Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 433 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 843 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 02.05.2011 gün ve 2005/348 E., 2011/183 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 12.04.2012 gün ve 2011/12048 E. - 2012/4567 K. sayılı ilamı ile; “...Davacı vekili, müvekkili kurumun 7.12.2001 - 1.3.2002 - 22.8.2003 tarihli vekaletnameleri gereği avukatlığını yapan davalı borçlu ...'ın vekalet görevini gereği gibi ifa etmemesi ve yaptığı tahsilatları süresi içinde davacı kuruma ödememesi nedeniyle vekalet ilişkisinin 9.3.2004 tarihinde feshedildiğini, borçlunun aleyhine yapılan icra takibini karşılıksız bırakmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazı 22.8.2005 tarihinde davalı ...'e sattığını belirterek taşınmaz satışına ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.Davalı borçlu vekili, davanın İİK hükümleri gereğince yürütülmesi gerektiğini, ödeme emrinin iptali için İdare Mahkemesine dava açtıklarından takibin kesinleşmediğini, davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini, 30.10.2009 tarihli dilekçesiyle de ödeme emri idare mahkemesince iptal edildiğinden davanın konusuz kaldığını savunmuştur.Davalı ..., savunma yapmamıştır.Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre, davanın görülebilirlik koşulunu teşkil eden ödeme emrinin İdare mahkemesinin kesinleşen kararıyla iptal edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava 6183 Sayılı AATÜHK'nun 24 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için borçlu hakkında yapılmış icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun tâkip konusu borçtan sonra yapılması, gerçek bir alacağın bulunması gereklidir. Eğer dava ...277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış ise bu üç koşula ilaveten borçlu hakkında düzenlenmiş kat'i (İİK 143.madde)veya geçiçi aciz (İİK 105.madde)belgesinin bulunması da gereklidir. Aciz belgesinin varlığı sadece İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davaları için önkoşul olup 6183 Sayılı Yasanın 24 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davaları için ibraz edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.Gerek 6183 Sayılı Yasanın 24 ve devamı, gerekse İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davasının görülebilirlik koşullarından biri, mahkemece de belirlendiği gibi alacaklı tarafından borçlu aleyhine yapılan icra takibinin kesinleşmiş olmasıdır. Somut olayda davalı borçlu hakkında 6183 Sayılı Yasa gereği çıkarılan ödeme emri idare mahkemesinin kesinleşen kararı gereğince “davacı ... ile aralarında vekalet ilişkisi bulunan idarenin, sözkonusu zararı alacak davası olarak tahsil etmesi gerekirken 6183 Sayılı Yasa uyarınca ödeme emri düzenlenmesinin hukuka aykırı olduğu” gerekçesiyle iptal edilmiştir. Bunun üzerine işbu davanın devamı sırasında davacı idare tarafından davalı borçlu hakkında Mersin l. İcra Müdürlüğünün 2011/270 sayılı dosyası ile İİK hükümleri gereği ilamsız takip yapıldığı, borçlunun itirazı üzerine davacı idare tarafından Mersin 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/157 Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığı ve davanın derdest olduğunun davacı ve davalı borçlu vekilinin kabulündedir. Varlığı zorunlu bulunan icra takibinin, dava tarihinden önce yapılmış olması bir zorunluluk olmadığından icra takibinin dava tarihinden sonra yapılmasının bir önemi yoktur. Önemli olan yargılama aşamasında borçlu hakkında icra takibinin varlığıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.3.2012 gün ve 2012/17-25, 11/241 sayılı kararı ve 15.H.D. 18.11.2003 T.5510E-5515 K.sayılı kararlarıda aynı doğrultudadır.) O halde mahkemece itirazın iptali davasının sonucu beklenerek takibin kesinleşmesi halinde davanın esasına girilerek taraf delillerinin toplanması, İİK 277,278,279 ve 280 maddeler gereğince değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi; itirazın iptali davasının reddedilip kesinleşmesi halinde ise şimdiki gibi davanın önkoşul yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir…”gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, 6183 sayılı Kanun’un 24 vd. maddeleri gereğince tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili ile davalı ... arasında müvekkilin alacaklarının tahsili amacıyla dava ve takiplerde vekil olarak temsil için vekalet sözleşmesi akdedildiğini, ancak davalının dava ve icra takiplerini takipsiz bıraktığını, işlemden kaldırılmasına neden olduğunu, ayrıca yapılan icra takip dosyalarından tahsil edilen ödemeleri de kurum hesabına aktarmadığı, kurumun uğradığı bu zararın tahsili için davalı aleyhine 6183 sayılı Kanuna dayalı takip yapıldığını, takip sırasında davalıya ait bir taşınmazın diğer davalı ...’e satışının yapıldığının belirlendiğini, yapılan satışın mal kaçırmak amaçlı olduğunu ve işlemin 6183 sayılı Kanun’un 24 vd. maddeleri gereğince iptale tabi olduğunu belirterek alacağın tahsilini sağlamak amacıyla dava konusu taşınmazın satışının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı ... vekili, 6183 sayılı Kanuna dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasında takibin kesinleşmiş olmasının dava şartı olduğunu ve davacı tarafından yapılan takibin İdare Mahkemesince iptal edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı ... duruşmalara katılmamış ve davaya cevap vermemiştir. Mahkemece; davacı kurum tarafından davalı aleyhine kurum zararının tahsili için 6183 sayılı Kanuna dayalı olarak takip başlatılmış ve ödeme emri tebliğ edilmiş ise de, davalı tarafından bu ödeme emri işlemine karşı İdare Mahkemesinde iptali istemi ile dava açıldığı ve ödeme emri işleminin iptali yönünde karar verildiği ve sözkonusu kararın kesinleşmiş olması bakımından davanın görülebilme koşulu olan takibin iptal edilmiş olması nedeni ile davanın reddine karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tasarrufun iptali davasında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasının davanın görülebilirlik koşulunu oluşturduğu dikkate alındığında icra takibinin dava tarihinden önce başlatılmış olması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Somut uyuşmazlığa geçmeden tasarrufun iptali davasına ve mevzuatımızdaki yerine kısaca değinilmesi uyuşmazlığın çözümünde yol gösterici nitelikte olacaktır. İptal davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 277 – 284. maddelerinde düzenlenmiştir. Haczedilen ve iflas halinde masaya girerek tasfiyeye konu teşkil edecek malvarlığı, borçlunun hali hazır malvarlığıdır. Hakkında haciz işlemine girişilen veya iflasta iflas kararı verilen borçlunun tasarruf yetkisi, bu tarihten itibaren kısıtlanır. Haciz ve iflastan önce borçlu, malvarlığı üzerinde tam bir tasarruf yetkisine sahiptir (Uyar Talih, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 4. B., C. I, İzmir 2011, s. 15; Üstündağ Saim, İflas Hukuku, 3. B, İstanbul 2002, s. 231). Bunun sonucu olarak, hacizden ve iflas kararından önce malları üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilen borçlular uygulamada da rastlandığı üzere bazen mallarına haciz konulması veya iflas kararı verilmesi ihtimaline binaen, haciz ve iflas yolu ile takibe uğramadan evvel alacaklılardan mal kaçırmak kastıyla, yani onların hakkında yapacağı takibi semeresiz bırakmak amacıyla, mal varlığının tamamı ya da bir kısmını, hileli işlemlerle bedelsiz olarak ya da düşük bedellerle, başkalarına, genellikle yakınlarına, devredebilirler. Bazı durumlarda da bedelini kendisi ödeyerek yakınları üzerine taşınır taşınmaz mal satın alarak malvarlığını azaltabilirler (Pekcanıtez Hakan / Atalay Oğuz / Sungurtekin Özkan Meral / Özekes Muhammet, İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2005, s. 501; Uyar, a.g.e., s. 15). Bu gibi kötüniyetli borçluların mal kaçırma düşüncesiyle yaptıkları tasarruflar nedeniyle alacaklıların menfaatlerini korumak amacıyla kanun koyucu “iptal davası” kurumunu kabul etmiştir.İcra ve İflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası; kesin veya geçici aciz vesikasına sahip alacaklının, kanunda öngörülen sebeplere dayanarak, iptal edilebilir olduğunu iddia ettiği tasarrufi işlem hiç yapılmamış gibi, sadece kendisi açısından ve aciz vesikasına bağlanmış alacağıyla fer’ileri nispetinde, bu işleme konu mal, hak ya da alacağın, alacaklının icra takip sahasına sokulmasını amaçlayan ve alacaklının, borçlu ile lehine tasarrufi işlemin yapıldığı üçüncü kişiye karşı açtığı, 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olan şahsi nitelikte, bir eda davasıdır (MUŞUL Timuçin, İcra ve İflas Hukuku, 2. Baskı, İstanbul 2005, s.1168). Bununla birlikte 6183 sayılı Kanuna dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasında kamu alacaklısının kesin veya geçici aciz vesikasına sahip olması aranmamaktadır. Ancak, yine burada da tasarrufun iptali davasının açılabilmesi tahsil dairesinin tüm yasa yollarına başvurmasına rağmen alacağını elde edememiş olması aranmaktadır.Bu noktada tasarrufun iptali davasının kendisine özgü dava şartlarından sözetmekte yarar bulunmaktadır. Gerçekten iptal davasında yetki, görev, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, hukuki yarar gibi genel dava şartları dışında, iptal davasına özgü bazı özel dava şartlarını haiz olması aranmaktadır. Hem İİK’nın 277 ve devamı maddeleri gereğince hem de 6183 sayılı Kanun gereğince açılan tasarrufun iptali davasında ortak olarak aranan dava şartları; davacının gerçek bir alacağının olması ve borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması ile iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır. Bunların yanı sıra İİK’nın 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davasında alacaklının kesin veya geçici aciz vesikasına haiz olması da aranmaktadır. Bilindiği gibi mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hallere, dava (yargılama) şartları denir. Dava şartları, daya açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi (mesmu olması) şartları da denir. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hâkim tarafından kendiliğinden (re'sen) gözetilir (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I., İstanbul 2001, s. 1343). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde “Dava Şartları”, 115. maddesinde ise “Dava Şartlarının İncelenmesi” düzenlenmiştir. Dava şartları, dava açılmasından hükmün verilmesine kadar var olmalıdır. Davanın açıldığı anda var olan bir dava şartı (meselâ hukukî yarar) sonradan ortadan kalkarsa, o zaman dava (esastan değil) dava şartı yokluğundan (usulden) reddedilir. Bir dava şartının noksan olmasına rağmen esasa girilmiş ve dava sırasında o dava şartı noksanlığı ortadan kalkmış (giderilmiş) ise, hüküm anında bütün dava şartları tamam olduğundan, davanın esası hakkında karar verilir; yani dava, dava şartlarının başlangıçta noksan olduğu gerekçesiyle usulden reddedilmez (HMK m. 115/III) . Çünkü, hüküm anında bütün dava şartları tamamdır (KURU, a.g.e., s. 1391-1392). Ancak HMK’nin 115. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edildiği gibi giderilmesi mümkün bir dava şartı noksanlığının bulunması halinde dava hemen reddedilmeyip giderilmesi için süre verilmesi gerekmektedir. İşte giderilebilecek nitelikte bir dava şartının varlığı halinde öncelikle dava şartının tamamlanması için süre verilmesi, bu süre içerisinde eksikliğin giderilmesi halinde davanın esasına girilerek karar verilmesi, aksi halde ise davanın usulden reddine karar verilmesi sözkonusu olabilecektir. Yapılan bu açıklamalar kapsamında somut uyuşmazlık ele alındığında, davacı yan tarafından 6183 sayılı Kanuna dayalı olarak yapılan takip iptal edilmiş, açılan tasarrufun iptali davasının devamı sırasında 2004 sayılı İİK hükümlerine dayalı olarak takibe geçilmiş ve davalı tarafından yapılan takibe itiraz edilmesi üzerine davacı tarafından itirazın iptali davası açılmıştır. Uygulama ve doktrin tarafından yukarıda da belirtildiği gibi tasarrufun iptali davasında borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması dava şartı olarak kabul edilmekte olup bu niteliğinden ötürü sözkonusu dava şartı noksanlığının giderilmesi iptal davasına ilişkin yargılama aşamasında da mümkündür. Somut uyuşmazlıkta da davacı yan tasarrufun iptali davası sırasında takibe geçmiş ve davalı tarafından takibe itiraz edilmesi üzerine itirazın hükümden düşürülmesi için davacı yan tarafından itirazın iptali davası açılmış olması bakımından artık sözkonusu dava şartının varlığı ya da yokluğu bu itirazın iptali davasının sonucuna göre belirlenebilecektir. Bu durumda bozma ilamında da belirtildiği gibi sözkonusu itirazın iptali davasının sonucunun beklenerek oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekmektedir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, tasarrufun iptali davasında borçlu hakkında yapılan takibe dava tarihinden önce geçilmiş olması gerektiği, dava tarihinden sonra takibe geçilmesi halinde davanın görülemeyeceği gerekçesi ile yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.Yukarıda açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma ilamında ve yukarıda açıklanan nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 30.03.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Kesinleşmeden icraya konulamayacak kararlar Taraflar arasındaki “şikayet” kanun yolundan dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11.İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.03.2013 gün ve 2013/294 E., 2013/251 K. sayılı kararın incelenmesi şikayetçiler vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.11. ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna - istinaf süresi MAHKEMESİ : İŞ MAHKEMESİA) Davacı Talebinin Özeti:Davacı vekili, davalılara ait iki ayrı gayrimenkule ihtiyati tedbir konulmasına yönelik talebin reddine dair mahkemece verilen ara kararın hukuka ayrı olduğunu ileri sürerek, bahsi geçen ara kararın bozulmasını talep etmiştir.-B) Davalı Cevabının Öze Gümrükleme hizmetleri - diğer gümrük müşavirlik hizmetleri için anlaşılan fiyatlar üzerinden vekaleti olan firmadan yazılı teyit alınması hâlinde MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?