Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 430 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 839 - Esas Yıl 2011





Taraflar arasındaki “tazminat” davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince;(...DAVA: Dava dilekçesinde, davacı ile dava dışı kişiler hakkında dolandırıcılık, sahtecilik, hizmet nedeniyle emniyeti suistimal ve görevi ihmal suçları nedeniyle açılan kamu davalarının, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/03/2009 gün ve 2004/417-2009/55 sayılı dosyasında karara bağlandığı; davacı hakkında, sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından mahkumiyet kararları verildiği ve hüküm ile birlikte davacının yurt dışına çıkışına yasak koyulduğu; temyiz istemi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 29/01/2010 gün ve 2009/16321-2010/281 sayılı ilamı ile kararın bozulduğu; bozma kararı sonrasında, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/126 esasında kayıtlı bulunan davanın derdest olduğu; yurt dışına çıkma yasağının kaldırılmasının talep edildiği; ancak, davalı hakimlerin 14/05/2010, 25/06/2010 ve 17/09/2010 günlü ara kararları ile istemlerin reddedildiği; bu biçimde, davacının seyahat hürriyetinin kısıtlandığı; ret gerekçelerinde bütünsellik ve tutarlılık olmadığı; bu durumun da, davalı hakimlerin hukuki sorumluluğunu gerektirdiği ileri sürülerek; 10.000’er-TL manevi tazminata hükmedilmesi talep olunmuştur.CEVAP: Davalılar cevap dilekçelerinde, yasal takdir hakkının kullanıldığını; davacının asıl amacının, husumet oluşturmak suretiyle ceza davasından çekilmelerini sağlamak olduğunu ve tazminat koşullarının oluşmadığını savunmuşlardır.GEREKÇE : Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.Yargılama aşamasında, “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair” 6110 sayılı Yasa kabul edilmiş ve 14/02/2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. 6110 sayılı Yasa’nın 12. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na 93/A maddesi eklenmiştir. Maddedeki düzenlemeye göre:Hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:a)Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.b)Kişisel kusur, haksız fil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hakim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz.Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;a) Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,b) Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden önce, hakim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan mahkumiyeti halinde ise tazminat davası bu hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabilir.Yine, 6110 sayılı Yasa’nın 14. maddesi ile HUMK’nun 573 maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi değiştirilmiş ve “Hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.”biçiminde düzenleme yapılmıştır.6110 sayılı Yasa’nın Geçici 2. maddesinin 2. bendinde; söz konusu değişikliklerin görülmekte olan davalar, kesinleşmemiş hükümler; miktar veya değeri itibariyle temyiz veya karar düzeltme yoluna gidilemediği için kesinleşen hükümler bakımından da uygulanacağı ve davaya Devlet aleyhine devam olunacağı belirtilmiş; Yasa’nın Geçici 2. maddesinin 4. bendinde ise; Görevli mahkemede Devlet aleyhine devam olunacak davada, temyiz ve karar düzeltme incelemesinde ilk olarak Hakimler ve Savcılar Kanununun 93/A maddesinde öngörülen dava şartlarının mevcut olup olmadığına bakılacağı, düzenleme altına alınmıştır.Açıklanan bu nedenlerle, dava dilekçesi 6110 sayılı Yasa uyarınca Hazine’ye tebliğ edilmiştir. Dahili davalı Hazine vekili tarafından verilen dilekçede; dava konusu edilen işlemin kesinleşmediği ve davanın dinlenilebilir olmadığı; esası bakımından da, davanın reddi gerektiği savunulmuştur.Dava konusu, yargılama aşamasında verilen yurt dışına çıkış yasağı kararına ilişkindir. Asıl ceza davasının yargılaması devam etmekte olup; 6110 sayılı Yasa ile değişik 2802 sayılı Yasanın 93/A maddesi uyarınca; ancak, asıl dava sonucunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tazminat davası açılabilir. Şu durumda, davacının istemi dinlenilebilir bulunmamaktadır. Diğer yandan, bu durum dava açıldıktan sonra yapılan Yasa değişikliğinden kaynaklanmış olup; dava açmasında, davacı kusurlu sayılamaz. Şu halde, kesin hüküm oluşturmaması bakımından dava dilekçesinin reddine karar verilmeli; aynı gerekçelerle, yargılama harç ve giderleri ile davacı sorumlu tutulmamalıdır.HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-Davanın REDDİNE,2-Davacı tarafından yatırılan harçtan 26,25 TL ret harcının mahsubu ile bakiye 270,75 TL’nin istek halinde davacıya iadesine,3-Yargılama giderlerinin tarafların üzerinde bırakılmasına...)Dair oybirliği ile verilen 21.6.2011 gün ve 2010/41-2011/91 sayılı karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Davacı vekili, davacı ile dava dışı kişiler hakkında Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/03/2009 gün ve 2004/417-2009/55 sayılı dosyasında, kamu davası açıldığını, yurt dışına çıkma yasağı verildiğini, defalarca bu yasağın kaldırılmasını talep etmelerine rağmen, istemlerin haksız olarak reddedildiğini ileri sürülerek, 10.000’er-TL manevi tazminata hükmedilmesi talep ve dava etmiştir.Davalılar cevap dilekçelerinde, yasal takdir hakkının kullanıldığını; davacının asıl amacının, husumet oluşturmak suretiyle ceza davasından çekilmelerini sağlamak olduğunu ve tazminat koşullarının oluşmadığını savunmuşlardır.Yüksek Özel Dairece, yukarıda metni aynen yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş; kararı davacı vekili temyize getirmiştir.Dava tarihinden sonra 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 09 Şubat 2011 tarih ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 12. maddesiyle, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa eklenen 93/A maddesi ve aynı Kanunun 14/1-a maddesiyle değiştirilen 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca devlet yasal hasım haline geldiğinden ve ilgili hakim davada ancak zorunlu ihbar olunan sıfatıyla yer alabileceğinden, yargılama sırasında Maliye Hazinesi davaya dahil edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler esnasında, davacı vekilinin temyiz dilekçesinde; dava tarihi olan 22.10.2010 tarihinden sonra yürürlüğe giren, 6110 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa eklenen 93/A ve aynı kanunun Geçici 2. maddelerinin, yargı bağımsızlığı ve hakimlik güvencelerine aykırı olduğu, ayrıca görülmekte olan davalara müdahale niteliği taşıdığı gerekçeleri ile Anayasa’ya aykırı düzenleme içerdiği, somut norm denetimi kapsamında bu maddelerin iptali istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesi gerektiği ileri sürüldüğünden, bu husus işin esasına geçilmeden önce önsorun olarak tartışılmış; çoğunlukça anılan düzenlemelerin Anayasa’ya aykırı olmadığı kabul edildiğinden, önsorunun bulunmadığı sonucuna varılmış ve önsorun bu şekilde aşılmıştır.İşin esasına yönelik temyiz itirazlarına gelince;Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, Yüksek Mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan kararın onanması gerekir.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 1086 sayılı HUMK.nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.07.2012 gününde yapılan ikinci görüşmede oybirliğiyle karar verildi.