Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 379 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 557 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İstanbul 5. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 07/11/2012NUMARASI : 2012/213-2012/237Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 08.11.2010 gün ve E:2007/766, K:2010/625 sayılı kararın incelenmesi davacı ve feri müdahil vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 29.11.2011 gün ve E:5577, K:14887 sayılı ilamı ile;(...Davacı vekili, müvekkilinin 22.02.2007 tarihine kadar dava dışı B.. A...’nin hakim ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğunu, sonra hisselerini devrettiğini, hisse devrinden önce 09.09.2005 tarihinde davalı banka ile ...AŞ. arasında 18 ay süreli Genel Kredi Sözleşmesine kefil olduğunu, sözleşmeye dayanan Ferdi Taşıt Kredilerinin teminatı olarak tanzim tarihi olan vade tarihi bulunmayan 700.000 TL. miktarlı teminat bonosu düzenlendiğini, görüldüğünde ödenecek bononun kredi borcu bittiğinden karşılıksız kaldığını, ama davalı bankaca takibe girişildiğini ileri sürerek senedin 18 ay vadeli 9.9.2005 tanzim tarihli kredi sözleşmesine teminat olarak düzenlendiği ve kredi borcunun 09.03.2007 itibariyle sona ermesi nedeniyle borcun bittiğinin ve borçlu olmadıklarının tespiti ile takibin iptaline, senedin TTK 616.maddesi uyarınca görüldüğünde ödenmesi gereken senet olup, tanzim tarihinden itibaren 1 yılı geçtikten sonra ibraz edildiği ve davalı bankaca onay alınmadan vade tarihinin eklendiği ve bu hususun ihtar edildiği dikkate alınarak senedin iptaline, müvekkilinin davalıya 09.09.2005 tarihli kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcu dışında (bu da ödenmiştir) başka bir borcu olmadığının tespitine, faiz oranının fahiş olduğu ve diğer tüm taleplerinin yerinde olmadığının tespiti ile davalı banka aleyhine %40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı banka vekili, müvekkili banka ile dava dışı ... AŞ. arasında imzalanan 09.09.2005 tarihli Genel Kredi Sözleşmesine istinaden kredi açılarak kullandırıldığını, bu kredinin içeriğinin ....AŞ.’nin finansal kiralamaya konu ettiği ve kredisini de müvekkilinden aldığı 20 adet araç bedeline ilişkin olduğunu, bu kredi sözleşmesi ile çeşitli tarihlerde ve sözleşmedeki limit dahilinde krediler kullandırıldığını, Genel Kredi Sözleşmesine istinaden şirketin yazılı talepleri ile kullandırıldığını, ayrı ayrı sözleşmeler imzalanmadığını, borcun ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek tahsil edildiği de işbu borca mahsup edilmek üzere verilen bonoyu takibe koyduklarını belirterek, davanın reddini istemiştir.Davacı yanında davaya katılan fer’i müdahil ... AŞ. vekili, davalı banka ile 27.12.2007 tarihli protokol kapsamında borcun taksitlendirildiğini, haricen ödendiğini, borç kalmadığını, hatta davalı bankaya 21.05.2010 tarihli ihtarname çekerek, eksiklik varsa bildirilmesini ve derhal ödeme yapılacağının bildirildiğini, ... AŞ.’nin Genel Kurul Kararının iptal edildiğini ve İstanbul 13.Asliye Ticaret Mahkemesince 2009/373 Esas, 2010/363 Karar sayılı karar ile Yönetim Kayyumu atandığını, borcun zamanaşımına uğramış bulunduğunu vade tarihini davalı bankanın attığını, ayrıca davalı banka elinde müşteri senetleri olduğunu bildirerek, dosyada ödemeler doğrultusunda inceleme yapılmasını istemiştir.Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporuna göre, dava tarihi itibari ile davalı banka alacağının 192.523,07 TL asıl alacak ve toplamda 221.884,75 TL olup dava tarihinden sonraki ödemelerin infazda değerlendirileceği, davacının borcunun kefalet limiti içinde kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili ve fer’i müdahil vekilince temyiz edilmiştir. Davalı banka ile fer’i müdahil asıl borçlu Bilmar AŞ. arasında 24.12.2007 tarihli dava konusu krediye ilişkin protokol yapılmıştır. Bu protokol ile kredi borcunun belirli vadelerle taksitler halinde 24.12.2007 tarihi ile 25.06.2008 tarihleri arasında ödenmesi kararlaştırılmıştır. Hal böyle olunca, asıl borçlu şirket ile 24.12.2007 tarihinde yapılan bu protokolün hükümlerinin kefaletin fer’i niteliği itibariyle kefilin borcunun asıl borca bağımlı olduğundan kefil davacıya da uyarlanması gerekeceği gözetilmeden mahkemece yazılı biçimde ve yanılgılı gerekçelerle hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ..)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekili ile fer’i müdahil vekilinin temyizleri üzerine, Özel Daire'ce yukarıya belirtilen gerekçelerle bozulmuştur. Yerel mahkemece: “protokol hükümlerinin, kefaletin fer’i niteliği itibariyle kefilin borcunun asıl borca bağımlı olduğundan kefil davacıya uyarlandığı” gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.Direnme kararını, davacı ve fer’i müdahil vekilleri temyize getirmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı banka ile fer’i müdahil asıl borçlu şirket arasında 24.12.2007 tarihinde yapılan protokol hükümlerinin kefaletin feriliği gözetilerek, davacı kefil hakkında usulüne uygun olarak uygulanmış olup olmadığı ve mahkemenin de bu konuda verdiği kararın usulüne uygun olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, İcra ve İflas Hukuku (İİK.)’ndaki menfi tespit davası (m.72), gerek maddi hukuk, gerek usul hukuku bakımından genel hükümlere tabi bir davadır. Bu nedenle menfi tespit davasında yargılama usulü, genel hükümlere (mülga 1086 sayılı HUMK-şimdi 6100 sayılı HMK- hükümlerine) tabidir. Menfi tespit davası, konusu belli bir değerle ilgili bulunduğundan, borçlunun borçlu olmadığını iddia ettiği miktar üzerinden nispi harç alınması gerekir. Dava sonunda verilen kararın temyizi ve karar düzeltmesi, tamamen genel hükümlere (HUMK m.427) tabidir (Hukuk Genel Kurulu'nun 14.10.2009 gün ve E:2009/18-364, K:2009/428). Menfi tespit davalarında, borçlu bulunulmayan kısım yönünden hüküm kurulması gerekir. Başka bir ifadeyle, davacının borçlu olmadığını iddia ettiği miktar saptanarak, bu miktarda borçlu bulunmadığının tespitine yönelik olarak hüküm kurulması gerekir (Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve E:2013/19-15, K:2013/1466 sayılı ilamı).Menfi tespit davasında, borçlunun borcunun bulunup bulunmadığının tesbiti gerektiğinden, hüküm kesinleşinceye kadar borcu söndüren nedenler üzerinde durulması gerekir.Öte yandan, kişisel (şahsi) teminat sözleşmesinin alt kavramını oluşturan kefalet sözleşmesinin temel amacı, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat (güvence) verilmesidir. Öncelikle kefalet sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 484 üncü maddesi hükmü uyarınca, geçerliliği yazılı şekle tabi olup; bu sözleşmede kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktar gösterilmesi gerekir. Bunun yanında, BK’nun 497 nci maddesi hükmü uyarınca kefil, borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahiptir. BK’nun 492 nci maddesi gereğince kefilin sorumluluğu, asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlıdır (Hukuk Genel Kurulu’nun 4.7.2001 gün ve E:2001/19-534, K:2001/583 sayılı ilamı).Kefalet borcu, temin ettiği asıl borcun feri olup, asıl borç herhangi bir sebeple düşerse, kefil de borçtan kurtulabilir. Kefil, kanunun kendisine tanıdığı bu ve diğer hakları kullanmaya yetkilidir. Asıl borç tediye (ödeme) ile vesair surette düşerse, kefalet gibi feri haklar da düşer. Kefil asıl borçludan daha fazla mükellefiyet altına giremez (11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı YİBK’nın Gerekçesi).Türk hukuk öğretisinde de, kefilin borcunun, fer’i (bağımlı) bir borç olduğu benimsenmiş; asıl borcun varlığına ve geçerliliğine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Kefaletin fer’i nitelik taşımasının sonuçlarından biri de, kefilin sorumluluğunun, asıl borçludan daha ağır olamayacağıdır. Asıl borçluya karşı yapılan iyileştirmeler (faizin düşürülmesi gibi) kefil için de etkili olur (Tandoğan, Haluk: Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, Cilt:II, Beşinci Tıpkı Basım, İstanbul 2010, s.695 vd.; Ayan, Serkan: Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu, Birinci Baskı, Ankara 2013, s.21 vd.; Gümüş, Mustafa Alper: Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Cilt:II, 3.Bası, İstanbul 2014, s.322 vd.; Yavuz, Cevdet/Acar, Faruk/Burak, Özen: Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, 9.Bası, İstanbul 2013, s.1366 vd.; Özen, Burak: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi, 2.Bası, İstanbul 2012, s.79 vd.; Elçin Granssınger, Gülçin: Borçlar Kanunu’na Göre Kefilin Alacaklıya Karşı Sahip Olduğu Savunma İmkanları, 1.Baskı, İstanbul 1996, s.13; Reisoğlu, Seza: Türk Kefalet Hukuku, Ankara 2013, s.22 vd., 208, 211; Murat Aydoğdu/Nalan Kahveci:Türk Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 1.Baskı, İzmir 2013, s.703; Aydın Zevkliler/K.Emre Gökyayla:Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 13.Bası, Ankara 2013, s.654 vd.; Fahrettin Aral/Hasan Ayrancı: Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 9. Baskı, Ankara 2012, s.418 vd.). Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davalı banka (alacaklı) ile fer’i müdahil (asıl borçlu) şirket arasında 09.09.2005 tarihinde banka genel kredi sözleşmesi akdedildiği, davacı (kefil) ile dava dışı ...Denizcilik A.Ş.’nin anılan kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları, sözleşme ve kefalet limitinin 500.000 TL olduğu, bu sözleşmeye istinaden fer’i müdahil (asıl borçlu) şirkete toplamda 28 adet taşıt kredisi kullandırıldığı, yine banka genel kredi sözleşmesi gereğince kullandırılacak kredinin ödenmemesi üzerine tahsil edildiğinde borca mahsup edilmek üzere sonradan yazılan 28.08.2007 ödeme tarihli, 700.000 TL bedelli, 09.09.2005 düzenleme tarihli, düzenleyeni dava dışı ....Denizcilik A.Ş., lehtarı feri müdahil şirket olan bir bono düzenlenerek, davalı bankaya lehtar feri müdahil şirket tarafından ciro edilerek teslim edildiği ve bu bononun ön yüzü ayrıca davacı tarafından da imzalandığı; ancak fer’i müdahil (asıl borçlu) şirketin kredi geri ödemesinin düzenli olarak yapılmaması üzerine, kredi sözleşmesinde yer alan tüm borçlulara (asıl borçlu ile müteselsil kefillere) noter aracılığıyla muacceliyet ihtarnamesinin gönderilerek borcun ödenmesi ihtarında bulunulduğu, buna rağmen borç ödenmeyince İstanbul 2.İcra Müdürlüğü'nün 2007/12128 sayılı dosyası ile davacı (kefil), feri müdahil şirket ile dava dışı diğer kefil ... Denizcilik A.Ş. hakkında kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibi başlatıldığı, icra takibine dayanak olarak yukarıda özellikleri belirtilen 28.08.2007 vadeli ve 700.000 TL miktarındaki bononun gösterildiği, davacının itiraz etmemesi üzerine takibin kesinleştiği, kredi borcunun ödendiği iddiasıyla davalı bankaya borçlu olunmadığının tespitine, takibin iptaline karar verilmesi istemiyle, eldeki menfi tespit davasının açıldığı anlaşılmaktadır.Eldeki davanın yargılaması devam ederken, davalı banka ile feri müdahil (asıl borçlu) şirket arasında, icra takibine konu yapılan kredi sözleşmesindeki borç ile ilgili, 24.12.2007 tarihli -borcun tecdidi anlamına gelmemek kaydıyla- protokol düzenlendiği, kredi borcunun anılan protokolle tasfiye amaçlı olarak yeniden yapılandırıldığı; bu itfa planı kapsamında protokolde belirtilen borcun bir kısmı feri müdahil (asıl borçlu) şirket tarafından vadesi geçirilmek suretiyle davalı bankaya ödendiği, yargılama sırasında protokolde öngörülen feri müdahil (asıl borçlu) şirketin kredi anapara borcunun kapandığı, ancak gecikmeli ödemeler nedeniyle davalı bankanın faiz, masraf ve vekalet ücreti alacağının bulunduğu, anlaşılmaktadır. Yukarıda vurgulandığı üzere, menfi tespit davasının hukuki niteliğine ilişkin açıklamalar da gözetilerek, 24.12.2007 tarihli protokol kapsamında gecikmiş de olsa kredi anapara borcunun ödendiğine ilişkin ileri sürülen iddia ve ibraz edilen delillerin (borcu söndüren belgenin), mahkemece, dikkate alınması gerekir.Önemle belirtilmelidir ki, itirazın iptali davasında dava tarihinden sonra yapılan ödemelerin infazda dikkate alınacağına ilişkin kural, eldeki menfi tespit istemine konu davada uygulanamayacağından, yerel mahkemenin buna ilişkin gerekçesi isabetli değildir.Bu durumda, mahkemece, kefaletin fer’iliği ilkesi uyarınca, asıl borca ilişkin 24.12.2007 tarihli protokol ve bu protokole göre yapılan ödemeler gözetilerek, sonucuna göre davacı kefilin borç miktarının tesbiti gerekirken, yazılı şekilde karar verilerek, davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir.Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıra geri verilmesine, aynı kanunun 440/1.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.