Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 40 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 702 - Esas Yıl 2010





Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akçaabat 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.03.2009 gün ve 2008/186 E.- 2009/134 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 10.12.2009 gün ve 2009/11579 E.-12831 K. sayılı ilamı ile; ("...Dava, 222 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağı iddiasına dayalı iptal, terkin isteğine ilişkindir. Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın kadastro tespit çalışmaları sırasında davalı belediye adına tespit gördüğü ve tespit tutanaklarının 02.06.1977 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 25.03.2009 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası'nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı Yasa'nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa'ya "Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir. Reddine, Ancak bilindiği üzere; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerine mahkûm edilemez. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Hal böyle olunca; mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 12.03.2009 tarihli ve 13.03.2009 tarihli krokili raporlarda çekişmeli taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi içinde bulunduğu, dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu ancak yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olacağı ve 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı birleştirme kararı gereğince belirlenen kıyı kenar çizgisine göre davacının dava tarihi itibariyle davasında haklı olduğu gözetilerek yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücreti ile harçtan davalının sorumlu tutulması gerekirken aksine yazılı düşüncelerle hüküm kurulması isabetsizdir. Davacı hazinenin yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN : Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı Hazine; davalı belediyenin kayden malik olduğu 222 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını belirterek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölünün tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı belediye başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili idare yönünden davanın Anayasada sayılan şartların devlet kurumu olan belediyelerin 5393 Sayılı Yasanın 79. Maddesi ve 4706, 4916 Sayılı Yasalarla düzenlenmiş diğer hukuki mevzuat ve yargı kararları gereği kıyıların belediyeler tarafından kanunlara uygun olarak kullanılacağını ve Maliye Bakanlığınca bu gibi taşınmazların belediyelerin tasarrufuna bırakılacağı hüküm altına alınmışken haksız olarak açılan bu iptal davalarıyla taşınmaz üzerinde bulunan tesislerin kullanım şeklinin değiştirileceği bu durumda mülkiyet hakkının Anayasal güvencesini ortadan kaldıracağı, ayrıca belediye sınırlarındaki kıyıların belediyelere devri gerektiği halde haksız olarak açılan davanın reddine karar verilmesine, kıyı kenar çizgisinin iptali için idare mahkemesinde açılacak idari işlemlerin iptali davası için süre ve bu hususun bekletici mesele yapılması gerektiğini cevaben bildirmiştir. Mahkemece, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. md.ne eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün davacı vekilince temyizi üzerine, Özel Dairece; yukarıda açıklanan gerekçelerle karar bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki gerekçelerle ve ayrıca davanın açıldığı tarihteki haklılık durumunun veya sonradan yürürlüğe giren yasanın, HUMK 417 maddesinde belirtilen ve yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilene yükleneceğine ilişkin genel usul kuralının istisnalarından olmadığı, kaldı ki davacının, davanın açıldığı tarih itibarıyla davasında haksız olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Ne var ki, yerel mahkemece direnme kararı verildikten sonra 18.01.2011 tarihinde 6099 Sayılı Kanunun 16. maddesi yürürlüğe girmiş ve anılan madde ile 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa 36 ncı maddeden sonra gelmek üzere "Kamu tarafından açılan davalarda yargılama giderleri" başlığı altında 36/A maddesi ile;" Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil, yargılama giderine hükmolunmaz." Hükmü getirilmiştir. O halde, direnme kararından sonra 18.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve mahkemece üzerinde inceleme ve değerlendirme yapılmamış olan 6099 Sayılı Kanunun 16. maddesi hükümleri de irdelenerek varılacak sonuca göre karar verilmesi için direnme kararının bozulması gerekir. Açıklanan nedenlerle, direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması yoluna gidilmiş; bozma nedenine göre, diğer temyiz itirazları incelenmemiştir. S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 09.02.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.