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden, özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayımın hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi, ancak, açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı halinde mümkündür. Yapılan bir yayım, bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 gün ve 2014/4-33 E., 2015/1504 K., 08.05.2013 gün ve 2012/4-1162 E., 2013/631 K.sayılı kararları). Basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. (Türk Borçlar Kanunu m. 58) maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. Önemle vurgulanmalıdır ki, yayımlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda, manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan “hukuka aykırılık” gerçekleşmeyeceğinden, basının sorumluluğu da söz konusu olamaz. Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir. Diğer taraftan, haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule olanak kılar. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; manevi tazminat isteminin dayandırıldığı Aydınlık Gazetesi’nin 05.04.2011 tarihli nüshasında “İşadamlarında ‘yandaş işadamı’ rahatsızlığı” başlığı altında yayımlanan haberin/yazının içeriğinden kamusal yarar ve toplumsal ilgiden söz edilemez. Az yukarda belirtildiği üzere basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için, haberin görünür gerçekliğe uygun olması gerekir. Bu durumda, haberin/yazının iddiadan öteye geçmemesi ve gerçeklik unsuru taşımaması nedeniyle davacıyı yıpratmaya ve hedef göstermeye yönelik olduğunun kabulü gerekir.Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak davacı yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; dava konusu yazının davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı, basın özgürlüğü kapsamında kaldığı ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır. S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 27.04.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oybirliğiyle karar verildi.