Taraflar arasındaki “Tecavüzün Önlenmesi ve Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.11.2007 gün ve 2006/413 E., 2007/256 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 26.01.2010 gün ve 2008/4135 E., 2010/806 K. sayılı ilamı ile,(…Davacılar vekili, müvekkillerinin yazar K. ’nin mirasçısı olarak FSEK.19.maddesi yapılan eserlerin 50 adet olduğunu, davalıya çekilen ihtara verilen cevapta ileri sürülen sözleşmelerin karşı tarafa mali hak veren sözleşmeler olmadığını, muris ile sözleşme imzalayan şirketin D. yayınevi M. Doğru ve Ortağı Koll. Şti. iken dava konusu basım ve dağıtımı yapan şirketin Damla Yayınevi Ltd. Şti. olduğunu, yapılan sözleşmelerin FSEK. 52.maddesine uygun olmadığını, kaldı ki sözleşmelerde basım adedinin belirtilmediğini, neşir sözleşmelerinin BK. hükümleri uyarınca 10 yıllık zamanaşımına uğradığını, davalının müvekkillerinin çoğaltma ve yayma mali haklarını ihlal ettiğini ileri sürerek, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalması kaydıyla FSEK. 68.maddesi uyarınca hesap edilen 57.000 YTL.sı mali hak bedelinin davalıdan faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilinin D. Yayınevi M. Doğru ve Ortağı Koll. Şti.nin devamı olduğunu, davacıların murisi ile 1974 ile 1983 yılları arasında muhtelif neşir sözleşmelerinin yapıldığını, sözleşmelerin kaç baskıyı içerdiğinin de düzenlendiğini, sözleşmelerin 55 kitap yönünden FSEK.52.maddesine uygun olduğunu, sözleşmelerin zamanaşımına uğramadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, muris ile davalı arasında ilk sözleşme tarihinden son sözleşme tarihine kadar yaklaşık 5 yıl, ölüm tarihine kadar yaklaşık 18 yıl ve dava tarihine kadar yaklaşık 25 yıl boyunca sessiz kalarak 2005 yılı sonunda işbu davayı açan davacıların iyi niyetli olmadığı, bu kadar süre sessiz kaldıktan sonra sözleşmelerin şeklen geçersiz olduklarının ileri sürülmesinin kötü niyetli bir davranış olduğu, bu nedenle artık sözleşmelerin geçersizliğinden dolayı dava konusu kitaplar için telif bedeli talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacılar vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve ihtarname tarihine kadar dava konusu kitapların davalı yayıncı tarafından gerçekleştirilen basılarına eser sahibi olan davacıların murisi ve daha sonra da davacılar tarafından uzun bir süre ses çıkartılmamış olması nedeniyle, söz konusu basılara muvafakat edilmiş sayılması gerekeceğinden 5846 Sayılı FSEK 68.maddesi uyarınca telif tazminatı istenilmesinin mümkün bulunmamasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Ancak, davacı tarafça aynı zamanda 5846 Sayılı FSEK 69.maddesi uyarınca tecavüzün önlenmesine karar verilmesi de istenilmiştir. Mahkemece, davacıların murisi ile davalı yayıncı arasında muhtelif tarihlerde yapılan neşir sözleşmelerinin çoğaltma ve yayma haklarının devrini içermemesi nedeniyle 5846 Sayılı FSEK 52.maddesine göre geçersiz olduğu, buna karşın geçersiz sözleşmelere rağmen tarafların edimlerini yerine getirdiği ve yayıncı davalı tarafça kitapların çoğaltılarak piyasaya arzına 25 yıl boyunca sessiz kalınarak sonrasında işbu davanın açılmasının dava hakkının kötüye kullanılmasını oluşturduğu kabul edilerek, FSEK 69.maddesine dayalı tecavüzün men'i isteğini de kapsayacak şekilde dava bütünüyle reddedilmiştir.Oysa, davacıların murisi ile davalı yayıncı arasında akdedilen "neşir mukavelesi" başlıklı sözleşmelerde dava konusu kitapların çoğaltma ve yayma haklarını kullanma yetkisinin tam ruhsat niteliğinde olmak üzere davalıya devredildiği ve davalı yayıncının da aynı şekilde söz konusu kitapların neşrini üstlendiği anlaşıldığından, taraflar arasındaki sözleşmeler BK 372 vd.maddelerine uygun neşir sözleşmesi niteliğinde olup, uyuşmazlık konusu sözleşmeler yazılı olarak düzenlendiğinden FSEK 52.maddesindeki geçerlilik koşulunu da taşımaktadırlar. Nitekim, davacı tarafça da sözleşmelerin geçersizliği iddia edilmemiş, Anılan neşir sözleşmeleri ile çoğaltma ve yayma haklarını kullanma yetkisinin davalıya devredildiği, ancak sözleşmede kitapların bası adedi belirtilmediğinden BK 372 ve 375.maddeleri uyarınca davalının yetkisinin ilk bası ile sınırlı olduğu ileri sürülerek dava konusu kitapların bu sözleşmelere dayalı olarak davalı tarafından yapılacak muhtemel basılarının da önlenilmesi istenilmiştir.Bu durumda, BK 372 vd.maddeleri ile 5846 Sayılı FSEK 48/2. ve 52.maddelerine uygun olarak düzenlenen ve belirli bir süre tayin edilmeksizin dava konusu kitapların mali haklarını (çoğaltma ve yayma) kullanma yetkisinin davalıya devrine ilişkin sözleşmeler nedeniyle davalı yayıncının devraldığı hakların sınırının belirlenmesi gerekir. Uyuşmazlık konusu neşir sözleşmelerinde, dava konusu kitapların "her türlü baskı hakkı" karşılığı telif ücretinin ödendiği ifadesi bulunmaktadır. Davacı taraf, bu ifadenin BK 373/1 ve 375.maddeleri uyarınca mali hakları kullanma yetkisinin bir bası ile sınırlı olarak devredildiği anlamına geldiğini, davalı taraf ise bu ifade ve eser sahibi murise yapılan telif ücreti ödeme makbuzlarında geçen "bütün baskı hakları" ibaresi nedeniyle sözleşmelerinin dava konusu kitapların tüm bası haklarını içerdiğini iddia etmektedir.5846 Sayılı FSEK 48.maddesi uyarınca, mali hakların süre, yer ve muhteva itibariyle mahdut veya gayrimahdut, karşılıklı veya karşılıksız olarak başkasına devri ya da sadece kullanım yetkisinin bir kişiye bırakılması mümkündür. Öte yandan BK 375.maddesi uyarınca da sözleşmede bası adedi gösterilmemiş ise yayıncının hakkı yalnızca bir basıya mahsus olup yayıncı baskı adedini serbestçe tayin eder.Davacıların murisi ile davalı yayıncı arasında düzenlenen ve davalıya tam ruhsat niteliğinde dava konusu kitapların çoğaltma ve yayma hakkını kullanma yetkisi veren neşir sözleşmelerinin düzenlenme tarihlerinden itibaren, bu kitapların davacıların murisi ve 1996 yılında ölümünden sonra da davacıların bilgisi dahilinde birden fazla basıların davalı tarafından gerçekleştirilerek piyasaya sunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak, neşir sözleşmelerinde kitapların bası adedinin açıkça ve yoruma meydan vermeyecek biçimde belirtilmesi gerekir. Aksi takdirde, BK 375.maddesi uyarınca neşir sözleşmelerinin bir bası ile sınırlı olduğu kabul edilmelidir. Bu bakımdan taraflar arasındaki neşir sözleşmelerince konu kitapların "her türlü baskı hakları" ibaresinden davalıya birden çok basıları kapsayan ruhsat verildiği şeklinde bir yorumla sonuca ulaşılması mümkün olamayacağı gibi, bu sözleşmeler nedeniyle eser sahibi olan murise yapılan telif ödemelerini gösterir makbuzlarda yazılı "bütün baskılar için" ifadesinin de ancak ödemenin yapıldığı tarihe kadar olan baskıları içerdiği kabul edilmelidir. Diğer taraftan 5846 Sayılı FSEK 52.maddesi uyarınca telif hakkı ile ilgili sözleşmelerin yazılı yapılması zorunlu olduğundan, bir bası ile sınırlı olan dava konusu sözleşmelere göre gerçekleştirilen ilk basıdan sonra da davalı tarafından söz konusu kitapların basılarına devam edilmesine eser sahibi muris ve davacıların uzun süre sessiz kalmalarının; anılan sözleşmelerin sonraki basıları da içerecek biçimde taraflarca tadil edildiği şeklinde bir kabule ulaşılması da mümkün bulunmamaktadır. Sözleşmelerde yapılacak değişikliklerin de yazılı olması geçerlilik koşuludur.Bu durumda, davacıların murisi ile davalı yayıncı arasındaki neşir sözleşmesinin bir bası ile sınırlı olmasına rağmen sonraki tarihlerde yapılan basılarına davacı tarafça uzunca bir süredir zımni rıza gösterilmiş olmasının davalıya MK'nun 2.maddesi çerçevesinde sürekli bir hak sağlayıp sağlamayacağının ve sonuçta açılan tecavüzün önlenmesi davasının dava açma hakkının kötüye kullanılması olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin de belirlenmesi gerekmektedir. 5846 Sayılı FSEK 27.maddesi uyarınca eser sahipliğinden doğan koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder. Eser sahibi ya da mirasçı olan davacıların sahibi oldukları mali hakların davalı tarafından gerçekleştirilen ilk bası dışındaki basılarına işbu davanın açılmasından önceki ihtarname tarihine kadar rıza göstermiş olmalarına rağmen, az önce de açıklandığı üzere, kanunun koyduğu geçerlilik şartına dayalı olarak huzurdaki davayı açmaları ihtarname tarihine kadar davalı tarafından gerçekleştirilen basılar bakımından davalı eylemlerinin hukuka uygun olarak kabul edilmesi sonucunu doğuracak nitelikte olmakla birlikte, dava konusu eserlerin koruma süresi içerisinde 5846 Sayılı FSEK 69.maddesi uyarınca sahibi oldukları engelleme yetkisini kullanabilmelerini önlemez (Dairemizin 04.12.1975 tarih ve 4967/7001 ve 15.07.2005 tarih 13681/7713 sayılı kararları) ve davacıların aradan geçen uzunca bir süreye rağmen hukuka uygun olmayan davranışın önlenmesini bir dava yoluyla öne sürmesi MK 2.maddesine aykırılık oluşturmaz. Bu bakımından, mahkemenin yukarıda açıklanan görüşünde isabet bulunmadığından kararın davacılar yararına bozulması gerekmiştir.3-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan gerekçe itibariyle, taraflar arasındaki neşir sözleşmesinin bir bası ile sınırlı olarak geçerli olmasına karşın, sonraki basılar yönünden geçerli bir sözleşmeden söz edilemeyeceğinden ve davacıların ihtarname tarihinden sonraki dönem için geçersiz sözleşmenin varlığına dayalı olarak 5846 Sayılı FSEK 69.madesi uyarınca tecavüzün önlenmesi davası açmasının da hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmamasına göre, davalı vekilinin kararın gerekçesine yönelik temyiz itirazının da açıklanan gerekçe itibariyle reddi gerekmiştir…)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ:Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.06.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OY Dava, FSEK'nun 68. ve 69 ncı maddeleri gereğince açılan tecavüzün men'i ve tazminat davası olup, mahkemece davacıların murisinin çoğaltma ve yayma hakkını süresiz olarak davalıya sözleşme ile devrettiği gerekçesiyle verilen ısrar kararı HGK'nun çoğunluk oyuyla bozulmuş ise de 11. HD'nin karar düzeltme isteminin reddine dair verilen karar konulan muhalefet şerhindeki gerekçelerle HGK'nun çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum. Taraflar arasında düzenlenen dava konusu kitapların yayma ve çoğaltma hakkının devrine dair 28.03.1978 ve bundan sonra düzenlenen tüm sözleşmelerde muris, kitaplarının “her türlü baskı haklarını” tam ruhsat niteliğinde olmak üzere bütün hukuk ve vecaibiyle birlikte devretmiş bu sözleşmelerde kararlaştırılan bedelleri tahsil ederken düzenlenen makbuzlarda da “bütün baskı hakları” mukabili bu bedeli tahsil ettiğini beyan etmiştir. Bütün baskı haklarının devrine dair sözleşmelerden önce düzenlenen 1974-1975-1976 tarihli sözleşmelerde birinci baskı, ikinci baskı, üçüncü baskı için taraflar ayrı ayrı 750 TL-1250 TL-2000 TL-4000TL gibi bedel belirkerken dava konusu kitaplar için düzenlenen ve geçerli olduğu gerek mahkeme gerekse Dairenin çoğunluk ve azınlık görüşünde olan üyeleri tarafından ittifakla kabul edilen 28.03.1978 tarihli ve sonraki sözleşmelerde bütün baskı hakları devredilirken bu kez 70.000 TL-160.000 TL-240.000 TL gibi ilk sözleşmelerle kıyaslanmayacak yükseklikte bedeller kararlaştırmışlar ve bu bedeller davacıların murisine ödenmiştir. Gerek ilk sözleşmelerde 1. baskı, 2. baskı... ibareleri kullanılırken sonraki sözleşmelerde bu ibarelerden vazgeçilip “bütün baskı hakları”, “her türlü baskı hakları” ibarelerinin kullanılması, gerekse 28.03.1978 tarihli ve sonraki sözleşmelerdeki izah edilemeyen bedel yüksekliği göz önüne alındığında bu sözlemelerle sadece bir baskı hakkının devredildiğinin kabulü mümkün görülmemektedir. Ayrıca, sözleşmenin tarafının Kemalettin Tuğcu olduğu gözetildiğinde de “her türlü”, “bütün” kelimelerinin yapılabilecek tüm baskıları içerdiğini bilmediği veya bilemeyecek durumda olduğu da söylenemeyecektir. Davacıların murisi ile davalı arasında düzenlenen 28.03.1978 tarihli sözleşme ile dava konusu kitapların çoğaltma ve yayma haklarının FESK'nun 48. maddesinde öngörüldüğü şekilde “gayrı mahdut”olarak devredildiği ve bu nedenle de davanın reddi gerektiğine dair yerel mahkeme kararının doğru olduğu görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Ziynet eşyası-belirsiz alacak davası
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
ESAS NO : 2014/13262
KARAR NO : 2015/5108
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MALATYA 2. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/03/2014
NUMARASI : 2013/626-2014/180
DAVACI :
DAVALI :
Taraflar arasındaki ziynet eşyası alacağı Da
KİŞİLER ARASINDAKİ KONUŞMANIN KAYDA ALINMASI
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuç
Avukatın yapamayacağı işler- ortak çalışan avukatlar da işi yasal olarak reddetmek zorundadır.
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 38.maddesinde avukatın işi ret mecbureyetinde olduğu haller gösterilmiş, aynı maddenin (c) bendi; “Avukatın evvelce hakim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak görev yapmış olmasını” işi reddetme sebebi olarak kabul etmiş, aynı maddenin son fıkrasın
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?