Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 532 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 1066 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki “elatmanın önlenmesi ve ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.12.2012 gün ve 2011/370 E., 2012/367 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.05.2013 gün ve 2013/4548 E., 2013/7151 K. sayılı ilamı ile; (...Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tapuda bağ cinsiyle kayıtlı ve üzerinde bodrum,zemin ve 2 kattan oluşan bina bulunan 170 ada 15 parsel sayılı taşınmazın tarafların ve dava dışı paydaşların ortak miras bırakanları Veli adına kayıtlı olduğu, davacı ... tarafından binanın bir katını kullanmak ve diğer iki katını kiraya vermek suretiyle davalının müdahalede bulunduğu ileri sürülerek, eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Davalı ..., daha önce kullanımında olan en üst katı yaklaşık 2,5 yıl önce terk ettiğini, anılan katın halen boş olduğunu, zemin katı dava dışı paydaş Meryem'in kiraya verdiğini, orta katta ise; dava dışı paydaş Nuredin'in oturduğunu savunmuştur.Bilindiği üzere;paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere ...nun 706, ...nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında ...nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, ...nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Öte yandan, elatmanın önlenmesi davaları fiilen elatan kişi aleyhine açılır. Somut olaya, belirtilen ilkeler ışığında bakıldığında, hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; taşınmazda, tüm paydaşları bağlayan harici taksim ya da tüm paydaşları kapsayacak şekilde fiili kullanım durumunun bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, taşınmazdaki katların kimlerin kullanımında olduğunun, kiraya verilmişse hangi bölümlerin kim tarafından kiralanıp kira bedellerinin alındığının saptanması, davalı ...'ın taşınmazda kullandığı bir yerin bulunup bulunmadığının, var ise nereyi kullandığının, terk etmiş ise; hangi dönemde kullandığının açıklığa kavuşturulması, boş bina bölümlerinin bulunup bulunmadığının, davacının taşınmazda kullanabileceği yerlerin olup olmadığının belirlenmesi, bu konuda yanlara delil bildirme imkanı tanınması, taraf tanıklarının dinlenilmesi, toplanan ve toplanacak delillerin yukarda değinilen ilkeler uyarınca birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre her iki istek bakımından da bir karar verilmesi gerekirken; noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir.Yerel mahkemece, davalının taşınmazı kullandığı ve kiraya vererek gelir elde ettiği hususu ispatlanamadığından davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece bozmadan önce yapılan yargılama sırasında taraflara delillerini bildirmeleri için yasal süreler verildiği, davacı vekilinin delil listesinde bildirdiği tanığın keşifte beyanının alındığı, davacı vekilinin yasal süre içinde başka delil bildirmediği, bozma gerekçesi olan hususların davacı tarafından ispatlanamadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verildiği, bozmadan sonra taraflara yeniden delil bildirmeleri için süre verilmesinin yasal olmadığı, gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflara delil bildirmeleri için yeniden süre verilmesinin usul ve yasaya uygun olup olmadığı, varılacak sonuca göre mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Öncelikle, ispat yükü ve hâkimin davayı aydınlatma yükümünün açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Bilindiği üzere, ispat yükü kural olarak davacıya düşer; yani, davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Yine, kural olarak herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş sayılır. Fakat kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, ispat yükü kendisinde olan diğer tarafın iddiasını ispat etmesini beklemeden, onun iddiasının aksini ispat için delil gösterebilir. İşte bu delile, karşı (mukabil) delil denir. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda, deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim, delillere kendiliğinden başvuramaz (Kuru, Baki /Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, 22. Baskı, s.377, 378). Ancak iki hali birbirinden ayırt etmek gerekmektedir: a) Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem gösterir. b) Taraflarca hazırlama ilkesinin uygulandığı davalarda; deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Fakat hâkim, bilirkişi ve keşif delillerine kendiliğinden de başvurabilir (Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun m. 266 ve m. 288). Hâkim isticvaba da kendiliğinden karar verebilir (HMK m. 169,1). Bundan başka hâkim, davanın her safhasında, iki tarafın iddiaları sınırı içinde olmak üzere, tarafları dinleyebilir ve gerekli olan delillerin gösterilmesini ve verilmesini emredebilir (HMK m. 31) (Kuru, Arslan, Yılmaz, age, s.377, 378). Bu aşamada, hâkimin davayı aydınlatma yükümünün de değerlendirilmesi gerekmektedir. Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur. Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim, kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir. Taraflarca getirilme ilkesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir: “(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dahildir (HMK m. 25/2). Ancak hâkim, keşfe ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verebilir. Ayrıca hâkim, olayın aydınlatılması için tarafların delil ikamesini isteyebilir, ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet; Medeni Usul Hukuku, 2011, 11.Bası, s. 248 vd). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31.maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez, Atalay, Özekes, age, s. 248 vd). Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, dosya içeriği ve toplanan delillerden; üzerinde bodrum, zemin ve 2 kattan oluşan bina bulunan 170 ada 15 parsel sayılı taşınmazın tarafların ve dava dışı paydaşların ortak murisi adına kayıtlı olduğu, binanın bir katını kendisi kullanmak, diğer iki katını ise kiraya vermek suretiyle davalı tarafından müdahalede bulunulduğu ileri sürülerek, eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davalı ... ise daha önce kullanımında olan en üst katı yaklaşık 2,5 yıl önce terk ettiğini, zemin katın dava dışı paydaş Meryem tarafından kiraya verildiğini, orta katta ise; dava dışı paydaş Nureddin'in oturduğunu savunmuştur.Yerel Mahkemece, yapılan yargılama sırasında taraflara delillerini bildirmeleri için yasal süreler verilmiş, davacı vekilince 14.12.2011 tarihinde tanık listesi verilmiş, yasal süre içinde davacı vekili tarafından başka delil bildirilmemiştir. Eldeki davada taraflarca getirilme ilkesi geçerli olduğundan Özel Daire bozma ilamında belirtildiğinin aksine taraflara yeniden delil bildirme imkanı tanınması, usul ve yasaya uygun değildir.Öte yandan, eldeki davada tüm paydaşları bağlayan harici taksim ya da tüm paydaşları kapsayacak şekilde fiili kullanım durumunun bulunup bulunmadığı tespit edilmemiş, taşınmazdaki katların kimlerin kullanımında olduğu, kiraya verilmişse hangi bölümlerin kim tarafından kiralanıp kira bedellerinin alındığı saptanmamış, davalı ...'ın taşınmazda kullandığı bir yerin bulunup bulunmadığı, var ise nereyi kullandığı, terk etmiş ise; hangi dönemde kullandığı açıklığa kavuşturulmamış, boş bina bölümlerinin bulunup bulunmadığı, davacının taşınmazda kullanabileceği yerlerin olup olmadığı belirlenmemiştir. Hal böyle olunca Mahkemece, yukarda belirtilen hususlar açıklığa kavuşturularak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; mahkemece davacının bildirdiği delillerin toplandığı ve dinlenen davacı tanığının taşınmazın kullanım durumunu bilmediğini beyan ettiği, bu nedenle davacının iddiasını ispat edemediği anlaşıldığından yerel mahkeme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir. Direnme kararı bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır. S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 20.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.