Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Büyükçekmece 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın açılımamış sayılmasına dair verilen 28.7.2009 gün ve 2008/670-2009/880 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 23.9.2010 gün ve 2010/7906-9279 sayılı ilamı ile;(.....Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.Bilindiği ve HUMK.nun 409. maddesinde düzenlendiği üzere işlemden kaldırılmış ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakıldığında HUMK.nun 409/5. maddesi hükmü gereği davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği tabidir.Ayraca, Hukuk Genel Kurulunun bir çok ilamında da açıkça vurgulandığı üzere, mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur.Öte yandan, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun 159. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın 163. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önliyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olayda ise, mahkemece taşınmazların gerçek değeri olarak kabul edilen meblağ üzerinden 07.05.2009 tarihli oturumda, eksik harcın ikmali bakımından davacı tarafa kesin önel verilmiş ise de, anılan dava değerinin neden ibaret olduğu ve buna terettüp eden harcın miktarı (yatırılması gereken harç) belirtilmemiştir.Bu durumda; açıklanan ilkelere uygun olmayan kesin önel esas alınarak HUMK.nun 409/5. maddesinden söz edilerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olduğu söylenemez.Ayrıca; davacı vekili 28.07.2009 tarihli oturumda, yatırılması istenen harç temin edilinceye kadar davayı atiye terk etmek istediğini bildirdiği halde, bu isteğinde mahkemece değerlendirilmemiş ve karşılanmamış olması da isabetsizdir....)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Künunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 27.6.2012 gününde yapılan görüşmede karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.