Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 526 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 1020 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Ilgaz Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ : 03/10/2012NUMARASI : 2012/225 E-2012/341 K.Taraflar arasındaki "Tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ilgaz Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 08.02.2012 gün ve 2010/103 E.-2012/61 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesi’nin 26.06.2012 gün ve 2012/5992 E.-2012/6363 K. sayılı bozma ilamı ile;(...Davacı vekili, müvekkili adına tescil edilen dava dışı 139 ada 6 ile 138 ada 108 sayılı parseller arasında kadastro sırasında paftasında gösterilmek suretiyle yol olarak tespit dışı bırakılan taşınmazın yol niteliğinde olmadığını ve vekil edenine ait olduğunu açıklayarak, müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı Y.. B.. temsilcisi, yöntemine uygun biçimde dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edildiği halde yargılama oturumlarına katılmamış ve davaya cevap vermemiştir.Fer'i müdahil M.. Y.., uyuşmazlık konusu taşınmazın yol niteliğinde olduğunu açıklayarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece, dava konusu taşınmazın öncesinde yol olarak kullanılmadığını, davacı yararına zilyetlik yoluyla kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne; teknik bilirkişilerin 13.10.2011 havale tarihli raporlarında A harfi ile gösterilen kırmızı ile boyalı 228,98 m2 yüzölçümlü ve B harfi ile işaretlenen yeşil ile boyalı 50,14 m2 yüzölçümlü yol olarak yazılan kısımların yol kayıtlarının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tescillerine, alınması gereken 21,15 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 17,15 TL harçtan mahsubu ile eksik kalan 4,00 TL harcın davalı Yeşildumlupınar Belediyesinden tahsiline, davacı tarafından yapılan toplam 542,10 TL yargılama giderinin ve 23,10 TL nispi vekâlet ücretinin davalı Yeşildumlupınar Belediyesinden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir. Bilindiği üzere ve kural olarak; kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan bir yer için tespit öncesi zilyetlik hukuksal nedenine dayanılması halinde tespit dışı bırakılma tarihinden, davanın açıldığı tarihe kadar makul sürenin kaçırılmaması gerekir. Tespit sonrası imar-ihya ve zilyetlik nedenlerine dayalı tescil isteklerinde ise, tespit dışı bırakıldığı tarihten davanın açıldığı tarihe kadar, öncelikle imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren yirmi yıllık sürenin aralıksız-çekişmesiz davacı yararına gerçekleşmesi zorunludur.Somut olaya gelince; davacının nizasız komşu 138 ada 108 ve 139 ada 6 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitleri 26.10.2007 tarihinde yapılmıştır. Eldeki dava 06.04.2010 tarihinde açılmıştır. Bu durumda, Dairenin kararlılık kazanmış içtihatlarına göre tespit öncesi neden için makul süre geçmiştir. Tespit sonrası neden için ise yirmi yıllık süre dolmamıştır. Açıklanan ilkeler gözönünde tutularak davanın belirtilen nedenlerle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.Kabule göre de; paftasında yol olarak belirlenen taşınmaz tapusuz yer olduğundan mahkemenin kararında yazılı olduğu üzere “yol kayıtlarının iptali” şeklinde hüküm kurulması doğru değildir. Öte yandan, dava TMK. nun 713/1.maddesi gereğince açılan tescil davası olup, Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisi durumunda bulunan davalı Belediye Başkanlığı aynı maddenin 3.fıkrası uyarınca kanuni hasım durumunda bulunduklarından, her türlü yargılama giderleriyle sorumlu tutulamazlar. Bu tür davalarda eksik harcın davacı taraftan alınmasına, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına karar verilir. Davanın davacı yararına olumlu veya olumsuz sonuçlanmış olup olmaması açıklanan ilkeye ve sapma göstermeyen uygulamaya etkili bulunmamaktadır. Bu nedenle eksik harcın, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı Belediye Başkanlığına yükletilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Sapma göstermeyen Yüksek Yargıtay ve Daire uygulaması da bu yöndedir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemce önceki kararda direnilmiştir.Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, yol olarak tespit dışı bırakılan yerin tapuya kayıt ve tescili istemine ilişkindir.Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş, davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur.Yerel Mahkemece, 03.10.2012 tarihli celsede Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 26.06.2012 tarihli, 2012/5992 Esas-2012/6363 Karar nolu bozma ilamını uyulmasına denilip önceki karar ile kısmen aynı yönde karar verilmek suretiyle eylemli direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı Hazine vekili ve fer'i müdahil M.. Y.. tarafından temyiz edilmiştir.Hukuk Genel Kurulu’nda işin esası görüşülmeden önce; yerel mahkemece 03.10.2012 tarihli celsede bozma ilamına uyulması yönünde ara karar verildiği halde kısmen direnme hükmü kurulmasının mümkün olup olmadığı ön sorun olarak incelenmiştir.Bilindiği üzere, bir davada, mahkemenin veya yanların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilir.Örneğin, Hakimin bir tarafa re’sen yemin teklif etmesiyle o taraf lehine usuli kazanılmış hak doğar. Aynı biçimde mahkemenin Yargıtay bozma ilamına uymasıyla bozma kararı lehine olan yan bakımından kazanılmış hak doğar. 09.05.1960 gün ve 1960/1-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi; 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’da usuli kazanılmış hakka ilişkin açık bir hüküm yok ise de, Yargıtay’ın bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma amacıyla kabul edilmiş olması yanında, hukuksal anlamda istikrar amacına ulaşmak isteğinin kabul edilmiş bulunması bakımından, usule ait kazanılmış hak kurumu, usul yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Esasen, hukukun kaynağı sadece yasa olmayıp, yargısal içtihatlar dahi, hukukun kaynağı olduğundan, söz konusu usuli kazanılmış hak için kanunda açık hüküm bulunmaması, onun kabul edilmemesini gerektirmez.Bir mahkemenin Yargıtay Dairesi'nce verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek, direnme kararı veremez, bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/ 8-83 E, 2003/72 K; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E, 2010/87 K; 05.02.2014 gün ve 2013/13-597 E, 2014/62 K, sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır: Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (YHGK’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E,19 K; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E, 2010/54 K).Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, s,4738 vd).Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, yerel mahkemece 03.10.2012 tarihli celsede bozma ilamına uyulması yönünde ara karar verildiği halde davacı beyanı doğrultusunda kısmen direnme hükmü kurularak davanın kabulüne karar verilmiştir. Oysa 03.10.2012 tarihli oturumda bozma kararına uyulmasına açıkça karar verilmesi ile davacı yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğmuştur. Bu ara karar sonrası mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak hâkim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar, bunun istisnalarındandır. Diğer bir anlatımla, bozma kararına uyan mahkeme, bununla bağlıdır. İster aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun, bundan dönerek eski hükümde direnemez. Verilen karar direnme kararı değil yeni bir karar niteliğindedir. Usuli kazanılmış hak kurumunun yukarıda açıklanan istisnaları da somut olayda söz konusu değildir.O halde, yerel mahkemece uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapılması gerekirken, oluşan usulü kazanılmış hakka aykırı biçimde verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.S O N U Ç: Davalı Hazine vekili ve feri müdahil M.. Y..’un temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ile 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/III.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 16.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.