MAHKEMESİ : Akhisar Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ : 30/09/2010NUMARASI : 2010/843-2010/1352Taraflar arasındaki “elatmanın önlenmesi ve ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Akhisar Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.06.2009 gün ve 2007/1366 E-2009/873 K sayılı kararın incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 10.05.2010 gün ve 2010/6271 E-8341 K. sayılı ilamı ile;(...Dava, mesken niteliğindeki bağımsız bölüme müdahalenin meni ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, müdahalenin meni isteminin feragat nedeniyle reddine, ecrimisil isteminin ise kısmen kabulü ile 1.822,29 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davacının dilekçesinde, davalıya karşı olan birden fazla istemini aynı davada birleştirmesi halinde objektif dava birleşmesi sözkonusu olur. Bu halde, davada birlikte açılan dava sayısı kadar talep sonucu ve müddeabih vardır. Somut olayda; davacı taraf, müdahalenin meni davası ile birlikte ecrimisil isteminde de bulunmakla, objektif dava birleşmesi yolunu seçmiş bulunmaktadır (HUMK.mad.3).O halde objektif dava birleşmesi nedeniyle görevli mahkeme; müddeabihlerin toplamına göre asliye hukuk mahkemesi olmakla, dava dilekçesinin görev yönünden reddi gerektiğinin düşünülmemesi doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, mesken niteliğindeki bağımsız bölüme el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir. Davacı vekili; davacının, çekişme konusu taşınmazı davalıdan satın aldığını, davalının bir ay süreyle burada oturması konusunda anlaştıkları halde; davalının taşınmazı işgale devam ettiğini ileri sürerek el atmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.Mahkemece; el atmanın önlenmesi davasının feragat nedeniyle reddine, ecrimisil talebinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.Özel Dairece; davacı tarafın, müdahalenin meni davası ile birlikte ecrimisil isteminde de bulunmakla, objektif dava birleşmesi yolunu seçtiği, objektif dava birleşmesi nedeniyle görevli mahkemenin; müddeabihlerin toplamına göre asliye hukuk mahkemesi olduğu, dava dilekçesinin görev yönünden reddi gerektiğinin düşünülmemesinin doğru görülmediği.” gerekçeleri ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yerel Mahkemece; önceki kararında direnmiş; hükmü davalı vekili temyiz etmiştir. Uyuşmazlık; müddeabihin miktar ve niteliğine göre davaya bakma görevinin, Asliye ve Sulh mahkemelerinden hangisine ait olduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’un 3.maddesinde yer alan “...müddeabih, birden ziyade ise miktar ve kıymetlerinin mecmuu esas ittihaz olunur. Müddeabih bir tarafın birini ifa veya istifada muhayyer olduğu iki veya daha ziyade şeylerden biri ise bunlardan hangisinin kıymeti ziyade ise yalnız o nazarı dikkate alınır. Hakkı hiyar muayyen para ile diğer şeye taallük ettiği halde mahkemenin vazifesini tayinde yalnız para esas ittihaz olunur...” hükmü ile objektif dava birleşmesi açıklanmıştır. Somut olayda da; davacı, Sulh Hukuk Mahkemesine açtığı davada 5.100 YTL değer göstererek elatmanın önlenmesi ve ayrıca 2.100YTL ecrimisile karar verilmesini istemiş; yargılama aşamasında tensipten sonraki ilk oturumda elatmanın önlenmesi davasından feragat etmiş; mahkemece yapılan keşifte ise taşınmazın dava tarihindeki değeri ve istenen dönemler arası ecrimisil miktarı belirlenmiştir. Davacı, davalıya karşı olan birden fazla talebini (elatmanın önlenmesi ve ecrimisil) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi, olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, mahkemenin görevi taleplerin toplam miktarına göre belirlenmektedir. Dava açıklandıktan sonra; talebin bir kısmından feragat edilmesi, atiye bırakılması, konusuz kalması vs.gibi nedenler görevin belirlenmesinde etkili değildir.O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlar ile bilgi ve belgelere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere; özellikle objektif dava birleşmesi nedeniyle görevli mahkemenin, müddeabihlerin toplamına göre asliye hukuk mahkemesi olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.’un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 22.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.