Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 389 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 777 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Konya 1. İş MahkemesiTARİHİ : 24/01/2013NUMARASI : 2012/556-2013/28Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Konya 1. İş Mahkemesi’nce davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına dair verilen 08.08.2012 gün ve 2011/993 E. 2012/568 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 06.11.2012 gün ve 2012/19477 E. 2012/20728 K. sayılı ilamı ile; “...5510 sayılı Kanun'un 101. maddesinde, bu Kanun hükmünün uygulanmasıyla ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde İş Mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesinde, İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı hüküm altına alınmış ise de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yazılı ve basit yargılama usullerine yer verilerek, Kanunun 447. maddesinde de diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde, bu Kanunun basit yargılama ile ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu durumda artık, iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanması gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun basit yargılama usulünün düzenlendiği altıncı kısmında yer alan 320. maddenin birinci fıkrasında, mahkemenin, mümkün olan hallerde, tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiş ise de; somut olaya ilişkin uyuşmazlığın, ön inceleme ve tahkikata ilişkin duruşma açılıp, işin esasına girilerek çözümlenmesi gerekirken; Mahkemenin duruşma açılmaksızın dosya üzerinde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, davalı Kurum avukatının, bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, tarım Bağ-Kur sigortalılık süresinin tespiti ile yaşlılık aylığı bağlanması istemlerine ilişkindir.Davacı vekili 03.11.2011 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının 2926 sayılı Kanun uyarınca tescil ve 6111 sayılı Kanun'la getirilen yapılandırma hakkından yararlanma talebinde bulunduğunu, 1996 yılında tevkifatı bulunmasına rağmen, aile reisi olmaması nedeniyle tescilinin 19.04.2011 tarihi itibariyle yapıldığını ve aylık talebinin sigortalılık süresinin yeterli olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, davacının geçimini tarımsal faaliyetle sağladığını, 4956 sayılı Kanun ile aile reisliği şartı kaldırıldığından, lehe olan düzenlemenin geçmişe uygulanması ile ilk tevkifatın yapıldığı tarihten itibaren sigortalı kabul edilmesi gerektiğini belirterek, Kurumun aksine işleminin iptali ile, davacı adına ilk prim tevkifatının yapıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren tescilinin yapıldığı tarihe kadar davacının 2926 sayılı Kanun’a tabi tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun, 6111 sayılı Kanun’dan yararlandırılması gerektiğinin ve kısmi yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini talep ve dava etmiştir.Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının aile reisi sıfatı taşımaması nedeniyle re’sen tescilinin, müracaat tarihi olan 19.04.2011 tarihi itibariyle yapıldığını, Kurum işleminin 22.05.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7 seri nolu tebliğe de uygun olduğunu, 6111 sayılı Kanun ile getirilen başvuru sürelerinin mahkeme kararı ile uzatılmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; “davacı vekilinin beyanından ve davalı Kurum cevabından, Kurum tarafından davacının tescilinin yapıldığı ve maaşının bağlandığının anlaşıldığı” gerekçesiyle davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına dair dosya üzerinden verilen karar, davalı SGK vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece, “6100 sayılı HMK’nun 320. maddesi ve usul ekonomisi ilkesi uyarınca toplanan deliller ile davanın esastan karara bağlanması mümkün ise dosya üzerinden karar verilmesinin mümkün olduğu” gerekçesiyle ilk kararda direnilmiştir.Direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK’nun 320. maddesi uyarınca taraflar duruşmaya davet edilmeden, dosya üzerinden karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın çözümü için basit yargılama usulünün özellikleri üzerinde durulmasında yarar vardır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nda iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m.118-186) ve basit (m.316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. 6100 sayılı HMK’nun “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi düzenlemesi uyarınca; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” basit yargılama usulüne tabidir.Bu aşamada öncelikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesinde yer alan; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir” hükmü uyarınca ve kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına Ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu olduğu ve uyuşmazlıkta iş mahkemelerinin görevli bulunduğu belirgindir.5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanacağı belirtilmiş ise de, 6100 sayılı HMK’nun yazılı ve basit usul olmak üzere sadece iki yargılama usulü kabul etmiş olduğu ve 316. maddesinin (g) bendinin “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” hakkında da basit yargılama usulünün uygulanacağı düzenlemesi dikkate alındığında, 6100 sayılı Kanun’un 01.10.2011 olan yürürlük tarihinden itibaren artık iş mahkemelerinde de basit yargılama usulünün uygulanacağı açıktır.6100 sayılı Kanun’da yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleri ve farklı noktalarıyla belirtilmiş, hüküm bulunmayan hallerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir (m. 322/1). Basit yargılama usulü, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.Basit yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m. 317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (m.317/4). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir.Basit yargılama usulünde cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m. 317/2).6100 sayılı HMK'nun 317. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçesi verilemez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m. 319).6100 sayılı HMK’nun basit yargılama usulünde “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”Görüldüğü üzere basit yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir.Buna göre; HMK’nun 320. maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedilebilir; ilk itirazlar hakkında karar verilebilir ya da dilekçelere eklenen delilleri yeterli görürse davanın esası hakkında karar da verebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden de sözedilemeyecektir. Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hakim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (m. 320/2).Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (m. 320/3-c. 1). Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hakim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder (m. 321/1).Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.06.2013 gün ve 2013/18-18 E. 2013/891 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.Somut uyuşmazlığın incelenmesinde; davacının ilk prim tevkifatından tescil tarihi 19.04.2011 tarihine kadar 2926 sayılı Kanun uyarınca tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespiti ile 04.06.2011 tarihli talebine istinaden aylık bağlanmasına hak kazandığının tespitini talep ettiği, Kurumun 20.12.2011 tarihli yazısında, davacının sigortalılık başlangıcının 6270 sayılı Kanun uyarınca 01.05.1996 tarihine çekildiğinin bildirildiği, davacı vekili tarafından 17.07.2012 tarihli dilekçede ise davacıya 01.07.2011 tarihinden itibaren aylık bağlandığı belirtilerek, davanın konusu kalmadığı şeklinde karar verilmesinin talep edildiği ve mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme ile davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.Ne var ki, sosyal güvenlik hakkına ilişkin bu davada, dosya içinde mevcut delil ve belgelerden davacının talebinin tam olarak karşılanıp karşılanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulamadığı, dolayısıyla davanın konusuz kalıp kalmadığı belirlenememektedir, zira Kurumca kabul edilen ve geçerlilik tanınan sigortalılık süresinin davacının talebine konu süre olup olmadığı, davacının talebine konu sürelerde tarımsal faaliyetinin kesintisiz olarak devam edip etmediği, sigorta primlerinin 6111 sayılı Kanun uyarınca yapılandırma ile ödenip ödenmediği, aylığın talep tarihi itibariyle başlatılıp başlatılmadığı belirgin değildir. Açıklanan ve araştırılması gerekli bu hususlar davalı SGK vekili tarafından cevap ve direnme kararını temyiz dilekçesinde de, temyiz nedeni olarak açıkça belirtilmiştir.Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, somut olay itibariyle duruşma açmadan evrak üzerinden karar verilmesi doğru görülmemiştir.O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, mahkemece, duruşma açılmadan ve taraf delilleri toplanmadan dosya üzerinden karar verilmesine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.