Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; İstanbul 5.İcra Hukuk Mahkemesinden verilen 22.12.2008 gün ve 2008/1344 E 2008/1353 K.sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 24.03.2010 gün, 2010/12-158 E. 2010/178 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi karşı taraf/alacaklılar vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş; Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 gün ve 2011/12-284 Esas-2011/507 Karar sayılı ilamıyla bu istem kabul edilmekle ilk karardan dönülmüş ve bozma kararı kaldırılarak direnme kararının onanmasına karar verilmiş; bu kez şikayetçi/borçlu T.Halk Bankası A.Ş. vekili bu karara karşı karar düzeltme isteminde bulunmuştur. HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:İstek, icra müdürlüğü işleminin şikayetine ilişkin olup, karar ve ilam harcı alınmadan ilamın icraya konularak icra işlemlerinin devamına ilişkin icra müdürlüğü işleminin iptali istenmiştir. Şikayetçi/borçlu T. Halk Bankası vekili, alacaklı olduğu iddiası ile müvekkili olan bankanın borçlularından Falez İplik San ve Tic. A.Ş. ile Örsa Turizm İşletmeleri ve Tic. A.Ş. vekili tarafından, bankaları aleyhine İstanbul 3.İcra Müdürlüğü'nün 2007/21774 E. sayılı dosyasında, İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 22.12.2006 tarih ve 2002/414 E., 2006/807 K. sayılı ilamında yazılı vekalet ücreti dayanak gösterilmek suretiyle ilamlı takip yapıldığını, amir yasa maddeleri gereği, alacaklı yanın bakiye karar ve ilam harcı ödenmeksizin bankaları aleyhine icra takibi yapmalarının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, takibin iptaline karar verilmesini istemiştir.Karşı taraf/alacaklılar vekili, takibe konulan ilamın dördüncü (4) maddesinde karar ve ilam harcının müvekkili tarafından ödeneceğine ilişkin açık bir ifadenin yer almadığını, kaldı ki, ödenmeyen bir harç varsa bile bunun takibini Hazinenin yapacağını ileri sürerek, istemin reddine karar verilmesini savunmuştur.Yerel Mahkeme, "takip alacaklısının açıkça harç ödemekle mükellef tutulmadığı" gerekçesiyle şikâyetin reddine karar vermiştir.Şikayetçi/borçlu T. Halk Bankası vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece;"Harçlar Kanunu'nun 32.maddesi gereği, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağının öngörüldüğünü, Harçlar Kanunu hükümlerinin doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirdiklerinden re'sen dikkate alınmaları gerektiğini, Harçlar Kanunu'nun 32.maddesi hükmünce icra işlemlerinin devamının mümkün olmadığı göz önünde tutularak icra müdürü tarafından harcın ödenmesi için takip alacaklısına mehil verilerek, sonucuna göre işlem yapılması gerektiği" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.Yerel Mahkeme, önceki gerekçesine ilave olarak, "kararın hak arama hürriyetine uygun ve doğru olduğu" gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.Şikayetçi/borçlu banka vekilinin temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulunca;"Mahkeme tarafından nihai kararla davayı sonlandıran hükümde kendisine (davacı veya davalıya) harç yüklenip yüklenmemesine bakılmaksızın, davacı veya davalı, bakiye nispi karar ve ilam harcını ödemeksizin, ilamın bir suretini alabileceği;Diğer taraftan, mahkeme tarafından nihai kararla davayı sonlandıran hükümde kendisine harç yüklenen ve bu nedenle de, ilamda harç yükümlüsü olarak gösterilen (olduğu anlaşılan) davacı veya davalının, belirtilen bu bakiye nispi karar ve ilam harcını yatırmadan bir sonraki yargı işlemine ve bu arada icra takibine devam etmesine olanak bulunmadığı;Kararın tebliğe çıkartılması, temyiz edilmesi ve icraya konulması yasal anlamda (müteakip işlemler) olup 492 sayılı Harçlar Yasasının 11. ve 32.maddesine göre harç tamamlanmadan bu işlemlerin yapılmasının mümkün olmadığı, kararın örneğinin harç tamamlanmadan ilgiliye verilmesi, bu kararın, müteakip işlemler için kullanılabileceği anlamına gelmeyeceği;Ayrıca, ilamda harç yükümlüsü olmayanlar bakımından da, kendisi yönüyle ilamı icraya koyup infazını sağlayabilmesi için, harç yükümlüsü olmakla birlikte bunu yerine getirmeyen karşı tarafın sorumlu olduğu harcı ödemesi koşuluna bağlı olduğu"gerekçeleri benimsenmek suretiyle sonuçta, Özel Daire bozma kararı doğrultusunda direnme kararının bozulmasına karar verilmiş;karşı taraf/alacaklılar vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.Hukuk Genel Kurulunun 13.07.2011 gün ve 2011/12-284 E.2011/507 K.sayılı ilamıyla:“...Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bakiye karar ve ilam harcı yatırılmaksızın ilamın icra takibine konu edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmaktadır.Bu noktada, eldeki şikayet kanun yoluna başvuruya ilişkin yargılama devam ederken ve Hukuk Genel Kurulu'nun bozma kararından sonra, ancak karar düzeltme isteminden önce uyuşmazlığa konu 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28.maddesinde yasal değişiklik yoluna gidilmiştir.Şöyle ki, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28/1-(a) maddesinin son cümlesinde yer alan “Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez” hükmünün itiraz yoluyla Anayasaya aykırılığının, yerel mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan E:2009/27, K:2010/9 sayılı kararı ile; 492 Sayılı Kanunun 28/1-(a) maddesinin son cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.Bunun üzerine, yasa koyucu bu iptal kararı dolayısıyla ortaya çıkan hukuki boşluğu gidermek için anılan Kanun hükmünü, 23.07.2010 tarih ve 6009 Sayılı Kanunun 18.maddesiyle yeniden düzenlemiştir.Buna göre, 23.07.2010 tarih ve 6009 Sayılı Kanunun 18.maddesi ile değişik 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28.maddesinin "Karar ve ilam harcı" başlığını taşıyan (a) bendi son haliyle:"Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.” hükmünü içermektedir.Yukarıdaki madde metninin son cümlesinde açıkça; bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, icra takibine konu yapılmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel oluşturmayacağı belirtilmiştir.Bu hüküm karşısında yerel mahkeme ilamında belirtilen bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, bu ilamın müteakip yargı işlemleri için kullanılmasına, dolayısıyla icra takibine konu edilmesine engel teşkil etmemektedir.Bu hükmün, ilamda harç yükümlüsü olan ya da olmayan taraf bakımından aynı sonucu doğurduğu da belirgindir.Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Karşı taraf/alacaklı vekili tarafından, şikayetçi/borçlu banka hakkında İstanbul 3.İcra Müdürlüğü'nün 2007/21774 esas sayılı dosyasında; İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 22.12.2006 tarih ve 2002/414 E.-2006/807 K. sayılı ilamına konu 48.027,00 YTL vekalet ücretinin tahsili ilamlı icra takibine konu edilmiştir.Her ne kadar, icra takibine konu ilamda harç yükümlüsünün adı açıkça yazılı değilse de, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na göre, harç ve giderler sonuçta haksız çıkan tarafa yükletilir. Takibe dayanak ilama konu itirazın iptali davası sonucu kısmen haksız çıkan tarafın takip alacaklısı olduğu ve bu nedenle haksız çıkılan oranda bakiye nisbi karar ve ilam harcından yükümlü olacağında şüphe bulunmamaktadır.İcra takibine konu ilamda harç yükümlüsü olan karşı taraf/alacaklı tarafın bakiye nispi karar ve ilam harcını yatırmadığı da, çekişmesizdir.Yukarıda açıklandığı üzere, 23.07.2010 tarih ve 6009 Sayılı Kanunun 18.maddesi ile değişik 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28/1-(a) maddesi hükmü karşısında, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, icra takibine konu yapılmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel oluşturmayacağından, bakiye nispi karar ve ilam harcı ödenmeksizin ilamın icra takibine konulması olanaklıdır.Hal böyle olunca, ilamda harç yükümlüsü olan alacaklının, bakiye nispi karar ve ilam harcını ödemeksizin, lehine hükmedilen vekalet ücretini icra takibine konu yapmasında ve icra müdürünün de takip talebini bu haliyle işleme koyup, devamı işlemleri yapmış olmasında kanuna aykırı bir yön bulunmamaktadır.Bu itibarla, direnme kararının verildiği aşamada yürürlükte bulunan yasal düzenlemeye dayanılarak direnme kararı bozulmuş ise de; yargılamanın devamı sırasında kararın dayanağını oluşturan ve yukarıda ayrıntısıyla açıklanan yasal düzenlemede yapılan değişiklik karşısında bu bozma kararı yasal dayanağını yitirmiş olmakla; karşı taraf/alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulu’nun bozmaya ilişkin 24.03.2010 gün ve 2010/12-158 E. 2010/178 K. sayılı ilamı kaldırılarak, sonucu itibariyle doğru bulunan direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle onanması gerekir.” gerekçesiyle karşı taraf/alacaklılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulu’nun 24.03.2010 gün ve 2010/12-158 esas, 2010/178 karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına” karar verilmiştir.Şikayetçi/borçlu vekili bu kez Hukuk Genel Kurulu’nun bu kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.Şikayetçi/borçlu vekili tarafından ileri sürülen karar düzeltme isteminin sonuca bağlanabilmesi; bu istemin, aynı ilâm hakkında birden fazla karar düzeltme istemi niteliğinde ve buna göre de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 442/1. maddesi hükmünde yer alan yasaklama kapsamında olup olmadığının tespitine bağlıdır.Öncelikle belirtilmelidir ki, usul hukukumuzda karar düzeltme, olağan kanun yollarından olup; kanunda gösterilen sınırlı haller için düzenlenmiş; koşulları açıklanmıştır.Karar düzeltmeye ilişkin hükümler, 07/10/2004 tarih ve 25606 S.R.G. de yayımlanan 26/09/2004 kabul tarihli ve 5236 S.K. nun 20. maddesi ile yürürlükten kaldırılmışsa da, bunlar istinaf mahkemeleri faaliyete geçene kadar yürürlüktedir.Nitekim, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla da konuya ilişkin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 440. maddesi halen uygulanmaktadır. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 440. maddesinde hangi kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebileceği; hangilerine karşı gidilemeyeceği, gösterilmiştir.Diğer taraftan, aynı Kanunun 442. maddesinde de; “Aynı ilam aleyhine bir defadan ziyade tashihi karar talebi mesmu olmadığı gibi tashihi karar arzuhalinin reddine veya kabuliyle kararı sabıkın tadiline dair sudur eden hükümlere karşı dahi tashihi karar caiz değildir.Şu kadar ki iki taraftan biri tashihi karar ettiği halde arzuhal suretinin tebliği tarihinden itibaren on beş gün içinde diğer taraf gerek mahsusen ita edeceği arzuhalde ve gerek asıl arzuhale cevaben vereceği layihada itirazatını beyan ile tashihi karar talep edilir.Tashihi karar talebi esbabı mezkureye mutabık görülmezse arzuhalin reddine ve mustedii tashihten yüz liraya kadar cezayı nakdi alınmasına ve muvafık ise kabulüne karar verilir. Tashihi karar arzuhalinin kabulü, tashihi talep edilen karar hilafında karar verilmesini mucip addolunamaz. Tashihi karar icrayı tehir etmez.”hükmü yer almaktadır.Bu hükme göre ; aynı ilâm aleyhine bir defadan fazla karar düzeltme isteği mesmu olmadığı gibi karar düzeltme dilekçesinin reddine veya kabulü ile eski kararının değiştirilmesine dair verilen hükümlere karşı karar düzeltme isteği de caiz değildir.Önemle vurgulamakta yarar vardır ki, HUMK.’nun 442. maddesi, bir davada birden fazla karar düzeltme isteminin değil, aynı ilâm (Yargıtay ilamı) hakkında birden fazla karar düzeltilmesi isteminin kabulünü yasaklamıştır.Eş söyleyişle, bir davada verilen hüküm birden fazla defa bozulursa, bozmaya uyularak verilen her yeni hükme karşı temyiz yoluna ve Yargıtay’ın temyiz incelemesi sonucunda verdiği karara karşı da karar düzeltme yoluna başvurulabilir. HUMK’ nun 442/1. maddesi ile yasaklanan husus ise, bir hükmün temyizen incelenmesi üzerine verilen aynı (Yargıtay) kararına karşı bir defadan fazla karar düzeltme yoluna başvurulmasıdır. Maddede, açıklanan bu hususun düzenlenmesi yanında, karar düzeltme dilekçesinin reddine veya kabulü ile önceki kararın değiştirilmesine dair verilen hükümlere karşı dahi karar düzeltme isteminin dinlenemeyeceği açıkça düzenlenmiştir.Bu şekliyle maddedeki düzenleme üç hale ilişkin olup, şöyle sıralanabilir:Bunlardan ilki “aynı ilâm aleyhine bir defadan fazla..." sözlerinde ifade olunduğu üzere ilamın, karar düzeltme isteminin esastan incelenerek yerinde görülmemesi nedeni ile reddine ilişkin olması; ikincisi, karar düzeltme dilekçesinin reddine örneğin istemin esası incelenmeden dilekçenin süre yönünden reddine ilişkin bulunması; üçüncüsü ise karar düzeltme isteminin kabulü ile önceki kararın değiştirilmesi yönünde olmasıdır.Bu üç hali ortaya koyan ilamlara karşı yeniden karar düzeltme isteminde bulunulamaz.Ancak maddi hataların her zaman düzeltilebileceğine ilişkin hukukun genel prensibinin saklı olduğu da unutulmamalıdır. Örn. süresinde yapıldığı halde istemin süresinde olmadığından reddedilmesi halinde açık bir maddi hatanın varlığı nedeniyle süre yönünden red kararından dönülerek işin esasının incelenmesi olanaklıdır.HUMK nun 442. maddesinde mutlak olarak ilamdan söz edilmiş olup, muhtevasına herhangi bir atıf yapılmamıştır. Onun için, Yargıtay kararı ister uyuşmazlığın esasına, isterse usulü konulara ilişkin olsun, her halde Yargıtay ilamı hakkında sadece bir defa karar düzeltme talebinde bulunulabilir (YHGK 19.11.1976 gün, 1/1919-2945).Bu durum, çeşitli ihtimallere göre incelenmelidir:Yargıtay Dairesi veya Hukuk Genel Kurulu, temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu karara (ilama) karşı yapılan karar düzeltme talebini esastan reddetmiş ise, artık taraflar bu ret kararına karşı yeniden karar düzeltme yoluna gidemezler.Daha önce karar düzeltme yoluna başvurmamış olan taraf da, temyiz incelemesi sonucunda verilmiş karara karşı yapılan karar düzeltme incelemesinde verilen karara karşı karar düzeltme yoluna gidemez.Bundan başka taraflar, Yargıtay’ın karar düzeltme talebinin reddine ilişkin (ikinci) kararına karşı da karar düzeltme yoluna gidemezler. Yargıtay Dairesi veya Hukuk Genel Kurulu temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu karara karşı yapılan karar düzeltme talebini mesmu olmadığından dolayı (usulden) reddetmiş ise, bu halde de taraflar, kural olarak Yargıtay’ın karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararına karşı karar düzeltme yoluna gidemezler. Ancak, Yargıtay’ın karar düzeltme talebini usulden reddetmesi maddi hata nedeniyle olmuş ise, karar düzeltme talebinde bulunan tarafın başvurusu üzerine Yargıtay bu maddi hatayı düzelterek karar düzeltme talebinin esası hakkında inceleme yapar.Yargıtay Dairesi veya Hukuk Genel Kurulu esas hakkında yaptığı temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bir karara karşı yapılan karar düzeltme talebini yerinde gördüğü için kabul etmiş ve kararını düzeltmiş ise; taraflar, Yargıtay’ın karar düzeltme talebi kabul ederek verdiği bu yeni karara karşı karar düzeltme yoluna gidemezler.Yargıtay Dairesi veya Hukuk Genel Kurulu temyiz talebini mesmu olmadığından dolayı (usulden) reddetmiş, bu ret kararına karşı başvurulan karar düzeltme talebini de reddetmiş ise; taraflar, kural olarak Yargıtay’ın karar düzeltme talebinin reddine ilişkin bu kararına karşı tekrar karar düzeltme yoluna gidemezler.Yargıtay dairesi veya Hukuk Genel Kurulu temyiz talebini mesmu olmadığından dolayı (usulden) reddetmiş, bu ret kararına karşı başvurulan karar düzeltme talebini kabul etmiş ise; bunun üzerine Yargıtay dairesi temyiz ve karar düzeltme talebinde bulunanın talebini ilk defa esastan inceler. Ancak esas hakkındaki bu inceleme ilk defa yapıldığından, karar düzeltme talebi üzerine yapılmasına rağmen temyiz incelemesi niteliğindedir. Bu nedenle taraflar, Yargıtay’ın bu inceleme sonucunda verdiği karara karşı karar düzeltme yoluna gidebilirler.Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere karar düzeltme mahiyet bakımından üst yargı organlarının hatalarından dönmelerini sağlayan bir rücu yoludur; burada bir üst merci tarafından verilen hükmün tekrar aynı merci tarafından bozulup düzeltilmesi söz konusudur. Yâni ilk karardan dönülmekte; varlığı kabul edilen hata düzeltilmektedir.442 maddenin 1. fıkrasına göre, aynı ilâm aleyhine bir defadan fazla karar düzeltme istenemeyeceği gibi, karar düzeltme dilekçesinin reddine veya kabulü ile eski kararın tadiline dair Yargıtay kararlarına karşı da bu yola gidilemez (md. 442 f. I).Açıklanan nedenlerle; somut olayda dairenin esasa ilişkin kararına direnilmiş; Hukuk Genel Kurulunca da bu bozma ilamı benimsenerek mahkeme kararı bozulmuştur. Bu karara karşı karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine Hukuk Genel Kurulu bu kez daire kararını değil, mahkeme kararını yerinde bulmuş ve karar düzeltme isteminin kabulü ile kararı onamıştır.Borçlu vekili karar düzeltme yoluyla düzeltilmiş aynı karara karşı ikinci kez karar düzeltme başvurusunda bulunmuş olmakla; 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 442/1 nci maddesine göre aynı ilam aleyhine bir defadan fazla karar düzeltme istemi dinlenemeyeceğinden borçlu vekilinin karar düzeltme dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle borçlu vekilinin karar düzeltme dilekçesinin 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 442/1.maddesi gereğince REDDİNE, aynı Kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 203 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak hazineye gelir kaydedilmesine; karar düzeltme talep eden harçtan muaf olmakla harç alınmasına yer olmadığına, 01.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.