Taraflar arasındaki “imzaya itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 6.İcra Hukuk Mahkeme’since davanın kabulüne dair verilen 16.02.2010 gün ve 2009/251-2010/111 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 04.11.2010 gün ve 13160/25828 sayılı ilamı ile;(...Alacaklı vekili tarafından çeke dayalı olarak başlatılan kambiyo takibinde, borçlu itirazında; keşide tarihinde yapılan değişikliğin yanındaki paraf imzasının şirketin yetkili temsilcisine ait olmadığını ileri sürmüştür. Anılan Adli Tıp Raporunda "…keşideci imzasının şirket yetkililerinden İ. Niğdelioğlu'nun eli ürünü olduğu… paraf imza ile İ. Niğdelioğlu'nun mukayese imzaları arasında biçimsel olarak benzerlikler görülmekle beraber dar alana sıkışık olarak atılmış olduğundan söz konusu imzanın İ. Niğdelioğlu'nun eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde daha ileri bir tespite gidilemeyeceği" belirtilmiştir.Adli Tıp Kurumu bu konuda son merci olmadığından, mahkemece grafoloji dalında uzman üç kişilik bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar vermek gerekirken, anılan rapora itibar edilerek itirazın kabulü doğru değildir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, imzaya ve borca itiraz nedeniyle icra takibinin iptali istemine ilişkindir.Davacı/borçlu vekili, müvekkili aleyhine yapılan icra takibine konu çekin keşide tarihindeki değişikliğin müvekkili tarafından yapılmadığını ve bu değişiklik yanında bulunan parafın borçluya ait olmadığını ileri sürerek, imzaya itirazda bulunmuştur.Davalı/alacaklı vekili, müvekkilinin ciro yoluyla çeki iktisap eden iyiniyetli hamil olduğunu ve çekteki keşideci imzası ile keşide tarihindeki paraf imzası arasında farklılık bulunmadığından imzaya itirazın yersiz olduğunu savunmuştur.Mahkemece, incelemeye konu imzanın davacı şirket yetkilisinin eli ürünü olduğu yönünde bir tespit yapılamadığından davanın kabulüyle icra takibinin iptaline karar verilmiştir.Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.Bozma ve direnme kararlarının içerikleri itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Başkanlığı’nca üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından tanzim olunan raporun karar vermek için yeterli olup olmadığı, diğer bir değişle mahkemece grafoloji dalında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.Herhangi bir belgedeki imza veya yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.Nitekim yukarıda vurgulanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.05.2001 gün E:2001/12-436, K:2001/467 ve 07.10.2009 gün ve E:2009/12-382, K:2009/415 sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece hükme esas alınan 16.02.2010 havale tarihli bilirkişi raporunda ne tür teknik cihazlar kullanılarak inceleme yapılıp sonuca varıldığı açıklanmamış olduğu gibi incelemeyi yapanların grafoloji alanındaki uzmanlıklarına yönelik açıklamada da bulunulmadığından anılan rapor denetime elverişli ve hükme esas alınabilecek nitelikte değildir.O halde, mahkemece yeniden oluşturulacak ve yazı biliminden anlar üç kişilik bilirkişi kurulundan usulüne uygun rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde olmamıştır.Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 366.maddesi uyarınca hükmün tebliği tarihinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.06.2012 gününde yapılan ilk görüşmede oybirliğiyle karar verildi.